im No. 117 ama. TAOL Ceylân, tastaki sütü içince ölüyor mu?! Serin yüreği, öğe Şahi sev; er midir?» diye düşüni ba n, Anki- : e dudakları ii başla- inde etmiş Füzel prenses, sihirbazın sözle- w â 8 > — © Z w as 5 a. p 5 gr » Z 2. # m 5 'k sevmiyo: vgi beni Mezara kadar göti Han ek a Ucunda dur. Ben Ankinin yüreğini bili- enim uğrumda ölmek- ten e bir kadındır. Ve yavaşça sihirbazın kulağına €ğilerek: — Sor bakalım, dedi, rengi ne- den soluyor?. Vücudü neden za- api Bu hastalığın ilâcı yok- mudur başı Tim, rez tekrar m > ünün üstünde biribi Tarak, e ir #önsüilar ala tan sı ede alindi pren- 366? Rengin gün geçtikçe neden solu; sü — Geri elbette 2 ilâcı ola, eğil mi? ii, Ankin i içini Keep cevap ver- , — Her derdin elbette bir ilâcı Yardır. Bu ilâcı, bana soranlar da- ha iyi bilirler. Hastalığıma gelin- €, her gün biraz daha mezar: Yaklaştığımı görüyorum.. damar. lar arımda, buraya gelinceye kadar kaynaşan o coşkun kanın şimdi na- > ve neden uyuştuğunu bilmiyo- m. Hayatta iğrendiğim bir şey | i— Her sabah bana içirilen süt. | “e artık süt içmek istemiyorum. F y | s0) süt vermeseniz.. | aral e da e an Irmağının suyu ile yıkasa | Ankinin dudakları bisi iri birinz yapıştı.. Ses kesildi. j Oktay ii Çıpanın yüzü- me bakıyord ihirbaz dönü çanağını topla- dı ve kendi kendine söylenir gibi davranarak: 'nsesin hastalığı keşfedil- dia dedi. Yarın sabah ona içirile- e ez rsınız! Ok eceyi Meali odasın- da Mecidi, Sabaha kadar yanı w Yur, yarı uyanık bir halde.. müte- Mmadiyen sevgilisinin imei dü- Yünüyordu. ? fd z 5 e 5 BE R N pu > Me ” : ine göz dikecek hiç kimse yok- kine verilen sütü sarayın larından sağıyorlardı. Ran m yiyeceğini, kendi sadık hiz- gi >> hazırlıyordu. mal > yabancı bir kim yan” ten sarayda şüpheli ve yaban- n bi kimse yoktu ki.. ARI ÇİĞNEYEN HÜKÜMDAR CENGiZiN OĞLU İSKENDER FAHREDDİN Oktay, sevgilisine getirilen sütü ceylâna içirdi.. Ankin Yatakta yatıyordu. Ceylân birdenbire keridini yere atarak öldü. Prensesi sütle zehirledikleri anlaşılmıştı! , sabah olunca, ii getirilen sütü (Cüda)nın elinden aldı : es daha uyanmadı, de- di. ve vadi kata in ve bana küçük bir ceylân yavrusu getir, Cüda koşarak alt kata indi.. bir ceylân yakalıyarak hana götürdü. ıpa odanın dışında dolaşıyor ve kendi kendine: — İşte şimdi dananın kuyruğu kopacak. Diye söyleniyordu. Bu sırada prenses Ankin de göz- lerini açmış ve banın bir ceylân yavrusile oynadığını görünce şa- şırmıştı, Oktay sevgilisine bir şey sez- an çok hoşuma gitti, Ankin! iL önce onu doyuralım. Hele bir yüzüne bak.. ne sevizeli Faik Diye söylendi.. sonra birden, tas ei duran sütü ceylânın ö ö- nüne koydu. oni yavrusu sütü içmeğe baş- adı. . pe yatağından kalkamıyan Ankinin yüzüne baktıkça içi s1z- lıyordu. Güzel prenses yatağa düşecek bir kadın mıydı?. Oktay han onu gözbebeği gibi severken, o güne kadar bir karın- cayı bile incitmemiş olan böyle te- miz yürekli bir kadına kim el u zatabilirdi?.” Oktay, Ankine bir kimsenin fe- nalık eabebilec eğimi hatırından bile geçirmek istemiyordu. nkini, düşmanları bile -kendi A ener (fazilet sahibi bir ka- dın!) diye tarif “e mi Karakurum. u çekemeyen v kadınları bile e del fa ha- > Her kadın e gibi temiz — Beni ü. ügünüzü gördükçe, daha nir Bein olu- yorum, ulu hakan Diyor ve a içinde en te- miz, en günahsız melekler gibi, saf ve gözlerini hana di- kerek mırıldanıyordu: — Hayat bir balişe bile değ- mez, diyen siz değil misiniz? Ni hayet hepimiz ölmiyecek miyiz? in ölü nü göz ölüm acını duydu! içindir ki, Mersa, dün; yük düşmanlarımdan biridir. İlk fırsatta ondan öc almayı unutmı- Gi nin ölü Bu sırada sütünü bitirmiş olan ceylân yavrusu, odanın içinde do- laşmağa ve sevildikçe sıçramağa başlamıştı, Oktay ceylân yavrula- rını ilem em gibi m on- ları çok hoşlan: İnam sevinci çok sürmemiş- ti i Her | bir hikâye Bay Mal yi Nadir uzun bir | ayrılık devresinden sonra tekrar İstanbula, iki yanına dön- müştü. rü uzak vilâyetlerde geçmiş artık iyide niyiye ihtiyar- lamıştı. ık çalışamıyacaktı. O- gullarının, kızlarının, karısının ya- nında -kendi tabirile. ayaklarını uzatıp yaşıyacaktı, Uzun zaman» de güzeli zeldi. Şimdi kim bilir ne gelişmiş, ne güzelleşmişti, en evine de hasret çekiyor- , Beyaz, kar gibi beyaz, sabun er sakla entarisini giyip so- f z pılmıştı. ei evi bunların ne ta- ki — Ama a tne ka- dar slktenniğlkmenii Vaktile kö- ci «berber Mehmed m efen- .nin dükkânı vardı. Fakat şim- i oraya garip bir levha çer rsi Nadire hiç kendi ismile sorup araması tuhaf bir şeydi amma... Başa gelen çe- kilir.. bu üzerinde «Güzellik ensti- tü a ri frenklerin böy kul andığını muhtelif kitaplarda oku- muştu amma görmemişti.. şaşırdı. Bu tek we adam eski ve Şeyin idi.. r nereler. desin sarıldı. ti Seyahatinden, uzun seneler taşra. da ad dem Kel İşle. rin nasıl gittiğini sor! gere İn «sünnetye gidiyor musun? Diş çekiyor mu- sun? Birdenbire bu ince 1 mahlükun bacakları biribirine: do- landı.. kendini yere atarak hızlı hızlı solumağa başladı. Oktay; — Tanrım bana bugün senin ri aaa iç yüzünü göstere- cek!. Diy e bağ ve kapıya koşarak, dışarda dolaşan Çıpaya seslendi: ylân yavrusu yere yuva! iii Çıpa!, Çabuk buraya ei Belki sen onu ölümden kurtara- var) bilirsin!, ... Dönüş j gi Mehmed Ali tek gözlünü düzel- terek: — Ne münasebet monşer. dedi? Artık sadeco. Firar enstitüsü- nün direktö; Bote işlerile meşgulüm. Mahmud Nadir Sing bir şey gibi: ti Güc hal evi biraz tamir ME ne bah- sediyordu a bu e deği- şeceği dizi bile EN . Ka- pıyı kendisine beyaz prostelâli bir yı seçti, On oldu. Bariyenrden oğlan kılı- ğında iki genç ki di — ablayi diye ellerini sık- A ız indi. bunlar kimdi?.. kadar benziyordu.. karısı; — Ayol. dedi.. kızlarını öpse- ne. Vay bunlar Afife ile Mahmure mi idi?.. Hani Afifenin topukları- tık : Dikkatle, baktı. Kaşlar ustura ile kökünden traş edilmiş, kalemle kaş taklidi birer mü çizilmişti.. o çine uzan pl iç lar e ık; sapsarı, kanar- ya sarısı olman Mahmüd Nadir içinden geldi de kaşları ,saçları döküldü mü?.. diye düşündü. Sordu, Afi- | fe: | — Yoo.. iri bilhassa öyle yap- tım babacığı, Karısı ia Elli e kadar hiç görmediği önü arkası, kolları ŞE bir elbise giymişti. Hep birden yur! karı Ga Mahmud Nadir: ek yorgunum.. dedi; dlikeğ üz beyaz köşe minde- rine şöyle ayaklarımı zalacağım. 3 Eb kızcağıza bir hastalık ik Tie tehlikesi Üye Gi isimle; — Hava tehlikesi» kı Damatzade 20, 8800 Zah y nati, 20, yea Li ki Mehmet 20, 8802 Al İsmail Hek Dir 6805 ça usta ie ii 805 Nuri riki bakkalbaşı e 50, 8808 sıtkı Hek 100. Radyo 9 Eylül Pazartesi İstanbul, 18,30 Almanca e 18,50 Orkestra peli ş 19.45 Ege caz, 20,15 Konferans, 20,3 E. Ş 5 gn N 4 3 3 hir can, konusuyor, 2,05 Plâk neşriyatı, Fikir Hareketleri MECMUASI'nın e Ma Şaşırdılar: — Hangi köşe minderi?.. Ne en- tarisi?., Köşe minderinin yerinde bir ta- kım çelik gi duruyordu. — a yunma babacığım. Misafir var. iler. lo) u yerleri pırıl pırıl parlıyan acaip bir salona aldılar.. bir türlü inanamıyordu. Bu ev ne kadar mg aşi işti?. Afife: eşi tirdi.. . Amma baştan aşağı de- öiştirmek lâzım. geld sinin raânasını bir türlü mk il > Afife: — Baba dedi, bir sigara ver Mini 'mıştı, çok hayret ekiiği 2 za- man kullandığı kelime ağzından çıktı?. — Lebbeyk?. — Sigara.. sigara, bir sigara Ea Hayretler içinde tabakasını aç- tı, O zaman Afife, arkasından kü- çük kızı Mahmure uzandılar, bi- rer sigara alıp kırmızı dudakları- na yerleştirdiler. Baba.. kibriti yaksanız.. Mahmud Nadir çakmağını alev- Nadirin çocukluk arkadaşı Suavi - güne müracaat etmelidirler, dı. see geldiği zaman koşup Afife ile Mahmure Suavinin eli- ni Pile Bu aker Suavi içe- ri girdi. A Suavi evvelâ Mahmud Nadirin MM irin da kızla- rının elini 6 Mahmud Nadirin ai dur- gunluklar eşi Ertesi günü eti Sermedle ko- nuşuyordu.. Mahmud Nadirin biraz şiire merakı m — Oğlum, i, bak sana gur- bette çe > gazeli okuya- yım., Okudu... — Nasıl buldun?. dedi.. — Beğenmedim baba.. benim de şiire e sa var,. bak yazdı ğım şiiri okuyayı Şiir deyinc Mahımad Nadirin aklına «ince söz» gelirdi... Din- açtı, ellerile bir takım işaretler yaparak çel başladı. “Gir ri Ne eğil Ges koca aygır? e motuk eri mi içtin”. ie çelik eöoin üs tünde Mahmud Nadirin gözleri fal taşı kadar açılmıştı, Muhakkak oğlan deli olmuştu, Çıldırmıştı. Korkusundan kendinden geçti. şiir bittiği zaman bayılmıştı. Genç manzumesinin bu fevkalâde kaldı.. “şair tesirine şaştı, gelmiş. Suavi ihtiyarca bir adam- a (Bir yıldız) oğlan gözlerini . dul