10 Künunusani 1936. AKŞAM Sahife 7 Siyah İncinin macerası Meşhur Jozefin Bekeri Nev Yorkta hiçbir otel kabul etmemiş. Çikolata rengi olduğu için sokak ortasında kalan artist nihayet bir yahudi evine sığınmış “aaa T Josefin Beker son çevirdiği Zonson filminden Bir sahnede Siyah inci Jozefin Beker Pa- iste ve Avrupanın muhtelif büyük şehirlerinde on sene kadar kaldı” tan sonra geçen ay Nev Yorka döndü. Jozefin, kendi vatandaşları ara» şa dönmesine rağmen, muhiti ipsemiş ve birçok müşki uğradıktan sonra Boston şehrinde vermeğe başlamıştır. rine yazdığı uzun bir mektupta şöyle anlatıyor: Bizi Nev Yorka götüren büyük vapur, karantina dairesi önünde demirleyince, ben de valizlerimi hazırlamağa başladım. derken kabinemin kapısı yavaş yavaş ça lındı. Vapurun kamarotu başını | atarak: — Matmazel, Viyorlar, dedi. — Beni bekliyen kimlerdir ba- ayım, diye sordum. — Gazeteciler. — Beni ne yapacaklar? — Sizinle mülâkat edecekler... — Gazetecileri buraya getiri. — Kabil değil, matmazel. — Neden? — Vapurda mülâkatlar, kabi. nelerde değil, güvertede yapılır. Çarnaçar yukarıya çıktım. Bir sürü mubbirler etrafımı sardılar, bana sordukları bütün münasız zi yukarıda beke| Sını şişirmek istemediğim için yaz- miyorum. Yalnız birkaç sorguları ediyorum. | dans icad ettiniz mi? | mi, yoksa Nev Yorku — Gökyaranlarımızı nasıl bul umuz? Halbuki Amerikanın gökyaran- larını ilk defa görüyordum. Çün- kü bundan on yıl evvel Nev York tan hareket ederken, de leniz seya- batinden çak korktuğum için kaz bineme © kapanmış, perdeleri indirmiş, dışarıya bakmağa cese- yet edememiştim. Ne ih gazetecilerin elinden kurtulduktan sonro, kapağı güm ük dairesine ettik. Valizlerimi muayene için açmağa hazırlanır. ken bir gümrük müfettişi — Muayeneye lüzum yok mai: ken, o devam ekti — Sizden bir ietirhamım var: Umumi karpte ölen gümrük me- murlarının dul ve yetimleri men faatine Noel arifesinde bir müse- mere veriyoruz. Şayet e müsame- reye gelip te birkaç şarkı söylüye- cek olursanız, benimle arkadaşla rını minnettar bırakmış olacak: nız. Bu mazikâne ricayi memmun yetle kabul ettim. Zenci hem: lar, bagajlarımızı sırtlıyarek güm rük dairesinden çıkarlarken şap- kası elinde ve şik giyinmiş bir cen- tilmen önümde nazikâne eğildi — Matmazel! Ben 5. otelinin. isessiliyim. Otelimizde sizin in hususi bir daire ayırdık, dedi. Ben, menecerimin yüzüne bak: tom. O da muvafakat eti, Bagaj larımızı otomobillere yerleştirdik- ten sonra otomobille otele gittik, Metrdotele baş vurarak benim için hazırlanan daireyi istedik. Metrdotel yüzüme hayretle karak sor — Matmazel Beker için bir da ire mi hazırladık? Her halde bir yanlığınız olacak, Metrdotel bizi tel direktörü. Dün yanına da götürdü; o da ayni seyi tekrarladı. Menecerim bu cevptan hayret- te kalarak hiddetle sord — O halde mümeasilinizin davet etmesine ne diyeceksi Direktör yutkunarak tekrağa- di: nk > — Her halde bu işte bir yanlış” hik ver matmazel. bilmiyordum. ki Direktörün tamamlamak iste diği cümlenin mânasını anlıyor. dum. Göğsümde beni boğan bir bafakan hissediyordum. Menecerim ırarla sordu: — Ne bilmiyordunuz? — Sizi otelimize kabul etmeğe hiç bir itirazımız yok.. fakat ce up eysletlerinden gelen birçok Yolcuların oturduğu bizim gibi bir tele sizi kabul etmekle boykote uğramak tehlikesine düşer, Bu sözler beni tenvir etmişti. Çikolata renkli olduğum cihetle beyazların oturdukları otele beni Kabul etmiyorlardı. Hiddetle di. şarı fırladım. Ah Paris neredesin vurduk, Bütün otellerde ayni ma- zikâne mazeretlerle bizi kabul et mmiyorlardı. Ben yorgunluktan bi- edecek bir otel arayıp bulmak zik etini menecerime bıraktım, Me- necerimle soriradan buluşmak üzere Nev York sokaklarında mek cesiz kalmıştım, Karanlık basmış- tu Brodway çok göze çarpan işik larile bizi korkutuyordu. 1 karanlık sokaklara s tecssüf gibi muhtelif duygular bur- kuyordu. Ne yapacağım? Niçin beni her otelden kovuyorlar? Gelip geçen- ler, benimle alay eder gibi görü üyorl adam yüzüme küs tahlıkla baktı, Utancımdan kaçı tum, Ah Paris neredesin? Nev York sokaklarında yapyalnız kal- dim, Nihayet uzun araştırmalardan sonra bir yahudinin nezdinde kü- çük bir apartıman bulabildik, Bu- Aktör bir vapur Sahne bayat br çeyrek sar bu ia aktör, Galikin yirmi beşli yık imü yarın kutlule b bügün sahinede yüzlerce el ta rafından alkışlanacak, yarın ba- elini öpecekler ve kendisine es- ki Yunanlılardan kalma «Üstad- he» diploması verilecek. Bugün Galibe büyük sanatkâr iyorlar. Lâkin Galib buü görmek, defne dalından tacı bar wn giyebilmek için meler çekmiştir ili misiniz” çen günler, sahne kenarında de- korlar arasında kıvrılarak soğuk” ta geçirilen geceler. Ne mahru- miyetler. En iyisi yine bunları siz Galibin kendi ağzından dinleyi- Biz... — Hayatta maddi ve manevi meler çekdiniz? Aç kaldınız mı?. br e olmuştur. Hayatımda maddi ve manevi ne- e gelm... Uzun saman aş kak Size aç kldığım günlerin tarik. çesini yapayım... Pariste idim. Bir takım zabita, kovboy, yahut komedi filmlerinde küçük küçük figüran rolleri yapıyordum. İşte Sikin kizi parasız kaldığım, aç kaldığım günler ol- 'du... Böyle zamanlarda ne yapar- dum biliyor meunuz? 20 frangı suyu hülâsalari satılırdı bir tüp onlardan alırdım. Pansiyona ge Tir, madamı çağırırdım? — Çabuk bana traş suyu.. Biraz sonra kaynamış Kalmış kuru parça ekmekleri bu. bun içine doğrar yumuşatır, yer dim... Sonra akşam olunca yine madamı çağırırdım, karnı tok, sarti pek, yalnız şıklığını düşünen bir adam tavrile: — Çabuk bana trap suyu... dim. Madam da günde 2 defa tray olan bu garip adama şaşardı. Traş suyu gelince” hemen et suyu bülüsasını dökerdim. Parça kuru ekmekleri içine doğrar, yumuşa- ir ve yerdim, der- zümü sarardım. Bitkin bir la bu amele Tokantalarına dim, En ucuzundan yalnız ba getirtirdim. İstediğim kadar doğrar yerdim. Ertesi Bu ebedi dişi ağrıyan adama ame- le lokantasında ne kadar şaşmış- | pe Sonra Bursada idik... İş olma- dı. Parasız kaldım. Vapra tama- mile aç bindim, Mudanyada bir arkadaşım elime - benim açlığımı bilmeden - altı yedi tane Şamfıs- bağı sıkıştırdı, İşte bütün vapur yolculuğunu bu yedi tane Şamfıs- tığı ile geçirdim. İstanbul toprağı. na bastığım zaman artık açlıktan na da çok şükür... başım dönüyordu. I. Galip anlatıyor: “Uzun zaman aç kaldım, dekorlar arasında ında yattım,, Yedi Şam fıstığı ile geçirilen YEL < — Aç kaldım... Sahnede de korlar arasında yattım.. 25 se nelik sahne hayotr Bana pek pahalıya mal oldu... — Sahnede yattığınız oldu mu? — O da oldu... Erenköy sahne sinde halıların üstünde, dekorlar arasında kıvrılıp. yattğımı biliyo ram... Fakat bütün bu maddi mah. ramiyetlerden, maddi azaplardan başka manevi azaplarım var... Adım bir tarafa bırakalım... Bugün hayatta olan bir tiyatro sa” bibi... Onun idaresindeyiz... Bir kostümden dolayı bana tokat ate ağını bilirim. Biz bugünkü genç- ler gibi himaye filân görmek, Ne, münaseb — Sahnede hiç tehlike geçirdir — Büyük muharebede Akbaşta Hilâliahmer teşkilâtında çalışıyor. “dum, Asker için bir çayhane aç mıştık... Askeri eğlendirmek make sadile bu çayhanede ben mono loğlar söyler küçük küçük sahne oyunları yapardım, Yine böyle menoloğ. söylüyor. dum... İngilizler de Mondrostan İ endirek bombarduman ediyorlar, Top sesleri arasında garip bir Biredenbire bombardumanlar fazlalaştı, Gürültü artt. Ben aldı. Taş etmiyor, işi aklabanlığa vuru” yordum. Lâkin birdenbire bizim çoyhanenin yanına müthiş bir şar Tapnel düşünce kendimi sahneden atım, Hepimiz çadırlarımıza çekik dik, — AA