AKDENİIZDE TÜRK AKINCILARI "Yazan: İSKENDER FAHREDDİN “© Tetrlka No, Y& “Damarları heni katılaşmamış bir genç kız, neşe ve tebessüm kadar, ıztırabın ve göz yaşının da ne olduğunu bilmelidir! ,, Sultan Mehmet, Midi in istir. dadı üzerine, kale dahilinde hiç bir rum bırakmamış, şehir halkı. nın hepsini gemilerle İstanbula Donanmanin bir kismi muhacir- er ve esirlerle birlikte İstanbula dönerken, Avlonyadan gelen kap- tan Ahmet paşa kendi. getirdiği gemilerin seksene iblâğını padi- şahtan rica etmişti. Ahmet paşa çok atılgan ve ce- #ur bir kaptandı. Bu gemilerle ne yapmak istediğini soran padişaha hakikati söylememiş: — Avlonya havalisi tehlike dir. Oralardaki halkın donanma- muzin satvet ve ihtişamını görme- leri faydalı olacaktır, şevketlim! Cevabile Fatihi ikna etmiş Ahmet paşa Fatihe çok sadık bir kumandan olduğu için, gerek pa- dişah, gerek serdar Mahmut paşa, Ahmet paşanın teklifini kabul ederek, kendisinin seksen parça dönmesine Halbuki Gedik Ahmet paşanin fileri İtalyanın cenup akın yapmaktı. Ahmet paşanin Avlonya havali- sindeki icraatı İtalyanların göz yıldırmıştı. Kefe ve Azak kalelerini Ceno- yahlardan kolayca zapt ve işgal eden Ahmet paşa, İtalyanların çok. güvendiği (Otranto) kalesini mu hasara etmeyi kafasına yerleştir. sahillerine | Otranto, Rodos kalesine benze- miyordu. Bu adaya İtalyanlar: «Evimizin bahçe kapisi!» diyor. lardı. Ahmet paşa, bahçe kapısını muhasara edeceği bir evi temelin- 'den sarımış ve evin bütün sakin- lerini tehdit etmiş olacaktı. © Ahmet paşa bu fikrini Fatihten Haklamağa mesburdu. Çünkü F: #ih Otrantonun muhasarasına bü- İtün donanmanın sevki lâzım gel- ecekti. Halbuki bir kele için bütün donanmayı Çanak- kaleden uzaklaştırmak bilhassa 'o sıralarda mümkün olamazdı. Ahmet paşa bunu bildiği için, Mi- n açılıncıya kadar, fikir ve kararini herkesten gizl © Midillinin istirdadından on gün sonra, Fatih karadan ordu ile, do- manma serdarı Mahmut paşa da denizden gemilerle istanbula dön- düler, . pe z Murat bey ölüyor mu? Donanma Sarayburnu zeytin. Hikleri önüne geldiği zaman, Mah- mut paşa gemilerde bir yoklama yaptırmış ve bu yoklamada Murat beyin meydanda olmadığı anlaşık- maişti. Mahmut paşa sahile çıkınca kaptanları başına topladı. Gezni- ilerde tekrar sıkı bir araştırma yap- dardı, Murat beyin donanma ile gel- paediği tahakkuk etmişti. Mahmut paşa: — O halde padişah kalmiş olacak. Diyerek doğruca evine gitti. Bir kaç gün sonra İstanbula av 'det eden orduyu ve Fatihi karşı- Jamağa giden Mahmut paşanın ilke işi Muradı sormak olmuştuk; nezdinde Fatihs — Muradin vazifesi donanma- 'da idi, Bizimle beraber gelmesine sebep yoktur Cevabını verince, Mahmut pâ- şa meyus oldu, fakat padişal €ssürünü hissettirmedi: — Belki arkada kalan gemiler- dedir... Diyerek meseleyi kapatmak ve unutturmak istedi. Mahmut paşanın el altından Ge- Hiboluya gönderdiği sailer de men- fi cevap getirmişlerdi. Murat Ge Hiboluda da yoktu. Mahmut paşa hükmünü ver. — Zavallı delikanlı nihayet bir kahpenin tuzağına düşerek telef oldu. Diyordu. Günler geçtikçe, Fatih, Muradi sık sık sormağa başlamıştı. Mah- umut paşa bir gün hakikati söyle- meğe mecbur oldi — Şevketlim, siz sağ olun! Ken- disini denizde ve karada arattım... İzini bulduramadım. Midilliden ayrılırken, haberimiz olmadan öl dürüldüğü muhakkaktır. Fatih, Muradın ölümünden çok müteessir olmuştu. Mahmut paşaya: — Kendi evlâdım ölmüş kadar acıdım. Diyerek, teessürünü bir kaç de- fa tekrarlamış ve babası Gelibolu valisi İsmail beye: «Başin sağ ol. sun, koca aslan!» cümlesile baş- lıyan bir teselli mektubu gönder- mişti, Muradın ölüm haberi çarçabuk yeni ve eski saray muhitine yayık mıştı, Yeni sarayda Zeynep sul- ne kai Muradın arkasından günlerce göz yaşı dökerek ağlamıslardı. Fatih, Zeynebin tecssürü rünce eski vadini hatırlıyarak — iyi ki Muratla evlenmedin, yavrum! Şimdi başı bağlı kalacak- tin! Görüyorum ki onu. baylice sevmişsin! Üzülme... Seni mutlaka. onun gibi bir kahramanla evlen- direceğim. Demişti. Eski sarayda günle, ümitle geçiren prenses Kiveliye gelince.. Bizans dilberi Muradın ölüm haberini evvelâ kuşçu başı neşe ve Kuşçu başı biraz mü- balâğayı sever bir adamdı. Kiveli onun sözlerine inanmazdı. Fakat, Murada yavaş yavaş herkes can- başlayınca, kara ha- berin doğruluğuna inanan Kiveli- leri mahvolmuştu. O artık eskisi gibi Hazan görmüş bir yaprak gibi günler geçtikçe sararıp soluyor, odasından dışarıya çıkmıyordu. Filezof (Yorgi) nin neşe hakkın- daki sözlerini duvarda görmeğe ül edemedi.. Bir sabah bu ın hepsini parçalayıp nedi ve kendi kendine söylendi: — insanın neşe kadar, elem ve kedere de ihtiyacı vardır. Müte- mediyen gülerek kendimi aldat- mağa lüzum yok. Acı bir hakikat- le karşılaştım. Sevgilim ölmü Bu kara haber karşısında gülmeğe başlarsam, bana çıldırmış demez- ler mi? Filezof Yorgi, yetmi AKŞAM Radyo 15 Mayıs salı İstanbul: 18,30 - 19 PİAK neşriyat 19, 19,30 Memit Cemil bey tarafı 'dan çocuklara masal, 19,30 - 21 Ala. turka musiki neşriyatı. Elmiya Sadi Hİ. kemani Sadi B, Rek B.), Zi - 21,25 'Ajana ve borm haberleri, karink ner iyat, 21.25 > 22,30 Oda müsiki kan ser (Cemal Reşit B. Necip Yakup B: Mesut Cemil B). tarafından Bükreş (364,5 m.) — 18 orkesim, 20,20 şark, ZI konser, 22 piyano, kon ber, 23 ado Jamal <a Budapeşte (5305 me) — 1920 Konser,“ 20,20 piyano, (21. varyete, 22,13 kamedi, 2340 orkestnn Roma (420/8 m.) — 16,10 konser 18,55 havadiz, grimofani 21,45 kon ser, 24 hava Prağ (4702 m) — 1920 alman sadyonu 20 havadis 20,25 piyanc, 21,05 konser, 21,30 komedi, 23.313 radyo jumalı 2330 gnmelon Varşova (I414 m) — 19,25 piya- no, 19,55 radyo ğumal, 21,05 öper ek, 23,30 dama musikisi, Viyana (506,8 m) — 17,15 gra- mafon, 18,30. melodi. 20,35 ope, 23,15 radye jumal, 73,50 dana mu ski, sa 16 Mayıs çarşamba İstanbul < 18,30-19 franazca ders 19-19,30 Munminer bey taranan mo- melo, ajans, TA30-2115 alaska mu siki neştiyanı. (Ekrem bey, Ruşen bey, Cevdet bey, Şeref bey, Yahya bey, Cev- det bey, Vecihe hanım. Semiha hanim, Nedime Kaplml, Z1.15-2125 alana ve bara kaberleri, 21,23-22.30 Necip Yaz kup bey orkestra tarafından muktelif eserler (Viyolonsel solo) Memut Cemil bey | Bükreş (3774 m) — 18 orkeste 19 radyo jürnal, 21 oda musikisi, 21,45) şark 22,15 yiyolensel, 2245 dyo imal. 23 kafekonse Budapeşte (550,5 m) — 18.30 ga mofen. 20,30 opera, çiğan musiki. Prağ (4702 m) — 1920 Alman sadyosu, 20.10 kons 20,53 ope | 23,30 havai Roma (420,8 m) — 18.10 konser 1855 haradir. gramafon, 2145 kon ser, 24 Son haberler Varşova (1414 e) — 18-10 konser, 19,10” kafekonser, 19.55 radyo. füme) 2102 komser 21.5 piyana, 22 sek) 23 dana merk; V2J05 dane asik Viyana (506.8 m.) — 18,20 konser, 20415 din mus, 22,45 radyo jr mal, 23113 arkas Köy kurultayı M. T. T. Birliği unsumi kâtipli- Zinden: 16 Mayıs çarşamba gü- nü saat 17 de Halkevi konferans salonunda 1 inci köy kurultayı | açılacaktır. ücü ve Birlikçi arka- daşların gelmeleri ehemmiyetle rica olunur. AKŞAM Abone ücretleri SENELİK 1400 kurup 2700 kurup SG AYLIK 750 > 1450 > 3 AYLIK 400 > 800 > TAYLIK 150 Posta irtihadma dahil olmayan ecnei memlekatler: Seneliği 000, altı aylığı 1900, üç aylığı 1000 kuruştur. Aras vebali için yirmi beşi Kuruşluk pul göndermek Jâzımı Ester 1 < Rualimr: 10 £ ha Güney Öğe, kimi Akşam Yaba 5 70 al dü Gr AE sa Va 289 44 0 1607 aş Tlarebane: Babrili civarı Acımusluk Sk. hakikat olduğuna bizzat kendisi . Damarları henüz katılaşmamış bir genç kız, ve tebessüm kadar, ıztırabın ve göz yaşının ne olduğunu da bilmelidi Kiveli, o günden.sonra, eski rayda bir münzevi gibi yaşam: başlamıştı (Arkası var), Ahmet Naci saat ima doğru öğle yemeğine eve gelirken asansöre gireceği sira- da, sokak kapisından bir hani- min beklemek içim işaret etti. ğini gördü. Hanimefendi, hafi bir teşekkürle asansöre girdi. Ahmet Naci, bir kaç sene evvel sevgilisi Belkis ile evlendikten #onra hiç bir kadına alıci bir gözle bakmamıştı. Fakat bu ha: nimefendide öyle bir cazibe var- 'di ki bilâihtiyar onunla meşgul olmak ihtiyacıni duydu: — Kaçıncı kat, hanımefendi? — Dördüncüye efendim... ih- san beylere gideceğim, Dördüncüye çıktılar. Mühen- dis Ahmet Naci bey kapıyı açti, başini eğerek selâm verdi. Hani- mefendi tatlı bir tebessümle çıkti. Sonra mühendis Ahmet Naci bey üçüncü kata indi. Sevgili Belkisi onu her zamanki tebes- sümile karşıladı. Ve derhi — Yemek hazır! dedi. Fakat Ahmet Naci her zaman- ki gibi sofranın başına koşma dan evvel, arka odaya gitti, balkona çıktı. Oradan yukarı ka- ta göz attı, Pencereden bir ka- 'dın gölgesi göründü... Bir hafta sonra, bir otomobil mühendis Ahmet Naci bey ile dördüncü kata çıkmış güzel ha mimefendiyi üzerinden Boğaziçine doğru gö- türüyordu. Ahmet Naci sanki ilk macerasını geçiren bir delikanlı gibi zevk ve hayalden mest ol muş bir halde yanındaki ahenkli, lâtif sesi dinliyordu. & Hanme- fendi, İzmirde otururlarmış. Ko- cası Avrupaya gittiği için, o da bir kaç ay kalmak üzere hemşi | zesinin yanına gelmiş... Maamafih, apartıman içinde dolaşan — dedikodulara © ba- kılırsa hanımefendi epice mace- yalar geçirmişti ve bu sefer de münasebetsiz. bir halinden do- layı kocasile aralarında büyük bir kavga kopmuştu. Ahmet Naci bu dedikodulara kulak asmamak istiyorsa da için- de banımefndiye karşı it madı sarsılmıştı, Hem ilk buluş- malardan sonra | hanımefendi randevulara tam vaktinde gek mez olmuştu. Ahmet Naci bazan saatlerce beklediği oluyordu. Ahmet Naci biraz sitem edecek olsa hemen ağzını kapatıyordu: — Benim misafir olduğumu unutuyor musun? İstediğim za- man sokağa çıkabilir miyim? Ne- | reye gittiğimi izah etmek mec buriyetinde değil miyim? Yap- tığım © fedakârlıklardan dolayı minnettar olacağın yerde üstüne surat ediyorsun? Bu kavgalar bir puse fırtınası içinde neticeleniyordu. dedikodular gittikçe arttığı için Ahmet Nacinin içine fena bir kıskançlık çökmüştü. Hayati 2e- birlenmiş gibiydi. Büyük bir iz- tirap içinde kendisini üzüyordu. Bir gün, posta ile Ahmet Na- ciye bir imzasız mektup geldi. Tanimadığı bir yazı ile yazılmış olan mektupta şu satırlar vardı: «Eğer hanımefendiyi başka» lerile beraber paylaşmağa razi isen nafile bu kâğıdı okuma, Fa- kat buna Tazı değilsen, haber vereyim, Hanımefendi her sali günü saat dörtte Tarlabaşında 1800 numaralı evde Cevdet beye- fendiyi ziyarete gider. Her per- gembe günü de ayni saatte Bur- sa sokağında 8400 numaralı evin üçüncü katını ziyaret eder, İli tümalki hafta içinde başka git yerler de vardır... Bir dost.» i adamlar öyle yaratılmiş! onlar için şüphe bi mecat ve selâmet çaresidir. Çün-” kü bu şüpheye yapışarak bu zevki ten kendilerini mahrum etmez- ler. Hakikati öğrenmekten nefis-' lerini menederler. Ahmet Naci bu kabil adamlardandı. Tehlike-' Yi görmemek için gözlerini kaz payan çocuklara benzerdi. Mamafih, bir dost diye im-' za alan bu meçhul adam kimse sokağile tarif ediyordu. Bu bir yalan olamazdı, Ufak bir tahkild ile meydana çıkacak bir yalanö' uydurmakta hiç bir mâna ta-' savur edilemezdi. Onun içini Ahmet Nacinin zihninde şüphe- ye, tereddüde hiç yer kalmamıştı." İçinde büyük (bir nefret ve istikrah duydu, o akşam eve git- tiği zaman, karısma: — Hemen Avrupaya | gidiyo. ruz, dedi, — Nereye? Ne zaman? — Derhal, İşlerden o kadar yoruldum ki... Biraz başımı dine lemek ihtiyacındayım. — Iptida) Viyanaya uğrarız. Oradan can mızın istediği taraflara gideriz. si. Belkis, mesut bir çalı kuşu gibi gülerek, söyliyerek Viyana da eğleniyordu. Her sabah şehir içindeki banyoya gidiyorlar, do- laşiyorlardı. Bir defa Belkis, bir gocuk gibi neşeli, bahçenin arka' tarafında koşarken Ahmet Naci kolundan tuttu: — Böyle koşma, dedi. Düşer. sin, bir tarafın inci : Belkis kocasına sokuldu, göz“ lerini ağaçların tepesine kaldır, yak sorduz — v. Geçti mi? iyi oldun mu? Ahmet Naci birden bire titre“ Karısını sesinde garip bir mâna hissediyordu. Belkisin göze lerine baktı, Gözlerin içinde öy- le bir şey vardı ki anlayamıyor. du. Tabii görünmeğe çalışarak cevap verdi: — Ne geçecek? Neden iyi olar, cağım? — Şu fens hastalıktam... seni Istanbulda iken pek 8 lendiriyordü.... Belkis ağır ağır gözlerini / indiriyordu. Naci bayretini saklamağa mu- vaffak olamıyarak sordu: v — Sen... biliyor miydin? — Biliyordum ya! O mektub ben yazmıştım... — Sen mi? — Evet, Hanimefendinin are kasından az mı dolaştım! az mi kendisini takip ettim! ihtimalki tekrar sam ni bulan bu karı kocanın lerine çok söyliyecek şeyleri var- Fakat derin bir heyecan iki-, in de sözlerini boğazlarında dün Zümliyordu. Yalnız, dudaklı biribirlerini aradılar. Sarhoş bin" meşe içinde biribirlerini göğüsler zinde sıktılar. Gözlerinden akar nedamet yaşlarile-gfi yaşlari bi birlerine karıştı Hikâyeci Itizar Münderecalımızın çokluğu hes sebile Hürmüz kadının macera" son kısmı yarınki nüsba- mızda intişar edecektir. Özür dileriz. ——.