Sahife 1 24 Ağustos 1934 AKDENİIZDE TÜRK AKINCILARI Yazan: İSKENDER FAHREDDİN T rika No. 153 Karaman Beyi (Jüzetta) yı bekliyordu. Prensi görünce kaşlarını çatmıştı. Fakat, Marinin uzun boyu ve yakıcı bakışları Ibrahim beyi çileden çıkarmağa kâfi gelmişti. (Prenses Mari) Karaman . — Beyinin köşkünde. O gün öğleye doğru Köycüğe armışlardı. Karaman yelkeni İde bi wardı, Gemicilerden biri prense — İşte, dedi, Karaman beyi ahilde bekliyor! Prensesi incitmeden Köycüğe Şıkarıyorlardı. Geminin kayığına binmişlerdi.. Kayıkta gemi kaptanı ile bir kaç yfadan başka kimse yoktu, 5 Kaptaı ; — Dünyanın en mesut kadıni- sanız, prensesi . Diyerek Mariyi tebrik ediyordu. Prenses heyecanlıydı. — Niçin? - diyordu - Kocasın- 'dan zorla ayırtılan bir kadın nasıl esit olabilir? Kaptan sözünü tamamladı: — Çünkü brahim bey şimdiye kadar hiç bir kadını bu derece fazla sevmemişti. Onun karısı ol. mak, bir kadın için, elbette saa- detti — Beni mesut edeceğini umu- .yorsunuz, öyle mi? — Şüphesiz. Mademki sizi se- viyor! Saadeti onun yanında his- sedeceksiniz! limana gir- kalabalık Kayık sahile yanaştığı zaman, Marinin kalbi koparcasına çarp- mağa başlamıştı. Sahildeki kala- balık gittikçe artıyordu. Herkeste bir merak. — Acaba, gelen kadın, ibrahim beyin sevdiği kadar güzel mi? Prenses kayıktan çıkarken ol- dukça süslü ve gösterişliydi. Sır. tında mavili bir elbise, başında Tüzgârdan dalgalanan ince bir tül vardı. İri siyah gözlerinin cazibe- si, herkesi kendine çekecek kadar kuvvetliydi. İbrahim bey evvelâ kaptana, öonra Mariye şöyle bir göz attı: — Hoş geldiniz? Prenses Mari tatlı tebes- sümle başını eğdi ve Karaman be- ça İbrahim beye şu sözleri fısıldadı: — Murat beyin zevcesi prenses Mariyi bir Türk kadirgası İmro- za götürürken çevirdik., Oldukça mühim bir kend reffehen buraya getirdik. #brahim bey kaşlarını çatmişti. Prensesle meşgul olmuyordu. Kaptana. — Ben (üzetta) yi bekliyor. dum. Sen bana saçları ağarmağa başlamış bir kadın getirdin! Bu derece sersemlik olur mu? Diye söylendi. : Prenses Mari, İbrahim beyin "(Jüzetta) yı sevdiğini ve onu bek. ke anlamakta güçlük çek memişti, «— Onu artık tanıyamazsınız! izetla şimdi o kadar çirkinleşti ki.» Diyecekti.. Cesaret edemedi. Bunu bir terbiyesizlik saydı. Ba- gmdaki ince tülün ucunu yüzüne indirdi ve sehhar gözlerile tülün altından İbrahim beyi sözmeğe başladı, İbrahim bey Murat reisin en in- safuız bir düşmanıydı.. Onu izzeti nefsinden vurmak, karısını den alarak süründürmek istiyor. du, Sahilde düşünüyordu: #454 — Mademki bu di sıdır. Onu, gene istediğim yerin- den vurdum demel Ve başını pren Genç kadının çeki cazibesine yakalanmış gibi, den sendeliyerek gülümsedi. wer — Murat sizinle ne vakit ev- Tendi? se” » — Evlenmemiz çok yakındır. Fakat yirmi senedenberi sevişiriz, — Sen kimin kızısın? biri — Prens Dimitriyosun... ibrahim bey başını salladı: “İ işmüştüm, Siz © vakittenberi İstanbulda mısınız? — Uzun seneler İnozda otur- dum. Midemden hastalanmıştım, Sultan Beyazıttan İstanbulun su- undan ve havasından istifade et- mek üzere Haliçte oturmama mü- saade istedim, Padişah arzumu isaf buyurdular. Bir kaç yıldanbe- Ti Haliçte oturuyordum, Prenses Mari bu izahati verir. ken, Karaman beyi gene kadına biraz daha sokuldu. Marinin boyu bosu, dolgun çaları, yakıcı bakışları İbrahim beyi çok çabuk çileden çıkarmıştı. Zaten Mari de, kendisine gi vendiği için değil midir ki, soğuk kanlılığını muhafaza ederek, 1b- rahim beyin kendisine sokulması. mı bekliyordu? Prenses Mari, Karaman beyi- nin zayıf damarını yakalamıştı. ibrahim beyin şen ve şakrak ka- dınlar karşısında çabuk bir ruhu vardı. Mari, Jüzettayı çok seven bu sefih adamın zayıf tarafını bulduktan sonra, yavaşça mefes almıştı. irkilen in kaptanı hâlâ tereddüt ve merak içinde bocalıyordu. Kaptan, yaptığı hatayı anla- aştı, a ibrahim bey ona kaç defa: «— Tevkif edeceğin kadinin adı Jüzettadır!» Demişti. Halbuki kaptanın ha- fızası zayıf olduğundan bu ismi çoktan unutmuştu. O, Muradın karısını yakalamayı kafasına sok- muş ve kadirgadaki kadının Mu- radın zevcesi olduğunu anlayın- ca, mal bulmuş mığrıbi gibi, der. hal yakalayıp Köycüğe getirmişti. ibrahim bey prensesle gör meğe ve gülüşmeğe başlayınca, kaptanın da yüreğine serin sular serpiliyordu. Karaman beyi acaba” prenses Mari ile anlaşabilecek miydi? Kaptanın zihnini kurcalıyan bu €ndişe yavaş yavaş ehemmiyetini kaybediyor gibiydi. İbrahim bey nihayet: — Prenses misafirimdir... Diyerek, Mari ile birlikte ara- baya binmişti. Araba, köşkün yo- Junu tuttuğu zaman, yerlilerden, Muradın karısı olduğunu anlıyan- lar, bu kadına acımağa ve Kara- man beyine diş bilemeğe başla” mışlardı (Arkası var) Radyo 24 Ağustos cuma İstanbul : 18,30 plâk neşriyatı, 19,20 ağana haberleri, 19.30 Türk msi meş- yiye; (Ekrem, Rupen, Cevdet beyler ve Vecike, Nedime, Nazan Fosilun hana lar, Övrik efendi), 21,20 ajans ve bor- sa” haberleri, Zİ,İ0 ado orkesram tarafindan hafi enn Badapeşte (530 m) — 2045 Li tin nadiren çalan enerlğinden pi konseri, 21.45, haberler, 22 peta or. kesir. 23,15 hava raparu 23,20 pâk, 24 çizim maski Vanava (1345 m.) — 20,15 piya no refakatile şarkılar, 20/35 pll, 20,50 apor, 2İJİZ senfonik orkestm Kontes, 71/50 hibeler va, 22.12 senfonik kon sein devamm, 23 ınliababe, 23.15 dane mois Bükreş (304, m) — 13415 gün düz mepiyaı, 19.05 opera parçalan, 20 konferan, 20.15 konserin devamı; 21 konferans, 21,15 K. Şeman - gitar kon- seri, 21,45 müsahabe, 22 taganni (Fran. musikisi), 22,30 plâk, 23 haberler, 23,30 kahvehane konsei (832 m.) — 21 habe neşeli hafif musiki, 22,10 | si; 23.20 haberi ece mu | Viyana (607 20,30 | orkeşran, 21:35 «Bunburya isimli O Vildenin eseri piyes, 23,15 hab ler, 23,35 kuartet konseri, 24,15 gece konseri (plâk). 25 Ağustos cumartesi İstanbul : 18,30 plâk neşriyatı, 19 fransızca dere, 19,30 Türke musiki meşri- yatı: (Fahire hanım, Refik, Fi er), 21 Eşrel Şefik bey t ferane, 21,30 stüdyo caz ve kestra Budapeşte (550 m.) — operetler. 'den parçalar, 22.20 haberler, 22.40 isi, 23,10 hn Berha salon takımı Varşova (1345 m) — 20.15 dans plâklar, 20,50 spor, 21 Chopinin eser- lerinden parçalar, “21,0 konferan: 2145 piyano, refakat. şarkılar müsakabe, 22,12 taganili orkestra kon- raporu, 2350 Posta ittikadma dahil olmayan ecnebi memleketler: Seneliği 8600, altı aylığı 1900, üç aylığı 1000 kuruştur, Are tebdili çin yirmi beş kuruşluk pul göndermek: Hzımdır. Öemaziyelevvek 14 — Ruzıhızır 11 5 İnek Güneş Oğle kimdi Akçam Yam E 833 1043 820 SAG TE La Va 39 519 12A7 1602 1056 2085 Töarehane; Babilli civarı İN muslu sk. NA A8 Ne, Askeri yoklama Usküdar askerlik şubesi reisiğinden 1 — Şube mıntakatında bulunan Yer. Ji ve yabanci bilümum 330 doğumlular ve bunlarla muameleye tâbi olanlarla ahvali sihhiyeleri dolayısile ertesi sene ye terkedilmiş olan efradın son yokla malarına | eylül 934 tarihinden itibaren şubede müteşekkil askerlik meclisinde başlanacaktır. 2 — 330 doğumluların ilk yoklaması da son yoklamalarile beraber yapılan caklır. Hangi mahallenin hangi gün yoklamalarının icra edileceği hüküme” tn mahalli vasıtasile maballâta tebliğ edildiği gibi yol yapılacak. efrada aynca celp te leyh her mahallenin efradı tayin olunan günlerde şubeye müracaat eylemeleri ve mezkür günü geçirmeden vaksile mü- zacaat edilmesi Tazımdır. 3 — Hastalık, hepilik gibi meşru mazeretler dolayısile askerlik meclisine gelemiyenler hastalıklarını isbat edecek tasdikli rapor ve hapis olanlar da mahpus. bulundukları hapishane müdüriyetinden birer vesika meclise göndermek mec buriyetindedirler 4 — Yabancı memleketlerde bul yanların. elçilik müracaat etmelerinin veli ve akrabaları tarafından simdiden kendilerine mek- supla bildirmeleri İâzımdir. 5 — Mektep talebelerinin bulunduk. ları mektepten alacakları vesikalarla meclise müracaat etmeleri, mektebi ik- mal edenlerin de mektep sehadletnnmesi veya mektebi bitirdiğine dair mektep idaresinden birer vesika getirmeleri kaz diyen lizimdir. 6 — Meclise gelecek mükellefler yeni püfus cüzdanile ikişer vesika fotoğrafı, beraber bülundurazaklardır. 7 — İşbu mevedda iayet etiniyenler yoklama kaçağı kalacıklarından asker. bk mükellefiyet kanununun ceza Faslı nın tatbik edileceği ilin olun Her al bir hikâye Ağustosun otuz. birinci günü imzasız bir mektup aldım. İmza- sız mektupları hiç sevmem. Bu bir kadın tarafından yazılıyord «Beyefendi, bir briç pa yapmak ister o misiniz? «Kör» dür. Siz beni bilmezsiniz. Halbuki ben zi pek iyi tanırım, Hayatı Bizim bir çok vakalarına vâkıfım. Kendimi size tanıtmak için şu ka- darcık söyliyeceğim: Doris Hille pek benzerim. Bir hafta sonra Spietzberge kadar gidecek seyyah vapurile hareket ediyorum. Sizin- le beraber meçhul denizlere doğ- ru bir seyahat... Fakat bu keskin bir zekâmn mükâfatı olacaktır. Vapurda beni tanıyınız baka- lm! Ben hareket sabahı, vapurun baş tarafından sizi seyredecek, vapura gi nize baka- cağım.» oz hiç Bunun zararsız bir mektup ol- duğunu anlayınca güldüm. Dü- şündüm. Uzaktan yakından tanı- dığım kadınların hiç biri sinema yıldızı Doris Hille benzer diye meşhur değildi. Zaten ben de Do- ris Hilli bilmiyordur, Mektup zihnimde yer etti, Ben de İstan: bulda ne yapacağımı bilmiyor- dum. Son yapılmış, büyük ve mi kemmel bir vapurla böyle bir se- yahat tertip edildiğini gazeteler. de okumuştum. Birdenbire kara- rımı. verdim. Cebime bir Doris Hillin resmini yerleştirdim, bilet- lerimi aldım, Galata rıhtımından Yapura girdim. Tabii ilk işim aşağı yukarı dola- şarak bana mektup yazan kadını aramak oldu. Bir kadın yüzüme güldü, Başka bir kadın arkasın çevirdi. Üçüncü bir kadın ile yol- da muarefe ileriledi. Fakat mek- tubu yazan kendisi olmadı minlerle bana temin etti ımı ye Ben muttasıl imzasız mektup sahibini düşünüyordum. Bir ak- şam, güvertede, Kalamaneli genğ, güzel bir rum kadını bana, ma- hut imzasız mektup münasebetile, okuyup yazma bilmediğini itiraf Biz artık Norveç sularına gel miştik. Norveçin en son şehri olan Hanimerfestin ışıkları uzaktan görülüyordu. Kaç gündenberi yol- da idik? Ben bütün bu seyahat zevkini meçhul bir kadını aramak uğurunda berbat etmiştim. Bu güzel rum kadınını hayali bir aşk uğurunda elden kaçırmakta mana yoktu ve kaçırmadım. Neler oldu? Nereleri gördük? Hiç hatırlamıyor gibiyim. Niha- yet günün birinde kendimizi tek- Tar Akdenizde bulduk. Rum ka- dını Barselonda vapurdan çıktı, Novreç fiyorlarınn o muhte şem güzellikleri karşısında âdeta lâkayt kalmış gözlerinden bir damla yaşın döküldüğünü gör- düm, se İstanbula avdet ettiğim zaman, şu uzun yaz seyahatinden şikâ- yet etmeğe hiç hakkım yoktu, F: kat imzasız mektup meselesi hi edilmemiş bir halde | kalıyor, muttasıl zihnimi kurcalıyordu, Bu olmasaydı. zevkimi | kaçıracak başka hiç bir sebep yoktu. Vapurdaki kadınlar arasında hangisinin bana bu mektubu yaz- mış olduğunu bir türlü kestireme- iştim. Acaba rum kadını ile be- nim muaşakamı seyrederken ne- ler düşünmüştü? Neden buna mâ- ni olmağa kalkmamıştı? Neden il #on dakikaya kadar kendi 'dirmemişti? Âdeta gülünç bir mevkide kal dığımı hissediyordum. Nihayet 'düşüne düşüne bir çare buldum." Bana vapur biletini satmış olan" seyahat acentasına gittim. : — Şimal burnuna gitmi vapurdaki seyyahla, lütfen bana verir mis — Gazeteci mi: — Evet. Beni bir kâtip kadına ler. Kadın bir defter aldı, isimleri okumağa başladı. iptida bunlari dinliyordum, Sonra genç kadının beyaz lerine dikkat etmeğe başlayınca her şeyi unuttum, Be- nim ismimi okuyunca mektep yoklamaları hatırlıyarak bilâ- ihtiyar: — Mevcut! diye haykırdım. Kadın hayretle yüzüme bakti. Ben güld — Size izahat vereyim, mat- mazel, dedim. Bu aksam işiniz bittikten sonra gelip otomobil ile sizi alabilir miyim? Kızardı: — Uslu oturmayı vadederseniz. dedi. / Ben de ciddiyetle vadettim. Otomobil Büyükdere yolunda uçarken ona derdimi anlattım. Bu mektubu yazan kadını bulmak hususunda bana yardım etmesini rica ettim. Affedersiniz, beyefendi, dedi. Pek tecssüf ederim. Kaba- hatli benim, Kendimi nasıl ma- zur göstereceğimi bilemiyorum. Tam oluz tane imzasız mektup yazdım, Hepsi sizinkinin aynidir. Şehirde servetlerile, mevkilerile, güzelliklerile meşhur beylere derilmiştir. Bana müdüriyet böy- le emretti. Galiba Amerikada ye- i edilen bir reklâm usulü olacak... Beni affediniz, hiç ka- bahatim yok. Yazmasam ekme- ğimden olacaktım. — Fakat bu bir hilekârlık de. gil mi, matmazel? 1 — Hiç değil, efendim. Kibarla- Tin gurur ve nahveti hesaba ka- tılarak tatbik edilmiş bir pesiko- loji meselesi... Hiddetimden yumruklarımı sık tım. Klakson şiddetli şiddetli öt- meğe başladı. Elimden gelse şu güzel kıza mükemmel bir dayak atacaktım. O kadar hırslanmış- tam, i. — Rica ederim, arabayı bu ka dar hızlı sürmeyiniz, rum, dedi. Yavaşlattım, Susuyordum. korkuyo- ızın ve keşfini- torı benden istiyorsu- muz... — Pekâlâ. Mektubu ne vakit yazdınız? v — iki ay oluyor. — iki ay çok zaman... İki ay: danberi derecede sevişmiş sayılırız! i O kadar hiddetli idim ki arabâ- yı durdurdum. Kızı dışarı attım. Yarı yolda yayan bıraktım. Arkamdan © inşallah ağaçlara çarparak parça parça olursun di- ye beddua ediyordu... Hikâyeci g 30 Ağustos tayyare bayramıdır Tayyare cemiyetine âza olunuz