28 Haziran 1934 Bala li İ i l Bey lokantaya girdi, Garson balık getirdi. Bey balığı yedi. Garson tal aldı ve beyin ine çorba koydu. ei — Yahu sana bugün ne oldu?.. ç Balıktan sonra çorba yenir mi' Sen çorbanın evvelâ yeneceğini bilmiyor musun? — Bilirim efendim, bilirim am- ma, balığın beklemeğe tahammü- lü kalmamıştı, derhal yenme: zımdı!.. oturdu. | “'Fâlip — Yazıhanede çalışmak mu is- #iyorsunuz? — Vallahi efendim, bir yer bulayım de, ondan sonra düş : Pastırmacılar mahallesinde, yer: ilerden birine, Kayseriye mi gelen bir ahbabı sordu: — Nasılsın bakalım? ok şükür. — Çoluk çocuk hepsi iyiler mi?. — Hepsi iyiler... Yalnız benim sarı kız yok artık... Sen onu da- na iken tanıdındı... Büyüyüp iy yarıyan o oldu. Koca öküz oldu, ağzınıza lâyık, gül gibi pastırma verdi!.. Lokantada — Garson! — Efendim? — Bu istakoz bayat. — Nasil olur efendim, Arna- vutköyünden daha henüz geldi. — Öyleyse yaya gelmiş olacak! alir a MUKABELE... zet, arkadaş, pa larından birinin İ çap ziyafetine en yansa, ir pastanın dörtte gitti, p İ Masada, pas. özüne derik ede talar, şekerler, . çikolatalar, ye Muallim, bu kerlemeler, neler cevabı veren Le- de neler yoktu. mana kırdı ve Her sey vardı. bütün sınıfa Bir aralık, ço- Selene! cuklardan biri, lez Mz bir tabakta tek k Ed kalan kremalı e bir pastaya el ğim?... Hâlâ an- uzutmak üzereydi. lamadınız mi? İzzet derhal Bir şeyin dörtte atıldı: üçü, o şeyin — Kremalı yarısında daha e fazladır... Şu sa İri ç Lemanın haline emiyecek miz le sin... Kabahat eser Dy . pastayı almıyor ediyorsun... Ba- da, © küçüğünü na kalırsa şu ri çikolatalı pas- AY talardan bir tane > çocuk, m e. Kremalı eman elin ei ölür değil.. Ben ta- Muallim sor. mam dokuz tane duz yedim, bir tanesi — Ne var!.. bile iyi değildi... — Ben pasta Bakayım bu s0. sevmem efen- nuncusu nasıl?.. diml., Içki bol, meze bold, Başbaşa verdik içtik, Tavak değil piliçti, Gönülde soda biçtik... Yanaklar al al oldu, Ben doldardum, o içti... Biz kendimizden geçtik, Kadeh boşaldı, doldu, Zaman böyle mi geçti, Sabah oldu mir bilmem. Şafak söktü mü bilmem... Ya geçmedi mi?... Bilmem... Ş Rahmi Karaca YAPTIĞI AFACAN Oğluna bir Afacen âdeta ku. pastacı we şeker- durmuştu. Bar. İemeci dükkâ, dak kırıyor. is- da çıraklık bulda. kemleleri sürük- Geçen cuma ko- düyor, ortalığı 'nuşuyorlardı, ka- gürültüye boğu- | lak misafiri ol. yordu. Nihayet | dam: Büyük baba çıkıştı | — Artık her gün m şekerleme yersin. ayıptır. Ben, sen —Yiyemi ğ e olaydım ne ye- sayıyor. pardım, bilirmi. — Birtane bile sin a iyemil de — Bilirim bü- A no yük baba, benim — Hayır. Yal. yaptığımı ya pardın , yaksa, ben olamazdlın! nız hepsini birer defa yalıyoram! GULUYORUM Etrafa bakıp diyorum; İşte geldim, gidiyorum, Belki körüm, görmüyorum, Gülmüyorum, gülmüyorum.. Kızıl dudak, o boş sözün, Hele o boyalı yüzün.. Katdarak gülüyorum... Rahni Karaca Ne istersen onu söyle, Tahaf amma, hayum böyle. Sabah akşam, gece öyle, Gülmüyorum, gülmüyorum.. Fartı İzzeti bizim Yemişçiye gönder. dimz — Bir kilo armut al da gel... İzzet yarım saat sonra geldi. Armutları tartım. Yarım kilo eksik. Paketi aldım, yemişçiye koştum; — Neye eksik tartıyorsun?... Bu armut yarım kilo eksik. . Yemişçi — Ben doğru ve tamam tart- tm efendim... İsterseniz bir kere mahtum beyi tartalım... Mükemmel — Merak etmeyiniz, mükem- mel bir grip olmuşsunuz. — Bu belki sizin için mükem- mel Münakaşa ihtiyar ölüm döşeğindeydi. Varisleri etrafına toplanmışlar, cenazeyi nasıl kaldıracaklarını münakaşa ediyorlardı — Bir otomobil tutarız. — Yok canım, el ile kaldırırız. Taşıyanlara para vermek lâzim. Bunun üzerine ihtiyar başıni kaldırdı: — Susunuz be... Ben mezar yaya giderim! Mukabele — Beyefendi, karım telefon ekti, bugün sizden izin istermemi söyledi. — Peki, Ben de karma tele- fon edeyim de, sorayım, Baka- lum izin ver diyecek mi? Buhran Büyük şatonun sahibi kendi işini ken Diplomatlar — Bir plân şermasının projesi mi, bir şema projesinin plânı m1? — Bir proje plâmnin şemasi, Rejim — Bizimle beraber artık muz yemiyor. .— Doktor başka rejim tavsiye etti. — Bn bıçkı âletini birer yağlasanız olmaz Tm? — Siz de çocuğunuzun yırlağım yağ- lasanz olmaz. muf, Açık sözlü < Komşunuzu ziyarete geldik, bir taşla kup vuralım diye size de uğradık.