27 Haziran 1935 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 11

27 Haziran 1935 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 11
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Tefrika No. 43 TACLARI ÇİĞNEYEN HÜKÜMDAR CENGİZIN OĞLU İSKENDER Cengiz bir gün kumandanlarına: “Bana sorarsanız, İnsanın en büyük zevkı: düşmanlarını mağlüp etme ve kendi önünde diz çöktürmektir, derim!,, demişti.. en “Harp mektebi |,, kardeşini (Onan dağı kerr gömdükten sonra yo- “Ortalığı kar kaplamıştı. rıyordu. gelen Moğol ordusu, Karakurum yolundan güçlükle ilerliyordu. Av mevsimi gelmişti, Oktay buralardan geçerken, vaktile babasile ava çıktığı yer- leri hatırladı. Cengiz hanın ava merakı var- 1 n onun kurduğu (Har, av peşinde koşturmaktan başka bir şey değildi. Cengiz han ölürken bile çocuk- arına: — Moğollar, e rm ile vE Hajinile olmadığı zam: vanlarla harpte (yani iy iü malıdır!» demişti. giz devrinde, kış e umumi ava başlanırdı ki, bu, â â olup madığını tetkik ve semtlerini tes- bit ederlerdi. Bunlar döndükten sonra, ordu hazırlanır, askerin önüne her ka- bileden yolları bilen gözcüler alı; nırdı. ılar sağ, sol gi e mer- keze ayrılırlardı. Bundar a- rında kumandanları m duğundan hükümdara malümat verirlerdi. Cengiz daima merkez- de bulunurdu. Av yerini ilk daire şeklinde çevirirler. önce çişi bir ganlar, keçeler asarlardı. Her av- cı dikkatli olmağa, avı kaçırma- mağa mecburdu. Cengiz, ihmali görülen avcıyı birinci defasında ik ikincisinde dayı tecziye . Zabitleri ameli için ay- ei > av dönüşünde terfi eder- leri A ilem ille silâhı Cengiz ia aratorun etrafında zevcele- zabitlerin avından sonra, sıra askere gelir- di. Cengiz, askerin de avını sey- retmekten zevk duyardı. Zabitler askeri kontrol ?derler, tıpkı bir düşman ordusunu sarmış gibi, as- keri hayvanlar üzerine o şekilde de 1, erlerinde günlerce, hafta- ağ ölene Av bitmeğe liyor musunuz, dedi, ka- labalık bir baloda öyle, şöyle böy- AHKEDDİN le kadınların güzelliği silinip gi- diyor. Böyle biribirinden üstün tuvaletli, biribrinden güzel kadın- larla dolu bir yerde göze çarp- mak için fevkalâde çekici olmak aş gelecek yıla kadar ge- e türe, vg sys er diye, bir kısmı yu- valarında bırakılır, oradan başka bir semte 2 gidilir y bu avların hemen he- men hepsine iştirak etmiş, fakat, Tuli kadar muvaffakıyet göstere- memişti. Tuli (Av mektebi)nin birinci Geleli ceylân, yaban domuzu avlamak- ta mahirdi, Av devam ederken, karargâhta aveti pişireriler ayrılır, bunlar ça- dırlar içinde büyük sofralar ku- ağ dağda yalnız av eti yerler. i engiz, avdan sonra, zabitleri- nin ve askerin av etile iyice kar. nını eri isterdi. Hiç bir askerin aç ve susuz kalmasına, ta- h i tali eta meydan vermezdi. Hattâ bir gün nın bahadirliğinden ken: kumandanları- bahseder- — Yes suntay, eşi bulunmıyan luğunu takdir edemez. Yürüyüş- ler, atları ve askeri yormıyacak ve yıldırmıyacak derecede olma- Wi Bu suretle eldeki kuvvetler- den daha çok istifade edilir, ()» demişti, Oktay da babasının mektebin- den yetişmişti. Ordunun yorgun- tığı zaman erin de acıktığını düşünür, ve hemen olduğu yer- de konaklar. Cengiz birz gün Moğol orduları- nın meşhur kumandanlarından (Borguci)ye sormuştu: — Sana göre insanın en büyük zevki nedir? Borguci şu cevabı verdi: r günü ava gitmek ve veya iile avı yakala- Pe görmeli, Cengiz b nl sonra yanında akde bütün e ay- ni soruyu sormuş ve hepsi Borguci gibi cevap Heriilileeli Cengiz: — Bana sorarsanız, insanın en Bözük zevki; Düşmanlarını mağlüp etmek v. esi önünde diz söktürmektir zi Diyerek, hb d vermişti. Za- m o, kumandanlarını ava alış- tırmakla, onlarda bu zevki yarat mak istiyordu. Nasıl ki, Be en kumandan, e her er hangi bir larına yeni bir de tej bi liyakat ve muvaffakiyet m ği lerdi. Cengizin kumanda a HI ağ tarihinde ( ai mektebi ) faslı, Moraja * 6.1, 8. 1 lâzımdır. u genc kadın da öyle idi. Ona ortadaki büyük salondan, ar- kadaki küçük salona geçerken ka- pıda rasladım. İskemlelerin, kol- ların arkasından kendisine r yol bulmuş gidiyordu. Birden- bire karşılaştık. Gül inden daha tatlı daha baygın gözlerinin v2 içi güldü: — Eyvah... dedi.. bu yol o ka- ar dar ki. Ben kendi hesabıma vaziyetim- den son derece memnundum, Keş- ki yol biraz daha daralsa Se mız önümüz biraz daha ka, iğ da böyle saatlerce Line ik. O ökseye tutulmuş bir kuş gi- — Acaba nasıl çıksak... diye sızlandı.. Ben yerimde durdukça onun ö- nümden geçmesine imkân yoktu. Onun geçmesi için tek bir şart v gül reçelinden baygın göz- lerini ni ikerek: — Öyle mahcubum ki... dedi. Benim için bu kadar Sahe kat, landınız. O kadar cesaret verici bir tarz- da bakıyordu, ve benim de başım ispirtodan o kadar dönüyordu ki: — Ne zahmeti efendim... Sizin için daha ne büyük zahmetlere Krem iri DS emretseniz.. enbire hiç mid etmediğim 20 teklifte le cazband baş- lamıştı: yle ise bir zahmete daha kalanp li beraber dans e- diniz, Sevincimin derecesini tabii tah- min edersiniz. Hiç beklemediğim bir saadetti bu.. Kollarımın reid ne güzel kokuyordu, Boyu u: tasavvur edilemiyecek (derecede güzeldi. Dans ederken konuşmu- yorduk. Yalnız gözlerimiz biribi- rine kopçalanmış gibi idi. Hiç ay- rılmıyordu. Tıpkı romanlarda, hikâyelerde hani kahramanlar ileride âşık o- lacakları kadınlara ras gelince bu sevgililer onlara hiç de yabancı uzun ve vücudü rasında, gittiği yerden mağlüp ©- mıştı, Onlar (Harp mektebi)nde çok iyi yeti- şirler ve düşmanı ne kadar mas vetli olursa olsun, bir çevirm. reketile mağlüp etmeyi iyi bilir lerdi. Oktay da babasından gördüğü avcılığı ihmal etmiyordu. (Kara- kurum) yollarında zaman zaman geyik, yaban öküzü yuvalarına raslamış ve etrafını Ni sa- rarak k zabitle- in daha sonra da bütü m akerin du kollara ayrılarak derhal av ya- me merkezine doğru hareket eder (Arkası var) i yi Ger O geceki kadın İ a Necdet gelmez.. kahramanlar «acaba bu ştüm..» derler, Halbuki hiç bir yerde gör- memişlerdir... Yabancı bir kadın hakkında böyle «mutlaka bir yer- de görmüştüm»: diye düşünmek aşkın ilk alâmeti imiş... Ben de öyle olmuştum. Bu şeytan bakışlı güzel kadın bana hiç, hiç de ya- bancı gelmiyordu. Dumanlı kafam- la bütün dikkatimi a na bakıyordum. Nihayı ağzım- dan baklayı çıkardım — Siz bana hiç Sakal gelmi- yorsunuz.. Öyle kıvrak güldü ki.. onun yz lüşünden benim başım döni — Bekki.. Danstan sonra onu büfeye gö- türdüm. Sonra gene dans ettik. Bir aralık salonun âdeta yarı ka- ranlık bir yerinde, hiç kimsenin rağbet etmediği etrafı tehna tu- tulmamış, boş bir masa gözümü- ze ilişti: — Biraz böyle oturup dinlenir misiniz?.. dedim, Kabul etti... yük cesaretini duyuyordum. De- di — Haydi buradan kaçalım.. bir otomobile binelim.. şöyle bir ece gezmesi yapalım.. — Haydi ii Kimse eye ie vestiyere da esrarengiz bir bakışla gözleri- me bakir: — Ayaspaşada oturuyorsunuz değil mi?. — Evet... nuz., — Siz bana bir şey sormayınız.. ben sadece bileyim... Şaşırmış kalmıştım, o devam e- diyordu: — Bekârsınız... manınız var... — Evet... Şıkca... — Yooo.. şık.. mavi salonu.. Hele küçük Mi ı oda»... sİZ.. SİZ ekiş odayyı Nereden biliyorsu- Şık bir apartı- dınlar bu kırmızı «oda»yı bilirler değil mi?.. Çünkü «kırmızı oda aşk Feyiei için bulunmaz bir lk kıpkırmızı mi e divanlı a rın içine konulmuş im vi lar.. hattâ bu ışıkların önünde, ne oyularak duvara nil ie yük cam kapların içinde, kırmızı ışıkların arasında kırmızı balık- r, ar. Dehşetli şaşırmıştım: — Siz neler biliyor muşsunuz!.. Kuzum.. söyleyiniz.. siz kimsi- niz? — «Kim olduğunu bilmek iste- miyorum» diye bir filim vardır. Gördünüz mü?.. Ben de kim ol duğumu bildirmek istemiyorum. Daha e mi?.. Kırmızı ında ikinci bir kapı... Buradan es gene kıpkır- mızı yatak odasına gidilir değil mi?. — Evet. evet amma.. siz kim- siniz?.. — O kadar meraklı olmayı- #4# Kapıda anahtarı çeviriyordum. Yanımdaki esrarengiz bakışlı ka- m: — Bu gece hizmetçiniz izinli deği ğ — Onu damı yi — Bilmediğim bir şey ki... Kısa boylu bir ya var. — Evet.. âdeta sizden korku- yorum... Ne olur ii kim- siniz siz?.. tımı bu kadar derinden nasıl timi nuz?., — Kim olduğumu bilmenizi is- temiyorum dedim. ya girdik... o ka dar e ki. bu Meri ei rahats — Baloda ijama im mi? öteki ci Me fakat.. ki — Verin.. veri çizgili pijamanızı Li aşkınlıktan me yapacağımı tün hayatımı ezbere biliyordu. a bu maceraya öyle bir atı- lışı vardı ki... Kırmızı pijamayı aldı. alir mek için öteki odaya geçerken — Misafiriniz olan bütün genc kadınlara bu pijamayı verirsiniz... Değil mi?. Bastan doğru idi.. onun için istedim... fakat bakın, .bunun kolunda çücük bir sigara yanığı var - Tiba geçen günü keme küçük dilimi yu- Bu söylediği de doğru misafir kadınlard sıl hatırlamam... Ben düşünür- en o m. Hayır. timi 'evkalâde bir kadın girmemişti. Gülümsiyerek yanımdaki divana uzandı, bir pe A Ertesi sabah onu ls Sa madım. Her tarafı aradım. tu, Senelerce kendisini ve kabil olmadı. Derin bir merak için- d a an beri hizmet eden emi metcim şik bir kadınla mili du. Gözleri bütün tanlığını muhafaza eden bir ki beni görünce ayağa kalktı: — Tani udınz mı beni?. asıl mm «O geceki ali, değil misini; —E a ediyordum. Güzel bi dım. Efendim lk bir dinli B âşıktı. Kimsesi yoktu. Çok Bazan yi ki yor, sizin İller es «benim hiz- metçim» yardım ediyordum. o benim süd kardeşimdir.. Hayriye ok şeyler anla- tam.. o sözünü kesti, (Düşündüm.. o garip gecenin üstünden tam 8 seneye yakın bir zam geçmişti. aplik O: — Şimdi gı yukarıya taşın- dım. istediğiniz dakikada buyru- nuz.. hem de çocuğumu görmüş o- lursunuz.. eğer evde bulun: Çünkü sene mektebe ver- dim (Bir yıldız)

Bu sayıdan diğer sayfalar: