Kanser meselesi Bir arkadaşım anlatıyordu: — Ben, bizim doktorlarm, kan- ser mikrobunu arayıp bulamadık: larına hayret ediyorum... Daha “doğrusu, neden aramadıklarına şaşıyorum. Arasalar muhakkak bulurlar, herkesten evvel bulür- Tar. , ki elle 'rinde vasıta yok, lâboratuvar yok, kuvvetli hurdebin yok... Bü- tün bunlara lüzum da yok... Kan- per mikrobunu bulmanın çaresi Amma diyeceksi tonlar için gayet basittir... Bugüne kadar nasıl düşünmediler heyret.. Sabrım tükendi — Canım nedir bu?. İurlar? Gayat basit dedim ya... Men- (dillerini düğümlerler şeytan aldı götürdü, satamadan getirdi» di- ye ararlar ve... bulurla İyiya Ev sahibini çağırdı, akan tava- Şa gösterdi: — İşte bakınız, filitre sızar gi- bi içeriye su sızıyor. — Evin içinde filitrelenmiş su yar da daha şikâyet mi ediyorsu- Nasıl bu — Pompciden kalma diyorsun amma, pek o kadar eski de; — Pompsinin son günl kalma efen İ Gürültü ile mücadele —— Gece, karşılıklı koltuklara gör mülmüştük. Etrafta çıt yoktu, Arkadaşım memnundu: — Gürültü ite mücadelenin iyi- Jikleri meydana çıkıyor artık, de- di. Bir kaç zaman evvel olsaydı, satıcı seslerinden rahat konuşa- mazdık. Halbuki bak, artık raha- tız... Haydi yatalım... Yatık... Ne kadar zaman geçti bilmiyo- yum. Tiz, acı bir düdük sesile uyandım... Bu düdüğü başka bir 'düdük daha takip etti Meğer, gece yarısı ketenhelva- ciyı susturmak istiyen p; #iiler düdük çalıyorlarmış! Hüviyet Şair Sadi Fransızlara esir düş- tü. Bir gün Trablusta bir Fransız onu on altına satın aldı ve kızile | evlendirdi. Kızına da düğün he- | diyesi yüz altın verdi, Karısı huysuzdu. Bir gün Sa- diy | — Unutma, babam seni an ak Kina satın alıp hürriyetini l verdi, dedi Sadi içini çekti: İ — Evet amma, yüz altına gene elimden aldıl PARİSTE — Böyle bakip içinizden ne söyleniyorsunuz ? — Teşrih dersime çalışıyorum. BERLİNDE — Bu otomobil sizin mi? — Biraz geç kaldınız, şu evin sahibine sattım, Tabii l Küçük hanım baktı baktı da dedi ki — Mehmet bey! Mehmet bey başını kaldırdı: — Ne var Ayşe hanım? — Hiç bir menfaat mukabili olmadan bir kadını sevebilir misi- niz? | —ı- İ Hal , Yanındaki arkadaşına sordu: — Şu giden kadını tanıyor mu- sun? Arkadaşı baktı, tanımadı: — Hayır. Öteki düşündü: — Elinde kızımın şemsiyesile, kaynanamın çantası, üstünde ha: rımın mantosu var. — Tabi » Eğer bunda bir men- fantim varsa... Cürüm. — öyleyse hizmetçindiz MANİLER Parlarken gökde yıldız, Ma ek hr Seni anıyorum kız, Nereye bu tez akm. Şu giden kıza bakın. Yıldız gibi uzaktan, Kim vardır senden başka, Mayosunun işinden, Yanar, söner âşıkız. YANLIŞ... Istanbula yeni gelmişti. Otamo- bil ile her yeri dolaşıyordu. Bir gün bir ah- Babı — Nerileze pik 2. ANLAYIŞ Büyükdereye git: dim. — Hacı Osman çıkışını gördün mü? Öteki düşündü: — Hayır, dedi. tin? dedi. Her tarafa bak- — Her tarafı PLÂJDA Z — Teşekkür ederim iki saattir 471.07174 yl gezdim. Bugün o — Gayet iyi olur kocacığım, | ağaca isminin ilk harfini kazdın, Senin çıktığını de otomobil ile şimdi biraz gü benimkini kazarken elini kestin... görmedim / O aşkıma Benim kayın, | Deniz. gibidir. huyu. Kendini uzu sanır. Dokunmayınız. sakın, Gözleri birer kuyu. Bu hayalle aldanır. Onu aşk oyununda, İ Hlk beke da Zi Sebehi Düşündü, düşündü, nihayet bul du, Adam gönderdi, doktoru ça- Girit, Doktor geldi, muayene etmek is. tedi. Dokloru çağıran: — Hasta değilim, dedi. Doktor şaştı: — Beni ne diye gağırttiniz? Merhamet Bir ağacın altında oturmuş, ge- .niyor, esniyor, uyakluyordu. Bi ri ne olduğunu sordu. — Ben yaz günleri çok sıkılır rım... Çünkü çok merhametliyim. Öteki dudak büktü: — Anlamadım. > — Öyle rakik bir insanım, kal: ü Bim öyle yufkadır, ki bir tü zamanı öldüremiyorum... — Kimseler gelmiyor, hâlbükl . ben vizitaya bayılırım! G — Yemek yerine ederdim... — Olur efendim, ahçı başıyı göndereyim. — Garson anahtar deliğinden gözetliyor. | — Göretlesin hesaba geçiremez ya.. huyları vardır. Biribiri mek isterler, hem de temsil esna" sında Bursada «Bataklı damın kızi» çevrilirken, Talât ta Mahmudur güldürmeğe inat etmişti. — Seni güldüreceğim, dedi * Mahmut başını salladı: / — imkân yok. Filvaki bir türlü Mahmut gül müyor, Talât ne yapsa gayet cid- di duruyordu. Nihayet filim bitti, Talât sor. dus i — Bahsi kazandık... Fakat na- sıl gülmediğine şaşıyorum. Bunda şaşacak ne var?. İs- .karpinlerimin içine nohut doldur. dum, Öyle canım acıyordu, ki gül: meme imkân yoktu, Köyde Köyde yemek yiyorlardı... — Aman ne taze fasulyeler... 4 — Elbette taze, buralarda, seb- zenin konserveleri (bile daha ta- zedir! J i ğ — Karım geçimsizdir. — Kocam huysuzdur. — Aranızda anlaşma var, meye ayrdıyorsunuz ? Talih Beyefendi kaşlarını çattı, Kas çok uçarısın karıcığım. i Karısı döndü: — Neden? — Çünkü mütemadiyen ayna» ya bakıyorsun. Karısı güldü: Elbette bakarım, ben senini talihli değilim, — Anlamadım? — Bunda anlamıyacak ne var? — İyisin, hoşsun amma, ü görüp be ihtiyacın Senin, benim yüz öenmen için aynaya yok, Mukavele Bankanın karşısında olurmuş kestane satıyordu. Bir tanıdığı: — Ne olur, bana bir lira verse" ne dedi. — Veremem. — Neden? — Banka ile aramızda muka- 'vele var. Ben kimseye para ver- miyeceğim, banka da kestane sat- mıyacak! zman 10