19 Temmuz 1934 Sahife TI AKDENİZDE İla vi Yirminci asırda 0 vi (Baş tarafı 8 inci sahifede)'' TÜRK AKINCILARI Yazan: İSKENDER FAHREDDİN Tetrlka No. 117 “Ben bütün ömrümde ilk defa bir kadın aklına uydum. Cezamı vermekte tereddüt etmeyin. Çünkü (Andiriya) yı ben kâçırdım!,, (Yorgiyos )un kolları bağlandıktan sonra Murat birdenbire kamaradan içeriye girince (Yorgiyos) un ben- 3i sapsarı olmuştu. Murat Rum tabibinin yüzüne bakarak: © — Ne o? dedi- Anı mi kaçırdın? Yorgiyos, Jüzettanin lâfı bir. denbire kendi aleyhine neden çe- virdiğini şimdi anlamıştı. — Hayır, Andiriyanın kaçtı nı bilmiyorum. Bence o dalgala- rın arasına boğulmak için atıl maştar. Diye cevap verdi Murat Jüzettaya döndüz — Sen Andiriyanın firar et ni mi, boğulduğunu mu zannedi- yorsun? Jözelta önüne bakaraisı Diyordu. i Murat ateş püskürmeğe başla- mış, Yorgiyosaz — Bre melün nankör! Sana bunca para verdim. Gemide ikram ve izaz ettim.. Seni İstanbula ka- dar gölürecektim.. Padişaha tanı- facaktım. ikbal ve saadete kavu- sacaktın! Gemide esir aldığım bir Venedikliye neden kaçmak fır- tını verdin? Diye bağırdi. Yergiyos çok namuslu ve bil- hassa doğru sözlü bir adamdı. Yaptığını saklamayı namertlik sa- yardı. Vicdanına danıştı ve kendi kendine: — An Züne uyarak ben kaçırdım. Bu bir hakikattir. Cürmümü itiraf etme © Dedi. Sonra birden Muradın ayaklarına kapandı: — Cezam ne ise tereddütsüz ve- Fin! Çünkü ben bütün ömrümde ilk defa bir kadın aklına uydum. Dünyada meleklerin varlığına ina- | nır ve şeytanları inkâr ederdim. Meğer şeytan denilen mahlüklar, kadınlarmış. Dedi Murat Yorgiyosu göğsünden ite- rek kapıda dolaşan nöbetçilere bağırdı: — Alın bu haini... nine atın ve kollarmı, ayaklarını iyice bağlayın! Yorgiyosu kollarından yakala- dılar.. Gemicilerin Rum tal fevkalâde hürmetleri vardı. Mu- Tadın bu adamı neden su mahze- nine attırdığını anlamakta sabır- sızlık gösteriyorlardı. Murat gemicileri bir araya top- Jadı ve yüksek sesle bağırdı: — Büyük düşmanımız olan (Andiriya) yi gemiden kaçıran adamı yakalasanız, ne yaparsınız? Gemiciler hep birden cevap verdiler: — Asarız... Gebertiriz... Nöbetçiler o (Yorgiyos) u su Mmahzenine atmışlardı Murat reis hiddetinden müte- Tmadiyen dişlerini gıcırdatarak: Su mahze- | — Hain köpek... Andiriyayi ka- girdn da eline ne geçti? 7 Diye söyleniyordu. # Murat Rum tabibine en ağır ce- zayı vermekte tereddüt etmiye- cekti 4 Jüzettanın da bu fikirde oldu- Bunu biliyordu. — Bu berifi nasıl söyletmeğe muvaffak oldum, Jüzettacığım? Diyerek karısının zekâ ve sat katini bir daha takdir etmişti Jüzettaz E — Bu adamın gemide uğursuzluk geti vel imhası fikrini aşılamaktan ge- ri durmuyordu. Murat (Yorgiyos) u idam etme- ğe karar vermişti, Fakat yerine bu cezayı (Andiriya) gör- seydi, ne kadar yerinde bir ada- let tecelli etmiş olacaktı! Murat o günlerde, aradan uzun yıllar geçen bir deniz faciasını sık sık hatırlıyordu: Kardeşi Hurşidi | gemi direğinde asan Venedikli ne güzel, ne yerinde | Yorgiyos Sen talihli bir adammışsın! Eğer dalgaların ara- Sından kurtulup kaçtınsa, hakika- ten tekrar yaşamağa lâyıksın! | kalsaydın, se: söyliye- | Fakat, elimde it gibi masumların sayı söylüyorlar. Se- Din gibi bir canavarı kurtaran ve himaye eden kudret ve kuvvete ben isyan ediyorum, Andiriya! (Marmara Kartalı) sahilleri ateşlerken bütün toplarını dene- mişti, Geminin hiç bir kusuru yok- #u. (Kaçakçılar adası) kıyıların. da yangından bir tek ağaç kalma- muşta, Pireye dönmü Murat bu dönüşte limanda ge- iyi demirlemedi.. Atina valisi Ömer bey sahile çıkar çıkmaz, tek- rar yelkenler fora edildi ve (Mar. mara Kartalı) yelkenlerini şişire- rek Akdenizin cenup kıyılarına doğru açıldı. Murat nereye gidiyordu? Bu bir sırdı.. Gemide herkes bi- ribirine ayni suali soruyordu: — Nereye gidiyoruz? (Arkası var) LAYLIK 150 Posa ittüihadma dahil ecnebi memleketler: Geneliği 3000, altı ayla 1900, aylıfı 1000 karuştar. Ares teili için yirmi beş Kuruşluk pul göndermek lâzımdır Kebilahır :7 — Ruz 5 rak Gimp Ole İkindi Algan Yat E 636 906 gaz öl AZ 16 Va 254 444 0 1618 198 2188 İlarehano; Esbill civarı N 18 Ne. Her zaman, her şeyde geç kı lırdı, Geç kalmak illeti onda da- ha dünyaya gelmeden evvel ba lamıştı. Herkes dokuz ay on gü de doğarken © annesinin karnın- da tamam yedi gün gecikmişti Bundan sonra sanki geç kal. ma ile talihi açıldı, Beş yaşına geldiği zaman mektebe vermek istediler. Fakat geç kalmışlardı. Kayıtlar kapanmıştı. Ancak onu ertesi sene mektebe yerleştirmek kabil oldu, Çalışkandı. Fakat bir tek kabahati vardı. Sabahlari çok geç kalıyordu. Bu geç kalma: dar yüzünden ne cezalar yemedi. Mektebi bitirdi, bir şirkete yer- leşti. Fakat orada da her zaman geç kalıyor, müdürlerinden, âmirlerinden azar işidiyordu. Bazan geç kalır, vapuru kaçi- Tir biç bilmediği semtlerde gece- lemeğe mecbur olurdu. Önüne iki kere zengin olmak imkân çıktı, Beraber iş yapacakları adamlara verdiği randevuya gecikti. Adam- lar da bunu beklemediler. İşleri Suya düştü. Sinemalara daima an- cak ortasında yetişebilirdi. Hiç bir ziyafete başlangıcında gittiği- ni hatırlamıyordu. Daima sofr: ya tatlı geleceği sıralarda ziyafe- te gelebilirdi. Arkadaşları onun- k — Geç kalma Sacit... diye alay ederlerdi. Güzel | delikanlı idi. Oldukça mevkii vardı. Sema- hat için çıldırıyordu. Fakat hayat bu. Semahatın babasına gırtlağına kadar borca batmıştı Sacit zengin değildi. Se- mahate zengin bir talip çıktı Kadri bey... Babası genç kızi çok zorluyor. du. Onu mutlaka Kadri beyle ev- lendirmek istiyorlardı. O günler- de aksi gibi Sacit Semahat biri- birlerini göremiyorlardı. Kızın babası Semahatin bu pa- rasız delikanlı ile gezip tozması- na mâni oluyordu, Semahat oturdu. Sacide mektup yazdı: Sacit, Seninle muhakkak konuşmak mecburiyetindeyim. Yarın seni saat üçte Taksimde | bekliyece- ğim. Muhakkak, muhakkak gel. Vaziyet çok mühim. bir Semahat Ertesi gün genç kız saat üçle Taksimde bekliyordu. Üçü çey- rek geçti. Sacit yok. Üç buçuk oldu. Gene yok. Semahat sinirli adımlarla bir aşağı bir yuk: laşıyordu. Dörde kadar gözlerle Sa. baka baka boş yere bekledi. Ne gelen var, ne giden... Artık ümidini kesti. Önüne çı- kan ilk tramvaya atladı. Tramvay uzaklaşırken Taksi- me doğru kanter içinde bir genç adam koşuyordu. Bazan etrafına heyecanla bakıyor, tramvay bek- leme kaldırımı üstünde gözlerile birisini araştırıyordu. Bu telâşli genç adam Sacitti, Gene geç kalmıştı. Semahat bozuk bir çehre ile eve girdi. Babası onu merdiven- lerden karşıladı. — Semahat. Seninle mühim konuşacaklarım var... diyerek | onu odasına çağırdı. Ve anlattı, | borçlarından bahsetti, iflâs ede- ceğinden bahsetti, Kadrinin zen- ginliğinden bahsetti. Muhakkak evlenmesi lâzım geldiğinden bah. setti. Babası bunları o kadar bit kin, o kadar zavallı bir halde an- atıyordu ki Semahat isyan ede- medi — Benim de yaşamak hakkım yek mu?, Ben de sevdiğim adam- la evlenemez miyim?, diyemedi. Sustu, Odasına çıktığı zaman ya- tağının üzerine kapandı. Geç vakitlere kadar uyumak kabil olmadı. Gece yarısından sonra yatağından fırladı. Uyuya- mıyacaktı. ' Babasının sözlerini düşünüyor- du. Demişti — Bu neticesiz gönül macera sindan yaz geçmelisin Semahat. Yarın Kadri bey, en, ben Ada- Baya hareket edeceğiz. Biliyor. #un ki Kadri beyle iş yapıyoruz. Onun Adanada bir çok emlâki, köşkleri var. Bu seyahat sana her #eyi unutturabilir. Orada seni ni şanlarız. Söyle kızım. Bana ce- yap ver... Babanın mahvolma- sını istemezsin değil mi? Yarın Adanaya hareket edeceğiz değil mi? , Semahat babasının yalvarışına dayanamamış Şimdi düşündükçe içine fena- lıklar geliyordu. Nasıl «peki» de- miş, nasıl razı olmuştu. Deli ola- caktı. Birdenbire isyan etti. Ken- di kendine: — Gitmem)... dedi, Sacitle kar Şarım. Fakat Sacit daha hiç bir seyler bilmiyordu. Gene ona yaz- mak lâzımdı. Oturdu. Kalemi eli- ne aldı «Sacit. Dün seni çok bekledim, Gelme- din, Halbuki vaziyet pek mühim- leşti. Son günlerde bana karşı gösterdiğin bu derin lâkaydiyi bir türlü. anlamıyorum. Neden gelmedin?.. Şimdi beni iyi din. le. Yarın babam beni Adanaya götürmek istiyor, Eğer gidersem her şey tamamile bitmiş olacak. Belki de artık büsbütün bir baş kasına ait olacağım. Adana treni altıda kalkıyor. Seni beste Haydarpaşa garı önün- de bekliyeceğim. Orada birleşir, gözümüzün aldığı yere gideriz. Bu mektubu bu sabah sana elden göndereceğim. Her halde gecik- Eğer beşte gelmediğini görür. sem benimle evlenmek istemedi Zini anlıyacağım. Belki de Ad naya doğru koşan trenin içinde, bir küçük kompartımanda biç sevmediğim bir adamın altın hal kasım parmağıma takacağım Semahat Ertesi günü saat beşten, altıya çeyrek kalaya kadar bir genç kız keder dolu gözlerle Haydarpaşa garının merdivenlerinde bekledi. Babası Semahati hemen zorla ko- undan tutup trene bindirdi. Adana postası kalkarken Sa- cit büyük bir telâşla gara girdi. Fakat tren kalkmıştı. Gar bekçilerinden — Kaçırdın Geç kaldın... Sacit başını önüne eğdi: — Evet... Gene geç kaldım. Onu senelerce bekledi. Artik Semahat bir başkasına aitti. Fa kat bir türlü ondan ümidini ke- semiyordu, Bir kere İstanbulda karşılaştılar. Bir pastahane kö- de uzun uzun dertleştiler, Sacit: — Bekliyeceğim.. diyordu, Ne kadar lâzımsa bekliyeceğim. - dedi. elen Araden seneler geçti. Bir gün Sacit bir haber aldı. Semahatin kocası iki sene evvel ölmüştü. Se- mahat serbesti. İzmirdeydi. Nasıl içinde bulmuş. Bir defa da Note tinghamda iki polis bu 3*ta bir. oyun oynamak istemişler ve şehir- de saklanmışlar, Falcıya yalniz bunların birer mendili verilmiş," yarım saat içinde Clarkı bunların, saklandığı yeri meydana çıkar mi . Bu hadiseleri yakından tetkiki eden Londranın tanınmış ilim adamlarından Guy' Hospital baş hekimi doktor Lintolt, akan sula- rın bazı insanların adelesi üze“ rinde, anlaşılamaz bir tesir yapti" Zımı ve bu suretle bunların meme, baları bulduklarını ileri sürüyor. | Falcının elindeki çubuk veya ıptığı hareketler, kol ade- lelerinin gayri ihtiyari yaplığı tas kallüsler neticesile husule “geli- yormuş. Dr. Lintolt «bunda bir si- bir, bir keramet yoktur, bu bir ka- biliyet meselesidir» diyor. Nasıl bazı adamların burunları en hafifi | kokuları bile hissedecek kadar koku almıya karşı bir keskinli ğe malik bulunuyorsa bazı kimse- lerin vücutları akar sulardan teessir oluyormuş. Bunu akar su- ların yaptığı hafif mevceleri, bir Devi ihtizazı hissetmek suretile de ifade edenler var. Koca bir kam- yon sokaktan geçtiği vakit evleri- mizde bir sarsıntı duymaz mıyız, işte onun gibi bir gey. Bunu meşhur zelzele mütehas- sısı Japonyalı profesör Omori, Japonyada insanların hissedeme- dikleri kadar hafif geçen hareketi arzları duyarak telâşa düşen bir pevi küçük kuşların kabiliyetine benzetiyor. Bu halde bazı insan- ların bu gibi ihtizazları yahut ma- denlerin neşrettiği bazı görünmez. ve hassası henüz bilinmiyen şua- ları hissedebilmelerine pek şaş“ mamak lâzım gelecek. A. Nezih Radyo 7 19 Temmuz perşembe İstanbul < 16,50-19,20 pâk meşriyas b. 19.20-19.30 ajanı haberle, 19,305 21 Türk müsiki neşriyatı, (Kemal Ni- yazi, Azmi beyler, Hayriye ve Müzeye Yen hanımlar), 21-21,30 Selim Sın bey tarafından konferanı, 21,30-22,30 shüdyo cazbant ve tango örkestras, Varşova (1414 m) — 18,30 popüler senfonik konser, 19 Reportaj, 19115 taz ganni konseri, (piyano), 19,30 plak, 20.15 salon orkestra konseri, 21,22 aküde yödan senfonik kanser. 21,55 haberler, 2205 haberler, 2215 koro konseri 23,20 dans musikisi i Bülrş (3045 m) — 21 Lübliya: padan nakil, 23 haberler, plâk, 24 kac fekonser. 7 20 Temmuz Cuma İstanbul : 12.30-13.30 pâk mepriyati, 18.30-19.20 plâk neşriyatı, ç 19.20- 19/30 ajans © haberleri, 19,30:21,20 | Türk musiki mesriyatı (Mesut Cemil | Ruşen, Cevdet, Övrik beyler. ve Ver cihe, Nazan Feridun, Nedime hanım Tar), 21,20:21,30 ajana ve bora haz benleri, 21,30*22.30 radyo erkestrasi olmuştu da şimdiye kadar bunu duymamıştı, Semahati her halde görmek, konuşmak istiyordu. Bu senelerdenberi beklediği şeydi, * İzmirdeki küçük evin kapısım dan girdi. Bir genç kadın karşi sına çıktı. Genç kadın vaktim! den evvel çökmüş, saçları beyaz- laşmış bir kadın, Bu Semahatini küçük kız kardeşi idi. Sacit sor. duz — Semahat hanım nerede aca ba? p Genç kadın aci acı gülümsediz bey değil misi- len çok bahseder. Fakat geç kaldınız. Sacit bey... Bir hafta evvel onu göm- dük. Sizi çok bekledi. Geç kak. dınız... — Evet... Gene geç kaldım. Bir yıldız di di