16 Haziran 1935 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

16 Haziran 1935 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

16 Haziran 1935 AKŞAM ey Sahife 9 Tefrika No. 32 TACLARI ÇİĞNEYEN HÜKÜMDAR CENGiZiN OĞLU nn /SKENDER FAHREDDİN Akay, yolunu kesen genç bir zabitin dişlerini dökmüştü. Ihtiyar vezir, Oktayın çadırı önünde yatıyordu. Cengizin oğlu (Ölüm dağı) eteklerinde hastalanmıştı (ölüm dağı) oteklerinde.. ğlar: lerdi. Burada bir kaç gün ER mek gerekti. Dağın eteklerine çadırlar ku- rulmuş, atlılar pe. yay- gi salmışları ktay, Seddi Çin)i geçtikten sonra hastalanmıştı. Buraya gel- diği zaman ateşler içinde yanıyor- du. Z de hanın çadırından e dı. Oktayın veziri, çadırın kapısı önünde yatiyordu. İhtiyar oÇut- uk iyileşmesi için du. term. rın yamaçlarında, tek başına, bir kayanın kenarına oturarak saat- lerce ağlıyordu. Tuli civardaki köylerde ne ka- dar sihirbaz varsa, hepsini toplat- tı, Kardeşinin iyileşmesine can- dan çalıştı. Gelen sihirbazlardan biri, Mo- ğol hükümdarının O ensesinden «meşum sineğ»in ısırdığını, ara- dan kirk sün Mene iyileşe- miyeceğini söy! mişti, Çutsay, kürüm önünde, $sihir- baz: — Kırk gün geçmeden ölürse ne yaparız?. — Aradan otuz beş gün geç- ölmemiş. Bundan #onra ie me e tehlikesi yoktur. Beş ali sonra gözlerini açacak ve e cek, — Gözlerini ez yola çıka- bilir miyiz? ?. İl in kadar burada temiz hava Kiri ilâçlanması lözım. On birinci günü yola çıkarsınız!. Demek ki, dahi ü burada kalacağız. Çutsay günleri sayıyordu. Gün sayanlardan biri daha vardı Mae r da hanın bir gün Kaçar, (Ölüm dağ ğı) eteklerin. kerre ko- işlerile SEL ge olmağa vakit bula- mıyordu. Zaten Kaçar da ona bir şey sbylemüğe cesaret edememişti. Çutsay: — Bu kadar da saygısızlık olur mu?, i Gk Ne si ey ire ne cevap verecekti ö izi ve. Hil; çe artıyordu. Dağların kızile, bir gün, hanın çadırına bek karşılaşmıştı. Akay ün ne kadar güzel, ne hada sevimliydi! Kaçar genc kızı görünce: — mis yi Diye sordu. Akay — Hanın liğe öğrenmek di, istiyorum. i, «meşum sinek» ssırmış diyorlar. Doğru ise bunun çaresi vardır... — Duyduğun haber gerçektir! Fakat, ör —— saymaktan başka çaresi Akay bir ahi şanla gi- görünerek hızla yürüyüp gitmiş-| | Kaçam ikinci raslayışında A- — Sen hanın çabuk olma- sı yolunu neden hippi” Diye sordu. General: — Bu yolu hepimiz aradık.. bu- lamadık. Şimdi kırk günü bekli- yeceğiz. Ondan önce gözlerinin açılamıyacağını söylüyorlar. — ve Akayın yanına sokul- — Nasıl.. içindeki şeytanı çıka- rabildin mi? Akay güldü: O vakit içimde bir şeytan vardı. Şimdi bütün damarlarım- da birçok lam ae — Kendimi senin arlai KR nın içinde oi rl ve si gör- dükçe öyle seviniyorum Akay şaşırdı, ık sevginin ne demek olduğunu anlamıştı, Çut- say ona: «— Sen Oktayı seviyorsun! İn- san bir başkasını severse, damar- arı tıpkı böyle tutuşur!» Demişti. Kaçarın budalaca sö7- leri Akay üzerinde umulan tesiri yapmadı. Biğlemi kızı o gün ilk defa Ka- çara: — Benim damarlarımı Oktayın ateşinden başka bir ateş oyaka- maz, cevap vermiş ve arkasına | seviyordu. Fakat, ne bahasına o- ursa olsun, o, Akayı elde edecek- ti, Kendi kendine: — Oktay onu bana e sz yavaş yavaş beni de Diye avunuyordu. Akay, (ölüm dağı)nın eteğin- de konakladıkları O gündenberi Ankin'in yüzünü görmemişti. Bir akşa — güzel prensesin yattığı çadırı söner yim! Diyerek yanına sokulan genc bir Moğol zabiti, Dağların kızının boynuna sarılmak istemişti. Akay genc zabitin m id- detli bir yumruk salladı. Zabitin ön dişlerinden iki ri kırıldı.. yere düştü ve Akay çekirge gibi sıçrayarak kendi çadırına kaçtı. Dağların kızı şimdi, bu dişleri- ni döktüğü zabitten çekiniyord Moğol zabiti elbette Akaydan Her akşam bir hikâye | Aşkimiz altı ay sürdü. Bu altı flörtü ileri götürmeğe çalış- Tabiini bitirmiştim. Bol pa dı. Bir işe girmek muştu. Modern mobilya- larla evi döşettim. Şirin bir şey Salonun önündeki balkona ıkarak etrafa (baktığım zaman, im. Pek genç değildi. Fakat bâlâ güzelliğini muhafaza edi- yordu. 3 Bu zarif ve tatlı komşu ile ta- nışmak i için nasıl bir fırsat bula- da bir lâvha gözüme ilişti. Lâyha- da şu yazı vardı: Patrick Whitehouse İngilizce hocası, Bundan âlâ bir şey olamazdı. Zaten İngilizce dersi almayı düşü- nüyordum. İşte fırsat ta ayağıma gelmişti. Ders ile beraber sonsuz bir saadet te hülya edebilirdim. Hemen kapiyi çaldım. Bir hiz- ri açtı. İngiliz hocasını $or- Yok, şoküğu çıktı, dedi. Son- ra canımın sıkıntısını yüzümden anlamış ta beni teselli etmek is- ter gibi ilâve etti: e ilani ae onunla gö- rüşmek ister: gi İsterim on İnyilizce hocasının güzel karısı beni pek nazik rette kabul etti, Bir gün evvel balkonda o da beni görmüş, me- raklı meraklı bakmıştı. Şimdi tatlı bir tebessüm ile karşımda konuşuyordu. Janet imiş. İstanbula geleli üç ay oluyormuş. Boğaziçini, Türkiyeyi pek sev- miş... Su- vak Ertesi günü İngilizceye başla- dım. İngilizce derslerde ne ka- dar terakki ediyorsam öte taraf- ta hocanın karısile flört te o ka- dar ileri gidiyordu. Genç bir ka- dın deği ildi. Benden belki on beş şal du. ten değin e Ben de bunda tmiyordum. m Aka; de am et içini ga ai ilk önce, birini ö- ine tutuş! ö işti, olan genc zabitin peşine Kaçarı takacaktı, «— Bu zabit benim yolumu ke- siyor.. her zaman önüme çıkıyor!» diyecek olursa, Kaçar onu elbet- te kolayca tepeliyecekti. Dağların kızı, dişlerini döktüğü zabitle karşıla; bi ilâç tarif etmek ki halde o tarafa da gidememi: Akay bir sabah, gdırmn önün de BEAM nöbetciye al Kaçâra bi mek amm dedi, kendisini bu- ralarda göremez miyim?. öç almak istiyecekti. (Arkası var) şey söyle- Büz iki İiribirimize sokula | Başıma gelen dert j Yavaş yavaş bir talebe ve kom- şu değil âdeta evin samimi bir dostu halini almağa başladım. Ma- damı yalnız gördükçe sında, şurada burada geri öpüyordum. Briç k raklı idiler. ee bulamazların e kapı-ara- dı. casile başka bir ahbapları ihtiyar bir (o kadın.. Onlar (oo oyun ile e ben masanın tında ayağımla güzel İngiliz ka- dının ayağını arar, azar işitirdim. Böylelikle kışı çıkardık. Ba- har geldi. Benim pek işimize yaradı. Çi bütün İngiliz kadınları gibi, kır- larda gezmeyi pek seviyordu. Mar- tın ılık günlerinde havanın leta- fetinden istifade ederek ikimiz otomobile biniyor, Boğaz sırtları- na doğru gezmeğe gidiyorduk. Bir aralık otomobili durduruyor, ye- re atlıyor, yeşillenmeğe başlıyan ayırlar üzerinde koşup şakalaşı- yorduk. ak n i nişanlı gibi kol kola, sokula yürü- yüşlerimiz oluyordu. Bu gezinti- aktan bizi görenler İn- giliz kadınını . benden ç enç zannederlerdi. Bir ateş parçası gibi canlı ve neşeliydi. Ben ken ye devamından başka bir şey dü- şünmüyordum. afih, a kendisini akm oluyordu. rılmı, ar, fakat me tatlı bir bakışla güler, nihayet beni de güldüre- rek barışıncaya kadar yapmadı- ğı şaka bırak Bu otomobil gezintileri esnasın- da eski bir çifliğin bakiyesi kü- mazdı. bu köşke bayıldı. zel : bir bahar muhiti içinde böy- le şairane bir köşkte sevdiği er- kek ile baş başa kalmak hülya- yaya olduğunu söyl iribirimizle ablama için dağ başlarına gelmeğe ne dı? Apartımanlarımız od ke vera me B bir rüyorsa elin e bir “> Gieibişik zor muydu bi t kendi apartımanına beni ri istemi- yordu. Bana gelmeğe de korku- yordu. Başka bir randevu yerine gitmekten de iğreniyordu. Bu köş- kü zihnine sokmuştu. Kendisini kandıramayınca köş- kü kira ile tutmi b pazartesi ülleri— ve ruldu, Bu muayyen işaretti, Janet m bana bir şey söylemek istiyordu. Balkona çıktım ve onun kumral saçlı başını gördi — Haydi, gidelim, dedi. — Yarın, değil mi? — Kocam bugün bir derse git- ti, Akşama kadar bo: Fırsat- tan istifade etmek istemez misin? HASAN KREMİ Çilleri kat'iyyen izale eder Dünyada mevcud kremle- rin en nefisi, en sıhhisidir. Nazik cildli kadınların hayat arkadaşıdır. İhtiyarları genç- leştirir ve gençleri güzelleşti- rir. İnsana ebedi bir taravet veren Hasan kremini unut mayınız, Kutusu 50, tüb ha- linde 20 Türkiyede yapılib da Avrupa etiketi yapıştırır. lan ve halkı aldatan kremle- Te, ve sair itriyata aldanmayı- nız. Hasan markasına dikkat ediniz. Hasan Deposu: Ankara, İstanbul, Beyoğlu. Posta ittihadına dahil olmayan ei De Mİ Seneliği 1900, üç aylığı Ea kuruştur. Adres tebdili için yirmi beş kuruşluk pul göndermek lâzımdır. Ke meyli 14 — Hıdırellez 42 şam Yatı 203 Yaz 208 4,28 1214 16,16 19,43 21,46 İdarehane: Babıâli ci Acımusluk Sok. 13 Ne. civarı İsterim elbette! Sevincimden sıçrıyarak hazırlandım. Otomobi- le atladık, köşkün yolunu tuttuk. Daha biz yolda iken hava bozdü. Fakat yağmurdan evvel köşke ka- pağı atl Biz dışarıdaki gürlütüyü, pa- tırdıyı duymuyorduk bile. Kök gürleyip duruyor, şimşekler çakı- yord. Hiç ehemmiyet vermiyor. duk. Yaz e fırtına» sından ne ç Birdenbire, lee bir gürültü koptu. Harap köşk yere çöküyor gibi bir sarsıntı, Odanın içi ay- dınlık ve alev içide kaldı. Odaya yıldırım düşmüştü. Biraz geçince kımıldadık. gi de bir şey ol- mamıştı. Kalbimiz ğa güm- bür atıyordu. Başımı uz ğ korkarak dili. Esvapları- mız tutuştu, ;Hemen yerimden fır- ladım. Bir koğa su getirerek 0 ü Yangının önünü aldik, F kat çi felâket ondan sonra bn yordu. Ben pijama ile kalmıştım. Janet te bir ipek aldi. ile! Bu kılıkta açık spor otomobili ile Beyoğluna apartımanımıza na- sıl dönebilirdik? Bu müşkül mevkie siz düşseniz çıkmak çaresini, siz düşünüp bu- lunuz bakayım! Hikâyeci

Bu sayıdan diğer sayfalar: