/ Künuntsani 1937 Her akşam bir hikâye £ Fazilet kocasını seviyordu. Bu, de- | Tin, itimad ile karışık bir muhabbet- | . Yirmi senedenberi devam ediyordu. | Pazilel çok erken evlenmiş olduğu İçin daha kırk yaşına gelmemişt. O | kadar uzun zamandanberi devam eden bu temiz rabıta berrak ve serin bir memba gibi Faziletin ruhunu genç ve | taze bir halde muhafaza ediyordu. -| Müzü de hiç bozulmamıştı. Kocasi da Fazilete ayni muhabbet e mukabele ediyordu. Fakat bu aşk- İarın arasında, büyük bir fark vardı. Naci, ilk dakikalarında nasil pürihti- TAS, çılgın ve kıskanç ise hâlâ bu kıs- muhafaza ediyordu. Kendi- sini seven bu güzel kadının hiç eksil- Miyen, geçmiyen cazibesi karşısında Ona karşı bir tahakküm hissi ile titri- Yordu. Bütün o güzelliğin kendisi için, Yalnız kendisi için yaşadığım hisset- mek isterdi ve bunu da karısına müt- Yak surette hükim olmakla temin ede- bileceğini düşünürdü. Tramvay huncahınç idi. Havanın bo- Zükluğu her zamanki kalabalığı bir kat daha şiddetlendirmişli, Fazilet &yakta kalmıştı. Sıkışık bir vaziyette, Kımıldıyamaz bir halde, biletçiye pa- 8 vermek için çantasını bin zahmetle #çabildi. Araştırdı; ancak beş liralık bir banknot buldu. Bunu uzattı. Ka- bunalmış olan biletçi bir- denbire sinirlendi: — Buzuk para! Diye sesini yükseltti. Fazilet bozuk para bulamazdı. Mramvayda bir rezalet | çıkmasından çekindi: — Çıngrağı çek, ineyim, dedi. Biletçi işaret vermek için zili çeke- €eği sırada, genç kadının arkasından bir erkek sesi: — Hanımefendi, nereye ineceksi- niz? Diye sirdu, Bü 8es, cevap bekleme- — Şişli! Dedi, sekiz kuruş otuz pa- Ya uzattı. Fazilet itiraz etmek istedi. Hafifçe bir geyler kekeledi. Şu nezaketi gösteren #rkeği tanımıyordu. Yüzüne bile ba- kamıyordu. Elinde bir işo yanmıyan beş liralık banknot, etrafında bakışan , kendisini gülünç bir mevkie düşmüş hissediyordu. '... Aradan bir ay kadar bir zaman geç- Mmişti, Fazilet ile Nacinin hayalların- da hiçbir değişiklik göze çarpmıyordu.. "Ayni nevazişler, gözlerde ve tavırlada Fakat, arada, Nacinin gözlerinde bir gölge uçuşuyor gibiydi. Bu, hafif bir şüphenin yakıcı ıztırapları idi. Bir akşam, nihayet Naci sabrede- medi. Hiddetten titiriyen bir sesle Fazi- lete şunları söyledi: — Bugün Fatma postaya bir mek- tup götürüyordu. Merak ettim, Sor- dum, Mektubu #en vermişsin: Nejad Yazan: İSKENDER F. SERTELLİ Rüstem: — Bununla iş bilmez, ya Emir! de- di. Bu adamların milliyet duyguları Sönmüş. Yurd sevgisi kalmamış yü- reklerinde. Cephede mücahidlerin kal- bide gözleri gibi ağlarken, onlar bu köşklerinde ve konaklarında tanbur çalıp eğleniyorlar. Hangi köşkün önün- den geçiimse ya bir santur sesi ve yahut bir kadın kahkahası duydum.. sü yerine de şarap içtiklerini söylü- yorlar, Memleketin bu Kadav büyük ve dehşetli bir tehlike karşısında inim inim inlediği sırada onlar nasil gül- biliyorlar? Nasıl rakkagelerin göbek atmalarını seyredebiliyorlar? İnsan, taş olsa, bu tehlike karşısında hareke- te gelirdi. Bu kadar cansız ve duygu- suz mahlükları ortadan kaldırmak, diğer mücehidlerin de cesaretlerini arttırır ve memlekete olan bağlarını BOZUK PARA KEMAL REİSİN İSPANYA DÖNÜŞÜ kuvvetleştirir. — Bunu ben yapamam.. Allahtan korkarım. — Fakat, düşman o kadar insafsız ki, kimseden korkusu yok. Kıştalede Ülvi beye. Kimdir bu Nejad Ülvi bey? Fazilet canı sıkılmış bir halde ce- vap verdi: — Tanıniiyorum. | — Tanımadığın adama neye mek- tup yazdın öyleyse? Fazilet izahat vermek istedi. Fakat kocası mani oldu. — Çantandan düşen kart vizit onun kartı idi. Sen farkına varmadın, Fa- kat ben aldım, okudum, Sonra bu kıy- metli kart viziti senin tuvalet kotuları- nın arasına koydum. — Neler söylüyorsun Naci?.. Ne zannediyorsun sanki?... Ben... Mektu- bumda hiçbir şeycik yoktu. Dur da an- latayım... Sana hiç hahsetmemiştim... Çünkü... Fakat Naci o kadar hiddetli idi ve Faziletten şüphe etmekte kendisini o kadar haklı görüyordu ki genç kadın ne söylese hükümsüz kalıyordu. Üzüntü, azap, Faziletin sesini bo- ğuk bir hale getirmişti. Şimdi koca- sını yeni bir manzara önünde görüyor- du, 'Tıpkı elinden şikâı kapılmış bir yırtıcı hayvana benziyordu. Fazilet âdetâ iğrenmiş bir halde ayağa kalktı ağır ağır: — Yarın sana o mektubu getirir, okuturum, görürsün, dedi, Naci biraz fazla kaçırmış, pek ileri gitmiş olmaktan korktu. Sesini yumu- şatmak, genç kadın üzerinde yaptığı | tesiri haffiletomek istedi. Pakat Fizilet kocasının iâkırdılarını artık duymu- yordu bile, Ertesi günü, Nejad Ülvi beyin ya- zihanesinde İdi. — Affedersiniz, dedi, mektubunu aldınız mı? Kart vizitinizi kaybetti- miştim... Nejad gülerek ceyap verdi; — Mektubunuzu #ldun, hanımefen- di. Teşekkür ederim, Fakat beni mah- cup ettiniz. Ne ehemmiyeti, ne değeri Fazilet bunlara “cevap vermedi. Azimli bir-sele soruyordu: — Dötfen mektubumu bana iade edebilir. misiniz? Mektup yeni gelmiş olacaktı. Yazı- hanenin üzerinde küçük bir kâğıdın içinde bükülü Sekiz kuruş olüz para e bereber duruyordu. — Baş üstüne efendim... Delikanlının halinde o kadar hayret eseri vardı ki Fazilet itizar etmek lü- zumunu hissetti: — Kocam, dedi, mektubu hizmetçi- nin elinde görmüş... Bana sordu da... Fazilet derin bir ağlamak ihtiyacı duyuyordu. Devam edemedi, Tanıma: dığı bir adama bu izahatı vemek çok acı, ulanılacak bir şeydi. Şimdiye ka- dar yüksek taşıdığı alnı sanki yer- lere eğilmiş gibi geliyordu. Nejad bu sözlere cevap vermedi, genç kadının çehresindeki samimiyet ve temizlik onu müteessir etmişti Yanhaneden mektubu &ldı. Hiçbir No 9 kurulan binlere: müslümanın - koyun gibi - kanları akılalıyor. — Ben de onlar gibi mi yapayım? Onlar, düşmanlarmı kesiyörlar. Hal buki sen bana dindaşlarımın kesilme- sini tavsiye ediyorsun! (insan mezbahaları) nda — Bunlar bence seninen yakın düşmanlarındır! Hiç olmazsa - eğer elini kana bulaştırmak istemiyorsan .- hepsini yakala. hapset! Memleketin ıztıraplarını onlara da duyur! Onlar da biraz göz yaşı döksünler.. üzülsün- ler.. ağlasınlar.. hâlkm katlandığı bin bir mahrumiyet içinde onlar da inle- sinler. Endülüs başka türlü kurtul- maz, ya Emir! Rüstem bu sözleri söyledikten son- ra, Garnatada göçen sâhneleri, sarı)- mış yaraları açar gibi, birer bizer Emir Yusufun gözü önünde açtı; — Karğişin de ilöknce senin gibi düşünüyormuş ama.. şimdi o da düş- mandan evvel, Garnata asilzadeleri- nin ve zenginlerinin esiridir. Bu bir avuç mesud insanlar şehrin geçirdiği felâket ve yoksulluk acılarını hâlâ KUVVET ŞURUBU Zanlı umumi, kansızlik ve kemik Çocukları, gençler, genç kızlar ve ihtiyarlar bör yaşta istimal edebilir. Ter. 1936 - 1937 başmahsulü Norveç Morina BALIKYAĞI 1/4 bite 40, 1/2 hitrelik 60, 1 Türelik 100 ame DEPOSU Ankara, Ekili, Beyoğlu Beşiktaş ve İstanbul merkezi AKBA mektep kitapları ve kırtasiyeyi ucuz olarak AKBA mlesse- derik > selerinde iz, Telefon : 3377 şey söylemeden, aslrağan manşonunu içine koydu. Manşonun içinde Fazile- tin buz gibi parmaklarını buldu. Ken- disinin sıcak parmaklarının teması altında bunların titrediğini hissetli, Fazilet mektubü alınca: — Mersi! Diye mırıldanmak kuyve- lerini Karşısındaki erkeğin yüzüne kal- dırdı. Ancak o zaman onun genç yü- günde derin ve siyah iki gözün parladı- ğını gördü. Güzel ağzında nazik ve çok iyi bir kalbe delâlet eden bir ifade vardı. O zaman Fazilet te tatlı süretie gü- Tümsedi, Uzüm ve acı bir rüyadan uya- narak güneşli bir diyara vasıl olmuş gibi içinde bir his canlandı. Kendisi- nin masumiyetini isbat edecek mektup manşanun içinde buruşurken Fazile- tirr küçük eli şefkatli bir avucun he- rareti içinde sıkılıyor, sıkılıyodu... Hiköyeci duymamışlar. Hâlâ Endülüs dilberle- rinin kolları orasınde, cariyeler ve iç oğlanları içinde şaraplar içerek, buhurdanlıklarda yanan anber koku- larını teneffüs ederek yaşıyorlar. Gar- hata halkinin çektiği ıztırab ve yok- sulluktan haberleri bile yok. Düşma- rın şehre girmesini dört güzle bekli- yorlar, Dünyanın gözünü kamaştıran Endülüs medeniyeti bu kadar çabuk ve böyle çirkin bir şekilde mi yıkıla- cak? Ölmek mukadderse, hiç olmazsa şerefinizle, namusunuzla, düşmanla çarpışarak ölmelisiniz! Fakat, demin dediğim gibi; ilkönce içinizdeki düş- manın kafasını kırmalısınız! Endü- lüs, belki bu suretle yıkılmak tehtike- sinden kurtulur. Rüstem bundan sonra, Emir Yusu- fa bir öğüt daha verdi: — Ben yarın yola çıkacağım, dedi, biz bir çok akınlar yapmış ve tecrübe görmüş insanlarız. Şimdi bir yeni teh- ike daha belirdi burada, Onu da size anlatayım... Emir Yusuf, Rüstemi hayretle din- Yiyordu. denizcisi yavaş yavaş sözüne — Son baskında esir aldığınız İs- panyol zabitleri içinde İki tanınmış şövalye var. Bunlar çok güzsl arapça konuşuyorlar, Korkarım KI, bu adam- Jar, el altudan, Zenginleri yani şu | e i İ | la Türk musikisi, 12,50 Havadis, 13,05 İstanbul — Öğle neşriyatı: 1230 Plâkla Türk musikisi, 12,50 Havadis, 13,05 Muhtelif plâk neşriyatı, 14,00 Akşam neşriyatı: 18,30 Ambasadör- den nakil: Variyete müziki, 19,30 Kon-| #erans; Selim Sırrı Tarcan, 20,00 Mü- | zeyyen ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları, 20,30 Bay | Ömer Rıza tarafından arapça havadis, 20,45 Belmin ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları, saat ayarı, 21,15 Orkestra, 22,10 Ajans ve borsa haberleri ve ertesi günün prog- ramı, 22,30 Plâkla sololar, opera ve operet parçaları. 22,00 Son. Ecnebi İstasyonların Bu Akşamki En Müntehap Programı Bükreş 365 (Rumen koro) saat 17,25 (Vals rüyası) 20,15 Koma 421 neşriyat) 15.00, Prag 470 (Salon mu- sikisi muhtelif parçalar) 945, Slov musikisi muhtelif parçalar) 2110, Londra 296. (Pazar konseri Bethoven, Çeikovski ve Strausun parçalartndan) 22.05, Milano 369 (Piyano konseri Şu- ri) 1710, — Budapeste konser orkes- trası tarafından konser 22.40, Dans Musikisi Paris (432) saat 24. Strasburg (349) 0.15. Mitiand (296) 19:30. Milano (369) 23.50, Roma (421) 2330, Varşova (1339) 22.30. 1 Şubat 937 Pazartesi İstanbul — Öğle neşriyatı; 12,30 plâk- Muhtelif plâk neşriyatı, 14,00 Son. Akşam neşriyatı: 18,30 Plâkla dans musikisi, 10,30 çocuklara masal: İ. Gajit? Arcan, 20,00 Rifat ve arkadaş- ları tarafından Türk rausikisi ve halk şarkıları, 20,30 Bay Ömer Riza tara fından arapça havadis, 20,45 Safiye ve arkadaşları tarafından Türk musi- kisi ve halk şarkıları, saaf ayarı, 21,15 Şeltir Tiyatrosu dram kısım tarafın. Muhammen bedeli Lira Kuruş Matbaa mekinesi, (4960 25 hurufat ve sair eşya. Cinsi fırınız. Gürbüz yetişmelerini te- in etmiş olursunuz. 15,000 liraya satılık apartıman Kurtuluş trımvay ceddesi Üze- rinde ve durak yerinde altışar Odalı üç ve üçer odalı Üç yani al- fa daireyi ve altında bir dükkânı muhtevi güneşli, havadar iyi bir apartıman on beş bin liraya satı- Tıktır. (Akşam) Hin memurluğu- haberleri ve ertesi günün progremi, 22,30 ptâkla sölolar, opera ve operet parçaları, 23,00 Son. | Istanbul Vakiflar-Dirketörlüğü İlânları İ SATILIK MATBAA Lira 373 (— 872/937 Pazartesi saat 15 te Evkaf matbaasındaki makine, hurufat ve sair eşya açık arttırmaya çıkarılmıştır. ihalesi yukarda yazılı gün ve saatte Vakıflar baçmü- dürlüğü binasındaki komisyonda yapılacaktır. İstekliler matbaayı görmek üzere Pazartesi, Çarşamba ve Cuma günleri saat 12 ye kadar Şehzadebaşında Vefa caddesindeki matbaaya ve şeraiti anlamak üzere Levazım kalemine gelmeleri ve ihale günü saat 15 e kadar te- minat akçelerini Vakıflar veznesine yatırmaları lâzımdır. duygusuz ve sefahat düşkünü hain- ler güruhumu elde etmeğe kalkışma- sınlar!, Emir Yusuf: — İşte bunda saçmaladın, Rüstem! - diyerek ayağa kalktı - ben onların hepsini zindanlara attırdım. Rüstem gülümsedi: — Zindanların anabterı başkaları- un cebinde bulundukça, bu tehlike cağım? İşte bunu yapamam... Onlar şiddetli muhafaza ve tarassud altında bulunuyorlar. — Bu işte parınm ve zekânm bü- yük işler göreceğini sarıyorum. Hem de sizin haberiniz olmadan. — Benim haberim olmadan Sevilin semasından bir kus bile uçamaz. — Doğrudur. Bir kuş tçamez. Sa- panla vurup yede düşürürler. Fakat, büyük ctsselerine rağmen insanlar o kadar kolay uçarlar ki. bir sabah uyandığınız zaman, bütün şövalyele- rin kaçtığını duyacağınız gün bile çok uzak değildir! — Ne diyorsun, Rüstem? O belde genin bir duygun ver. haydi, söyle bana bildiklerini! Böyle bir teşebbüs mü var yoks2?.. — Bayır. Ne böyle bir teşebbüs var. Ne de buna benzer bir şey duydum. 1426) Şimdilik sadece böyle tahmin ödiyo- hirdirler ki, esir olduktan sonra bile kaçmağı muvaffak olurlar!.. Biz Cezayirde üç kere amiral Alvi- yoyu yakaladık.. üçünde de kaçmağa muvaffak oldu. Yalmz bu mu? Sâyi- Sız şövalyiler de elimize geçti, İstan bula gösürdüğümüz halde, orada bile kimisi kadın kıyafetine girerek, kimi- de her yerli zengin, onların birer yar. âımcisı sayılâbilir. Bu bir acı haki. kattir. Fakat - beni mszur gör - söy- lemeğe mecbrum: Gözümü açmaz- san, esir şövniyelerin bir kaç gün sonra, nasi kaçtıklarına sen de şaşıp kalacaksın! ... RÜSTEM İSBİTİYEDEN AYRILIRKEN. Rüstem sabahleyin erkenden kalk- tı,, atma bindi. Emir Yusuf, Rüsteme bir tehber vermişti, Bu rehber Rüstemi sahilde- ki köylerden birine götürecekti, Rüs- tem oradan bir balıkçı kayığı bularak Mayorka adasına gidecekti. (Arkası var)