18 Kasım 1932 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

18 Kasım 1932 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Aşan Tefrika No. 38 Yazazz SKENDER FAERETTİN ktihas ve teretime Baki mahfazdar — Yer altından gidiyorlardı, Nöbetçinin biri havasızlıktan boğulmuştu. Bilge, birden: “İşte bir merdiven ve bir demir kapı Zabitler ümitsiz.. Sarayın zemin katında saatlerce dolaştılar. Bilge karanlık bir köşenin önünde duruyordu. Yer de çizğiye benzer bir işaret gördü. — Meşale, Meşale. Diye haykırdı. Nöbetçilerden biri Bilgenin önüne ışık tuttu. Beklanın kaçtığı gizli yolun önünde duruyorlardı. Yerde toparlak büyük bir taş vardı. Zabitler yere e kaldırınca ufak bir merdivenle uzanan derin bir yol gördüler. Bilgez — Işte Beklan'ın kaçtığı yol. Diyerek sevinçle zabitlerin elle- rine sarıldı. Zabitler evvelâ tereddütle yolun medhaline indiler ve meşalenin neşrettiği ziyanın altında uzanıp giden yolu gördüler. — Şimdi ne yapacağız? Bilge güldür — Ne mi yapacağız?! Ve kaşların çatarak, elinde meşale tutan mefere: in, dedi, bu gece uğramadığı yollardan yü- Cesareti olanlar peşim- rüyeceği â zabit, ellerini uzatarak bağırdılar: — Hepimiz geliyoruz... — Beklan benim düşmanımdır. Onu mutlaka yakalamalıyı — Sizin düşmanınız bizim de düşmanımızdır. — O halde yürüyünüz ! Merdivenden birer birer iniyor ardı. Zabitlerden kulağına fısıldadı — Arkada kalmamız ayıp değil mi? — Hakkın var.. Genç bir ka dım önde giderken, bizim arkada kaldığımızı görenler, bize korkak derler. ! Bilgenin biri arkadaşının Zabitlerden biri öne geçmek istedi. Bilge gözünün weiyle Zabite bakarak gülümsedi. Sumer kızı zabitlere yol ver miyordu. Yerin altından bazen ayakta, bazen emekliyerek gidiyorlardı. Yol uzadıkça havasızlıktan bu- palıyorlardı. Zabitlerden biri terini silerek sordu: — Bu yolun ucu nereye vara- cak? — Şehir haricinde bir eve çıkacağız. Beklan oraya iltica etmiş. — Acaba hâlâ orada mı? — Şöpheniz mi var? — Başka bir Alam şebrine kaçtığını zannediyoruz da, — Kendi askerine hergün muntazaman talimat gönderen bir adam uzaklara gidemez. Onu gok yakınlarda, civarımızda bula- cağımızı ümit ediyorum. Biraz daha yürüdüler. Yol, uzadıkça | darlaşiyor ve bavasızlık, zabitler gibi Bilgeyi de ümitsizliğe düşürüyordu. Sumer kızı göğsünü sıkarak, önündeki askere şiddetli bir tekme » diye haykırdı yürül li kalmamıştı. indeki meşale yere düştü. Bacaklarının üstünde daha fazla duramadı. Havasızlıktan bogulmuştu. Bu hadise zabitleri tethiş etmeğe kâfi gelmişti — Geri dönelim.. Diye söylendi Bilge yolun öbür ucuna yaklaş” dıklarını tahmin ediyordu. — Mademki onlar bu yoldan ılmadan kaçtılar.. Bizde geçe- . dedi. Zabitler: — İlerliyelim mi? Yoksa geri- mi dünelim...? Diye düşündüler. Bilge'nin korkunç sesi hepsinin iğerlerini şişirmişti. — Korkaklar. Diye bağıran zabitlere temiz Hepisi birden tekrar. harekete geldiler.. Birbirlerine dayanarak, duvarlara yaslana yaslana yürü- eğe başladılar. © Havasızlıktan boğulan askerin elindeki meşaleyi Bilge tutuyordu. Askeri yolda bırakmışlardı. Sumer kızı tahmininde yanılı yordu. Yolun nihayeti birdenbire genişlemişti. Şimdi daha serbes yörüyebiliyorlardı. Göğüslerini hafif ve temiz bir rüzgârla şişirmeğe başlayan zabi ler, biraz evvel gösterdikleri cesaretsizlikten mütevellit bir capla başlarını önlerine eğmişlerdi. Bilge ufak bir methalin önünde durdu, — İşte, bir kaç basamak mer. diven., Ve bir demir kapı! e, sanki genç hava ülemişti. Donanma cemiyeti tahvilâtı 1932 miye ve amorti isabet eden tah- tertip ve sıra numaralarını rir.cetveldi Tabvilât tertip numaraları 777, 3386, 5545, 6İ15, 7526, 7862, numarlar © Tkramiye lira Tertip Ne. Bra No, 1000 1862 si 500 81. ö7 100 m 100 “ ” sı 81 * “ 06 6 5 5 5 5 5 5 Balâdaki tertipl gösterilen sıra numaralarından mütebaki, aym tertiplerin diğer numaralarına kâmilen amorti isabet etmiştir. Ikramiye ve amorti bedeli 22 teşrinisani 1932 tarihinden itiba- tediye edile Amorti bedeli beher tahvil için (Bir lira vurdu on) kuruştur. Spor işlerimiz (Baş tarafı bi sahifededir ) Levski maçlarına gelince, bun- lar hususidir, klüp o maçlarıdır. Esasen Galatasaray da Fenerbah- çe de Bulgarlara karşı berbat birer takım çıkarınışlardı. Galatasaray, Fenebahçe takımlarında o gün- lerde oynayan futbalcular, ne fert —Son zamanlarda futbulumuzda görülen tedenninin sebepleri, fikir- ce nedir? — Maarif vekâletinin talebeyi, klüp takımlarında oynamaktan Sonra iyi çalışmıyoruz. Gençler, eskiden olduğu gibi be- deni kabiliyetlerini arttırdıktan sonra futbole başlamıyorlar. dün idmanları, futbold top arkasında koşmaktan ibaret ka- hyor, Halbuki bir gencin iyi bir atlet ihmal futbolcu © olabilmesi için olması, vücut ekzersizleri etmemesi lâzumdir. Sonra fatbolumuzun tedennisi oyuncularımızın hasım kalesi de mütemadiyen paslaşarak gol çıkaramamalarında oyun tarzımı- zn çok tesiri vardır. Eski takım- larda oynayan oyuncular alışık Milli ve takımlarımızın gedikli muhacimleri, Fenerbahçe muhacim hattından ibaretti. Onlar kısa paslar, ve ustalıklı driblinğ- lerle akıyorlar ve kolaylıkla gol çıkarıyorlardı.. Halbuki bu bir. birine alışık oyuncular, azaldı ve eksildi. Eski şekilde oynayacak oyuncu bulamadık. Ve onlardan yalnız Zeki temel taşı olarak kaldı. Halbuki, © oyuncular eksilince, an tarzımızın da değiştirilmesi lâzımdı. Onu yapmadığımız cihetle, bugün gol çıkaramamak vaziye- tinde bulunuyoruz. Şimdi bize, neticeye kolaylıkla erişen bir oyun sistemi lâzımdır. Bu da, yeni ve genç oyuncularla kabildir. Hattâ Istanbul futbol heyeti, Istanbul - Sofya temsili maçında, yepyeni © oyuncular © oynatmak istiyordu, Tabii bu, oyuncular- dan bir galebe bekliyemezdik. Fakat maksadımız, Galatasaray - Fenerbahçe kombinozunu haricinde kalan klüplerde “mevcut genç ve müstait oyuncuların tecrübelerini gozaltmaktı. Fenerbahçe ve Gis Istasarayı, bugünkü kuvvetli mev- kilerine çıkaran şey, ecnebi ta- kımlarla sik sık vuku bulan te- maslarıdır. Halbuki pilli takım Bulgarlara yenilince, İstanbul | muhtelitinin, sırf Bulgar milli takımı oyuncularızdan mürekkep olarak sahaya çıkarılan Sofya muhte den vaz geçtik ve Istanbul mubtelitini de malüm şekilde çıkardık. Istanbul mubtelitinin sıl faik bir oyunla Bulgar mi takımı demek olan Sofya muhte- İitini yendiğini hepimiz gördük. Fotbolumuzu tedenniden kur- tarmak ve oyuncu yetiştirmek bir iyorsak kaç İstanbul muhteliti tertip ederek çalı Maruf klüplerimiz hai klüplerde çok kıymetli ve müstait gençler vardır. Bir Vefa - Beykoz muhtelitinin, Fenerbahçe veyahut Galatasaray takımı ayarında bir kuvvet çıkaracağına şiphe yoktur. — Federasyonun takımlarımız kuvvetleninceye kadar © cenebi takım getirimemek hususundaki tasavvuruna ne dersiniz? — Bence ecnebi takım getirt- memek doğtu bir hareket değil. Ecnebi takımlarla teması kesme- meliyiz. Çünkü böyle her temas- tan bir çok geyler öğreniyoruz. Ahmet Hilali Her akşam bir hikâye — Kaşlarımın kı cik alın, madar boyası tuttu mu ?.. Hele şakak- larımdan çok korkuyorum... Şayet orada beyaz kıl dipleri görünürse | Adnan bey anlar diye Gzülüyo rum. — Korkmayi Ben oyle boyayacal yok anlasin... — Acaba, alnımdaki kırışıkları, yanağımdaki çizgileri de gidertmek, yahut kısmen azaltmak mümkün olacak mı?.. Yarabbi... Öyle heyecandayım ki... Siz maceram yiliyorsunuz, madam... Adaan'ı yedi sene evvel görmüştünüz... Saçımı kestirmeğe geldiğim zaman, beni intizar salonunuzda beklerdi... Yirmi beş yaşlarında bir delikan- lydi. Şimdi otuz iki oldu. Bense © zaman, Aramızdaki yaş farkını hazarı itibare almıyordum. Çünkü kırk beşinde bulunduğum vaki gok iyi muhafaza edilmi dindım. aramızdaki yirmi yaş, ancak iki üç sene gibi görünü- yordu. Halbuki, onun burada bu lunmadığı yedi. sene içinde, çok değiştim. Istaubul'un, ılık ve lâtif son bahar havalarından birdenbire kara kışa geçmesi gibi, “Tam çağında, olgun kadın,, halinden “Iltiyar kadın,, vaziyetine geçtim. Elli iki yaşındayım... Mabvol- muş, göçmüş bir kadın manza- si arzetmek istemiyorum... Sizde adınsınız, madam... halden anlarsınız... — Söyleyin; o pek mi güçmüş görünüyorum. — Yok hanumefendi, vallahi var siz tok güzell Yapazak masar, yapazak bir friksiyon, sonra satslarda boya, yuzde krem, sakaklardan tsekezek deri.. O zaman — Ah, kabil mi?,, Kabil mi diyerek, kadıncağız, esefle yüzüne baktı, Ayna, bütün hakikatın ediyordu. '— Kabil değil... diye hük- münü verdi. Yanı başında, otuz. iki yaşında bir adamın zindeliğini görüyordu. Adnan, yedi senedir, daha, gür. büzleşmiş, genişlemiş, tam mana- sile erkekleşmiş olacaktı, Artık katiyen denk — düşmiyeceklerdi. Genç erkeği inkisara uğratmaktan korkuyordu. Halbuki, yedi. sene- dir, Mısırdan muntazaman yolla: dığı mektuplarda, Adnan ona dalma ayni şiddet ve hararetle aşktan basetmişti. Onu masıl ta- hanımefendi | hita kimse i. Ne yazık ki, artık Sabiha hanımefendi, . biç de Adnanın hayalhanesindeki gibi değildi Adnan onu görür görmez çirkin bulup © yadırgamayacak miydi? Sabiha hanım, böylelikle hayatı- Dın yegâne büyük aşkını kaybet- miyecek miydi Şimdi, madam Eleninin güzellik 'müessesesinde, tırnakları kılları derisine ayrı ayrı birer suiniyete maruz, - içinde bu endişe - son derece üzülüyordu. Vapur saat yedide gelecek, nııtıma yanaşacaktı. Sabiha ha- nım, güzellik müessesesine saat de gitmişti. Beş saat faaliyetten sonra, altıda, epiyce tamir edil. miş bir halde çıktı, Yüzünde bir gerginlik, kafa tasında bir yanma hissediyordu. Fakat içindeki üzüntü bu gerilme ve yanma azaplarını gölgede burakıyardar Adnan beni nasıl bulacak? Inkisarı hayale ugramayacak mı?.., diye üzülüyordu. Sabihanın gözleri, birinci mevki güvertesinin /kipeştelerini arayor, tarayordu. Şaşılacak şey.. Adnan görünmeyor.... Halbuki, telgra gekdiya.. Sakm yanlış okumuş olmasini. Çantasında baktı, Hayır, yanılmamış... Adnan, bu vapurla geliyor... Fakat nerede?,. İşte, muamele tamamlandı. Yok Adnan yı Sabiha far- kına varmadan çıkmış olmasın?.. Yanında nüfüs tezkeresi olma- dığı için vapurun methalindeki polis memuru, demin, kendisini içeri | bırakmamıştı, Sabiha, bir tecrübede daha bulunmak istedi. Yalvaracak, yakaracak, içeri gire- cek kaptanlardan Ada Sa ele gelmediğini tahkik edecekti. Merdivenleri çıkmağa başladı, Tam bu esnada.. A.. Dört telgrafı çıkarıp, hamal, içinde adam bulunan bir Sabiha bir çığlık attı: — Adnan... Adnan, Sabihanın evinde oca ğın karşında anlatıyor : — Avda kaza geçirmiştim. Bacaklarım kötürüm 'oldu.. Bunu nden sakladım, Sabiha. Şimdi artık yüzüme bakmazsın.. Beni beğenmezsi Sabihe'nim içi sızlayordu. Fakat, birde | gizli memnuniyeti yok değildi... — Ahl. Diye bir rahat nefes al Ve, biraz sonra, içeri gitti. Korsasını çıkardı. Yüzünün kremlerini, boyalarını sildi. Sırtına rahat bir entari giydi. Artık, kendini emniyette hisse- yordu. Ve kendi kendine bile itiraf etmediği bir hotbinlikle bir: — Oh! Daha çekti. Nakıli: (Hatice Süreyya) Muallim Paul Lounitchin konseri M. Lounitch, senelik konser serisini bu sene de Glorya salon- larında verecektir. Teşrinisaninin yirminci pazar günü başlayacak olan ilik konser, konser serisinin on beşincisini teşkil eder. Bu defa da proğram hususi bir itina ile ve çok zengin olarak hazır lanmıştır. Bu meyanda klâsikler- den maada Bash ve Mendelsolu- nun ve müteaddit rus bestekârla- rının eserleri vardır. Mösyü Louniteh'ın ilk konserini, güzide talebelerinden ve geçen seneki konserile büyük takdirler kazanan ve bu senede Pariste Ecole mormalenin son sınıfına kabul edilen matmazel Mazlaumun yerini tutan matmâzel İröne ghitsopoulonun — konseri | takip edecektir. Bundan sonra da iki, talebe konseri daha vardır ki bu konserle bir talebenin herhangi bir ecnebi konservatuarının son sınıfına kabul edilebilmesi için ne büyük bir ihtimam ve muvaffakiyetle yetiş- #irilmekte olduğunu musiki merak- lılarına gösterecektir Fanlik Sahile! EMLÂKİNİZİN İDARESİNİ UMUM EMLÂK ACENTESİ ssesesine tevdi ediniz i BAHÇEKAPI TAŞ HAN No. 20-21-22 TELEFON 20307 Posta Kutusu 868

Bu sayıdan diğer sayfalar: