zn i 5 23 Eylül 1934 Ya SULEYMAN KÂNI SARAY ve BABIÂLİNİN İÇYÜZÜ 15 Teretima, iktibas halkı mahfuzdur < Tetrika No. 389 Süleyman paşanın İstanbuldan hareketi ve ilk muvaffakıyetleri Ahmet Mithat efendinin çıkar- dığı İttihat gazetesinin o günkü nüshasında İstanbul ahalisinin Si leyman ve ferik Sait paşaları me- bus intihap edeceklerine dair bir fıkra yazılınıştı. Mütercim Rüştü paşa Süleyman paşaya muğber idi. Süleyman pi şa bu fıkrayı Mütercimin kendi ve sevmediği Sait paşayı Sultan Hamit nazarından büsbütün dü- şürmek maksadile yaptığı ilkaat semeresi olarak telâkki Padişahın bu gece gösterdiği şüpheye zihninde sebep ararken hatırına bu fıkra geldi, Sait pa- saya: — Efendimizin iğbirarina bir sebep bulamıyorum, Acaba bugün İttihat gazetesinde İstanbul aha- isinin sizi ve beni mebus intihap edeceklerine dair yazılmış hava- dis manzuru hümayunları oldu da “iğbirar bundan mı ileri geldi? Diye sordu. Sait paşa bu havadisten malü- matı olmadığını söyledi. Tekrar huzuru hümayuna girdi ve bir müddet sonra avdet eyledi. — Efendimize gazeteyi göster. “mişler, Hattâ o bendin kenarmi siyah çizgi ile de işaret etmişler, efendimiz de bu intihap sizin ar- zunuzla vukubulmuş olması itika- dında bulunuyor. Yarın çıkacak gazetelerde (mebusluk sıfatını ka- bul etmediğini, kendisi devlet ben- desi olup öyle milli işlere müna- sebeti ve hattâ liyakati olmadığı" oni imzası altında ilân ile tekzip et- sinler) buyurdular. Dedi. Gece saat beşe - ezani « yaklaşmıştı. Artık gazeteler tertip ve tabedilmişti. Süleyman paşa — Yarina böy- le bir fıkra yetiştirmek mümkün olmadığını arzediniz. Sait paşa — Ben efendimize ar. tık bir şey söyliyemem., Siz yarın. ilânin bir çaresini bulunuz: Süleyman paşa ehibbasından Kabataşta Ziver beyin - şehremini olmuştur - evine gitti, Gazeteciler- le muarefesi olan Harbiye mekte- bi muallimlerinden binbaşı“ Mi nastırlı Rifat beye haber gönderdi. Ziver beyin biraderi Kâmil paşa ile birlikte bir tekzip müsveddesi kaleme aldılar. Bu müsvedede Abdülhamidin istediği tâbirlerin hiç biri mevcut değildi. Bu kupkuru tekzip Rifat bey gelince ona teslim edildi. O da bunu bir gün sonra gazetelerle meşretti. Süleyman paşa kendi aleyhinde bulunduğuna kanaat ettiği ker Redif paşayı ziyaret etmeden vapura bindi Hareketinden bir gün evvel Se- rasker kapısında | görüşürlerken Redif paşa kendisine: — Aramızda tuz, ekmek hakki var! Bunca senedir kardeş gibi gözler geçirdik. Hakkımda bazi mertebe iğbirar ve sulzan hasil et- miş olduğunuzu — hissediyorum. Ben sizin hiç bir vakit fenalığınızi “arzu etmem, Lâkin hünkâr sizden istikrah ediyor. istanbulda bulun- duğunuzu istemiyor. Bir de ferik Sait paşayı kendinize dost sani- yorsunuz, O ise elinden geldiği kadar ize düşmanlık ediyor. Demiş ise de Süleyman paşayi mutmain edememişti. Mitaht paşa da kaç defa Süley- man paşaya: — istenmiyorsunuz. — İstanbul dan çıkmanız için hünkâr istical ediyor. Ortalığı ürkütmüşsünüz. Demişti. İşte şimdi artık Süley- iman paşa İstanbuldan uzaklaş rt gün sonra da Mithat paşa tebit, Namık Kemal bey nef- yolundu. Abdülhamit Bu yılmaz ve yola yatmazları payıtahtından çıkar- ü paşa artık teh- likeli bir şahsiyet değildi. Kendisine hizmet ve takarrüp hasıl eden damat Mahmut ve Re- dif paşaları da isteyince baştan atmak müşkül olmıyacaktı. Bölyece şahsi hükümetini tedri- cen temin eyliyecekti. Süleyman paşa Karadağda mu- vaffak oluyordu. Yirmi bir günde dövüşe, dövüşe orduyu Hersekten Podgoriçeye iş Abdülhamit Süleyman paşaya aferinli bir iltifat telgrafı çeke İstemiye, istemiye harp mevkii- ne giden Süleyman paşanın mu- vaffakıyetsizliği haberlerinin teva- li eylemesinerinlizar edenler al dandılar. Padişah nezdinde itiba- rını, kazandığı şerefi kırmak: — Padişah nüfuzunu yerine ge- tiremedi! Dedirtmek için Abdülhamitten: (Karadağ prensini mutlaka esir etmesi) için kendisine iki telgraf emri gönderttler. Süleyman p: bunun imkânsızlığını bildirdi. Rusya harbi esnasında Ruslara karşı Balkan cephesine naklolu- | nan Süleyman paşa ile İstanbulda kafadar ve hamileri kuvetli bulu- nan (1) kumandanlardan Rauf paşanın arasını gittikçe daha zi- yade açan birçok hadiseler cere- yan etti. Abdülhamit — Süleyman paşa aleyhtarlarının ilkaatını toplamak- ta devam etmekle beraber (eski Zağra) daki galibiyetinden sonra Süleyman paşaya bir altın. kılıç, bir müzehhep sancak ile bazı he- diyeler gönderdi. Harp devam ettiği müddetçe or. 'duda kumandanlar, İstanbulda papalar arasında münaferetler, gamz ve siayetler hiç eksik ol madı. Bunun zararıni da. ve devlet çekti. Süleyman paşa Şıpka geçidini zorladı; muvaffak olamadı. Mağlâbiyetler tevali etti. Bu fena vaziyette tatbikine ça- lişilacak harp kaideleri yerine te lâş en büyük hâkim kesil Keçecizade İzzet Fuat pa meşrutiyet inkılâbından sonra meş- vettiği (Kaybolan başka fırsatlar) eserinde şu garibeden bahseyle- mektedir: (lstanbulda Çarin ordularını (1) Süleyman pasa muhakemesi baş ta İniliz Sait pasa olmak üzere Namik, Rıza, Foifor Murtafe, Ali Nizami, M. Mehmet Ali pazaları sa bi ordu | mahvetmek için pek kuvvetli sıtalar bulunuyordu! Bunlar var iken ilme, fenne bakmağa, harp meydanlarında o kadar zahmetler çekmeğe ne lüzum var idi? İşte hükmediniz: İstanbulun yüksek tabakasınca tahattür edilir ki harp esnasında pek nüfuzlu ve sözü muteber H, M. efendi padişaha sihirbaz bir şeyhi takdim eylemişti, Bu şeyhin kud- yet kudreti o kadar fevkalâde idi ki gözlere görünmiyen başları uzaktan kesmeğe bile kudreti ye- terdi H. M. efendi şeyhile beraber odaya kapanıyor, ikisi birlikte ge- cenin süküt ve süküneti içinde kudsi vazifelerini, işlerini görme ğe başlıyor, ervahı kudsiyeyi dar vet ediyorlardı. Sonra bir masa karşısında bir muharebe sahnesi cereyan ediyordu: ikisi de kılıçla- rını çekip havaya kaldırıyor, son- Ta nöbetleşe masaya indiriyor. ardı, Bu masa kahramanları gittikçe | kızıştyorlardı; ikiri de bağırışa- rak, tavırlarına şiddet vererek bi- ribirini gayrete getiriyorlardı! Masaya her darbede bir Rus kafası düşüyordu! Bir daha... On daha. daha... Yüz daha... Alemi gaybın bu esrarengiz mu- harebesinin neticesi ertesi sabah padişaha arzolunuyordu! Fakat Rusya imparatorluğu pek geniş, ahalisi de pek çok olduğu iiçin olmulı ki Rus ordularının er- 'kânı harbiye heyeti H. M. efendi ile şeyhin bu suretle Rus safların- da açtıkları boşlukların farkına varamıyorlardı!) İzzet Fuat paşa H. M. efendi ile bu şeyhin kim olduğunu tayin ete miyor. Ervahı kudsiyeyi Osmanlı padi- şahı hizmetinde bu suretle kulla- nabilecek kadar iktidarı haiz ol- duğuna itikat edilen bu şeyh aca- ba Halepli Ebülhüda efendi mi i Yirmi Rumeliye geçen Orhangazi oğ- Iu Süleyman paşanın avda vefa: tndan sonra hücum eden hırist yazılar karşısında müşkül mevki: de kalan Türklere muharebede «ervahı gaybiyece» yardım edil. diği eski tarihlerde mezkürdur. Şüphe yok ki o zaman bu bir avuç Türk ancak gayret, şecaat, ittihat, iman gibi fazilet ve mezi- yetlerin kalplerine verdiği kuv- vetle kendilerini felâketten kur. tarmağa ve ayak bastıkları yerleri muhafazaya muktedir olmuşlardı. Bu Rus - Osmanlı hengâmesin- de iş başında bulunanlar ise dev- eti batmaktan korumak elele verecek yerde biribirinin ku- yakarım kazmakla meşgul bulu Buyorlardı. Demek bu sirada eski hayirkâr «ervahi kutsiye» yerine pek ziya: de mazarratları dokunan «ervahi habise» kaim olmuş idi! Her halde manen bu habis ruli- ları temsil eden böyle şeyhler menfaat ve ikbal yolunda irtikâp etmedik yalancılık, esaet, fıskıfü- cur bırakmıyorlardı! Padişah ile etrafındakiler böy- e — Tetrika No. 18 İLK K Zoraki bir tebessüm altındaki ka- ranlık ıztırabı belli idi, Bazan, gözlerinin benim üzeri- me dikilmiş olduğunu görüyor- dum, Bakışı âdeta gayri ihtiyari bir nefret ile pırıldıyordu. Sanki vakti geçmiş, ihtiyarlamış bir ale #risin evvelce kendisine çıraklık etmiş bir. genç artistin muvaffa- kiyetini uzaktan seyretmesi gibi bir şey... Babam, istemederi, kendi ken- disine itirafa cesaret etmeden benden nefret ediyordu. Eğer bir- in biri gelip te ona otomobilim bir hendi kafamın parça parça söylemiş olsaydı her türlü kon- troldan azade olan ilk işten gek inin bir yuvarlandığımı, olduğunu ze sevki tal niyet suretinde tecelli edeceğin 'den emindim. tilmem, Leylâdan da bu kadar nefret ediyor muydu? İhtimal ki onunla müthiş kavgalar ediyordu. Fakat her halde kimsenin ağzında böyle bir lâkırdı yoktu. Leylâya karşı hareketi zahiren gayet dü rüst idi. Hattâ bana öyle geliyor. du ki şimdi babam Leylâya daha nazik muamele ediyor, daha çok alâkadar oluyordu. Bütün kin ve nefret bana karşı idi. Bir kadın, ihtimalki babam böyle düşünüyordu, daima bir ka- dındır. Bir çoklarını tanımış olan bir erkeğin başka türlü düşünme- sine imkân olamaz, Genlik bül yalarında acı darbelere uğramak- İa beraber, müvazeneli dimağı ona otuz yaşında bir kadının be- nim yirmi yaşımı kendisi gibi ih- tiyar bir kahramana tercih etmesi pek tabii olduğunu söylemiş ole- caktır. ihtimalki, Leylâdan zi 'de geçip giden zamana, yüzde bu- ruşuklar açan yaşa, yet de her güzel ve genç şey için mu- kadder olan akibete | kızıyordu. Bu akibet dünyada hep ıztırap şeklinde tecelli ediyordu. ihtimal ki, Leylânın şimdi otuz yaşında oduğunu, kırkına doğru ona da başka birinin şimdi kendisinin çektiği azapları çektireceğini dü- ordu. Bu zalim hayatın yal mız bir hedefi vardı: Günler geç- tileçe, biribirini müteakip herkesi aldatmak, herkese hiyanet etmek. Bugün benim sıram, yarın seni Siren gelecek... O kadar uzun gö- zünen bu seneler, hakikatte, bir | dakika kadar bile sürmezler... Bu vakanın babamı tekrar Ley. lânun aşkına doğru sürükliyeceği- ni tahmin etmemek için önsanın pesikolojiden hiç haberi olma- İ ması lâzım gelir. Bu fırtma baba- am maziye doğru atıyordu. Bir kadının başka birini sevdiğini anlamak kadar o kadını sevmeğe bizi sevkedecek hiç bir kuvvet yoktur, Buna belki aşk demek pek doğru olmaz. Bu öyle müthiş bir azaptır ki her şeyin üzerine © siyah perdelerini gerer, İnsan genç olursa, bir kadının alıp gö- elde edebilecek baş- bamın yaşına gelindi mi, artık bir çare yoktur. Saadeti ve muvaffa- kiyet zamanının geçtiğini tesli lelerine bağlanacak yerde orduda tefrikayı kaldıracak, tesanüdü te- min eyliyecek şidetli ve kuvvetli tedbirlere müracaat eylemiş olsa- lardı şüphe yok, ki Rus harbinin neticeleri de bu kadar meşum ve vahim olmazdı! (Arkasi var) ADIN Yazan: Muallâ Hâmit etmekten başka elden bir şey ge- Jemez. Geçti! Bu yeis veri küm ruhun içine yakıcı ga gibi oyulur, Yavaş yavaş, her şeyin üzerinde siyah harflerle bu damganın meydana çıktığı görü- lür. Bu damga harekete gelir, bir hayalet şeklini alır, bir iskelet elini andıran parmaklarile ber ümi- di boğar, bize gülmek istiyen ber neşeyi mahveder. Arkamiza sakla- nan, gölgemize sokulan çehresiz bir soğuk ses her münasebet çi kışta, müstehzi bir tebessüm ile: Geçti! Geçti! der. Hepimiz için hayatta öyle biri vardır ki kader bize kati hançer darbesini — indirmek ona tevdi eder, Hiç düşünmedi Himiz bir sırada, bir çok ümit ve hayaller, içinde yaşadığımız bir dakikada, o kimse birdenbire ar- kamızdan gelir ve hiyanet eden elile öldürücü derbeyi bize indi İşte haham için bu katil ben oldum, İhtimalki ömründe hiç gözyaşı dökmemiş olan bu adam, © andan itibaren, gecelerinin ka- Yanlığı ve sükütu içinde, uykusuz kaldığı o elim saatlerde göz yaş ları dökmeğe başlamıştı. Artık ha- yatın boşluğunu hissediyordu. Masanın üzerinde müsavi adım- Tarla, kimse gibi affetmeden mut- tasıl yürüyen seat kendisini din- Tiyenlere hep: geçiyor, ebediyen geçiyor deyip durur. Eğer şair olsaydım bu mevzua 'dair bir manzume yazardım: Ha- fif sesle okunacalebir şarkı, Fakat kim dinlerse herkesin ta kal kadar girecek bir eser. Bunu mi him sözlerle, hudutları iyi çizil- memiş hayallerle, bir cenaze ala- yının ağır yürüyüşünü hatırlata- cak bir nazm ile kaleme alacak- tum. Ötesine, berisine siyah bir ör” tünün üstüne fırlatılmış. elmas parçaları gibi, pırıltılı hayaller atacaktım, İçinde bir kaç neşe ve şetaret feryadı, ayni zamanda hırs ve ümitsizlik hıçkırıkları bu- Jumacaktı. Öyle hecelerle ki, ateş gibi okuyanların dudaklarımı ya- kacaktı. İnsanı buz gibi dondu- ran heceler de olacaktı. Güzel de- kolte bir akşam esvabı giymiş bir kadın, pudralar sürünmüş, dudak- ları ve gözleri boyanmış bir ka- dın dişleri biraz sararmış piyano- 'da bu şarkımı çalacak ve söyliye- cekti, Geneliğinde gayet güzel olan bu kadın şimdi artık soldu- ğunu hissedecek, yirmi yaşında bir genç kızın kendi âşıkile öpüş iğünü görecekti... vazifesini Fakat, maatteessüf, bir şair de- âğlim, Ben de babam gibi hotgâm, havassının zevkine düşkün, satına hiç bir zaman mukavemet .gösteremiyen bir adamım, Kaba- hatli miyim? Bunu bilmiyorum ben!, Cari olan ahlâk kaidelerine yani ortaya bir kaide koyarak herkesin buna riayet etmesini is- tiyen ahlâka bakarsak, evet, hiç şüphe yok, çok suçluyum. Fakat bu ahlâk acaba en iyi bir ahlâk (Arkası var) mr RE ilk a e ep e a e be Ma lm Üni ünl tiras anıdır? nan özi