917 21 Teşrinis Alış Sahife > SUME EE Tefrika No. 45 R KIZI Yazan; ISKENDER FAHRETTİN | — Tetibas ve tercüme bakı mahfuzdur — (Güneş)i hiç bir mabuda benzemiyen bir ihtişam ve cazibesi vardı. Uran, zindanın penceresinden yalvarıyordu : “Tanrım, beni ölümden kurtar. Artık, sana Bilge, sanı renge hakaret eden Alamlı gence çok acımıştı. Kendi kendir — Babası uğramış., dedi, Beklanın bışmna kendi de bizden Alam hükümdarı — Babanı meden boğdurdu? Diye sordu. Uran, yavaş yavaş, de babasının akıbetine uğrıyaca- ğına hükmetmişti, — Ziyanı yok, dedi, beni de babam! kendi gibi boğdurunuz! Fakat, kaplanla- rn ağzına attırmayınız! Ben babam gibi cesur değilim. Beklan babamı iki kaplanla baş başa bırakmıştı. Babam koynundan hançerini çekti ve üzerine saldıran kaplanları birer birer parçaladı. — Sonra? Delikanlı babasının nasıl boğ- durulduğunu anlatmağa başladı: — Beklan çok hain ve merba- metsiz bir hükümdardı. Bir gün babamdan beş küp şarap iste- mişti, Halbuki üç sene üzümleri- mizi güneş kavurdu. Her seneki gibi fazla mahsul © alamadık. Evimizde — ancak iki küp rabımız Babam pi de Beklan detlenmişti: “Ben beş küp istedim, sen niçin iki küp getirdin?, diyerek babamı zindana Halbuki biz bu şaraplar para kazanacaktık. Bizim gibi fakir bir ailenin, hükümdara iki küp şarap hediye etmeğe kudreti var mıdır, yok mudur? Bunu sormadan zavallı bigünah baba: cığimı öldürttü. Eğer siz âdi iseniz memleketimize adalet ge- tirdinizse, size şikâyet ediyorum: Apnemin, « kardeşlelimin hakkı olanı iki küp şarabımızın bedelini Alam hazinesinden tahsil. edip anneme veriniz! Bilge gülerek sordu: — Bunu yaparsam Büyük tanrı ya tapar mısın? — Güneş emi? — Evet, Taparım. Adil bir Uran biraz düşündüüten sonra omuzlarını silkerek: — Fakat, bundan ne çıkar? dedi, tanısam da tanımasam da- mademki siz beni öldüreceksiniz! - Ne farkı var?! Ben de babamın giltiği yere gidecek değil miyim? — Eğer sen güneşe taparsan, ©, seni buğlümden kurtarır. Sana hükümdarın hazinesinden şarap paralarını verdirir. Ailene ve memleketine daha faydalı bir adam olursun! Ve onu (Uran)ı zindandan çıkarmışlardı. Alamlı genç sarayda geziyordu. Yerliler arasında (Bilge) nin tesirile | (Güneş) e tapan ilk Alamlı Uran olmuştu. Uran, Bilgenin yanından ayn dığı gün zindana götürülmüştü. Temiz yürekli delikanlı zindanın ufak penceresiniden dışarıya ba- karken, sokakta güneş altında oynıyan bir kaç çocuk gördü. Kendi çocukluğunu hatırladı serbes tapacağım|!,, Kendisi de rutubetli evlerin bo- gucu havasından kurtulmak için - bilhassa güneş doğunca- soka" ğa fırlamaz mıydı? Uran küçükken bulutlu ve kapalı bavalardan hiç hoşlanmaz, başını yatağının içine sokar ve saatlerce ağlayarak uyurdu. le bağa gittiği zamanlar- eğer bava güneşli ise, akşama kadar meşe ve zevk içinde koşar, güler, üzüm kütük- leri sında hazin sesile şarkı söylerdi. Havada kara bulutlar dolaştığı zaman, babası ona: — Kullardan biri yine mabu- dun canımı sıkmış olmal. Arz ilâhının gazabını semayı kapladı. lerini yere koy ve ma- ize yağmur gönder, mahsullerimiz sulansıni, Diye yalvar Derdi. Uran dizlerini toprağa indiri ve mini mini ellerini göğe uz: rak, babasının dediği gibi, saat lerce yalvarırdı. Bir gün bağların suya çok il- tiyacı vardı. Uran'ın babası oğlunu diz üstü yere çökdürerek: — Haydi, Mabuda yalvar. Biraz yağmur yağdırsın.. Susuzlukdan mahvolacağız! Dedi. Zavallı çocuk o gün ak şama kadar, aç, susuz - babasın- dan korkarak - ellerini göğe uzattı, mevhum mabuttan su dilendi. Fakat, ortalık karardığı halde gökten bir damla su bile dökük Çocuk ve babası mahzun ve münfail, gece eve dönmüşlerdi. Uran zındanın pençeresinden sokakdaki | çocukların crvıltısını dinlerken, geçmiş günleri gözünün önüne getirmişti. Eğer Güneş olmasaydı, bağlar- daki mahsülleri kim pişirecekti? Vücutları ağrılıklı ihtiyarlar ilk ve sonbahar mevsiminde, güneş almak için, dağlara, kırlara koş- miyorlar. mıydı? Güneş'in hakikaten, hiç bir mabude müyesser olmayan bir ihtişam ve cazibesi vardı. Saf delikanlı kendi kendin bu çocuklar yağmur oynarlar mıydı? diyerek söylendi. O gün, ilk defa, zındanın pen- çeresinde alnım güneşe vererek yalvarıyordu: — Büyük Tanrı! Beni ölümden kurtar... Artık, sana tapacağıml (Arkası var) AKŞAM Matbaacılık şubesi Rekabet kabul etmez derecede ucuz fiatlerle iş yapar. Kitap, Mecmua bastırmak isteyenlerin bu ucuz fiatlerden istifade etmelerini tavsiye ederiz. Bundan başka en müsait şeraitle kartvizit, mektup ve zarf başlıkları, makbuz, fatura, sirküler ve sair tap İşleri yapılır. Telefon: 21434 Şehir meclisi âzasını tartmak Adalı Avni bey bunun aleyhindel İngilterede bir gazete, eski bir anane mucibince her sene şehir meclisi azasının tartıldıklarını yazmış ve bu tartılmayı gösteren bir resim neşretmiş. İngilizler arasında böyle garip ananeler, âdetler vardır. Acaba bizde de böyle bir anane olaydı. Şehir meclisimizin Azası nasıl tartılacaklardı? Şehir meclis. âzasından Adalı Avni bey bu hususta bize dedi ki : — Bizde de bu anane mevcut olup tarlılmış olaydık hepimizin kilomuza ait edindiğimiz malâ- mat altüst olurdu. Kimimizin vebali çok, okkada ağır çekeriz; kimimiz kantara tesir edeme yizl Binaenaleyh | doğru dürüst bir neticeye varmağa imkân gö- remezdik... Nihayet tasarruf en- dişesile başka işlerde kullanmak üzere bu yüzden kantarı bittabi kantar idaresine vereceğimiz için kantar piyasayı alt üst eder gi derdi. Böyle bir teşebbüsün bu iti barla şiddetle aleyhindeyim. Iktisadi buhranın neticesi Iktisadi buhran yüzünden ser- vetini kaybedenler pek çoktur. Iogilterede bunların arasında pek çok asilzadeler vardır. Resmimiz buhran yüzünden servetini kaybe- derek gazete satıcılığına başlıyan bir ingiliz kibar kadınını göster mektedi İsimlerini yanlış söyliyen hırsızlar Geçenlerde zabıta iki hırsız yakalamıştı. Bunlar polis merke- zinde ifade verirlerken isim ve büviyetlerini yanlış söylemişlerdi. Sonra yapılan tahkikata bunların Fuat ve Vedat isimlerinde iki kişi oldukları anlaşılmış ve ken- dileri adliyeye verilmişlerdi. Birinci ceza mahkemesinde ya- pılan muhakemede bu iki hırsız gerek hırsızlık ve gerekse hüvi- yetini / gizlemek cürümlerinden on birer ay hapse mahküm ol muşlardır. adres kartı, Her akşam Büyük ikramiye Iskender Fahreddin bey tarafından türetme edilen ve yakında regrolunacak olan «Amerikan edebiyatından mümüne- ler» isim eserinden bir hlkdyayi derce- diyoruz: Eşhas: Con - İhtiyar bir sobacı.. Mari - karısı. (Sahne bir evini gösterir. Mevsim kıştır. — Birinci meclis — (Eki makla meşgul) Hava nekadar soğuk... Ateşin biç tesiri yok. Ellerim donuyor. Çalışmak kabil değil Mari — (Ocağı karıştırarak) bu kadarcık ateşle bu kocaman oda ısınır mı ya? Con — Ne yapayım Mari? Iki gündür beşuna gidip geliyo- , Bir boru bile satamadım. yok. — Havanın şiddeti de kazancına mani oluyor zanne- . Olabilir... Fakat, şu civardaki evlerin su boruları çok. Eskimiş olduğu halde yeni boru smarlamadılar. Her sene yeni Bu kış bütün zen oldu, Mari! Su borusundan da iktisat yapıyorlar. Mari — Şimdi ne yapacağız? imür değil, bugün ekmek de lâzim... Con — (Meyus ) Gördün ya. Sakalımın telleri soğuktan buz gibi donmuştu. Sabahtanberi bü- #dn köyü dolaştım, bir boru bile satmağa muvaffak olamadım.. Mari — aştır, herkes pencerelerini sıkı sıkı örter, Acal yavaş mı bağırdın da kime işitmedi? Con — Of. Birak saçma lüfları,. Sesimi görmiyor musun? Haykarmaktan kısıldı! Mari — (Mütevekkilâne) Allah büyüktür., Ne yapalım Con?l Con — Çistihfafkâr) Allah mı? Şaşarım aklına, O bizi unutalı on beş sene oldı Mori — Sus bedbaht adami Günaht Allah o kadar insaf- sızmı ki, bizim gibi sefil kullarını görmesin...? Con — O kadar unutmuş ki, Mari, canımızı almak bile hatırına gelmiyorl.. Mari — Senin bugün gene filozofluğun üzerinde. Con — Can boğaza gelince her şey unutulur, Maril Ben artık hayatımdan usandım. soğuk bir taraftan, yoksulluk bir taraftan belim büküldü! Beynim landı! Dizlerimde derman, da- 'marlarımda hararet kalmadı! Bun- dan sonra bu ağırlığı sürüklemek, bu yaştan sonra hamallık ederek yaşamak demektir. Allah büyükse canımızı alsın. Bu sefaletten biran evvel kurtulalım! Mari — Çok bedbin olma! Ziyanı yak, bu gece biraz şarap ile vakit geçiririz. Con — Şarap m7. Onuda nereden buldun? Mari — Geçen gün şaraptan biraz arttırmıştım da. Con — İçer | sizarız demek istiy , öyle mi? Mari — Alığımızı bissetmiye- rek sabaha kadar tatlı bir uyku çekeriz, Con! Con — Ne lahammüllü kadın- sın sen? — Allahtan ümidimi kes- Mari — Sus, Söyleme | Con — Öyle olmazsa bizi aç bırakarak yatırır mı? (Pence den dışarıya bakarak) şu karşı büyük evlerin bacalarına bir bak, Mari! Fabrika bacası gibi ne kalın duman çıkıyor... Şimdi o sıcak odalı evlerde oturanların acaba bizim açlığımızdan haberleri var mıdır? Mari — Nereden bilecekler, Con? Ne tuhaf lâf söylüyorsun. Con — Öyle ya.. Nereden gi recekler? İşleri yok ta aç ve ateş- siz. yatanları mı | düşünecekler? Beşeriyet o fazileti hangi gün ve hangi tarihte göstermişti ki ben bir başkasının benim açlığımla alâkadar olacağına inanayım?! Mari — (Şarabı getirir, bar- dakla verir) Con! Müteessir olma. Hele al şunu bir defa iç bakayıml Hem ısmırsın, hem de biraz aklın başına gelir. Con— (Bardağı alır) Aklım beyin dile e) Mari — Sabahtanberi üşüdün, remzi Elbette sersemleşmişsin- ir Con — (İçer) hakkın var Maril Açlıktan ve soğuktan titriyen insan dalma şuurunu kaybetmiş bir deliye benziyor. Mari — (Bir kadeh daha zat) al bir dabal İçin ısınsın da rahat bir uyku çek, Coç — (Alır ve içer) oh. Kö Ekmek hepsi bunun içinde, mi Mari? Mari — Şakayı bırak.. (Kendi bardağına koyar) şunuda ben içeyim de hemen yatalım... Con — Ocakta hiç ateş kak mamış m1? Mari — Görmiyor musun? Bi- raz kınlem var. Beş dakika sonra onlar da kül olacak... Con — Öyle ise iç. Mari — (içer) ne güzel. Con — Daha olsada içsek, değil mi? — Ne iyi olurdu. in bir o kadar zaman daha bele lemek lâzım... Mari — Allah isterse. Con — (Hiddetlenir) Bizimle dargın dedik ya,, Lâf anlamıyor musun? Mari — (Yatağını hazırlıyarak) haydi gel Günaha girmeden yar talım da. yarın belki bir kaç boru satarsın! Ekmek ve kömür alırız (Bu su Mariye bir mektup Con vakit biç de mek- tup, geldiğini hatırlamıyorum. Muhakkak alacaklılardan dendir.. (Mariye bağırır) rica ede- pim açmal Şimdi sinirlenirim, uykum kaçar, ateş te yok. Sa baha kadar soğuktan geberirim. Mari — (Zarfın üzerini tetkik eder) şehir mektubu değil, Şu gözlüğünü tak ta hele bir aç, oku bakalım. Neredendir? Anli- yalım. Con — (Zarfı alır) tuhaf şey. Kaliforinyadan bir mektup.. Hem de resmi bir zarli Mari, senin ine artık diyecek yok... Haydi, genç müvezziin soğuktan ayık gezdiği yok.. Daima ötekinin mektubunu berikine verir, durur. Sen bari dikkat edip de almasanl Mar — Gevezeli üzeri tamam senin adresine mu- harrerdir. Ben o derece aklını kaybetmiş ibtiyarlardan değilim! Con — ( Görlüğünü talap kur ) evet. Tam bizim adresimiz... Tuhaf şey, Kalifarni- yadan bize ne münasebetle mek- tap gelecek? Mari — Aman meraktan çat lyacağım.. Hele bir aç bakalım günü. Con — (Açar ve okumağa baş lar) Kaliforniya moteri yazıyor: “Mister Conl Size on beş seneden beri dargın olan biraderiniz abiren vefat ederek namımza yüz bin dolarlık bir servet terketmiş ol. duğundan, bu bapta yapılacak muamelenin sürati mümkine İle emir ve iş'arı (sevincinden fe- nalaşarak sonucu okuyamıyaça- ğıml Fena oluyorun Mari — ( Itidalini © muhafaza ederek) gördün mü Con? Demek ki Allah bize dargın değilmiş. E