Sahife 10 AKŞAM “Yazan: SULEYMAN KÂNI SARAY ve BABIÂLİNİN İÇYÜZÜ IRTEM » Tercüme, iktibas hakkı mahfuzdur — Tefrika No. 510 Hareketimizde hava iyi idi. Sonra fırtına başladı, akşam üstü şiddetlendi! Singapurda tertip zn bir ka yık yarışında biz biri: Biz zaten arma sürat silmeleri de hep birinci geliyord. Hattâ bir della (çabuk davranalım) derken gemiciler ip- leri bağlamad. serenleri aşağı bı ER güverteye saplanan se- re alere aşağından asker hücum et- farkına varılmadığı için biz ge ne birinciliği kaybetmemiştik! Bu BEN bir cenaze mersimimiz olmuştu. Li ve yerli 'müs- nie k müdepdep bir cenaze ln ya ie Bütün mad n ta- ai ipekli İle min Cenaze böyle alay ile nakledile- rek müslüman kabristanına def- nedildi. Singapurda levazım müteahhi- dimiz Gacino isminde bir İtal- yandı. Bu adam bir ara hasta- lanmış ve bizim geminin dokto- ru sol kolağası Yasef efendi tara- fından tedavi dikmişti; giliz eteleri kre van misinde kri ekmek bile tazam verilemiyor.) Diye yazmışlardı. Müteahhid Gacino buna kızdı, Bir gazeteye şü ilânı yazdırdı: e gemicilerinin ze attıkları kırıntılar iki iii mamışsa (gelsin birine on vere- sapik ârlar mevsimi Denim lmek üzere “hattâ Çin bahriye nazırı dahi olan amiralın kıyafetleri b yakışık alır şey değild man paşa bu iki ile gö- rüşmüştü. Bu görüşme sonra işi- mize yaradı. n kömür almak lâzım iki zabit bir kotraya binerek içe- riye girdik. Çin mavunacıları Japon impa- ratoruna nişan Mim için bize kö: taşımamağ r Bizden imei Foçe- olan Çin amiralına müracaat edildi. Amiral emir ver- diği halde mavunacılar gene din- lemediler. Amiral da kızdı, Ora- e bir Çin gambotuna bize kömür taşıttı, Yokohamada iken İngiliz; Fran- sız, Holanda, Rus gemileri tara- fından arsıululsal bir kayık yarışı tertip edildi. Biz burada da bi- rinci geldik; bu şerefe bütün ge- milerde Hamidiye marşı çalındı. ingiliz filosunun amiralı e gün an Osman paşa ile görüştü: — Burada kolera iri Ben ilerideki adalara gidiyorum. Siz de uzaklaşın. Hastalık geçtikten eder, mem- 'akat Osman paşa mü- tevekkilâne davranıp bu nasihati tutmadı. İngiliz donanması gitti, dışarıdan bir nefer gemiye kolerayı getirdi. Asya kolerası çok defa üç saat- te insanı öldürüyor, Hepimiz deh- kel a tuk, Bu hastalığa âdeta gibi olan Japonları da bi- zim Kü telâş bürüdü. Bizi tahaf- fuzhaneye pe Tr, ohamaya uzak olmıyan bü tahaffüzhanede mürettebatın an- cak yarısını gemide bıraktılar. Gemi her gün dezenfekte ediliyor, kerin içeceği suya konyak dö- külüyor, elbiseler ütüden geçiri liyordu. Dışarıda bulunanlara da pek iyi bakılıyordu. Japonların hakkımızda göster- dikleri itinaya doğrusu diyecek yoktu. Japonlar telef olan on üç koleralımızı usulleri mucibince yakmak istediler. Özman sedlerin bizim askerin gözü önün- de yakılmamasını rica ettiği için Japonlar bunları civardaki hali adaya götürüp orada yakıyorlardı. Kolera geçti. Biz tahaffuzhane- den bir daha Yokohamaya dön- medik. Osman paşa imparator? veda ettikten sonra buraya gel- di. İstanbula müteveccihen bura- dan hareket ettik. Japonyada aramızda bir tatsız- lık olmadı. Yalnız biraz para sıkıntısı kiyorduk. Böyle uzun bir sefere çıkacağımız ve yabancı bir mem- izi bı kuruş maaşile buralarda nasıl ge- çineceği tasavvur olunsun! Tabii, masraf yordu. Vakit ve hali yerinde olanlar İstanbuldan para getirti- yor, ihtiyaç içindeki arkadaşla- rma mümkün mertebe yard ediyorlardı. yetişmi- mi m olmıyan geminin ikinci süvarisi binbaşı Nuri bey- di. Hariçten gemiye getirilmiş olan süvari Ali bey müktedir bir zattı. Bahriye doktoru İbrahim paşanın damad süvari mu- avini Cemil bey böyle gemilerde hizmet etmiş zabitlerden değildi. Geldiği vakit daha halatların bile ı olan Hareketimiz iyi hava ile olmuş- ul, Fırtına gündüzden başladı. Ak- şama doğru şiddetlendi. Karanlık Biz basınca (obüsbütün azdı. veri Ohshima raga önünde bulün- Fakat gemi yalpa tee kala- fat yerlerinden — armuzl an su etmeğe başladı. Açılan tahta- ları kapamak için insanlık fevkin- de gâyretler sarfolunuyordu, Fa- kat muvaffak olamıyord Gemi ortasından, tam kazanın altından taşa çarptı. Bu çarpmalar bir kaç defa daha tekerrür etti vamı var) (D (Düzeltme — Ertuğrul Bombay lima: r. Bu yanlışlığı düzeltiriz.| Ankara mektuplar! ş tarafı 7 inci sal di müşahede rak p dık. Katiyen deli olmadığı meyds na çıktı, Çünkü mevcud yedi gu- a delikikten Bi birine sokulabi- miyordu. Zaval hı, bak deni ei tutulmuş- rem delikanlıyi bir oda- a kapadı. lâ Böyle bir bere âşığı büsbütün çile- den çıkartı Morice de Fleury de bu şekil de yaptığı tedaviden sonra birçok âşıkları iyileştirmiştir. Aşkta iyi olmak tamdır. Bu vaziyet roman- cların bile nazarı dikkatini cel- betmiş ve «herkes ömründe ancak bir defa âşık olur» demişlerdir. Burada benim bahsettiğ Marazi aşklar büsbütün ayrıdır- lar. Doktor! sari midir. İnsaya ayır, merak etmeyiniz. MN kın aklı teşevvüşe benzer bir mi- hanikiyetten doğduğunu söylemiş- tim, İnsan birçok sebeplerle yoru- lur. Tegaddi mübadelesinde inti- eN husule gelir. Henüz ediğimiz toksik cisim- ire husule gelerek vücudü sarar- lar. İşte bunlar şahsın ruhi ve cüm- lei âsabiyesi üzerine tesir ederek aşk dediğimiz marazi levhayı mey- dana getirirler. Bu aşk hastalığı bulaşır mı Ş.H. Ne meslek, nı Tefrika No. 52 29 Haziran 1935 ALLAHA ISMARLADIK! Yazan: — Sevgide çok müşkülpesend görüyorum sizi — Peki, siz Bevdiniğ mi? — Hayır ben de sevmedim... Gördünüz mü? — Fakat Betil... Hi arip!... Senelerce kafanız- da taşıdığınız bir düşünüş bir an “ geliyor ki gözünüzü açip kapa- yana kad mahvolup ei bir şeyl... vwrıliş yim şykln Sörimikder.. Ben ken- dimde bütün bunları tecrübe et- e prensi , hiç şi eni tek size ie ufak takıyor, — ın bana!... Her şey boş, her şey boş!... Tabiat bildiğini hayatımda bir ka- Fakat şimdi bütün bunla- rüyorum.. Tali istediğini yapıyor.. Ha yat bildiğini oyuyor lerine öalidi cıkların üzerinde pırıldayan ışık- lara bakarak diyor ki: — İzzet bey, tabiat bize içinde bulunduğumuz vaziyeti unu or.. iz, rüzgâr, mehtap hep ed ele PE beynimizin yapıyoruz, nel Düşündüğümüz Kii ru saçma e ap bıraka sizinle şu güzel sahilleri seyredelim... Böyle eşsiz bir ge- ce, bir daha zor ele geçer! Genç babriyeli ağır ağır ona doğru geliyor... Sırtını o da İsa ka bir yelken ipine 1 Onun da saçları, kızın ha gi- bi uçup duruyor — Mis Bekiş. ye ilk defa taliin bana sağ yüz göster- diğini görüyoru: Kız derin li ii alıyor. Membaı meçhul bir heyecan göğ- sünü sıkıyor Dimağını yakı- ş — Yarabbi ne tuhaf sergüzeşt İse ma Dakikalar geçi- z o. canlı, iztiraplı, tatlı dakikala vs sağa hayalin, nin üstünde bir mac — efsane- Siz bir Türk zabiti... Hem tezi lerden nefret eden bir zabit... Ben bir İngiliz kızı... «Türk» ke limesinin bile ifade ettiği mâna- di kınıza bir rüya mı, gölgelerden, ESAD MAHMUD KARAKURD hayalden yapılma bir âlemde mi yaşıyorum ben Zabit ona doğru yaklaşıyor... Titriyor... ağır elini uzatı- OK... ince bilekleri avuçlarının içinde sıkıyor... Koparır gibi tekrar tek- rar sea Kızı kendine doğ- . Dudakları hâlâ tit- şamıyor... Kelimeler dudakların- da kei .. Betit.. Kemer ayayol Rüz- gâr uğulduy: — İzzet vip anlasa Mae bey!.. amarlardaki iniz kaynamağa ferman dinler mi in- san?... Gençlik hududsuz bir ih- rastır... Aşk gibi, bahar gibi, rüzgâr gibi işler insanın içine!... Coşan, yıkan, ezen, ee götüren fırtınanın adıdır genç- lik! Yap- — Zabitin kolları, kızın inci lini wriliyor, ili yor kızın iha beli zabitin kolları arasında!... Vücudlarında, içi ezen bir ürperiş dolaşıyor... Tit- riyorlar... Kızın bir yumuşak tüy gibi kayan, kıvrılan Beer yüz- başının tunç ret ğsünde ezi- liyor... Eziliyor... Serti tits reten, insanı ta içinden kıvır kı- vır kıvrandıran, sarsan bir ezi- v .. Yüzleri biribirine deği- ... Gözleri biribirinin içinde... Yaklaşıyor lar Ne o yalvarıyor, ne de öbürü kemi. ediyor . Gençlik bir fırtına . esiyor tiniliimn şimdil... e» biribirine değiyor pi sarıyor... ğe dudaklar... Alev gibi, yangın eli aleş gibi yanıyor du- daklar. iy ışıkları gemicilerin sesle- emicilerin sesleri, elin haykırışlarına Mi kemen- 14 gider ikalar geçiyor böyle... Ken- dini allı bir teslimiyetle dlağ bırakan kayıtsız, mütevekkil da- kikalar. Vuruyor rüzgâr yelkerler Yelkenler şişiyor rüzgârla!. iye itiyor, ötürüyor, gidiyor gemi-... Selin önüne takılmış ava- bir gönül gibi, ii gökleri mehtaplı, ufukları aydım- lık ıssız eteklerine doğru giriyor gemi!... — İzzet bey neler yapıyoruz!... y deme Beti!, — Bet ti; > Betil ... Benim güzel, bir tanecik Betim!.. — Allah aşkma doğru mu söy- lüyorsunuz bunları!.. Anlamıyor musun Beti! An- lıyamadın mı daha beni!... Ay- lardan beri bir deli ibi seviyo- O sabah karlı tepe- lerin verimde. özlerini gözleri- me dikerek ilk defa bana baktı- gın zaman beyni bir insan gibi da Ga; rum seni!.. EEE ğ Bir türlü kafamın içinden ri tar sonra seni! i Devri var)