Vi a. İİ e ui b Sahte» SE AKŞAM i 2 Şubat 1935 m ç ARAY DUN ve YARIN vg Yazan: M. Uygaç Edebi roman Teirika: 49 Yazan: SULEYMAN KÂNI IRTEM — Tercüme, iktibas hakkı mahfuzdur — Tefrika No. 428 Böyle yapmağa Bur olduğ Bir senede altı maaş ve para çalmağa zımni müsaade Miyde verilmezdi. Onlar nasıl ok çarelerini bula» caklardı! Bazan olurdu ki önüm çıkan e bulunan Kâni paşanın rüsumat na- zırı iken bir kılıcın gümrüğü me- en Âli paşa ile çıkan ih- tilâfta izLe ısrarı evvelce yazmıştık. ğ Kâni paşa değil idaresine ve- silen bir sandığa el kimseye zırnık koklatmamakla ma- ruf idil i Kemal paşa zade Said bey (se firler ve şehbenderler) eserinde anlatır ki: (Kâni paşa Bosnada vali, ba- bam Kemal paşa da Karadağ po- Wtika komiseri idi. Her akşam konsolosları birinin evinde, kâh babamın dairesinde çay da- vetleri oluyordu. Vali paşanın kimseyi davet et- — Çay ie e Daha gelmedi. Diye itizar etti; bu itizarlar te- kerrür ediyordu. Nihayet Kâni paşa bir defa olsun çay daveti yap- madan azledildi. Gk derken kendisi 50000 kuruş ay- bktan olduğunu düşünmiyerek ba bama: — Şu Ag çay İçirmeden seren nl Bu tabiatta olan ve para bir de- fa kaptırıldıktan sonra geriye alınması ne kadar mü bel. ki muhel olduğunu bilen Kâni paşanın tekaüd sandığından ya- il wY liye nazırına: da! Cevabını verdiği meşhurdur. — Ben mezara! Sandık mezar. en yapılabile- nr tedbir ledi yorulur, Fakat ne yapılsa müvazene bo- zulluğumu izale etmek kabil ole- mamış; memurlara senede on iki yerine nihayet altı ay unumi ma- vermek, altısını tedahüle br az yolu tutulmuştu. Bu umumi maaşlar ramazanda, iki bayramda, velâdet ve cülüsu hümayunlarda tevzi olunurdu. verilirse buna me- murlar (hac ülüfesi) derledi! Bu için iktiza eden pa- ranım tedariki bile ancak bin müş- külât ile olur, gazetelerde verile- cek dei Şurda ri sa- dakası gibi tasvir edilird Bu yüzden revac rn meş kırma usulü bir çok sarraflar ve iye memurları için körh bir iş halini almıştı. Nihayet Abdülhamid para si- kıntısına çare bulur fikrile bir ko- misyon teşkiline karar verdi. Bu maliye komisyonu âlisi arab altında mali O günlerde (1901) Rumelide 7 gibi ba- rak maaşlarım bizzat tahsit edi- yorlardı! O sene ben de bu maaş mese- esi yin az daha bir belâya a kamı idim. Mütedahif maaşlarım beşi bulmuştu. Mezunen Selâni- ğe gidecektim, Borçlarımı ödeye- rek kazada haysiyetimi muhafaza mec tum. Mütedahil beş tan ! Ne büyük bir cinayetti bu! Maliye komisyonu âlisi bu cür- mümden! dolayı benim muhake- me altına rar verdi Fakat munsif Selânik valisi - Hasan Fehmi paşa - bu ha- reketimde bir cürmiyet görmedi de komisyonun «memurları inti- baha davet edecek» olan bu ka- rârina çarpılmaktan kurt dim! Fakat o senelerde yaşamak ve geçinmek için maaşlarına müfte- kır olmıyan memurlar hiç te az değildi. Sırası gelmiş iken nakledive- p reyim: Rumelide kaymakam olduğum Mane devren gelen muta- yaylak hor'ay du hafta bende eainmie kâlimıştı! Başka bir kazaya giderken de mekkcâri ücretlerini de ve bunların kaza belediyesince rilmesini emretmiş olduğu va bn parayı da ben kesemden öd ğe - ayıp olmasın diye! - ve olmuştum. Vali memurluğumdanbe- ri tanıdığım bu mafevkimle bun- düm etmiş olsaydım Kâhyanın mevkufiyeti pek az sürerdi diye korkmuştum da! abım verdim. baar darılmadı; gülümsi; — Vakıa, orası da öylel I Mukabelesinde bulundu. Böyle tipler ne kadar iri Kazaya bir naib gelmişti; efem di ağ altı hasılatı ak okluğu — - Oh, dhamdülillih bugün bi- zim düldkân işledi! Diye alenen şükretmekten, ha- sılat olmazsa: Hay Allah k sin! Bu ne kesadlık! Sözlerile şikâyetten utanmazdı. Kazadan bu ya belâyı defetmek için ne kadar uğraşmıştım! Elhasıl - eski tabir ile - «rüşvet râyigön» idil Bu hal Makedon — Hüseyin Hilmi paşanm mü- 'ettişi umumiliğine kader sürmüş, sonra İlci sene işinde Selânik, Ma- i mürtekib Namütenahilik içinde şöyle dir yordu: Kola, Faik altında mütemadi göz yaşları pi- rıldiyordu. Bu kasvetli evde neden kendi- sini yalnız bırakıyordu? Faruk kendisnden uzakta olursa ye ME Hec ai ve rilen arasında, hür ol. duğunu hissetmek keyfi ana köyeye akl seyma ? Herkesin bildiği bir ğa ne lüzum olmağa çalışmalısın. tk buna imkân vardir, Ferda, Dü- şüm ki bizim çocuğumuz doğun- ismini t pa b dur. Bu çolracı bir şey. Fakat ne retle hareket edersek sevme» mi herkesin zihni alabilir. Bizim yarattığımız yavruyu himaye et- mek vazifesi sana düşüyor, Fer- da... Anliyorumsun? Biraz sonra, şehre gelebilir. sim, Nihal İle, yahut annenle be- raber. Çocuğumuzun doğmasını bekliyeceğiz. Bu çocuğu çok seve- k h gösterdiğim cesarete çıkışamaz, Ferda. yim dek gecelerde bu sözleri hatırlıyordu. Fakat bunla-