i i “Bi Yeryüzünde Garib Âdetler, Gülünç İtikatlar Japon kadını son zamanda içtimai hayatta kendi yerini almıya başladı, fakat Geisha denilen bir oyuncu ve çalgıcı kız sınıfı hâlâ var Gelshalar ziyafetlerde, eğlencelerde çağırıldıkları evlere Japonyada çiçeklerin kokusu azmış, hele bazı çiçeklerin hiç kokusu yok- muş, bununla beraber dünyanın hiç bir tarafındaki insanlar çiçeklere Japonya da olduğu kadar alâka göstermezler, Garb memleketlerinde iyi : terbiye ve tahsil görmüş bir genç kızın nasıl pis Yano çalması yahut sulu boya resim Yapması aranırsa, Japonyada bir çiçek buketi yapmasını bilmiyen bir kibar kız tasvvur edilemez. Kız mekteplerinde büket yapmak ayrı bir ders olarak gös- terllir; hattâ bir «Çiçek mektebiz bile vardır. Japon dekoratif sanatında asır- Yardan beri çiçeğin oynadığı rolden, çi-| Şeğin kendine, yetiştiritişine, ve bir ara- da güzel bir buket şekline getirilişine kadar bütün ince noktalar burada genç kızlara öğretilir. Biz nasıl güzel bir tablo karşısında dakikalarca durarak hayran kalırsak Japonyada da iyi tertik €dilmiş bir buket karşısında ayni heye- Canı hissetmiyen bir Japon tasavvur edilemez. Japonların milli bayramlari hep çi- çeklerin açılışını tesit içindir. Hem on- lar, her türlü çiçeği sevmekle beraber, <n ziyade ağaç çiçeklerine itibar eder- ler. Başka yerlerde eriklerin, kirazların Siçek açması hiç dikkati çeker bir me- sele değildir, halbuki Japonyada erik- erin ve kirazların çiçek açtığı günler herkesin birihirini kutluladığı bir bay- Tam sayılır, Bunlardan sonra sırası ile Şakayıklerin; glisinlerin, açalyaların, #üsenlerin, Jotüslerin, nihayet bütün dünyada Japonyayı hatırlatan Krizan- temlerin bayramları gelir, alaylar ter- “p edilir, buketler alınıp verilir, ve şe- hirterin büytik meydanlarında Geisha'» arın dansları seyredilir. bir eşine dünyanın hiç bir tarafında tesadüf edilmiyen bir artist Sınıfıdır. Japon hayatında yalnız umu» ia bayramlarda görnmezler, her gün zpaDağ evlerde, büyük eğlenti ve dâ- 2 erdo Geishaların ihtisasına müra- Ke €dilmek eski bir âdettir. Bir ya- ancı için Geishaların Japon ce içlrideki vaziyetlerini ve avramak kolay bir iş değildi. a a Bir davete, bir eğlentiye, ziyatetler Planttlara her erkek kendi kadını ve a ile birlikte gelir, Halbuki Japonyada son zamanlar. gider, orada evi tarafa bırakıldığı halde, ev kadınları kocalarının, babalarının cemiyet haya- tına iştirak edemezler, Böyle-toplantı- larda ev kadının yerini, bütün alâka ve cazibelerile Getshalar tutarlar, Bun- Jar senelerce süren bir tahsil ve terbi- ye devresinden sonra mesleklerinde t€- kemmül etmiş sanatkârlardır, Eski Yunanlılarda Atinanın kurti- zanları gibi Geishaların da çehrece gü- zel, vücutçe mütenasip olmaları kâfi değildir. Geishaların şarkıları, oyunları yazıp söyleyecekleri şiirleri ile cemiyete neşe vermesi, davetlileri eğlendirmeleri lâzımdır. Günün meseleleri üzerinde Gelshanın bir fikri olacak. / o, dünyada olup bitenleri bliecek ve herkesle her mevzu üzerinde alâkalı bir şekilde ko- nuşacak... Eskisi kadar olmamakla beraber bu- gün de Japonyada zengin bir iş adamı yahut kibar bir zat dostlarına, ahbap- Jarma evinde bir ziyafet vermek istedi- ği zaman Geisha evlerine telefonla mü- Tacaai eder, ya evvelce evine gelmiş ol- duğu için tanıdığı filân filân artisti is- ter, yahut isteği ne ise onu anlatır, şar- kı söyliyecek, şiir okuyacak ve dans ede- cek Geishalardan kaç tane istiyorsa bildirir ve onları bir gece için kiralar. Geishalar ziyafet saatinde eve gelirler; bu sırada evin asıl hanımları kendi dai- relerine kapanmış bulunurlar, Geisha- lar birer birer gelmiye başlıyan davet- lileri evin kadınları imişler gibi karşi- Jarlar, İzzet ikram ederler, sofraya be- raber oturur, yer içerken şundan bun- darı konuşurlar, yemekten sonra eğlen- tiler başlar, her biri kendi marifetini, hünerini gösterir ve bu suretle gülüp eğlenildikten sonra herkes iyi bir ak- şam geçirmiş olmak zevk ve neşesi içine de dağılır gider, Geisha hayatının çirkin ciheti bu kız- ların toplanış tarzıdır, Ekseriyetle bun- lar daha yedi sekiz yaşlarında iken fa- kir allelerin müayyen bir müddet için sattıkları kızlardır. Geisha evletini ida- edenler bu müddete ait ücretleri eyne peşin olârak verirler, bu ci- zaman oluncaya kadar kızlar Ge ha evlerinde yaşarlar; önce çök sıkı disiplini olan mekteplerde terbiye gö- Türler, iyi söz söylemesini öğrenirler, n hanımı rolünü takınır, misafirleri “ ağırlar ve onları şarkı söy- Ilyerek, şlir okuyarak, saz çalıp rakıslar yaparak eğlendirirler Z 7 onlara semisen deriilen kitatalarla ça" Iman eski Japon havaları ve Japon milli oyunları öğretilir. Hususile selâm ve nezaket derslerine çok dikkat edilir. Hitap edilen şahsur mevkiine göre ne gibi cümleler kullanmalı, bir salona gi- rince nasıl yerlere kadar eğilmeli ve karşısındakinden önce doğrulmamak için onu yan gözle nasıl - gözetlemeli, bunlar aylarca talim edilir. Son zamanlarda Geishaların terbiye ve tedrislerinde yenilikler yapmak lü- zumu görülmüş, Tokyoda Geishalar için bir yüksek mektep bile açılmış. Bu- rada değerli muallimler tarafından bu kızlara klâsik şarkılar ve dansların ya- nı sıra garb musikisini ve yeni dansları da öğretiyorlar, Çünkü bugünün her şeyden usanmış olan Japon erkeği ar- tık eski Japon şarkıları ve oyunların- dan bir şey anlamıyor, cazı ve tangoyu arıyor. Bu cihetle şimdi Gelshaların pi- yano ve keman çalmalarına, Paris ve Londra kibar kadınları gibi tavır ve ha- reketler takınmalarına ve ecnebi dili öğrenmelerine dikkat ediliyormuş. Japonyada Geisha teşkilâtı 1765 de başlamış, 1929 da miktarları en yük- sek olmuş: 80,700, Şimdi gittikçe aza- hıyorlar. Bunun sebebi Japonyada umur mi hayatın seneden seneye değişmesi- dir. Bir kere bu memlekette de kadınlar| hayata atıldılar. Fabrikalarda amele- lik ediyorlar, bürolarda daktilo, mağa- zalarda satıcı, tramvaylarda biletçi olu-| yorlar. Kocanm kadına tahakkümü azaldı, artık Kadın erkek herkes hayat- ta müşterek eğleniyor. Kitaplar, gaze- teler, mecmuslar ucuzca tedarik edi- iyor ve her sınıf halkın ruhi ihtiyaçla rını tatmin ediyor. Yerli ve ecnebi fi- limler gösteren sinemalar binlerce,.. Cazbantlı dans evleri herkese açık. Radyo her tarafa sokulmuş, spor bas- ketbolu, Yugbysi, tenisi, yüzme ve yü- rüyüş müsabakaları ile her tarafta yer tutmuş. Bütün bunlar eğlenmek için Geishalara müracaatı azaltan s8- beplerdir ve öyle sanılır ki, hayatım bu şekilde inkişafı arttıkça, yakin bir zâ- munda Japonyada Geishalar tarihe ka- rışmış olacaklar ve bu hayata ait tas- virleri ancak birkaç ramancının çizdi- ği tablolarda bulabileceğiz. Yazan: Ahmed Refik VENEDİKLİ BAFFA “Safiye Sultan,, Tetrika No: 75 Kanijedeki Macar ve Nemçeliler daha fazla mukavemet edemiyeceklerini anladılar, teslim olmağa karar verdiler Tâla Mehmed paşa bunları yeniçe- Tİ siperlerinin daha ilerisindeki siper- lere tayin etti. Hakikaten «Françe kâfiri> kaleyi almak için yenlçeriler- den fazla gayret gösterdi. y Kanije. Bir nehir ortasında. Düz bir adada. Etrafı toprak dolma, Kuv- vetli bir kale. Nehire bir ok atımı yes re varımcıya kadar hep sazlık ve ba- tak. Etrafı kâmilen ormanlık. Dağ, larma siperler kazarak yürümenin de imkânı yok. Lâğım atmak ta müm kün değil. Top ta atılsa, bataklara gömülür. ( İbrahim paşa her şeyi gözüne aldı, Kanijenin muhasarasını emretti, Yanında füç top vardı. Beş top ta Budinden geldi. Kanije kalesi her ta- raftan kuşatıldı. Ve derhal toplarla ateş edilmeğe başlandı, Eylül, Gene sonbahar, Gene kış. Türkler tamam on yedi gün Kanije- yi Sigetvar kapısından dövdüler, Her gün dört beş yüz tane gülle aliyorlar- dı. Fakat kaleyi karşı yakadan da dövmek lâzımdı. Halbuki oradan top kullanmak ve gülle eriştirmek imikân- sızdı Onun da çaresini buldular, Suların üzerine hasır gibi çitler döşediler, Bir araba geçecek kadar yol yaptılar, Fa- kat bu çitler, topların ağırlığına ne kadar dayanabilirdi? Ancak bir gün. Ve her gün de çitleri değiştirdiler. Batakları ormanlardan odunlar ke- serek doldurdular; Kaleyi oradan t0- pa tutacakları. Fakat Türklerin kaleyi topa tut- malarına hiç hacet kalmadı. Kale, içinden topa tutuldu. Eylülün açık bir gününde, bir kuş- Yuk vakti Kanije kalesinde müthiş bir sarsıntı koptu. Adam gövdesi ka- dar taşlar havaya uçtu. Kanije ka- Jesi, tamam iki saat, tozdan ve dır mandan görünmez oldu. Kalenin iki. kulesi vardı. 'Toz ve'duman Sıyrıln- ca, bir de baktılar: Kulelerden biri “uçmuş. Bu kulede Türk esirleri otu- Tüyormuş. Ve onları da gedikleri ta- mir etmek için kullanıyorlarmış. Ge- ce yarısı, toplardan açılan gedikleri tamirden dönerken, baruthanenin kapısını açık bulmuşlar, İçlerinden biri yanmış bir fitili içeriye atmış. Bin kantardan fazla barut öyle bir patlamış ki, zindandaki esirler de, kadınlar da, çocuklar da hep berha- va olmuşlar. Hattâ kulede oturan Macar beyi de... Artık ondan sonra, bir kaç gün, Kanijeden hiç top atılmaz oldu. Ara sıra tüfek atıyorlardı. Fakat Türk- lerden kurtulamıyacaklarını anla- mışlar, Nemçs kralından imdad İste- mişlerdi. Tiryaki Hasan paşanın Buüinde bulunması düşmanı ürküttü, Kani jeyi düşman elinden kurtarmak için o tarafa doğruldu. Kanijeye yakın yerde durdu. Türkler akşama kadar çarpışlılar. Fakat yeniçerilerin firarı hiç bir muvaffakiyet temin edemedi. Bütün asker ormanlara sığındılar, Havanın sisli olması da kendilerine yardım etti, Ertesi gün gene düşmenla çarpış- tılar, Yeniçeriler gene kaçtılar. İbrahim paşa se yapacağını şaşır- dı: — Behey yoldaşlar! edersiz? Diye önlerine geçmek İstedi. Niçin böyle Hiç “biri dinlemedi. İbvahim paşa kendi başına düşman üzerine yürüdü, Ye- niçerilerin hall perişandı. Ağaları bi- le kılıcını düşürmüş bağırıp duru- yordu. İbrahim paşanın yanına koştu: — Cümle ehli islâm payimal olu- yor. iv Diye ağlıya nğlıya bağırdı. İbrahim paşa onuda dinlemedi. Rumeli ve Anadolu beylerbeyisile be- reber hücum etti, Kanije etrafında- ki muharsbe günlerce sürdü. Fakat ordunun zaferini gene Tatarlar te- min ettiler. Öyle bir akm yaptılar ki, Faik Sabri Duren | düşmanın ardı alarak erzak araba- Eflâk beyi Mihal Irını yakaladılar, kaleye barut bile sokmasına engel oldular, Düşmanı tamamile yıldırdılar. Artık Kanije istenildiği gibi topa tutuldu. Kenijeyi müdafaa edenler, kendilerine gelen imdad kuvvetinin bozulduğunu haber almca, ümidleri- ni kestiler. Fakat bir kaç gün dahs dayandılar, 'Nihayot Türklerle başa çıkamıyacaklarını anladılar, Kaleyi ve suretle teslim edeceklerini görüş- mek için biryere toplandılar. Macarlar Kan'jsyi teslim etmek is- tiyorlardı: — Tabur gitti (tabur dedikleri de kendilerine gelen imdad ordusu idi). Bize gayri imdad gelmez. Barut ve cephanemiz yok. Türkler zorla kale- yi aldıktan sonra bize aman vermez- Jer. Hemen kaleyi verip kurtulmak gerektir, dediler. Nemçe kâfirleri razı olmadılar. Fa- kat Türklerle başa çıkılamıyacağını anlayınca onlar da razı oldular. O gece Kanije taraflarına o kadar yağmur yağdı ki... Teşrinievvel son- Yor idi. İbrahim paşa kaleyi mütemadiyen top ateşine tutuyordu. Hatta “batak- lıklardan «askerin geçeceği yolları, odunlarla, o meşelerle doldurmuştu. Ertesi sabah Kkeleye yürüyüş yapıla- caklı. Sabah oldu. Asker hücuma hâzır- landı. Fakat tam o sırada Kanijenin kâle kapısı üzerinde bir vire sancağı dalganlandı. Top sesleri kesildi. Müzakere baş- Iadı. Kanijeye Poçevili Koca Sinan çavuş gönderildi. Kanijeden de «bo- Zazları altın zincirli iki kâfir geldi: Biri Macar, biri Nimçe beylerinden... İbrahim paşa ile görüştüler: — Barutumuz kalmadı. Yohsa ka- leyi zorla alamazdınız. Bizimle Yanık ve Eğri viresi gibi uzleşip sonra ar- dımızca asker gönderip bizi kırar ve esir edersiniz, dedi. İbrahim paşa yemin etdi; — Cebehane ve toplar padişahın- dir, Baki ne varsa götürün. Bir ki- mesneden rencide olunmazsız, dedi, İbrahim paşadan bu nazikâne mu- ameleyi görünce, yüz buldular: — İçeride allamuz ancak iki yüz kadar var «la. Bakileri piyade bin beş yüz kadar cenkçi, avrat ve oğlan- dır, Ne gölürseler ge: Diye sordular, İbrahim paşa, neleri varsa, götür- melerine müsaade etti, Ve iki yüz de- ve ismarladı. 'Teşrinievwel, 1600 pazar. Sabah ol- du. Kanijenin anahtarları İbrahim paşaya teslim edildi. Kanije halkı kaleden 'dışarı çıkıyordu. Mâcar ka- dınları ve kızları başlarını gül işle kazlarını, develere yü er, küle kapısın- dan dışarı çıktılar, Yakın bir yerde kondular, (Arkası var)