Sahife 10. Yazan: SULEYMAN KÂNI Saffet paşanın sadaretten azli- be biç asli esası olmıyan bir ku- runtu sebebiyet vermiştir: Romanya elçisi Bratyano henüz #eşkil edilen Romanya sefareti bi- nası olmak üzere Boğazkesenden Beyoğluna çıkan caddede bir ah- gap konak kiralamıştı. Bir gece suare tertibile bütün ikelâyı, birçok ricali davet et mişti, Bursa valiliğinden hazinel hassa nazırlığile İstanbula gelmiş olan Sait paşa da bu sua- reye davetli idi. Fakat sefaretha- ne semisiz, binası da dar olduğu için gitmemişti; evinde uyumakta iken gece yarısına doğru uyandı- rıldı. Mabeyin erkânindan Ethem paşa Sait paşayı #deta yaka, paça arabasına aldı; alelâcele Yıldıza götürd Sait paşa doğruca huzura sev. kedildi. Hünkâr yanında daavi çavu- şu kıyafetli, kara sakallı bir adam, elinde bir kâğıt, ayakta duruyordu. “Abdülhamit Sait ve Ethem Şaları görünce Sait paşaya hita- ben telâş içinde: — Paşa! Bu gece beni yörleri Dedi; Sait paşaya cevap verme- Ze meydan bırakmıyan Ethem pax şa atıldı: — Efendim! Kimin haddine düşmüş! Abdülhamit: ii “Siz azıcık istirahat”edin! Diyerek Ethem paşayi odadan çıkarttı. Sonra kara sakallı a ma hitep ile: — Okuyunuz! Emrini verdi. O da elindeki rün isteyi okudu; isimleri bun da yazılı olanların o gece hal ka- Tarımı vermek üzere Romanya se- farethanesinde toplandıklarını ifa- de etti, Lâstede sefir paşanın da ismi geçmekte idi. Kara sakallı herif Sait paşa is- mine gelince Abdülhamit: — Onu geç! Dedi, Sait paşa Abdülhamidi tam kanaat halinde imi bire: la men muduf? Değilse bu kadar adama iftira etmek büyük günahtır. Hitabında bulundu. Herif. — Aptestim var! Eşhedübillâh hepsi doğrudur! Cevabını verdi. Hünkâr polis pe sefarethaneyi tarassut ldırdı; cemiyetin dağılma- henüz Ter, birer tadını tatmıştı; yeniden emin ve müstait adamlar yetiştir. mek emelini beslemeğe başlamıştı. Bu mülâheza ile Tunustan İs- tanbula yeni gelmiş olup kendisi- ns tavsiye edilmiş olan Hayreddin paşayı sadarete getirdi. Abdülhamit kuruntusunun esas- vız olduğunu sonradan anlamış “acak ki Saffet paşaya karşı fe- na bir muamelede bulunmadı. Seffet paşa dn onun teveccühü. inde ettirecek bir meslek tut- -dı bnsi'tere kraliçesi Viktorya Saf- e — SARAY. ve BABIÂLİNİN İÇYÜZÜ — — Terenme, iktibas hakka mahfuzdur — Abdülhamit telâş içinde: “Paşa, bu gece beni hal'ediyorlar!,, dedi fet paşaya sadaretten azlinden (9 zilhicce 1295) sonra (Ahteri Hin- du) — Etoile des İndes nişanının fahri şövalye ve Gran Kömandör rütbesini vermişti. Bu nişan kraliçenin ingiliz te- bansından olanlara ifa ettikleri hizmetlere mukabil memnuniyeti- ni, İngiliz tebaasından olmıyanlar. dan yüksek mevkileri ve evsafile #emeyyüz eden zevata da müved- det ve rinyetini göstermek maksa- dile ihdas edilmişti. Bunu hâmil olanların o senelerde adedi pek miahdut idi; ancak şark hüküm- darlarile prenslerine ve fevkalâde temeyyüz etmiş ricale veriliyordu. “Abdülhamit kendisine verilme- miş olan bu nişanın Saffet paşa tarafından kabulüne muvafakat etmemek istedi ve Saffet paşaya nişanın evvelâ padişaha verilme- ini İngiliz elçisine teklif etmesini bildirdi. Saffet paşa ise böyle bir teklifte bulunmağı münasip gör- medi. Hünkâr bundan kalben muğ- ber olmakla beraber nişanın kabu- İ lüne muhalefet göstermedi. al'edi- Vakit gazetesinin 17 ve 18 kö nunusani 1897 — 23 ve 24 muhar- Tem 1296 tarihli nüshalarında ni- Şanın taliki merasimi hakkında şu malümat verilmektedir: Merasimde İngiltere sefâreti heyeti büyük üniformalarile hazır bulundular. Saffet paşa da büyük üniformasile sefarethaneye gitti. Nişan mahfazasından çıkarılıp masa üstüne konuldu. Ortasında murassa bir yıldız, yıldızın etra- ineden bir halkası, kenarında ingilizce: (Rehberiniz nur olsun) ibaresi ve kordonunda akik üzerine kabartma kraliçenin resmi vardır. Kerliçe Viktorya nişanın Saffet du. Elçi mutkunda şu sözleri söy- ledi: (Hindistan yıldızı nişanından adedi mahdut olan Şövalye ve Bü- yük Komandör rütbesini haiz ze- vat arasında zatı fahimaneleri şar- kın en meşhur bükümdarlerile prenslerini ve fevkalâde temeyyüz etmiş devlet ricalini bulacaksınız. 1 ns bi gece takip eder, Her Şey Tena görünür. İnsan uyanan, Meaerlenlı ve hiç bir şeyden memımen olmaz. Her mvaikiyetn ik sai ar» dinlenmiş br wet ve dinlenmiş Sinlrerdir. Eger ine seni, Bromural -knol- komprimeleri Sizl kurtarır, Müsekkindr ve uykuyu demin eder ve ,hiç Mürya tan, © Kull A-G, kimyevi maddeler fabrikaları, Ludwigshaten sJRhin. lr bir zinciri bulunan bu nişanın | il ve Menem hen Wp, Tefrika No. 380 Bu mahdut ve meşhur daireye zati fahimanelerini dahi kabul etmelt- le kraliçe sahih ve sadık müttefiki olan zatı şahaneye vükelâ reisi si- fatile ettiğiniz mühim hizmetleri tastik ve kadimdenberi dev ye ile İngiltere arasında cari mi valütkârane münasebetlerin vika- | yesine ve teyidine kaviyen mua- | venetinizi takdir emelinde bulun- | muştur.) Saffet paşa buna kısaca bir te- | şekkür nutkile mukabele etti. Bu nişanı hâmil olanların uhte- lerine terettüp eden vazifeleri l | mutazammın bir senet imzalama | İ ları usulden olmasile Saffet paşa | da bu senedi imzaladı. Elçi zinciri ve yıldızlı nişani pa- yaya teslim etti; o da taktı. Bundan sonra tebrikât ifa edildi. Bu mükellef nişanın hümilinin vefatında istirdat olunması ve sa- hibinin büyük evlâdına hatıra ola- tupçusu Refet beye işlenmiş mu- rassa bir altın kutu - iki yüz altın kiymetinde idi - verildi. Kraliçenin inisyallerile muvaş- şah olan bu kutuda ingilizce (in- giltere devletinin Refet beye yadi- gârıdır) sözleri yazılı idi, Senelerce bulunduğu hariciye mmektupçuluğunda vefat eden Re- fet bey gerek Osmanlı devletinin, gerek diğer devletlerin birinci rüt- de buna muvaffak olamamıştı. — Bu nişanların ağırlığı beni yerimden kımıldatmıyor! Derdi. (Arkası var) a iş bulmak için Uzen uzun düşünecek yerde AKŞAM gazetesine bir KÜÇÜK İLÂN koydurunuz! , günü aranı yoklar, bölüm çer. e ar NİKÂHSIZLAR Öyleyse sandik bazırlıyalım. — Hayır hayır, güç olur... İki valiz kâfi, Kız solur gibi nefes alarak uzak- aştı. Sumer çocukların odasına girdi. Atillâ masasının başında yazı yazıyor, Kaya makas almış, renkli kâğıtları kesip yapıştır. yordu. — Anne geldi. Atillâ kalktı, annesine sokuldu: — Ben seni bekledim anne, ye- | mek yemedim. Babam yokken se- ni sofrada yalnız bırakmak iste- miyorum. Kaya omuz silkti — Babamın y maz, kd. Sumer bu sarışın başlara bak- Kimse tuta- | 4 Kaya da tıpkı Tekine benzi yordu: — Haydi yemek yiyelim, biraz- dan gideceği — Nereye anne? — Niçin gidiyoruz amme... — Sonra söylerim, gitmemiz 18- zim, Atillâ annesinin buz gibi elini tuttu, ateşli yanaklarına dayadı, munis, rakik bir sesle — Nen var anne? dedi. Bir derdin yok ya? Neden gözlerin kırmızı?. — Hiç yavrum, bir şeyim yok. Haydi gidelim, Yemek odasına girdiler. Çor- ba buram buram tütüyordu, Su- mer çocukları yerlerine oturttu. — Haydi çabuk olun. — Ya sen anne? — Benim karnım aç değil. Atillü. klkte: — Sen yemezsen ben de ye- mem, Kaya somürttu: — Ben hiç yemem, zaten to- kum... Çocukların sesi, kalbine hançer gibi saplanıyordu. Yarın bu sof- Tanın başında toplanamıyacaklar. dı. Buna kati karar vermişti. Çıl- gınca bir instla bu evden uzak- laşmağı kafasına koymuştu... Eğer Tekin daha evvel gelirse, © zaman alıp başım yalnız kaça- caktı. Ona tek kelime bile söyle- miyecekti. Halbuki o çocuklarını bırakmak istemiyordu, çocukları. | nı Teline emanet edemezdi. nun için telâş içindeydi: — Haydi çabuk olunuz. * Çılgına dönmüştü. Odalarda döneniyor, dolapları açıp kapı- yor, çekmeleri karıştırıyor, ara- Bu- dığını bulamıyor, şakaklarımı sr | kıyor, ne düşündüğünü unutuyor, söyleniyordu: «Telâşa lüzum yok. Dur bakayım ne arıyordum?..» ve şuursuz hamlelerle, eline geçeni valize dolduruyordu. Arada sıra- da da yemek odasına koşuyor, gocuklara bir göz atıyordu. Çocuklar ona hayretle soruyor. ardı: — Nen var?.. Yemek yemiye- cek misin?.. Oturmıyacak mısın? — Hayır hayır, siz yeyi Benim bir şeyim yok, şimdi geli- rim. Gene odasına gidiyor, hizmet- çiye yalvarıyordu: — Kurum çabuk ol. Ve korkuyordu, tüyleri ürperi- yordu: — Ya gelir de beni burada bu- Tarsa? Kapı açılacak, eşikte Tekin görünecek sanıyordu. — Haydi çocuklar çabuk olun. — Nereye gidiyoruz anne? — Büyük babaya, Yazan : Selâmi İzzet —. Çocuklar hazin hazin bakışi. yorlardı. babamın mesi var? - Amma bizi bekli yer. — Ya babam? Atillânın bu sualine cevap ve- remiyordu. — Babam gelip bizi alacak değil mi? — Hayır, babanız gitti... Bir kaç gün gelmiyecek. Burada yal- Biz kalmamak için oraya gidiyo- ruz. Babaları gitmiş! Bir kaç gün gelmiyecekmiş!.. Çocukların göz“ leri doldu, dudakları uzadı. Par- makla dokunsnlar ağlıyacaklar, hıçkıracaklardı. Sumer bunu an- ladı, Onlari teselliye başladı. Ba- baları iş için gitmişti, bir kaç gün sonra gelecekti, Bunda üzülecek ne vardı? Fakat çocuklar sanki sezmiş lerdi. Üzerlerine derin bir hü çökmüştü. Bü; gözlerine bakıyor, hakikati mağa çalışıyordu. Küçük gözle rini ağabeyden ayırmıyordu, san- ki © da doğruyu öğrenmek için, büyükten medet umuyordu. Su- mer onları okşuyor, seviyor, ku- caklıyordu... Artık karınları doymuştu, Faz- la yiyemiyeceklerdi. — Yemiş getir. — İstemez anne, — Hiç bir şey istemez amme, Sofradan kalktılar. Usul usul, gürültü etmeğe çekinerek odala- rına gittiler, sessiz sadasız giyin- diler... Hizmetçinin toplayıp, bü- yük bir çarşafa sardığı eşyalara bakıyorlardı. Bu gidişe mana vere- miyorlardı. Bu birdenbire sokağa çıkış onları şaşalatmıştı... Büyük babaya evden taşınıyorlarmış gi- bi, gece gitmek ne demekti? Çocuklar mütemadiyen hizmet- giye soruyorlar, o da mütemadi- yen: — Ne bileyim ben?... diyordu. Sumer, hıçkırmamak için dişle- rinin arasında mendilini kemiri- yor, bir kâğıda, bir şeyler karalı. yordu: «Artık aramızda hiç bir bağ kalmadı. Gidiyorum. Beni bir 50- kak kızile aldatan adamın bir da- ba yüzünü görmek istemem. Ço- cukları bırakamadım. — 8 Mart» Satırların sonuna yazdığı 8 mart tarihinin altına tırmak cile üç çizgi çekti. İmzasını atmamıştı, ne imza atabilirdi? Tekin için artik Su mer değildi. Mektubu zarfa koy- du, kapadı, görülecek bir yere koydu. Sonra hizmetçiye eşyaların hazır olup olmadığını sordu: — Hazır efendim. — Çocuklar? — Onlar da hazır efendim, — Eğer sen de beraber gelmek İstersen gel. Babamda oturacağım, orada da çocuklara bakerem, — Babanıza mn gidiyorsunuz? Hizmetçisinin ağzı, bir karış açık kaldı. Kolları yanına sarktı: — Emrederseniz gelirim. — Öyleyse çabuk hazırlan, Eş- yalarını yarın gelip alırım. Yahut aldırırsın. Kız da bir şey anlamıyordu. Mantosunu giydi, şapkasını ge girdi, eşyaları yükletti. Sumer, bütün anahtarları mektubun yaz mına bıraktı, çocukların ellerini tuttu (Arkası var) r e