kekili — Sahife 8, SARAY ve BABIÂLİNİN İÇYÜZÜ EŞAM Yazan: SULEYMAN KÂNI — Tercüme, iktibas hakkı mahfuzdur < Tefrika No. 390 Eski sefahet yerleri, buraların sahipkranı on ikiler Kadın pencere, kafes arkaların. de piyasalarda sık, sık Ve tekabüller neticesinde kendi küf- vünde yahut biraz daha e va veya biraz daha duri bir içtimai seviyede bir erkekle arada sevda hisleri ein e bir kanaat ha- nas Bee Tul lun- sıl edince ve m amirliğine zaruri olurdu. Bunun için vasıtalar az değildi. Bunlar hemen m nakta, evde bulunurdu: Sütnine, kalfa, daya, ebe, dadı, eski ai ira) sırra vâkıf kız e zenci dadılar, ablalar, bacılar, areme girip çıkabilen bo Büke Kiheler, besle- meler, hiziieirii daha aranırsa hanende ve sazende karılar, bildik vukları, taş ileri, sl etle alt oda- ların pencere aralıkları sahipleri- ne op eman mektuplar için posta kutusu vazifesini de görürdü! sm mi Ma lein seçilmesine itinalar umurdu. Zarflara namelerle ii arada bir fotoğrafi, lâvan- talar da ni İnce, zarif veya altından DE Ti az bile gönde- renler olurdu! İş nihayet bir (sefa aşiyanı) vi mağa kalırdı. Bu da çok defa sütninenin, dadının evi olurdu. Bazan kadın fırsat bulersa g leyin evinin alt kat larından birinde, bahçe, bi larında, boş ahır, odunluk, ambar, samanlık gi- bi yerlerde vakit geçirilirdi. İki gönül bir olunca samanlık seyran olmaz mı? Âşıklarile bu gibi yerlerde de ağa imkân bulamıyanlar için (koltuk) denilen eski zaman ndevu evlerine müfacaat olurdu. Bunların en sinha elini araştırı- Koltukların elite has bir nezaketi vardı. Misafir hanım buralarda daima büyük bir hüsnü kabul görürdü; arzuları hemen yerine getirilirdi. hanımefendimiz, düf ede minnetlerle uzun tahassürler bildi- rilir idi. Gündüzlük ziyaretler gecelik zi- yaretlere kadar ilerliyecek olursa sahibi fazla para çekeceği rtirrdığ için oil da artı sidik elli gi ek tmalar, mantinotalar, mef- ül Kesi şartlara tâbi idi. Bir mahallede kapatma beyler, efendiler mahallenin ima- veri İaşe mahalle erkânıni etmek mecburiyetinde e ri bazan bir kaç delikan- ının hoşça kulakları bükülmek bile icap ederdi. Mahallede böyle m imei e fıkda- ral da akel namu- iş derhal mahalle kahvesine dü- şer, izaçlar başlar, camlar taşla- nır, kadının ipliği pazara çıkardı. Koltuk sahipleri en ziyade böy- le kapatmalara, yarım hususilere göz korlar, onları evlerine celbet- meğe çalışırlardı; celbedebildik- lerini sehavet sahiplerine, yahut bıçağı hakkına geçinenlere çıka- rırlardı! Bu kibar kapatmaları çok vakit hayatlarını bir kişiye hasretmez- lerdi. Onlar da bu koltukçularla münasebette bulunurlar, kemi lara ekseriya vasıtaları olan dük- kâncılarla haber enis gö- rüşmek istedikleri erkekler ile bu koltuklarda buluşurlardı. Anca rkes kapatma tuta- mazdı. Bir kapatma tutmak için o zamanlar bir suretle ya parasile, ya Li ile dişli olmak şart idi; bir güvendiği olmalı idi. Kl akalllana oturabilecekleri evler en ziyade Kumkapı, Yeni- kapı, Samatya, Yedikule, Fener, Kuzguncuk, Ortaköy, Yenimahal- e, Büyükdere kıyıları gibi gayri müslimlerle karışık yaşanılan yer- lerdi. İerecedeki koltuklar er- keğile, efendisile büyük ve küçük hanımefendilerile zahiren ırz ehli görünen ker vi ize e da oldu! , sa“ lonları il li çim” da vardı. Silivri kapısındaki Rozanın, Lângadaki paçası B... Fatmanın, dekileri müptezel menziller idi. Bu «nim yn kadınlar ma- halleler içinde bir tel kil ederlerdi. diil; zahiren if- fetli davrandıkları, mahallede «horozdan ka m yaşayıp er- keklerdi ören olmadığı için civar ne müna- sebete de yi Bunlar- la temaslar zürâfalıkta denilen ilik meyillerini, > atlarını inkişaf ettirmeğe çok sel ok mu: Kibar efendilerin, beylerin ar- kadaşlarla birlikte yahut yalnızca en serbes eğlendikleri yerler Ak- saraydan ötede Çapa çeşmesinde ğında kemi tabağının Kayma- karı idi, Kira kupa arabasile s6 kağa çıkınca arabacı sandalyasi- nın yanında alâmeti farika gibi kiye al bir serpuş, sırtında al bir Habeş yavrusu, arabanın rr de kadının karşısında dai» ma bir zenciye bulunurdu. O zamanlar bu evlerdeki serma- yelerden bazıları İstanbul içinde şöhret kazı e Fıtnat, Firdevs, Büyük Allı, Kü- çük Allı, Perver, ba e, büyük ve küçük Cenaplar, tank Kumru, Te- ranedil, Mahmure. Bu evl dınlar misafirleri istikbal a, etek öperler, yol gösterirlerdi, Her evin (meclis oda .. lonu var idi ki burada musiki ve rdu. ça pek ilişmezdi. Çünkü her birinin zabıtada «eli» var idi! İstanbulun meşhur Dodekala- nz > On ikileri buralarda sahipkı- idiler, Bunla arın reisi sey ee ? rübelerinde Fransızları kmde ine hayran öğ fort comme le turc, Türk gibi kuvvetli tâbirinin yal nız eski zaman Türklerine matuf ve münhasır olmadığını göster- mişti, « On ikilerden Arap Abdullah, Kahraman bey, Enderunlu Meh- met bey, Dağıstanlı kunduracı ee su yolcu Tahsin, dra- gon Mehmet, Çeşmemeydanlı Hur- şit reis, budiyıli Ali, Aksaraylı Ata, gümrükçü Lâz Arif (Çerkes- ti) halk arasında en ziyade şöhret kazanmış kabadayılardandı. Lâz Arif te sayılı kuvvetliler. dendi. Sinkallerind. R 5 un meşhur zorlularından Matlı in bir defa um eleri bulunduğu sokaklardan birinde bir rezalet çıkarmış, halkı başına top- lamıştı. Oradan g saç Lâz bir Mater tüfekçisinin bu hal v almasını ka arak Maia nasihat etmek İster; Matlı kızar Ek kim oluyorsun bana na- sihat edecek? Diye ıkışır,. Lâz Arif te buna tutulur, — Ben mi? — Evet, sen! Lâz Arif Matlıya öyle kir tokat aşkeder ki yuvarlanan Matlı vd Bunun üzerine arkadaşları Mat. h Mustafaya: — Bu hakareti mizler! Derler. O da Lâz Arifi kollar ve Ma gi bir gazinoda raslar. Arif ustafayı görür görmez ha- eN niyetini eyer > — Matlı, yaklaşma, bitiririm! Diye bağırır, hemen rovelverine davranır, iki el silâh atar; iki kur- hes Mathının göğsüne i isa bet eder; ie ancak kan te- ğın re Hürmüzün umumha- nel ri isimleri yadedildikçe (Mumcu Ahmet, Abdurrahman, Recep) gibi l eli zdı Pümlayiz vücuduna müfaznl mâni (Devamı 10 uncu sahifede) | yuluyor, gül di ei imdi edil) İğ denilen bir sa- - inin, Maratln arası açıl Akşam'ın edebi tefrikası No. 43 NİKÂHSIZLAR Lütfiye yol ze uzun sür- başka birini getir diler, Murat çe işe bap Jladığı gün, amelelerden biri: — Tanıdım dedi, kırlangıç Mu- rat. t, hiç bir yerde dikiş tut- turamıyan, bir baltayı; dolaşmış, Balkanlarda Bir hırkam var atarım, nerede ol sa yatarım! deyip gününü gün et- aşında ema Fakat nda hep Papi yırtık — pabuçlarına e güşel eN kadar pa- kaegel n bu kadar sefi mn » ei ölrirler di. Murat, fabrika disiplinini hiçe sayıyr, işbaşında sigara tellendi- riyor, patronu kale almıyor, ame- lebaşıyı an çiziyordu. Sanki fab- rikada ii: mesi bir lütüftü, Göken » arkası işçileri bu - ei yüzüncü Murat hazret- vi kızdı, Cezmi — Yoo, dedi, ii arkadaş çağırdı. Hayret etti. Muratla alay edilmemesini söylü- yondu. i mi etti? Tekin cevap vermedi. Cezmi, camekânlı kapının öbür tarafın da aşağı yukarı dolaşan Zehrayı gördü. Zehra yan gözle onlara bakıy: BE Cezm irmni m peri diğini dei urai ya adamıydı. ede mi. ecekti, Cezmi atslseye girdi ve ame- | lelere emret — Bundan böyle Murat efen- di ile şaka etmek yok. — Vay, beyimizin canı mı sr kıldı?.. — Susunı Ortalık buz a PlçmiE Dağ- dan gelen bağdakini mi kovacak- tı? Murat, tavrı ile bu suale san- ki: Evet! diyordu. Dün geldiği halde, en eskilerden daha nüfuz- lu olduğunu anlatmak istiyordu.. İşçiler söz birliği ettiler, Lâkır- dılarına cevap vermiyorlardı, Ba- zan, bir söz söylediği zaman, bi- rinin tez bir ıslık çaldığı duyulu- yordu, o kadar Murat artık Cezmiye diş bili- yordu: — Cezmi ağabey, bu bei se ni bir kaşık suda boğacal Cezmi omuz 2 lion — Olabilir sk yavaş, alın terile kaza apı kapı dolaşan ıyordu. Mur her fırsatta hep Cezmiye sataşıyordu. Çocuk şüphelendi: — Biri kışkırtıyor bu adamı! Biri var, kendi yapamadıklarını buna yaptırıyor. “an Sıcak bir yaz günü. Boğucu hararette herkes sessiz sadasız çalışıyor. Yalnız Muradın sesi du- O anlatıyor. Bilmem ne- Selâmi İzzet rede bir kırlangıç yuvasi çorbasi yemiş.. Çok güzelmiş, amma > imiş: Bir porsiyon yedi Yazan; m kahkahalar duyuldu, «atma!» diye bir ses çınladı. Mu- rat fena kızdı: — Sizin gibi görmemişler şaşar elbet... Evet, bir porsiyon kırlan- gıç yuvası çorpası yedi lira. > Kırlangıç yuvaları altından mı — m on kuruşluk ta ba- ml gülümsedi: — Demek zatıâliniz ei yedi liraya çorba yediniz — E — Afiyet olsun... Bu kadar iyi yalan uyduruyorsun amma, biraz da işini iyice uydursan.. sarardı, çenesi uzadı, yumruklarını sıktı: — Ben bir söyledim Cezmi soğukkanlılıkla tamam- ladı: — İnanmağa medbur değilsin. Atelyede gene kahkahalar du- yuldu. Murat kalktı: ni belâya ma sokmak isti- Drk Bana iyi bakin, ben buna gelemem. Biri sordu: — Ee mi be? — Hayır, bana gülemezsiniz... Mırıltılar ln, ve biri şarkıya başladı: Gülme de eee gülme, an olursun. O söylü Stekiler 2 çırpıyor- lardı.. - Mürmt haykırdı — e şarkıyı hes. te yasak, şarkı söylemek te. — Yahu sen buranın bili mi- sin; amelebaşısı mısın? Cezmi bu söze kızdı. Kavga et- mek istiyenlere sokak açıktır. Bu- rada, işbaşında, onun önün kavga edilemezdi. Yasaktı, Yasak!.. Muradın bir omuzu ka'ktı, bir omuzu indi, Kim yasak etmişti bunu? Cezmi efendi mi? O amelebaşı falan 1mm ya o yalnız patronu tanırdı. Üst ta- “hi vız gelirdi vız. Öyle kaba bir kasekii yaptı, ki bütün atelye i isyan etti. bei i bu görmemezlikten gelme- Emi Fakat yapamadı. Kamlisek aitti. Bütün arkadaşları na- mına o mukabeleye mecburdu. Murada, sözü kesip işe başlama- sını ihtar etti... Fakat m ma- kinenin yan demirine ypeami Münire Gal her yerde onu saymışl O kendi- ni e INI bilirdi. Onlar gi- bi. piçkuruları karşısında lâf ede- mezlerdi, Cezmi ne kadar kızıp sesini im Murat o kadar co- şup haykırıyordu. Sanki denberi aradığı Tan Pam gibi bağırıyord: ni burada kime sustura- ml ya kimse!., günler- fırsatını çağı geçirdi, havada salladı. ” kapıya doğru ne Erkek! ndılar, Cezmi gukkanlılıkla ilerilediz — Daha devam edecek misin? — Sana ne?.. Sen karının ge ucuna git... Bak bakalım ları doldu al Hiiyesii siz re nü si çok i m ne urdu, çel uvazla dı, gözlerini Myiğik ailesine dikti; z (Arkası ver) ij