MN SA 15 Temmuz 1934 Sahife 9 AKDENİZDE TÜRK AKINCILARI Yazan: İSKENDER FAHREDDİN Tetrika Mo. 113 O gün deniz üstünde yapılan bir top tecrübesini, Korsan ( Andiriya ) güverteden seyrediyordu. Jüzetta kamarasından dışarıya çıkamıyordu. Yorgiyos, (Andiriya) nın gemi- de kalması için Murat reise icap eden şeyleri söylemiş ve Murat Rum tabibinin teklifini muvafık bularak derhal kabul etmişti. . (Marmara Kartalı) limandan yrılınca, Murat reis, Kara Aliye seslen: — — Haydi, su mahzeninin kapı- sını aç ve Venedikli korsanı bu- raya geli Ömer bey: / — Andiriyayı buraya mi çağı- riyorsun? © Diye sordu. Murat: — Evet, dedi, top tecrübeleri- humbaraları- mızın deniz üstünde çıkaracağı yangınları gözile görmesini yorum, — Hakkın var! Bu adam gözi- Öle görmediği şeylere inanmazmı (Papa) nın halâskâr melâikele, bile inanmıyan Andiriyanm özleri bugün ilk defa bir haki- katle karşılaşacak. (Marmara Kartalı) enginlere açılmıştı. Kara Ali (Andiriya) yı su mah- zeninden çıkardı. — Top tecrübeleri yapılacak. Murat reis seni çağırıyor! Dedi. Venedikli korsanın göz- lerinin içi gülüyordu. Bu daveti beklediğini ima eder gibi manalı bir tavırla yattığı yer- den kalktı. — Reis nerede? — Baş güvertede. — Yanında kimse var mı? “Atina valisi Ömer bey, Rum tabibi Yorgiyos... Ve bir kaç yek- kenci var. Andiriya dar merdivene tırma- narak mahzenden güverteye çıkı Kara Ali arkasından takip etti, Murat reis, korsan Andiriyaya ilk defa iltifat ederek: — Bugün yapacağımız top atim. #ecrübelerinde meşhur Venedikli korsanın da hazır bulunmasını ar- Zu ettim. Dedi, Andiriya her ikisini de selâmladı.. Ve yanlarına sokuldu. Venedik korsanı çoktanberi ge- in su mahzeninde güneşi ğı görmeden yaşıyordu... leri kararmıştı.. Bir müddet güne- şe bakamadı.. Ön direğe da; » Muhakeme ve itidalini topla a çalı Andiriya geminin güvertesinde kendisini yarı yarıya hürriyete ka- yuşmuş sanıyordu. Denizle arasın- da üç dört kulaçlık bir mesafe var- 1. O, bu mesafeyi o gün, nasıl ok $a, herkesin gözü önünde bile ve bir hamlede yeneceğinden ve su- yun altından yüzerek kaçma muvaffak olacağından emindi. Ömer bey bir aralık yavaşça “Muradın kulağına eğildi: — Andiriya çok zeki ve şeytan bir adama benziyor. Murat başını salladı: zamanda da sevim! k altından gülüştüler, Bu sırada Rum tabibi Yorgiyas, korsanın yanında ayakta duru- yordu. Yorgiyos komuşmak babanesile hb. Andiriyaya sordu: — Esaretinden müteessir misin? Andiriya soğuk kanlılığını mu- hafaza ediyordu: — Hayır, dedi, denizcilerin akibeti zaten ölüm değil midir? Yorgiyos dudağının uçile tebes- — Esaret, ölmek demek deği ir. Bilhassa Türklerin elinde. — Padişahım affına mazhar olacağımı mı tahmin ediyorsun? — Evet, “ Andiriya omuzumu silkti. Yorgiyos: — Dünyada en büyük iztirap, ümitsiz yaşamaktır. Diyerek korsanın yanından ay- yıldı. Rum tabibi ihtiyatkâr ve müz debbir bir adamdı. Venedikli kor- sanla daha fazla konuşmanın ken- disi için tehlikeli olacağını anlar işti. Kara Ali (Andiriya) nin başin- 'dan ayrılmıyordu. Tüzetta kamarada yalnizlıktan bunalmıştı, Güverteye çıkamıyor. du. Murat karısına o sabah dert bir sesle emir vermiş — Gemicilerin seni sık sık gü- yertede görmelerini arzu etmiyo- rum. Bugün Pireye dönünciye ka- dar kamaradan dışarıya çıkmıya- caksın! Jüzetta telâş ve heyecan içinde kamarasında dolaşıyordu. Gemi- 'de Atina valisi Ömer bey bulun” masaydı, ne yapıp yapacak, arka güverteye olsun çıkacaktı. Fakat, Ömer bey gemide iken (Jüzetta) sıkmak isteme- yauradın canını Denizin ortasina tahtadan bir kulübe koymuşlardı. (Marmara Kartalı) biraz 'de durmuştu. Humbaracılar top başina geç- mişlerdi. Yorgiyos topçulara nezaret edi- yordu. İlk ateş işaretini gemide misa- fir bulunan Ömer bey vermişti, Topun üstüvanesinden © çıkan humbara garip bir tesadüf eseri olarak hedefe isabet etmeden ateş almış ve suyun üstünü müthiş bi alev tabakası kaplamıştı. sonra birdenbire genişliyen ateş sahası hedefe kadar uzanmıştı. Evvelâ tahta kulübenin kalas k: deleri tutuşmağa başladı.. Ve dört beş dakika sonra bütün hedef aleş içinde kalmıştı. Ömer bey hayretinden dudağı" ni isiriyordu. — Murat, sen bu gemi ile ya niz Akdenize değil, cihana hâkim olursun! Diyordu. Murat ilk ateşin bu kadar mu- vaffakıyetli verdiğini görünce, sevinç ve gururla omuz- larını kaldırarak: neticeler — Evvelâ Karaman sahillerini yakacağım, Dedi ve Andiriyanın yüzüne baktı: — Sonra da Venediğe doğru uzanacağım. Gemiciler yeni bir mucize karşılaşmış gibi, ağızları bir karış ile camı sıkılıp, si- nirleri tutup ta suratı iki karış olduğu zaman bu hali üzerinden atmak için gayet iyi bir tılsma amalikti. Derhal telefona sarılı ihtiyar aile dostu Hasan Tahsin beye telefon ederdi: «Benim, İn- ci... Işin yok mu? Öyleyse, gel, beni al, Canım Tokatlıyanın kes- tane şekerlemelerini istiyor. Bek- liyorum. Çabuk gel!» Biraz sonra Hasan Tahsin be- yin geleceği muhakkaktı. yirmi dört yaşının büt nı içinde hakiki bir eken Hasan e pek yaklaşı tarave- Tahsin bey el mıştı, İnci elinde doğmuştu. Ba- basının nikâhında şahit idi, Son- Ta İnci annesini kaybeti man onların en samimi tesliyet- kâr: bu eski dostları Hasan Tah- sin bey olmuştu. Ta küçüklüğündenberi İnciyi seviyor, ona çukulata, oyuncak- lar, bebekler getiriyordu. İnciyi büyüdükten sonra unulmamıştı. Onu her zaman otomobiline alı tiyatroya, sinemaya Annesiz İnci, daima meşgul, sık sık seyahat mecburi" yetinde bir babanın ihmalleri ar: sında Hasan Tahsin beyde pek derin bir şefkat hazinesi bulu- yordu. Fakat güzel bir nisan günün- 'de her tarafa telefon ettiği hal de Hasan Tahsin beyi bulam: dı. İnci o geceyi pek sinirli bir halde geçirdi. Ertesi günü öğleye kadar ihtiyar dostunu beklediği halde gene gelmedi. Çok şimar- tılmış olduğu için bu gaybubet şimdi İnciye pek ağır görünüyor. du, Ertesi günü Hasan Tahsin bey her zamanki tebessümile gelince inciyi bozuk bir sima ile buldu. zlerinde hiç bilmedi de vardı. İnci ihtiyar dostunu te- peden tırnağa kadar süzdü: — Nerede idin, bakalım, an lat, dedi, — Eski bir ahbabım hanım vardı. Ona gitmiştim. — Vay, hâlâ böyle eski ahbap, hanımlar var mı? ran açılmış. Sevinçlerinden hep. bir ağızdan zafer şarkıları söylüyor. ardı. Yorgiyos uzakta bir adanın ar- ka sahilinde görünen ağaçlarda da bir tecrübe yapılması muvfık olacağını söyle: Murat Yorgiyosun teklifini kar bul ederek kürekçilere emir ver. sonra uzaktan göri adanın arka sahiline yaklaştılar ve top menzilinde dur- dular. Adanın sahili çam ağaçlar rile sarılmıştı. Bu ağaçlar (Rum ateşi) tecrübesine çok elverişliy- di. Deniz ortasına yeniden hedef koymağa lüzum yoktu. Murat reis kaptan yerinden topçulara: e Alaş Diye bağırdı. Ve bir kaç saniye iş bir sarsıntı hissedildi. Bu, (Marmara Kartalı) nın en büyük çapta ve (Rum ate- şi humbaraları) ile ilk defa tecrü- be edilen toplarından birinin yap: tığı sarsıntı idi. Gemi birdenbire sol tarafa yatmıştı.. Ömer bey de- nize yuvarlanmamak için, önün de durduğu direğe sarılmıştı. (Arkası var) — Elbette, Senin genç dostla rın yok mu? — Hayır, biç (dostum yek. Hiç bir gencin evine de gitmem. — Tabii, Fakat bir ihtiyar adam ile yirmi yaşında bir kü- çük hanım arasında fark vardır. — Yirmi değil, yirmi dört. Kim bu hanımefendi? — Nişanlım... — Ne dedin? İnci bir kahkaha attı. Sonra, daha tuhaflık olsun diye odanın içinde, dans eder gibi, bacakla” ını kaldırarak dolaştı. Sonra, ciddi bir çehre ile sordu: — Böyle birdenbire nereden çıktı, bu iş? — Birdenbire değil. Bir kaç aydanberi düşünüyorum. İnci durdu, durdu. Birdenbire: — Ben istemiyorum! dedi. — istemiyor musun? — Öyle ya... Sen benim için ikinci bir babasın. Başka bir kı — Artık biraz rahat edeceğim, yavrum. — Şimdi rahat etmiyor mu- sun? — Anlıyamazsın sen! — Pekâlâ anlıyorum. Güzel bir hanıma tatuldun... — Kırk yaşında! İnci yerinden kalktı, her 2a- man şakalaşırken yaptığı gibi, gidip Hasan Tahsin beyin kuca- ğina oturdu, — Şa işin sırrını anlat bal yım bana! — Sen sun? İnci hiç aldırmadan sordu: — Nişanın güzel mi? — Fena değil — Daha genç bir kadın bula maz miydin? — Bulurdum amma... Doğru olmazdı. — Anladım. Hanımefendiye mutlaka âşıksın! Bu defa da Hi san Tahsin bey kahkahayı salı. verdi. — Evlenmek için mutlaka aşk lâzım değildir, dedi. İnsan be- nim yaşımda evlenmeğe kalkar. sa aşk değil, kendisine arkadaş yerine olurur pu Evlenince artık beni unu- tacaksın deği — Seni görmeğe elbette vakit bulacı — Bu hanım senin eskiden dostun mu idi? — Eski dostlarla insan evlen mez. — O halde? — Bırak, yavrum. Sen anlıya- mazsın, — Demek bu bir sır? — Belki, — Ben sensiz ne yapacağım? Şu kadını âdeta kıskanıyorum. Söyle. İncin sana yetişmiyor mu? — Sen karım olamazsın. Ka- bil olsaydı söylemek için bu ka- dar beklemezdim! İnci ilk defa olarak karşısmda- ki erkeğin parlak gölerinde öyle bir his okudu ki hiç bir zaman onun mevcudiyetini farketme mişti. Genç kız rüya görüyorum zannetti. Halbuki sahi idi! Hasan Tahsin beyin bütün sak- lamak istediği hissiyatı gözleri nin parlaklığı içinde tamamen okunuyordu. İnci sordu: — Demek beni o kadar çok se- viyordun? — Evet, — Ne vakittenberi? sa Gİ A — Kim; bilir? Bırak bunlari, İnci, * fi — Hayır, ber şeyi bilmek is) terim. Kırk beş yaşında bir erkek yirmi yaşında bir kadın için hiç' bir mana ifade etmez, İnci. Fas kat o erkek güzelliğe ve aşka yan bancı kalmış değildir. Sen benim üzerimde ne derin bir tesir yapı" tığını tahmin edemezdin... Ken- di kendimle uğraştım. Artık son dakikaya gelince, bu çareyi dü” gündüm. İşte anladın mı? " İnci ilk defa olarak derin bir aliika ile karşısındaki ihtiyar dos- tun gümüş gibi parlıyan güzel” saçlarına bakıyordu, Gözleri hâ- Jâ parlak ve canlı idi. Ağzı hâlâ gençliğini kaybetmemişt, İçinde 'düne kadar pek sevdiği bu ihtiyar dosta karşi derin bir his canlar miyordu. Bu bir aşk mı idi? ike #iyar dostunu bir nişanlı sıfatile düşününce içinde bir korku du yuyordu. — Demek ben sana bu kadar ıp verdim. Söyle, Ne yapa- bilirim? Seni nasıl teselli edebi: lirim? Susmasana? 3 İnci ihtiyar dostunun yüzünü gözünü okşuyordu. Sordu: — Seni öpeyim mi? — inci, hayır... Yok, belki şi- fayap olmak kabil... N — Madem ki mazide bu kadar metin oldun... İstikbalde de me tin olabilirsin, şifayap olursun. Hasan Tahsin bey ayağa kalk» mıştı. Gitmek istiyordu. İnci 19 rar etti — Dur, bekle, Böyle hozuk bir gehre ile gitmeni istemem. İhtiyar dostunun ellerini tuttu. Onu bir çocuk gibi okşadı. Ha san Tahsin bey çekiliyor, müsaa- 'de etmiyordu. İnci ellerini dostur 'nun şakaklarma koydu. ik — Fiyevrin var galiba? — Hayır, — Evet, Zavallı dostum! Hasan Tahsin beyin yüzünü avuçlarının içine aldı. O zaman, Hasan Tahsin bey onu kolla” rından tuttu, gözlerinin içine bak- tı, baktı çekti. Dudak» larından i, Gene kız he-' lecan ve raje geçmiş gibiydi. Sonra ayrıldılar. — Görüyorsun ya, artık biri- izle gö — Hakkın var. — Bunu tekrar etmemek içinn. — Dostluğumuzu kırmamak! için Hasan Tahsin bey buz gibi dondu. Genç kızın uzattığı el sıktı ve bir daha adım atmyıaca, ği bu salondan çıktı. o Hikâyeci Radyo 15 Temmuz Pazar İstanbul 2 18,30-19,20 plâk neşr 1, 19,20-19,30 ajana haberleri, 19,302 2 Tüik müsiki neşriyat (Eliz, İnci, Ülkü, Sevim Selim hanımlar), 212130 Ateş Güneş klbünden naklen konfe- zans, 21,30-22,30 Bedriye Rasim ha- Dumun iştirkile dans musiki Varşova (1414 m.) — 18,10 Solist konseri, 19,13 gift piyano ile cez, 20 muhteli 20/15 hafif orkestra konseri, 21,15 senfonik konser, 21,50 haberleri neşeli nesriyat, 22,15 haberler, 2330 dana plâklı bi Bülereş (504,5 m.) — 18,15 pik, 18,30 köylü neşriyat, 19 orke 20,55 plâk, 21.15 Romen musikisi, haberler, 22,20 orkestra, 23 haberle 2330 kulekonser. Viyana (506,8 me) — 20.20 şar kılar piyano relakatile, 21,05 (Viyana ziyana kalacaktır) Holzer takımı ve | dapanni heyeti iştirakile popüri musiki. | si, 24430 dans musikisi. ai 16 Temmuz Pazartesi İstanbul : 18,30-19. fransizca deri, 19-19,30 Dr. Ali Şükrü bey tarafından Konferans, 19,30-21,20 Türk musikisi mesriyatı (Ekrem, Ruşen, Cevdet, ke mani Cevdet, Şeret, İbrahim beyler v cihe, Belma hanımlar), 2120-2130 3 ve barın haberleri; 21/30:22,30 | ünl orkeurmı, Bali msi