Yazan; Si AKDENIZDE TÜRK AKINCILARI İSKENDER FAHREDDİN “AKŞAM Tefrika No. Romalı Kostantin bir gece uykusunda bir ses işitmişti: “Rakibini öldürmezsen, şark ve Garp imperatorluğunu kaybedeceksin!,, . Yorgiyos, Jüzettaya (Kostan- Hin) in masıl öldüğünü de anlati- yordu — İmparatorun validesi Kudüs- Ee (Venüs mabedi) nin altında bir mağara bulmuştu. Bu mağara- mın yanında Hazreti İsaya ve onunla birlikte salbedilen iki hayduda ait üç salip bulundu. Mukaddes iğerlerinden tefrik için, peskopor, Fena halde hasta olan ve hayattan ümidini ke- sen bir kadın getirtti. İmparatori- çe ile birlikte duaya başladı. ve Cenabı haktan bir mucize istedi. Hasta kadın (mukaddes salib) © dokununca derhal iyileşti. (1) Bu hadiseden sonra hakiki salip ma- Baradan çıkarılmıştı. Görüyorsun ki Romalı Kostantin ile anasinin hıristiyanlığa büyük hizmetleri yardır. Bence Kostantin şarkta hıristiyanlığın ikinci ve sonuncu banisidir. Kostantin bu hadiseden sonra sayısız muvaffakıyetlerle bir çok istilâ harpleri, yapmıştı. İmparatoriçe Elen Filistinden döndüğü zaman Kostantin yegi e hasmi ve rakibi olan (Liçin- yos) üzerine yürüyordu. Kostan- fin ordusile Alp dağlarından geç- ki, hasmını kovaladı, iki defa mağ- Jp ve ordularıni perişan elti, (Li- ginyos) Avrupadaki bütün vilâ- yetleri terkederek kaçmağa mec- bur oldu. Böylece bir kaç sene dünya sulh ve müsalemet içinde geçtikten sonra Kostantin yeniden harbe gitti, “(Liçinyos) u evvelâ Edirnede, Bir müddet sonrada ordusunu Fanzim ettiği Asyada m: (Liçinyos) kaçacak ve iltica ede- İcek bir memleket bulamayınca ni- ayet bu amansız rakibine teslim olmuştu. Kostantin hasmıni (4 teşrinisani 323) tarihinde Selâ- niğe gönderdi ve orada yüksek bir kalenin kulesi içinde hapsetti. (Liçinyos) un mahpusiyeti a salibi bir gece rüyasında: «Raki- bini öldürmezsen şark ve garp imparatorluğunu kaybedeceksin!» diye Hatiften gelen bir seda ile uyandı, ertesi sabah Selâniğe cek itler göndererek, rakibi hüküm- 'dar (Liçinyos) u idam ettirdi ve kendisi yalnız başma imparator kaldı. (4 teşrinisani 324). Jüzetta Rum tabibini merakla ordu. — Kostantinin bu muhteşem saltanat devresi ne vakte kadar devam etti? Diye sormuştu. (Yorgiyos) Venedik dilberinin sualine cevap verdi — Bu ihtişam ve istilü devresi Tancak on sene devam edebilmişti. Kostantinin en rahat yaşadığı İgünler bütün ömründe ancak bir İseneden ibarettir. (Constantino- İpolis) i 326 senesinde tesis etti, ertesi senenin sonlarında hasta- Ilandı ve ancak hastalığı esnasin- 'da hıristiyanlığı kabul etti, vaftiz. edildi. (327) senesinde de öldü ve Kostantiniye kilisesine defne- .dildi. Kostantinin vefatından son- Ta üç oğlu imparatorluğu arala- rında taksim etmişlerdi. Şarkta İLE Ramal Tari 4Senlabone yol 1. süz, yerleşen imparator (Conufans) | Aryüs mezhebini için Istanbulda, yük kavgalar ve isyanlar zuhur et- mişti, Bu karışıklık 350 tarihine kadar devam etti. Bu müddet zar- fında Kosüantinin iki oğlu telef olduğundan imparatorluk (Cons- danis) a kalmıştı, Garp hiristiyan- ları da (İznik ruhani meclisi) mu- karreratını kabul etmişlerdi. Hi- ristiyanlık yavaş yavaş garbe ya- yılıyordu. Faket, şarktaki vilâyet: lerden bazıları hâlâ (Aryüs) mez- hebini terketmemişler, yani henüz hiristiyan © olmamışlardı.. (AL lah) ın birliğini tanımıyorlar, bir çok mabutlara tapiyorlardı. İmpar ratorluğun en büyük ve hareketli şehirlerinden olan Milan, Karta- ca, İskenderiye, Antakya, Kostan- #iniye, Troya, Kudüs peskoposlari patrik ünvanıni alarak diğer met- repolitlerin fevkinde bir mevkii ruhani tesis etmişlerdi. Roma peskoposu yani Papa (Sen Piyer) peskoposlar. kilise umurunu tesviye etmek için top- lanirlardı. Rumca (Sinod) ve lâ- Gnce (Konsil) denilen bu meclis- ler bütün memleketlerin peskopos- larından teşekkül ederdi. Konsi ler herkesin itikadına | varıncıya kadar tetkikat yapar, kati karar- lar verirdi Jüzetta Rum tabibinin sözünü kesti: — Papalık şimdi de herkesin itikadına müdahale eder mi? | — Şüphesiz. Hıristiyanlığı tihfaf eden bir ferde ne iş verilir, ne de cemiyet ve millet arasında hürmet görür, — O halde (Andiriya) bu rete nasıl nail olmuş? — Niçim..2 (Andiriya) nün i kadından şüphe mi ediyorsunu: — Evet. Çünkü o bir gün (Ot rant) a gelmişti. (Ben (Aryüs) mezhebini huristiyanlığa tercih ediyorum. Zira bir çok mabutlari rsa, bir di- gerine baş vurabiliyorum! mişti. Rum tabibi hayretle gözle yar. Birisile aram a: — Sahi mi söylüyorsun, Jü ta7 Andiriya demek ki hâlâ perestlikte devam ediyor hi 'Ne yazık. Eğer bundan bana evvel ce bahsetmiş olsaydın, onu kaçır- mak şöyle dursun, kendi. elimle boğardım. — Canım, sen de (Kostantin) in balefi gibi konuşuyorsun? Bi evvel, bu saltanatın bile çöktüğü- liyen sen değil misin?. — Bu saltanat meselesi değil, yavrum! Din ve itikat meselesi- dir. Hükümdarlar. gelir, gider. Devirler değişir. Fakat, hıristiyan- hik dini, yeryüzünde islâm dini gi- bi kökleşmiş bir dindir. (Andiri- ya) dinsiz yaşıyorsa, evvelâ (Pa- pa) nın gazabına uğrıyacaktır. — Papa onun itikadının zayıf veya kuvvetli olduğunu, kime tap- ığını şimdiye kadar öğrenmemiş mi? — Öğrenmemesi kabil değil. Papa, Türklerin üzerine imanı yıf bir korsan gönderir mi? Sen benimle istihza ediyorsun galiba? “Andiriya bıristiyandır ve mesihin Radyo . 18 Temmuz Çarşamba İstanbul: 18,30 - 19 Fransizca deri, 19» 19,30 Mönoloz Şehir tiyatronun: 'dan Muammer bey, 19,30» 21,20 lke muniki neşriyati Mesut, Ruşen, Cevdet, Mustafa beyler. Vecihe, Se iha hanımlar), 21,20 21,30 Ajanı ve bora baberleri, 21,30 - 22,30 Or. kestra konseri karışık program, Nurul. man konseri (piyano Tefakatle), 20,40 pkik, 20.50 por haberleri balif musiki (plak), haberle Soprano muzanniye taralmd takin lar, 22,30 piyano konseri, 23 tavşan Ama ir kanlerana, 2215 dane Bükreş (364,5 m) — 19,05 ok Kestra konseri, 20,15 radyo orkestrası, 22,15 keman © konseri, 22 taganmili konser, 23 haberler, 23,30 kafekonser. Prağ (470 m.) — 2130 müs Babe, 22 haberler, 22,15 orkestra kon. seri, 23 haberler, 23,15 plâk, 2345 baberler. Budapeşte (550,5 m) 19,30 Bu apeme konser orkestrası, 20,50 bi kâyeler, 21.20 Olga Torokof - Tisde- bergin konseri, 21,50 büyük radyo di 23 çisen takımı, 24 dans Viyana (507 m.) — 2040 sekeri Konser, 22,15 müsahabe ve musiki, 23 aktüalie 23,15 Esperanle, 23.30 haberler, 23,50 Hole orkestian, İz dana musikisi 19 Temmuz perşembe İstanbul : 18,30-19,20 plâk nerriya- Bi, 19,20-19,30 ajans haberleri, 19,30. 21 Türk musiki heşriyatı. (Kemal Ni- yazi, Azmi beyler, Hayriye ve Müzey- yen hanımlar), 21:21.30 Selim Sui bey tarafından konferans, 21,30-22,30 stüdyo cazbant ve tango orkestrası, Varşova (1414 m.) — 18,30 popüler senfonik konser, 19 Reportaj, 19,15 ta- 'ganni konseri, (piyano), 19,30 plâk, 20,15 salon orkestra konseri, 21,22 atld- yodan senfonik konser. 21,55 haberler, 22,05 haberler, 2215 Koro konseri, 23/20 dans musiki Bükey (364,5 m.) — 21 Lübliya nadan nakil, 23 haberler, plâk, 24 ka fekonser. Viyana (506,8 m.) — 2040 caz bant, 21,35 aktünlite, 22 genfonik halk musikisi, 23,30 haberler, 23,50 Holzer radyo orkestrası, | Palmhof kahvesin- den: Dana musikisi Posta ttihadına dahil olmayan ecnebi memleketler: Seneliği 8600, altı aylığı 1600, üç aylığı 1000 kuruştur. Kuruşluk pol gönderm. “Rebinlahır: 6 — Ruzhımır : 74 5 mak Güney Oyle ei Aly Ya dal Bad 2 AE Va 282 443 A0 GİR BAS İM Tüareane: Babâli civarı KN Armas BE 1X0, ea Faik Sabri HAYVANLAR İ ALEMI Bu meraklı, eğlenceli kitabı okudunuz mu? iyelik > ap için posta Kaşar 180 İl enine kuruştur. — “Tevzi ve satış merkezi yalnız: AKŞAM KITAPHANESİ 121, Ankara caddesi, İstanbul Tara yerine posta pulu da gönderebilirsiniz. İL Jüzetta birdenbire nasıl ve ne- den değişmişti? Yorgiyosla haki: katen alay mı ediyordu? — Keşki Andiriyayı kaçırma- saydın? Murat onu İstanbula gö- türecekti ve ben Andiriyanın asıl. dağını görecektim, Diye söylenirken, Murat reis bir- denbire kamaradan içeriye gir- mişti. (Arkası var) Herkes beni Saim beylerin ai lesine dostluk bahanesile sokul- duğumu, bana gösterilen samimi- yeti sulistimal ederek Saim beyi baştan çıkardığımi söylüyor. Doğru. Fakat bunu istiyen, dü- şünen, bazırlıyan bem değilim. Bakınız vaka nasıl cereyan etti azlari ailemle beraber İzmir- den hava tebdili için İstanbula geldiğimiz zaman Saim beylerin Boğaziçindeki büyük yalılari bi zim eti çok devam ettiğimiz bir dost yuvasi idi. Saim beyin Karisi Güzin için bizim Istanbula gelmemiz büyük bir saadet teşkil ederdi. Güzin beni görür görmez boynuma sarılır, yüzümü gözü- mü öper, bana nasıl ikram ede ceğini bilmezdi, Gayet candan sevişirdik, Saim bey ile o zaman- ki münasebetimizi, onun . elimi öperken takındığı şaka tavrını, bana karşi kardeşçe samimiyeti- i düşündükçe şimdi buna kimse- nin inanmıyaca Hiç bir zaman Saim ile böyle bir şey aklımdan geçmemişti. Hiç bir zaman ona bir arzu ile bakma- aştım. Hem benim uzun sene- lerdenberi yüzünü görmediğim bir nişanlım vardı. Avrupada bi türlü tahsilini bitirip te gelemi- yordu. Gelir gelmez evlenecektik. Saim muttasıl bunu hatırlatır, alay ederdi. Güzin giyinmesini çok sever, Hep Avrupadan gelmiş modeller alırdı. Bunları bana giydirip bak- mak merakı idi. Hem sade kem disi seyretmez, Saimi de çağı rır, beni bu şık esvaplar ona da gösterir: | © — Bak ne cici kız, ne inci gibi. Ne kadar yakışıyor, derdi. Bir gün, hayatımda bir fırtma koptu. Dünyada yapayalnız kal 'dım, Anam babam biribiri arkı si sıra gözlerini ebediyen kapa: dilar, Ne yapacaktım? İzmirde nasıl yaşıyabilirdim? Param var. dı. Fakat para insana saadet ve- zir mi? Yoksa yalnızlığa karşı bir teselli teşkil eder mi? Nişanlı mın artık beni hatırlamadığı bir mektup bile göndermemesinden belli idi. Astanbulu çok severdim. Ora- da benim için Saim ile karısı ikinci bir aile ocağı demekti. İs- tanbula geldim. Güzin beni bu defn daha sıcak, daha samimi bir muhabbet ile karşıladı. Saim de ayni samimiyet ile felâketime iştirak ettiğini hissettiriyordu. — Burası senin için bir aile yu- vasıdır, dediler, Artık hep İstanbulda oturaca" ğumı söylediğim zaman Güzinin: — Hep İstanbulda mı otura- caksın? diye sorarken sesindeki garip titremeye o zaman dikkat etmemiştim. Fakat sonra pek iyi hatırladım. Benim için şimdi yeni bir ha- yat başlamıştı. Hemen her ak- şam Güzinin Ayaspaşadaki apar- timanına çaya gidiyordum. Saim biç bir vakit o zaman evde bulun- mozdı, Güzin izahat verirdi: — O kadar çok işi var ki... Ne yazık, yarın Floryaya giderdik, eğlenirdik... Başbaşa oturup ko- nuşuyorduk. Fakat Güzin artık eskisi kadar gülmüyor, süküt içinde bana ba- kıyor, tepeden tırmağa kadar be- ni süzüyordu. — Saçlarını böyle düzeltmel sana yakışıyor. Siyah ta pek i ii anlıyorum. elma Gözlerine sürme çekiyoğ. musun? — Bir parça. “Akşamları Güzini de evde bul mamağa başladım. Bu biraz gar ripti. Fakat ehemmiyet vermiyor 'dum. Onlar'da: benim felâketime | iştirak ederek “evde kapanıp kak mayacaklardı ya. Elbette gidecek yerleri olurdu. Güzin gençti, şene di, eğlenmeyi severdi, : Hem ne zaman Güzini evde bulmasam, akşam yemekten som ya onun baha “geldiğini — görür düm. iptidalari hep böyle oldu. Sonra teleföhi ile mazeret beyan etmeğe başladı. Daha sonra tele fonu Saim ediyordu. Güzinin bir olduğu İçin sokağa çıkmak mecburiyetinde kaldığını anlat mağa Saim bana geliyordu. Her gelişinde de Güzin tarafından bir çok çiçek getirirdi. Saim biraz hastaydı. Biraz ke- derli idi, Aramızda bu kadar sa- mimiyet varken bunun sebebini bana niçin anletmiyor diye içi 'den darılıyordum. “ Bir akşam Beyoğlunda yürü yordum. Güzin ile Saimi bir ay- danberi görmemiş olduğumu ha- tırlıyarak kendi kendime şaşıyor- dum. Birdenbire uzakta, bir ca- mekânın önünde onlara gözüm ilişti, Hemen atıldım: Her zamanki tebessümile beni karşıladı, memnun göründü. İki akşam sonra gelip beni alacak- ların, Park otele gideceğimizi söyledi, Bekliyordum. Halbuki yalnız Saim geldi. Sordum: — Heni Güzin? — Affetsin diyor, gelemiye- eek. Biliyorsun ya, ufacık bir şey- le hastalanır. Biz ikimiz gidece- gi Cevap vermedim. Yerimden fırlıyarak telefona koştum. Telefonda hizmetçi cevap ver di, Fakat söz söylemeden evvel öyle bir duruşu ve bekleyişi var- dı ki ne söyliyeceğini başka bi- rinden sorduğu hissolumuyordu. ' Hanımefendi hasta idi, Beye- fendinin de acele bir işi çıkmış-. ti. O da gelemiyecekti... Haykırdım: — Beyefendi burada, Hamıme- fendiye söyle, kendisini bekliyo» Sesim bir isyan hissile titriyor du. Telefonda bir gi Güzinin sesi haykırıyordu — Hiç utanmıyorlar da... Ba- na telefon etmeğe de kalkıyor. lar... Alçaklar! Telefonun başından uzaklaşır- ken sendeliyordum. Süküt içinde Saimin karşısına oturdum., Şüphe altında kalmak kadar insanın al, lâkını bozan, kalbini fenalaştı Tan bir şey yoktur, kendime kar- şı, bütün dünyaya karşı fenalık etmek istiyordum. O zamana ka- dar sade bir dost sıfatile konuş muş olduğum bu adama şimdi söz söylerken gözlerimiz biribir- bakamıyorlardı. Saim yanıma sokuldu. Muzti rip bir nefes alışı vardı. Ağlıyor mıydım? Bayılıyor mıydım? Be-* ni kendime getirmek ister gibi İs“ mimi mırıldandı: 3 — Leylâ! Elinin elimi olşadığını, tuttu” ğunu ve beni artık bırakmadığı nı hatırlıyorum. İşte günahım. Hihâyeci m» ER ——..nA nn.