” ütü yy 2 Nisan 1935 AKŞAM Sahife 9 — Tefrika No. 168 Radyo He m (B R B A R O 1 Nisan Pazartesi | bir bike | Yalancı elmaslar I A isan salı Vi 1345 .19 Popül. İkt Il â Yazan: İskender Fahreddin os | Tar, 19, 5 Plak - sö er, 2035 Polon zi İlm a İle a m kü aym la lerind: elüdi, 0,50 Aktüali h İstanbulu: bekârları yılda bir defa Yedikule ie 2 Hafi > iz konseri, 22 2 Lek sının eşyalarını toplayıp orta- | le bir boşluk alçıldı bosi same çöpçatmağa giderler: gün musiki 23 Hafif musiki, 23,45 Hafif | dan © kaldırmağa karar | ver. > Dimya'bie Bebe i. > z i buray a İb rahim paşanın kızı da gelmişti, kreş, 364 m, 13. 15 Gündüz plâk | mişti. Yeni yalnızlığa alışmağa | lan yalnız bir akril ibaret Yedikule mesiresinde Sm var? Baia e wi e 19. il e 2 “ başlıyordu. Karısı bir ay evvel | oluyor. öpçatmağa gidenl — tam uraya ai Kya 2 23, Half musiki, © ölmüştü. çİlk günlerin yakıcı, — Buraya gelişimin sebebi şu Ş pça M gidenler. ig, 328 m. 20,20 Şen plâklır | parçalayıcı keder ve imali (bunu sözleriken yalancı elmasla- İki tarafı büyük kavak ağaçla- » Ve irmla bulup ev- | 20,40 “Güzel sanat yayımı, 22 Akşam N i gaç . | mın yerine şimdi tat! ir tahas- | rı doldurmuş ii bir çantayı Kl Biğikmış geniş bir yoldan ir ski 2020 Johann Sebati Bi i ğ ii li Deli buraya HE ha eserlerinden konser, 24 Dans mu. | sür kaim olmuştu. yi -arısı- | masanın de koydu). muşlardı çatmğa geliyo Belgrad, 437 m. 20 Plâk. 20,30 U- mea, eşyalarını rab sırası kei sor çe : hı m bili lusal yayım, 21 Plâk, 21,20 Sözler, 21, | gelmişti. arı her zaman göz- areminizin elmasları mı? Burası büyük bir bostandı.. Et- — Şüphe Ben bile seni e 'nfonik 7 duyumlar-plâk. nünde, ayak altında bırakarak el rafında küçük büyük bir çok ye- miş ağaçları vardı, Halk bu ağaç- ların dibine oturmuş, yemek sof- ralarını kurmuşlardı, onak arabaları bostanın giriş I selen çifte na Ta, zurna, dünle sesleri kafa- şişirmeğe başlam Ağaçlar ein ari sofra- larda neler yoktu! Biber, patlı. can, dolmaları... Bademli irmik . Bu yemişler Ke tedarik ediliyardu. üşterilerden bazıları Oken elile an yemiş hili bostancıların — El u Diye ballar ii Kızılelma da hizmetçisile bir- likte arabadan inerek bir ağacın ibine oturmuştu. amza, bir türlü, Klin oturduğu a- acın dibine gitmeğe cesaret ede- miyord anın içinde bir şüphe var- dı: Acaba orada onları gözetleyen bir kimse bulunacak mıydı?. Bereket versin ad eee hi: rda ol oturmaz, gözile Hamzayı araştır- mağa başlamıştı.. Hamza reis, sevgilisinin ken- 'donanmi Barbarosu, doğa- nı.. Hasılı her şeyi unutmustu.. — Ne olursa olsun... Kim gö- görsün... Biz biribirimizi insin mesini Diyerek Kızılelmanın yanma sokuldu. Akdoğanın karısı, Hamzayı görmediği günler hasta gibi üzü- İâyor, sararıyor, yemek bile yemi- yordu. Hamza yere serilen ince bir halının kenarına ilişti. — Bugün burası ne kadar ka- labalık!, Kızılelma gülerek sordu: — Ben buraya ilk defa geli- orum, Her zaman İm kalaba- Lei mı olur? Yoksa yır, hayır.. Bizim talii- mizden değil, Her z böyli olur. ama doğru herkes kafa- yı » Kimi yi gör- mez. Ben burasını çok severim. mu seversin? ei bir İni deği 5 Ben hiç . Basık Me makin kayıkla > gitseydik daha m ay lâhta; tarağaya €ğlenirdik, ğru amma.. Buraya gel- menin bir faydası vardır. Herkes Yedik, oşuna gel- ule mesiresine b ekâr kızlar ve delikanlıla- rın burada talileri açılır, Buraya yılda bir kere gelmeyi uğur sa- arlar. ge e için getirdim. im çö, reis! İş e işaha KEM bilmem ki Timiz nice olur?. Hi ileri- de bir ağacın Mimle ii bir konak arabasına bakıyordu. Arabanın yanında aza harem ağasını tanıyan Kızılel — İbrahim paşanın .— da gelmiş Diye dani. Hamza: — Elmas ağayi az a tani- yamıyordum. a Arap ne kadar zayıflamış böy! Kızılelma ayırmıyordu. İşte bir genc kadın başı... Hamza, Kızılelmaya gözile işa- ret etti: — Altındal ie a bakıyor. — Kimi arıyor — Akdoğan İssnbülda alim dı, onun için gelmiştir derdim. — Onu hâlâ unutmamış mıdır ee arabadan sanıyorsun?. — Bu sevgi onu mezara kadar sürükliyecek, Unutur mu hiç? Altındal biraz sonra başını içe- riye çekti, İmas ağa ağacın dibine halı- lar seriyordu. Hamza kendi kendine söylen- Bi — Kâfir herif, ne yapıp yaptı, gene sadaret koltuğuna oturdu. — Padişahın ona itimadı faz- adı — Gerçek öyle, İbrahim paşa- beri ortalık devlet elçileri o (Kubbe a toplandıkça yeni (o sadrıâzamla için için az mı alay ettiler? He- rif Mİ en pot Nihayet devri rdu. ii ia muradına erdi, Sadaretten düşünce yüreği- ne inmeler inmiş diyorlar, — Ok n yüreğine Himeler bun- dan ve inecel Na» var? 08 onun Ki u Öy- ağ nu Ö; k di ki... Karşılaştıkları za- an kaptan paşanın yüzüne nasıl bakacak? Bilmem 350 m. 18 Orkestra, 19 30 Piya n ei 20,15 Ser > Çiza ke 2045, Kii is, an mu. wartet konse Prag, 470 m. , 18, 45 emil kon- a 1s Pi ii ye mi EZ e Karı- Roma gık ME Z EE - > plâk - Sözler, 45 Koro konseri, 23,30 Hast musiki» pi era 24 Duyumlar.' Viyana 507 m. 20,10 Ulusal ii 20, © icim ve korosu 21,45 İtal musikisi, Pik Ganime Mari 24,30 Bi must 3 Nisan Çarşmba V m, 18,15 Klâsik e RR 1345 9 Slâv şarkıları, 19,15 Şen 20, 05 Muhtelif, 20,35 Armonik e trası konseri, 20,50 Aktüalite, 21 Ope- Z Bireyi ri, 21, 15 Vilnadan nakil, 22 opinin eserleri, 22 Leh şarkıları, 23 Rekli 23, 15 Gi e 15 Gündüz plâk Ne. 19,15 yo çarem), 20, (rad; 200 pe mi piklar 21,05 Romen mu. sikisi, 22,05 Salon orkestrası. Leipzig, 382 m. 19 Şarkılar, 20 Şen konser, 21,15 e. m 2145 Orkestra konseri, ninmış eserlerinden e 24, 20 Dans musikisi, İgrad, 0 Plâk - Ni lar, 20, e eni ii ii nadan nakil, 22 Radyo 30 O: ii ve şarkılar, 23, hane musi 20 Ki e 20,10 Piyr ano kon. yeşte enza 23, 1,05 Son haber- Budapeş ri 550 m, seri, 21,10 Budap 35 Salon orkestrası, la. rag, 470 m. 18,30 Plâk, 18,50 Plâk, 1035 Plâk, 20 Muhtelif, 20, 25 Kii özler, 22 F sik valsler, 21,30 Sözler armo- konser, 23,15 Opera musi m Kai. . - Na yeli Di 18,05 Kuar. tet kons özler, 22 Bir ope- plâk - ra veya like alk Son duyum. lar. 19,50. Duyumlar, 0 ie “nl e 20,20 a 0,35 Ask Sp seri, 21,35 Sabahtan her dakika tazelenen bir hatıra ile elem duymakta hiç m yel Nebahan ile sürdüğü izdivaç yatı pek mesud geçmişti. Neba- ig kendisini derin bir şefkat ile hiç bir yet ve saadet teşkil ederdi. ini mini, çocuk gi- bir kadındı. Yalancı elmaslara büyük bir me- rakı vardı. Behçet karısının bu > Sima duran kutuyu zn al bileklerini, parmaklarını, kulakları- nı süslemiş olan ve şimdi pırıl | pırıl yanan bu yalancı elmaslara | baktı. eye aklına eski bir | hatıra geldi. Zamanın sesleri arasında a bir şeyler uya- niyordu. Bu ne idi? Cereyan et- miş bir vaka mı? Okunmuş bir hikâye mi? Evet, bir hikâye idi. Şimdi iyice hatırlıyorud passant'ın yalancı oiyieilari pri bir hikâyesi vardı. hikâyede ölen bir kadının elmaslarından (o bahsol vide O kadın da Nebahat gibi elm pırıltısına âşıktı, Kadını pek sev- miş olan kocası birkaç frank al- mak için bu yalancı taş parçala- rkek karısının gerçekci elmaslarını yalancı zan- e a hayatı, az 45 (ayrıca tafsilâtı o- mi 24 205 Pain musikisi. AEŞAM zim in tarafından çıkarılan çeri ŞU YERLERDE SATILIR: Istanbulda AKŞAM KİTAPHANESİ Ankara caddesi No. 1ZI ki m ada Beyoğlunda a HAŞET, Fransız Kitap Evinde ei elbaşı. Güç ŞİMENDİFER GARINDA: azebe ve Ve arabası sahibi İsmail Kadıköyde NET, ki 5 Altıyol No. 1. Büyükadada man akal NIKO, o Tütüncü dükkânı, İskele başında. * İstanbul'dan (Obaşka © yerlerde bütün kitap ve gazete satanlarda bulunur. Kitaplarımız her yerde üzerindeki fiyete satılır. pasir Halbuki hakikat bunun tamamen ziddı idi. e hayatın da bazan ro- manlara ve hikâyelere benziyebi- vi SA Bilâ ihtiyad ku- slara daha inik Li Bundan hiç bir fayda çıkmazdı. Çünkü yalancı ve iie ardi sağ ayıra- azdı. anda dü: binde gizli bir köşe vardır.» Maamafih, içinde bir utanma hissi duyuyordu. Nebahattan şüp- heye düşmek affedilmez bir nan- körlük olurdu. 5#ş çarşı içinde antikacı Şadan beyi iyi tanıyordu Ona gi- dip elmasları göstermezse içi ra- hat etmiyeceğini anladı. Bedesten taraflarının dar bir ni İnk; 1 dikk d içeri girdiği vakit ortalık gayet tenha idi. Dükkânda bay Şadan ile tanıdık başka kimse yoktu. Antikacı, Behçeti ciddi ve mah- zun bir tavırla selâmladı, Biraz soka kârısı ölmüş bir adama gü- er yüz göstermekte hiç münase- ba t yoktu. Biraz tereddüdden sonra: — Başınıza gelen felâketi işit- tim, dedi. Sizi teselli için bir Sürek, iğep elini liğe sokarak el e e ei baktı. — Şu sirada, dedi, yalancı ek | maslar o iri çoğaldı ki hiç yüz- lerine bakan kalmadı. Buraya kadar zahmet etmişsiniz, ei on lira takdim edeyim Behçet Te çıktığı zaman bir çeviklik; içinde büyük bir ferah hisseder gibiydi. karak vi srğieri Çırak h retle sordu taş parçalarını neye sa- tın aldınız? Taklid gi dükkânda o kadar çok ki. biri satılmıyor. Tam bu öd içeri bir müş- teri girmişti. Beykoz ME bül. büllerinden var mı? soru- u. Şadan bey ile Kâtib bir ei göstermek için arkalarını çevirince sert bir sesl işittiler; — Elle arı! oKımıldarsa- nız yakarım. iş Dükkânın MİR iki adam da ha duruyor, dışarıyı gözetliyor. lardı. Hırsız dükkân Si imz kusundan istifade rek mi mas zadan dışarı fırladı. Kâtib memnundu: aliimiz varmış, dedi! taş a meydanda olmasa: dı herif başımıza çok 'belâ geti- rebilirdi. Şimdi mal buldum di- ye sevinir. Bu asay- Şadan bey kendi kendine söy- İenir gibi: — Bir adamın, dedi, besledi- ği emniyeti berbad etmek, kurdu- gu hülyaları yıkmak çok müthiş bir şey olur. Kâtib onun bu sözlerine hiç ehemmiyet vermeden: — hen koşalım! diyordu. ani oldu; Kâtib hayret içinde kalmıştı: | — Cevabdan ne çıkar? Doğru- sunu anlatırız. Çaldıkları yalancı elmas olsa bile işin için- > silâhla edilerek yapıl Sa ise tartar gibi ağır — O taşlar yalancı değildi, de- di. Beş bin lira kiymetleri vardı, Kâtib, ağzı açık, Şadana ba- yordu. . — Behçel bin liralık t beyin karısında beş elmas hiç? ben vermiştim i i. dinde dıl, Getirdiği taşlara bakmadınız bile. Bakmağa hacet yok. On ari » Hikâ, |