AKDENİZDE TÜRK AKINCILARI Yazan: İSKENDER FAHREDDİN Hamza bey anlatıyor: “Ahmet paşa ( Jüzetta) nın Tefrika No. 181 yanışında suçu olmadığını söylüyor. Önun yarın, öbürgün meydana çıkmıyacağını kim temin edebilir ?, Yangından sonr: Murat iki gündenberi ağlıyor- du. (Jüzetta) nın izini bulamamış- Jardı. Venedik dilberinin yangından kurtulamadığına ve ateşler içimde yanıp kül olduğuna hükmedilmiş- & Murat rei» Kaptan paşa ile bir akşam evvel sarayda yüzyüze gel diği zaman: Karımı ateşte yaktın... Yü- Teğime çöken bu acının öcünü al mak borcumdur, paşa! Diyerek, arkasına bakmadan ve Ahmet paşanın sözlerini dinleme den geçip itmiş Ahmet paşanın konağından çı- kan ateş, İstanbulun en zengin, en mamur bir mahallesini bastanba- şa yaktıktan sonra, etraftaki s0- 'kakları da silip süpürmü Murat çok yorgun, bezgin bir halde evinde oturuyor, Halice kar- $1 odasının penceresinden denizi seyrediyordu. Prenses Kivel in mevcudiyeti Muradın kederlerini gideremiyor- du. Kiveli, Venedik dilberinin biç umulmıyan bir felâketten sonra ortadan kayboluşundan kalben memnun olmakla beraber, Mura- dın tecssürüne ortak olmaktan da kendini alamıyordu. Murat o gün kadar bundan çok daha büyük bir acı duymamıştı. Jüzetta onun içim bir teselli, bir arkadaş, bir can yoldaşı İı onun kalbini dolduran eşsi kadındı. Murat son günlerde çok sakin akan sular gibi durulmuş, eski coş- kunluğundan — eser kalmamıştı, Prenses Kiveliyi Tekfur sarayın- da bulmamış olsaydı, şimdi bir kaç kadının hatıralarile dolu olan evinde yalnız yaşamağa, bile kat- lanacaktı. Murat pencerenin Hasi ünde ken- di kendine söyleniyordu: — Beni şimdiye kader hiç bir kadın anlıyamadı. Jüzetin biraz hırçın ve kıskenç olmasına fağ- men beni en iyi kullanan bir ka- dındı. Ben zaten durgun ve hare- hoşlanmam, Hattâ Jüzetta biraz data kıskanç- lik gösterseydi, ben belki de hiç çopkınlık yapmıystaktım, Ah, Jü- zotla... Sen ne Eşsiz, ne şakrak, ne zeki bir kadındın! Şimdi ben sensiz, boşluğumu duyuyorum. Meğer bevi dolduran, avutan, ba na neieve teselli veren senmiş- ketsiz üsdinlardan Murat,karısı Kiveliye acıyordu. Kivelinin büyüleri tesirsiz kal- Murat, rum prensesine acıdı için hürmet ediyor, onunla bir ar- kadlaş gibi konuşuyordu. Kiveliyi | Tekfur sarayında bulduğu zaman, <ski hatıraları canlanmış ve ken- ver gibi. olmuştu. bun köpüğü gi sönmüştü. disini biraz Fakat bu sev, bi çok çeb Prens Romosun kızı, her şeye rağmen Muradın evinde kalmağa « teklifli bir arkadaş gibi de olsa - onunla yaşamağa razıydı. Hattâ Murat Jüzettayı bulup getirseydi, | Kiveli ona karşı çok samimi dav. ranacak, onunla kardeş gibi geçi” mecekti. Buna çoktan karar ver- mişti, Kiveli, Muradın teessürünü gi: , kendisine sik sık $8- r, ona çok sevdiği şar- kıları okuyordu. Muradı, Kivelinin şarkılarından başka bir şey avutmuyordu. Mu- rat Anadolu türkülerini çok 36 verdi, Kahvelere bile sık sik çıkı- Şının sebebi, saz geirlerini yakın- dan dinlemek içindi. Kivelinin do- kunaklı sesi vardı. Muradın hoş- landığı türküleri bilirdi... Murat suratını astığı zaman, biraz uzak- tan türküye başlardı. Murat Kive- inin sesini duyunca, alâka göste- — Yanıma gel de söyle... Diye bağırırdı. Kiveli, Muradın başını boş bir rakamazdı. Elaltmdan, hünkâr ta- zafından boğdurular si kadar maruf olan büyü haber gönderiyor, onlardan şefaat umuyordu. Büyücülerin kendisine yardım etmesi için, varını yoğunu onlara vermişti. Kiveli o gün, evvelce konuştu Şu bir sihirbazdan hayırlı bir ha- ber bekliyordu. Murat odasında otururken, pen- cereden sahile doğru bir kayığın geldiğini gördü. Kayık evin önünde durmuştu. Murat kayıktaki yolcuyu gördi ve iki elini ağzına götürere| — Hamza bey... Diye seslendi Himza bey bir kaç haftadan. beri İstatibulda bulunuyordu. Ka- raman sahilinden geldiği günden- beri Muratla uzun uzadıya konu- şamamışlardı. Hamza bey, (Jüzetta) nın Ah- met paşa yangınında kaybolduğ nu işittiğini ve müteessir olduğ mu söyledikten sonra, Karama dan bahsederek: İbrahim beyden öç almak sı- yası gelmedi mi? Diye sordu. Murat: kovalıyan felâket- erden çek bitkinim, dedi, kimsz ile dövüşecek halde değilim. Do- manma sefere çıkacak. Karaman kıyılarına uğrarsa, elbette benim öcümü alacak ve oradaki karımı onun elinden kurtaracak bir yi- ğit bulunur. Hamza bey hayret etti: — Memleket senden hizmet bekliyor, Muratçığım! Seri yollu kadirgaların reisi sensin! Donan- ma sensiz bir yere gidemez! Yola çıkmaktan ne çabuk vaz geçtin? — Padişah başka kulunu çırak buyursun. Artık Ahmet paşa gibi, bana en büyük fenalığı yapan bir adam «Kaplanı derya» olarak kal- dıkçı, ben onun maiyetinde ça- hşamam — Tuhaf şey! Ahmet paşa ile aranızdan su sızmazdı. O seni çok severdi. Şirndi aranızdan kara ke. 'di mi geçti? Murat içini çekerek anlattı; — (üzetin) memleketine git. mek üzere yanımdan kaçmıştı. Ahmet paşa onu iğfal ederek ko- Yattığı odanın kapısına kilit vurmuş. Ak sakalı. nağına aldırmış. tetkik cemiyeti başkanı Saffet bey, 26 eylül dil bayramında radyo vasıtasir le, öz türkçe bir nutuk söyliye, cektir. Saffet beyin o gece söy- putukta, kullanacağı rkçe kelimelerden haber aldıklarımızı okuyucularımıza öğretmek için aşağıya yazıyo- ruz. Önder — Lider, Budun — Millet, Armağan — Hediye, Zat - Yaban- &, Arklık — İsmet; (dokunulmaz arıklık — Harimi ismet), Acun Cihan, dünya, Amaç — Hedef, Ulu Siye, Yaltırmak — Parlatmak, ziyada mek, Ulssluk — Miliyer, Türe Prensip, Güvenli — Emin, Açar > Miftak, anahtar, Gömüç — Define, hazine, Bitik — Kitap, Gerek — Lâzm, Yalak > Nur 2 ya, me Alan Saha, meydan, Ünelmek — Neşvünema bulmak, İzel > Evvel; Çizelik — evvellik, kadem), Okan — Azsmet sahibi, Azimüşsen manasma mahı adıdır, ki burdan Olyanos sö alınmıştır. Bahrimubiti Alas, Ba Garp, Yalçın — Cilâl, Yar Mahlük, Elemek — Fhkles türmek, İş — Sahip, malik, Terim — ifade, Soy Kavim, Soysal — Medeni, içtimai, Kez — Kerre, defa, Diltüre — Dil prensibi, Kurum — Cemiyen, teşek kül, İrdek — Matlap, irdemek — talep etmek, Yön — Veçhe, cephe, Onarmak — lalsh etmek, Katında — Islah, tâbir, Deyim yanında, © huzurunda, Seçkin Mümtaz, güzide, Kural — Kaide; Geveklinesmeler > Malzeme, Di- viklik > Ciyadet, zindelik, Eriklik — Kemal, Özdek — Anl (Madde), Ezim > Mecburiyet, Bun — İhtiyaç, zarüret (bunalmak bundan gelir). Onur — Şeref, Yüküm — Vazife (yüklenilen şey), Emek Cumue — Topluluk, cütnle, İrdem — Gayri, İstek, irade (gene irdemekten), Ne- 'Ne kadar, Asığlı — Fayda 1, Kamumuz — Hepimi Müddet, saman (Uzamak — dat etmek), Genel — Umumi, Özek — Merkez, İnat — İmam, Bi Kati, muhakkak, denli Uza - AKŞAM Abone ücretleri Türkü Benebi SENELİK 1400 kuraş 2700 kurup GAYLIK 750 » 1450 » SAYLIK 400 > 800 3 JAYLIK 150 — Posta iihadimı dahil gimeyan ecnebi mesrlekotlr: Sereliği 300, allı aylığı 1900, aylığı 100) karaşlur. Ares tedi için yirmi beğ uruşluk pul göndermek lâzımdır. iyelihir: 16 — Ruzabızırı 148 mark Güney Opl İkindi Akşam Ye Marehiene: Babi civarı na bakmadan, karımla gönül eğ- dirmeğe kalkmış. O gece konağın alt katından yangın çıkınca, ( zella) üst katta kilitli olarak kak dı ve yandı. Böyle adam affedilir mi, Hamzacığım. Hamza bey dudağını bükerek Muradın yüzüne baktı: — Ben bunları uydurulmuş bir masal diye dinliyorum... Çünkü Ahmet paşa bana, senin o gece (Jüzetta) ile beraber kendisini ziyarete gittiğinizi söyledi: «Mu- rat tevehhüm ediyor, Karısının ya- nışında veya kayboluşı suçum yoktur!» diyor. (Jüzetta) nda benim belki de yanmamıştır. Onun yarın öbür gün meydana çıkmıyacağını kim temin edebilir? (Arkası var) açlığı vakit şa fak henüz sökmüştü. Yanındal yatakta yatan kardeşine sordı — Acaba saat kaç? — Beş olmalı. Feride yataktan indi. Nazire gözlerini kapıyarak biraz daha uyumak istedi. Fakat Feridenin banyo salonuna geçtiğini, suyu aç- tığını işitiyordu. Uyuyamıyacağı- nı anlayınca gözlerini açtı. Acı bi hülyaya kendisini bıraktı. Bu müt- hiş günü düşünüyor, halinden kim- bir tavırla odaya girdi, Kardeşini kalkmış görünce: — Seni hâlâ yatakta za yordum da bacaklarından lemeğe geliyordum, dedi. Sonra, cevap beklemeden ayna- min önüne geçti. Saçlarını düzelti Esvap dolabını açınca, terzi bir gün evvel Nazire için getirmiş olduğu beyaz akşam esvabını gör- dü. İçini çekerek: — Eh, dedi, senin yerinde ol. mayı ne kadar arzu ederdim: 5: hiden talihin varmış. Zengin bir nişanlı buldun. “Bir ay içinde de evleniyorsun. Halbuki daha yaşın yirmi! Ben ise yirmi yedi yaşın- dayım. Allah bilir ne vakit evle meceğim. Vasıfın bir iş güç sahibi olmasını beklersem ihtiyarlayıp gideceğim galiba... Dudaklarını ısırarak güldü. Nazire kardeşinin bu derdine hiç acımadı, — Neden, dedi, sen de zengin ir nişanlı aramıyorsun? Sen ben- den çok güzelsin, akıllısın. Canın istese sen de koca bulurdun. — Kabil değil. Ben Vasıfı sevi- yorum. Hayatım onun, Başkasına — O halde hiç esef etme, Çün- kü hayatta yalnız aşkın kıymeti vardır. — Fakat sen aşkı beklemedin. Fırsat çıkar çıkmaz zenginliği y kaladın! Nazire kardeşine aci acı bakti. — Evet anima, dedi, buna mec- burdum... Ölmüş birini. seviyor. dum. Kalbimde başka aşk için yer kalmamıştır... Unutmak daha Feride kardeşinin elini tuttu, sıktı, Her şeyi pekâlâ hissediyor, anlıyordu. Nazire kendisini Vası- fin aşkına bırakmak için bu feda- Kârlığı yapıyordu. O da Vasıfı se- viyor ve bu aşktan kurtulmak yordu. Onun için, kırk yaşında, girkin bir adam ile evlenmeyi ka- bul ederek evden uzaklaşmağa, kardeşinin aşkında bir rakip ok mamağa karar vermişti Nazire, kocasının kalın şişman parmağında pırıl pırıl parlıyan el- masa gözleri dalmış, düşünüyor. du. Onu böyle düşündüren o pı lantanın büyüklüğü değildi. O gün Vasıfın kendisine bakışlarında öy leg yapacağını şaşırıyordu. bir mana buluyordu ki ne Kocası acaba neler söylüyordu? Bunların manasını anlamak için genç kız kendisini adeta zorla yordu. Ha evet... Çıkacak ları Avrupa seyahatinden bahse- diyordu. Ekspres saat dokuzda hareket ediyormuş. .. Nazire biraz sonra, omuzların» da çifte rönar arjani bir bua ile bu evden artık bir yabancı gibi çıkıp gidecekti! Kocasının bu hediyesi onu memnun edecek yer- de adeta omuzlarını yakıyordu. Bu adam ile bütün hayatını nasıl birleştirebileceketi?. Davetliler dansetmek istiyiar- lardı. Gramofon çıkarıldı, orta yerdeki iskemleler kaldırıldı. Her ta kahkahalar iştiliyordu. Şa-' kalar ediliyordu. Çünkü bu bir dü Zün eğlencesi idi. Herkes neşeli olmak istiyordu. Şişman nişanlı dansetmek bilmiyordu. Fakat Na- zireye başkalarile dans için ısrar ediyordu. 'Nazirede hiç böyle bir arzu yok- #u, Karşısında Vasıfı görmese idi kati bir ret cevabı vereceği şüphe- sizdi, Vas dansı kendisine lütfetmesi için rica ediyordu. Salon küçüktü. Dansederken cak, insan boğuluyor. (Sonra si- gara kutusunu uzattı) siniz? Nazire, dalgın, bir sigara aldı, yaktı, Vasıf Kendisine bakarak: — Gelin ösvabı ne kadar ya- kıştı, dedi. Bir gün içinde Biştin ki... Keyfinden galiba...“ — Belki, — Demek seviyorsun? — Olal — Ben ise seni buz gibi zanme- derdim! Sonra da böyle bir ada- mı... Pardon, Fakat bu fikirde olan yalnız ben değilim... — Terbiyesiz! Terbiyesizlik değil, kece. İÜ süften... Nazire sigarasını attı, Eli titri- | yordu. Vasıfın eline dokundu. Va- sıf bunu tuttu, dudaklarını bastı- varak öptü. Nazirenin başı dönü- yor, boğazı koruyor, ağzından bir lâkırdı çıkamıyordu. Nihayet hıçkırdı — Demek beni seviyordun? de- | di. O halde niçin bir sey söyle medin? Vasıf genç kızın saçlarını o yarak susuyordu. — Seni her vakit seviyordum, - Nazire. Biribirimizi geç anlamış- tık, ehemmiyeti yok. Senin bir retin kâfi, Nereye istersen, bütün etrafımızdakileri bırakır, gideriz, dünyanın ta öbür ucuna kadar. Gözleri derin ve mesut bir bül yaya dalmış gibi parlıyarak: — Uzaklara gideriz, diyordu. Benim için bütün hayat sensin! Sonra, Vasıf genç kızın ellerini tuttuz — Ne çare, dedi. Hayatta deli- lik kolay değil, Biraz makul ol- imalı, Her şeyin çaresi bulunur. Biz gene mesut olabiliriz... Hele bir Avrupaya gidip geliniz de... Nazirenin gözleri önünde bütün gibi oldu. Sevdiği in “mahiyeti bir an içinde meydana çıkmış oluyordu. Silkindi, Vasıfın yanından kaçtı Hikâyesi İçer mi içeri girdi. İlân tarifesi Sahite * 1 Sentim 2 eri ipe 45 > Aş ebifelerde 3 Son ilin sehielerinde e Koruy 400 250 200 100 0 30 Deşredilecek ilânlar için müracaat erit ilâncılık kollektif girkeli Ankara caddesi, Kahraman zade han, Tel, 20094-20095 Gazetemizde