Sahife 8 AKŞAM 16 Eylül 1934 SARAY ve BABIÂLİNİN İÇYÜZÜ Yazan: SULEYMAN KÂNI — Tereme, iktibas hakka mahfuzdar < Tetrika No. 383 Skalyeri ve Nakşibent kalfa gizlice Atinaya kaçıyorlar Tunuslu Mahmut paşa damadi olup 1884 sonlarında Atinada kon- soloslukla bulunmuş olan İsveçli Ali Nuri bey fransızca Aleşam ga- zetesinde ahiren neşrettiği maku- lelerde Kleanti Skalieri ile Nak- şibent kalfanın Atinadaki hayat azına dair şu malümatı vermişti (Kleanti Skalieri Sultan Mur: dın vefakâr dostu ve sarrafı idi, Ali Suavi vakasından sonra Malta iş olan Sultan Murat buradan Skalieriye: — Beni buradân kurtarmaz isen bu köşk benim mezarım olacaktır. Meslinde bir tezkere isal ettir. di. Kleanti hemen: — Sulten Muradı derhal Çıra- ğan sarayına nekletmezseniz Yık dızı uçuracağız. Diye ve komite imzasile bir be- yanname hazırladı ve bunu gaze- tesine dercetmek üzere ölüm teh- didile Estern - Ekspres müdürü M. (WWbitaker) e gönderdi. Whitaker bu tehditnameyi he- men sarayda İngiliz Sait paşaya ne yapması lüzum gele ceğini sordu, İngiliz Sait paşa omuzlarını silkerek? Eminim Cevabını verdi. Beyanname Es- tern Ekspreste çıktı; ingiliz Sait ç paşa gazetenin bir nüshasıni Ab- © dülhamide arzetii. (İşin bu oktan OO sında biraz garabet var.) Saray, #elâşa düştü; Whitaker saraya celbolundu. Meselenin nasıl cere- yan eylediği anlaşıldı. İngiliz tebaasından olan Whi- tnikere hemen memleketi terket- 4mezse cebren çıkarılacağı di; gazetesi tatil olun. du; kendisi de İstanbuldan çıktı. (Bu gazete sonra İngiliz sefareti- nin müracaatile Levant Herald şar etmiştir.) İngiliz Sait paşa Konyaya nef- yedildi. Fakat maksat hasıl olmuştu, AB- dülhamit korkarak Sultari Muradı Çırağana naklettirdi. (Yukarıda bu nakil meselesinin ingiliz elçisi- © nin müracaatı üzerine vaki oldu- ğunu yazmıştık.) Bundan sonra Sultan Murat ta- raftarları Çırağan © mahpusunu kurtarmak için bir kaç defa te gebbüste bulundular; Fakat bir ne- ice elde edemediler. Klcanti Ska- İleri birçok defa Ali Şefkati beyin takip ettiği yoldan - Nakşibent kal fanın yardımile - Sultan Murada mülâki olmuş idi, Sultan Muradın “yemeklerine #triknin zehiri karıştırılmakta ok- masile Klcanti Sultan Murada pan: zehir getirmişti. (Bu bir şüpheden ileri gelmiş olacaktır. Zehirin ve- rildiği muayeneye müstenit ola- “maz, Kim muayene, edebilmiş te bunu meydana çıkarmış? Tecrü- beye ise Sultan Muradın mukave- met edemiyeceği aşikâr!) Skalierinin Sultan Murat ile mü. masebetleri Abdülhamitçe anlaşık. ması üzerine Skelieri ile Nakşibeni şiddetli takibat ve taharriyata tâ bi tutuldular, Yanında bulunduğu zaman Sul. tan Muradı musiki ile eğlendiren Nakşibent kalfa musiki derslerini #nuziksi hümayun o kumandanı dan almıştı. Sultan Ha- incelerine agâh olan Necip paşa Nakşibent kalfaya gaybube etmesi haberini isal etti, Skalieri ile Nakşibeni Beyoğlun da bir dost evinde saklandılar. Barbagallo isminde bir İtalyan terzi Nakşibent kalafya gemici kı- yafeti hazırladı; Nakşibent Italyan gemicilerile kol kola sarhoşlar gi- bi düşe, kalka Beyoğlu sokakla- ndan geçti, bir ecnebi gemisine kapağı attı; Pirede karaya çikti. Barbagallo da artık Beyoğlunda kalmağı pek emin bulamıyarak Atinadaki dostlarına iltihak etti Necip pi eri ile beraber oturdu. kadar ona baktı. Aralarındaki mü nasebata dair bedhahame dediko- 'dular olmuştur. Fakat bunların hiç aslı yoktur. Abdülhamit Skalierinin bütün emvalini müsadere etti (!) Pa sız kalan Skalieri Atinada kendi- sine iş arıyor, fakat her bulduğu işten Abdülhamidin memurlar vasıtasile yaptırdığı teşebbüsler neticesinde çarçabuk çıkarılıyor. du, En sonra ayda yüz yirmi sonra 150 drahmilik bir iş buldu ve bun- 'da tutumabil “Abdülhamit Skalieriyi öldürte- mez ise elindeki evrakı mutlaka zaptetmek için takibatı arkasını bırakmıyordu; memurları Skalie- rinin yemeğine zehir katmağı tec- rübe ettiler. Kleanı da yetiştirilen bir ilâç ile gasyan ettirilerek kurtuldu (1) Klcanti - Nakşibent işi bir dev- et meselesi ehemmiyetini almıştı, Bir gün Kleanti konsolos Ali Nuri bey ile görüştü. Artık siya- setle uğraşmıyacağını, bu işlerden bıktığımı, kalan ömrünü rahat ge- girmek istediğini söyledi. Ali Nuri beye müracaat etmesini kendisine tavsiye eden dostu doktor Mav- Toyeni paşa olduğunu da ilâve etti. Ali Nuri bey ile Skalieri arasın- da verilen karar üzerine Skalieri padişaha bir istirkamname gön- derdi. 1886 da mezunen İstanbula giden Ali Nuri beye iki mühim va» Taka da tevdi etti, Skalieri bu va- Takaları mühürlü bir zarf içine koymuştu. Sultan Murada taallik eden bu varakalardan biri Mithat paşa, diğer Sadullah bey tarafın- dan imzalanmıştı. Bu zarf Ali Nu- ri bey tarafından elden cle Abdül. hamide tevdi olunacaktı. Yalnız Skalieri Sultan Murat #arafından yüksek makamlar işgal eden bazı zevata gönderilmiş olup elinde bulunan mektupları ver. mekten imtina ediyordu; bunlari şahitler huzurunda ancak yakma tam zamanın- ği kabul etmişti. i Ali Nuri bey İstanbula gelince Şeker Ahmet paşaya müracaat etti. Skalieri işine müdahale ve ta- vassutlan memnun kalmamakla beraber Şeker Ahmet paşa Haci Mahmut efendiye meseleyi açtı. İkisi birlikte Ali Nuri beyin bur lunduğu odaya geldiler, Haci Mahmut efendi Ali Nuri beyle kendisini yalnız bırakmasını Şe- ker Ahmet paşaya söyle Teşebbüsteki ciddiyeti takdir eden Hacı Mahmut efendi Ali Nu- ri beyi kendi dairesine götürdü. Ali Nuri bey orada Skalieri ile Nakşibent kalfanın Atinadaki s€- filâne hayatlarını anlatti, Mahmut efendi gidip Sultai Hamit ile görüştükten sonra elin- deki mazrufu bizzat takdim ede- bilmesi için ne vakit huzura kabul edileceği kendisine bildirileceğini tebliğ etti. Bir kaç gün sonra kaba sakal Çerkes Mehmet paşa evrakı getir- mesini Ali Nuri beye haber verdi. Yıldızda mülâki olduğu Haci Mahmut efendi bu mazrufu gö mek istedi. Eline aldı; içinde mu- Zar bir şey olup olmadığını anla- mak ister gibi muayene etti. Son- Ta Ali Nuri beyi huzura götürdü. Abdülhamit Ali Nuri beyi nafiz bir nazarla sözdükten sonra: — Veriniz! Diye irade etti, Kâğıdın takdi- minden sonra Hacı Mahmut efen- dinin bir işaretile Ali Nuri bey çıktı. Biraz sonra Hacı Mahmut efen- di Ali Nuri beyin yanına gelerek Zatı şahanenin Atinaya avdetten evvel bir daha saraya gelim: irade eylediğini söyledi. Ali Nuri bey veda için saraya gidince Mahmut efendi zatı şaha- enin Skalieri ile Nakşibendi af- feylemeğe rıza gösterdiğini, At Ba elçisi Feridun beye bu bapta lâzım gelen tebligat yapılacağını bildirdi Ali Nuri bey Yıldızdan çılkma- 'dan evvel kaba sakal Mehmet pa- şayı da gördü, Kaba sakal paşa affı öğrenince: — Zatı şahane affedebilir, Bu onun hakkıdır. Fakat bakalım biz affedecek miyiz! Bahusus o Nak- şibent kaltağınıl Dedi. Abdülhamit Kleanti Skalieriye 25 ve Medineye gidip oturmak şar- tile Nakşibent kalfaya (7) altın maaş tahsis eylemişti. Fakat Nale- ibendin Medineye gitmesi şartı bozdu. (Arkası var) Nafıa Vekâletinden: Burdur ve İsparta şube hatları etüt ve aplikasyon ameliyatı kapalı zarf wsulile münakasaya çıkarılmıştır. Münakasa 1 Teşrinievvel 1934 tarihine müsadif Pazrtesi günü saat 15 te Vekâlet Müsteşarlık Makamınde icra edilecektir. Taliplerin Ticaret odası ve ehliyeti fenmiye vesikalar liralık muvakkat teminatlarının Merkez ve mubasebeciliğine yatır. dığına dair olan makbuz veya Banka teminat mektubu ile birlikte aynı gün ve saatte komisyonda bulunmaları lâzımdır. Bu husustaki şartname ve teferrüatı Müdürlüğünden tedarik edilebilir. ve “650, lira mukabilinde Malzeme “5586, —— Tefrika No.11 Benim Leylâ ile münasebetim yalnız şimdiye kadar verdiğim tafsilâttan tahmin edilebilecek şeylere inhisar etmiyordu. Aşkı- miz otuzuna gelmiş bir kadın ile kendisinden on yaş küçük bir genç arasındaki bir münasebet- ten ibaret | sayılamazd.. Bu doğru idi, arada böylebir mü- pasebet vardı. Fakat ruhlarımız biribirile tamamen uyuşmuşlardı. Bunların biribirlerine daha fazla benzemeleri kabil değildi. Ley- 1ö, yaşına nisbetle ruh ve kalp iti- barile çok daha genç, ben yaşıma nisbetle çok daha olgun idim. Bu- luştuğumuz zamanlar, ille fırtına" lar sükün bulduktan sonra oturur, her şeyden konuşurduk. Hakiki birer dost gibi, biribirimize en gizli sırlarımızı Biribirimizin tesellisi, yatının. sebebi değil çok azaldı. Buluşmaları" mız tehlikeli görünmeğe başladı. Ben tahsilimi ikmal edemezdim. Leylâ da kibar hayatının meşgir- iiyetleri içine dalmak mecburiye- #inde idi. Fakat, bunlardan başka, etrafımızda bir dikkat ve şüphe çemberinin bizi sardığını hissedi- yorduk. İhtimal imiz bir şüphe uyandırmıştı. İ malki Adada kendimizi lâyıkile idare edememişti, Eğer yanılmıyorsam, iptida an- mem bizim halimizde, muamelele- rimizde bazı garabetler bulundu- ğunu farketti. Ahlâki vazifelerin- de hiç kusur ve ihmal göstermi- yen insanlar kadar başkalarının günahlarına dikkat edecek kimse yoktur. Annem ile teklifsiz değil dik. Onun için bana böyle şeyler- 'den açık açık bahsedemezdi mi yaşında idim, Koca bir erkek sayılırdım. Sonra, bir takım lâ- kırdılar vardır ki bunlar bir ana ile oğul arasında teati edilemez. ler. Fakat zannederim, işi baba- ma açtı. Acaba annem babamın bir çok senedenberi Leylânın âşığı oldu- ğunu bilmiyor muydu? Yoksa bı bamdan intikam almak i i bunu farketmemiş gibi gö Ben bile, garip gelecek amma, azı halleri bebamın epeyce bir zamandanbe- Fi zaptedilmez bir ateşle tutuştu. Zum bu kadın ile aralarında eski Bir rabıta bulunduğumu hiç bilmi- yordum. Aile içinde sıkı ve ciddi bir terbiye gördüğümü söylemiş tim, Konakta babam ve annem- 'den âdeta ayrı olarak büyümüş tüm. Bazı ailelerde çocuklar ana babanın burnu dibinde büyürler ve ber şeyi öğrenirler, Ben öyle değildim. Bana işi iptida Lütfi açtı. Bu sahneyi hiç unutamıyacağım. Ben- den bir kaç yaş daha küçük ok makla beraber bilmediği, yapma” dığı yoktu. Her halde, onu ken- dime örnek diye kabul etmek is temezdim, Her zaman onu müa- yü züne vurur, fena olduğunu söyler- dim, Bir gün: — Bari bir defa da ben sana ahlâk hocalığı edeyim, dedi. Arkadaşlarından duyduğunu, salonlarda kulağına çarpanları bana anlattı, Ben babamın metre- olmuşum, Herkes bunu çok ayıplıyormuş. Lütfi hükmünü haze ederdim, yaptığı şeyler İLK KADIN > Yazan; Muallâ Hâmit — Bu çok ahlâksizlık, Bunu an cak senin gibi softalar yapabilirler, rında ben bir sof- ta idim. Çünkü, annemin hatıri için, ramazanda bazan oruç tuttu. um olurdu. Lütfinin bu sözleri bende ev Velce işitmiş olduğum bazı sözler rin hatırasını uyandırdı. Onlar, zihnimde uyuşup kalmışlardı. Ba- bama atfolunan türlü türlü ma- ceralar arasında bunları unutmuş gitmiştim. Lütfinin na: Tamemile samimi olduğumu size temin ederim, İnsanın kendi kendisine karşı yalan söylemesi başkaları aldatmasından fena- dır. Her halde, babam ile Leylâ arasında bir şey geçmiş olduğunu biliyordum. Fakat ben bunu ma- ziye karışmış hikâye zannediyor- dum. Artık zamanın unutma me. Zarı içine düşmüş gitmiş olacaklar. dı. Bahusus; ki şimdi Leylâ ba- bamın yanında kızı gibi, görünü- yordu. Lütfiye pek ters mukabele et tim. Kendisine bakmasını söyle- 'dim. Ne ben Leylânun âşığı olma- yı düşünmüştüm, ne Leylâ baba: min metresi olabilirdi. Lütfiye aileme karşı biraz daha bürmet kâr davranmasını ihtar ettim. Lütfi, elleri cebinde, yanımdan ayrıldı. O günden sonra aramız şeker renk oldu. Fakat, yukarıda dediğim gibi, bizim günahımız annemin kula- ğına gitmişti. Meseleyi onunla, Lütfi ile olduğu kadar, kolay ko- lay balledemezdim. Babama işi annemin haber verdiğini ben tah- min ediyorum. Her halde, bu şüp- besi pek sağlam temellere istinat edecekti. Öyle zannediyorum ki, bir gün, annemin kalbinde aldatılmış bir kadın ateşi birdenbire parlamış ve buna bir analık kıskançlığı dat karışmıştı. Bir kadın onun hem kocasını, her oğlunu elinden alı verdi. Ne yaptı, ne söyledi, bik mem. Her halde babamı bana kar- Şi kışkırtan annem oldu. Leylâ da ayni kanaate, Bana her zaman derdi: — Bebiciğim, sevgili Bebim, yalvarırım sana, bir münasebet sizlik etmiyelim. İhtiyatsız dav ranmıyalım, Haline, bakışlarına iyi dikkat et, Ben sizin eve gel diğim zaman Jâkayt davran. Hele annenden çok sakınmak lâzım. Leylânın pek hakkı vardı, An- nemin dünya ile meşgul değil gi- bi görünen gözleri bizim üzeri mizden ayrılmıyordu. Bu o kadar temiz, fakat o kadar soğuk nas zarlar karşısında Leylâ ile ben artık bütün sırrımızın meydana çıktığına kanaat getiriyorduk: Hasılı, annem, gayet iyi kalpli olmakla beraber, çifte bir intikam almaktan geri durmadı. Hem ken- dini aldatan erkekten, hem kas dından intikam almış oluyordu. Şüphesiz ki babamın günahı yal nız bundan ibaret değildi. Fakat in fenası bu idi, Göz- de devam edip duru- kendisine bir halde, onun oğlunu da elinden alıyor, oğlumu başlan çıkarıyordu. O kadının yü zünden oğlu yemek sofrasına çü iş gözlerle, yorgun çehre ile geliyordu, Zavallı anne, (Art