Tefrika No. 43 TACLARI ÇİĞNEYEN HÜKÜMDAR CENGİZIN OĞLU İSKENDER Cengiz bir gün kumandanlarına: “Bana sorarsanız, İnsanın en büyük zevkı: düşmanlarını mağlüp etme ve kendi önünde diz çöktürmektir, derim!,, demişti.. en “Harp mektebi |,, kardeşini (Onan dağı kerr gömdükten sonra yo- “Ortalığı kar kaplamıştı. rıyordu. gelen Moğol ordusu, Karakurum yolundan güçlükle ilerliyordu. Av mevsimi gelmişti, Oktay buralardan geçerken, vaktile babasile ava çıktığı yer- leri hatırladı. Cengiz hanın ava merakı var- 1 n onun kurduğu (Har, av peşinde koşturmaktan başka bir şey değildi. Cengiz han ölürken bile çocuk- arına: — Moğollar, e rm ile vE Hajinile olmadığı zam: vanlarla harpte (yani iy iü malıdır!» demişti. giz devrinde, kış e umumi ava başlanırdı ki, bu, â â olup madığını tetkik ve semtlerini tes- bit ederlerdi. Bunlar döndükten sonra, ordu hazırlanır, askerin önüne her ka- bileden yolları bilen gözcüler alı; nırdı. ılar sağ, sol gi e mer- keze ayrılırlardı. Bundar a- rında kumandanları m duğundan hükümdara malümat verirlerdi. Cengiz daima merkez- de bulunurdu. Av yerini ilk daire şeklinde çevirirler. önce çişi bir ganlar, keçeler asarlardı. Her av- cı dikkatli olmağa, avı kaçırma- mağa mecburdu. Cengiz, ihmali görülen avcıyı birinci defasında ik ikincisinde dayı tecziye . Zabitleri ameli için ay- ei > av dönüşünde terfi eder- leri A ilem ille silâhı Cengiz ia aratorun etrafında zevcele- zabitlerin avından sonra, sıra askere gelir- di. Cengiz, askerin de avını sey- retmekten zevk duyardı. Zabitler askeri kontrol ?derler, tıpkı bir düşman ordusunu sarmış gibi, as- keri hayvanlar üzerine o şekilde de 1, erlerinde günlerce, hafta- ağ ölene Av bitmeğe liyor musunuz, dedi, ka- labalık bir baloda öyle, şöyle böy- AHKEDDİN le kadınların güzelliği silinip gi- diyor. Böyle biribirinden üstün tuvaletli, biribrinden güzel kadın- larla dolu bir yerde göze çarp- mak için fevkalâde çekici olmak aş gelecek yıla kadar ge- e türe, vg sys er diye, bir kısmı yu- valarında bırakılır, oradan başka bir semte 2 gidilir y bu avların hemen he- men hepsine iştirak etmiş, fakat, Tuli kadar muvaffakıyet göstere- memişti. Tuli (Av mektebi)nin birinci Geleli ceylân, yaban domuzu avlamak- ta mahirdi, Av devam ederken, karargâhta aveti pişireriler ayrılır, bunlar ça- dırlar içinde büyük sofralar ku- ağ dağda yalnız av eti yerler. i engiz, avdan sonra, zabitleri- nin ve askerin av etile iyice kar. nını eri isterdi. Hiç bir askerin aç ve susuz kalmasına, ta- h i tali eta meydan vermezdi. Hattâ bir gün nın bahadirliğinden ken: kumandanları- bahseder- — Yes suntay, eşi bulunmıyan luğunu takdir edemez. Yürüyüş- ler, atları ve askeri yormıyacak ve yıldırmıyacak derecede olma- Wi Bu suretle eldeki kuvvetler- den daha çok istifade edilir, ()» demişti, Oktay da babasının mektebin- den yetişmişti. Ordunun yorgun- tığı zaman erin de acıktığını düşünür, ve hemen olduğu yer- de konaklar. Cengiz birz gün Moğol orduları- nın meşhur kumandanlarından (Borguci)ye sormuştu: — Sana göre insanın en büyük zevki nedir? Borguci şu cevabı verdi: r günü ava gitmek ve veya iile avı yakala- Pe görmeli, Cengiz b nl sonra yanında akde bütün e ay- ni soruyu sormuş ve hepsi Borguci gibi cevap Heriilileeli Cengiz: — Bana sorarsanız, insanın en Bözük zevki; Düşmanlarını mağlüp etmek v. esi önünde diz söktürmektir zi Diyerek, hb d vermişti. Za- m o, kumandanlarını ava alış- tırmakla, onlarda bu zevki yarat mak istiyordu. Nasıl ki, Be en kumandan, e her er hangi bir larına yeni bir de tej bi liyakat ve muvaffakiyet m ği lerdi. Cengizin kumanda a HI ağ tarihinde ( ai mektebi ) faslı, Moraja * 6.1, 8. 1 lâzımdır. u genc kadın da öyle idi. Ona ortadaki büyük salondan, ar- kadaki küçük salona geçerken ka- pıda rasladım. İskemlelerin, kol- ların arkasından kendisine r yol bulmuş gidiyordu. Birden- bire karşılaştık. Gül inden daha tatlı daha baygın gözlerinin v2 içi güldü: — Eyvah... dedi.. bu yol o ka- ar dar ki. Ben kendi hesabıma vaziyetim- den son derece memnundum, Keş- ki yol biraz daha daralsa Se mız önümüz biraz daha ka, iğ da böyle saatlerce Line ik. O ökseye tutulmuş bir kuş gi- — Acaba nasıl çıksak... diye sızlandı.. Ben yerimde durdukça onun ö- nümden geçmesine imkân yoktu. Onun geçmesi için tek bir şart v gül reçelinden baygın göz- lerini ni ikerek: — Öyle mahcubum ki... dedi. Benim için bu kadar Sahe kat, landınız. O kadar cesaret verici bir tarz- da bakıyordu, ve benim de başım ispirtodan o kadar dönüyordu ki: — Ne zahmeti efendim... Sizin için daha ne büyük zahmetlere Krem iri DS emretseniz.. enbire hiç mid etmediğim 20 teklifte le cazband baş- lamıştı: yle ise bir zahmete daha kalanp li beraber dans e- diniz, Sevincimin derecesini tabii tah- min edersiniz. Hiç beklemediğim bir saadetti bu.. Kollarımın reid ne güzel kokuyordu, Boyu u: tasavvur edilemiyecek (derecede güzeldi. Dans ederken konuşmu- yorduk. Yalnız gözlerimiz biribi- rine kopçalanmış gibi idi. Hiç ay- rılmıyordu. Tıpkı romanlarda, hikâyelerde hani kahramanlar ileride âşık o- lacakları kadınlara ras gelince bu sevgililer onlara hiç de yabancı uzun ve vücudü rasında, gittiği yerden mağlüp ©- mıştı, Onlar (Harp mektebi)nde çok iyi yeti- şirler ve düşmanı ne kadar mas vetli olursa olsun, bir çevirm. reketile mağlüp etmeyi iyi bilir lerdi. Oktay da babasından gördüğü avcılığı ihmal etmiyordu. (Kara- kurum) yollarında zaman zaman geyik, yaban öküzü yuvalarına raslamış ve etrafını Ni sa- rarak k zabitle- in daha sonra da bütü m akerin du kollara ayrılarak derhal av ya- me merkezine doğru hareket eder (Arkası var) i yi Ger O geceki kadın İ a Necdet gelmez.. kahramanlar «acaba bu ştüm..» derler, Halbuki hiç bir yerde gör- memişlerdir... Yabancı bir kadın hakkında böyle «mutlaka bir yer- de görmüştüm»: diye düşünmek aşkın ilk alâmeti imiş... Ben de öyle olmuştum. Bu şeytan bakışlı güzel kadın bana hiç, hiç de ya- bancı gelmiyordu. Dumanlı kafam- la bütün dikkatimi a na bakıyordum. Nihayı ağzım- dan baklayı çıkardım — Siz bana hiç Sakal gelmi- yorsunuz.. Öyle kıvrak güldü ki.. onun yz lüşünden benim başım döni — Bekki.. Danstan sonra onu büfeye gö- türdüm. Sonra gene dans ettik. Bir aralık salonun âdeta yarı ka- ranlık bir yerinde, hiç kimsenin rağbet etmediği etrafı tehna tu- tulmamış, boş bir masa gözümü- ze ilişti: — Biraz böyle oturup dinlenir misiniz?.. dedim, Kabul etti... yük cesaretini duyuyordum. De- di — Haydi buradan kaçalım.. bir otomobile binelim.. şöyle bir ece gezmesi yapalım.. — Haydi ii Kimse eye ie vestiyere da esrarengiz bir bakışla gözleri- me bakir: — Ayaspaşada oturuyorsunuz değil mi?. — Evet... nuz., — Siz bana bir şey sormayınız.. ben sadece bileyim... Şaşırmış kalmıştım, o devam e- diyordu: — Bekârsınız... manınız var... — Evet... Şıkca... — Yooo.. şık.. mavi salonu.. Hele küçük Mi ı oda»... sİZ.. SİZ ekiş odayyı Nereden biliyorsu- Şık bir apartı- dınlar bu kırmızı «oda»yı bilirler değil mi?.. Çünkü «kırmızı oda aşk Feyiei için bulunmaz bir lk kıpkırmızı mi e divanlı a rın içine konulmuş im vi lar.. hattâ bu ışıkların önünde, ne oyularak duvara nil ie yük cam kapların içinde, kırmızı ışıkların arasında kırmızı balık- r, ar. Dehşetli şaşırmıştım: — Siz neler biliyor muşsunuz!.. Kuzum.. söyleyiniz.. siz kimsi- niz? — «Kim olduğunu bilmek iste- miyorum» diye bir filim vardır. Gördünüz mü?.. Ben de kim ol duğumu bildirmek istemiyorum. Daha e mi?.. Kırmızı ında ikinci bir kapı... Buradan es gene kıpkır- mızı yatak odasına gidilir değil mi?. — Evet. evet amma.. siz kim- siniz?.. — O kadar meraklı olmayı- #4# Kapıda anahtarı çeviriyordum. Yanımdaki esrarengiz bakışlı ka- m: — Bu gece hizmetçiniz izinli deği ğ — Onu damı yi — Bilmediğim bir şey ki... Kısa boylu bir ya var. — Evet.. âdeta sizden korku- yorum... Ne olur ii kim- siniz siz?.. tımı bu kadar derinden nasıl timi nuz?., — Kim olduğumu bilmenizi is- temiyorum dedim. ya girdik... o ka dar e ki. bu Meri ei rahats — Baloda ijama im mi? öteki ci Me fakat.. ki — Verin.. veri çizgili pijamanızı Li aşkınlıktan me yapacağımı tün hayatımı ezbere biliyordu. a bu maceraya öyle bir atı- lışı vardı ki... Kırmızı pijamayı aldı. alir mek için öteki odaya geçerken — Misafiriniz olan bütün genc kadınlara bu pijamayı verirsiniz... Değil mi?. Bastan doğru idi.. onun için istedim... fakat bakın, .bunun kolunda çücük bir sigara yanığı var - Tiba geçen günü keme küçük dilimi yu- Bu söylediği de doğru misafir kadınlard sıl hatırlamam... Ben düşünür- en o m. Hayır. timi 'evkalâde bir kadın girmemişti. Gülümsiyerek yanımdaki divana uzandı, bir pe A Ertesi sabah onu ls Sa madım. Her tarafı aradım. tu, Senelerce kendisini ve kabil olmadı. Derin bir merak için- d a an beri hizmet eden emi metcim şik bir kadınla mili du. Gözleri bütün tanlığını muhafaza eden bir ki beni görünce ayağa kalktı: — Tani udınz mı beni?. asıl mm «O geceki ali, değil misini; —E a ediyordum. Güzel bi dım. Efendim lk bir dinli B âşıktı. Kimsesi yoktu. Çok Bazan yi ki yor, sizin İller es «benim hiz- metçim» yardım ediyordum. o benim süd kardeşimdir.. Hayriye ok şeyler anla- tam.. o sözünü kesti, (Düşündüm.. o garip gecenin üstünden tam 8 seneye yakın bir zam geçmişti. aplik O: — Şimdi gı yukarıya taşın- dım. istediğiniz dakikada buyru- nuz.. hem de çocuğumu görmüş o- lursunuz.. eğer evde bulun: Çünkü sene mektebe ver- dim (Bir yıldız)