5x 27 Eylül 1932 Akşam Tetrika No. 47 27 Eyini 1932 AŞK DİLENCİLERİ Kakleden: 1SKENDER FAHRETTİN. Bir otelin gazinosunda toplanan apaşlar, kaçakcı kaptanı Londraya kaçırmak için müzakere ediyor- lardı. Hırsızlar fazla para istiyorlardı. K rıntımında karşılarına çık * Karanlıkta” görmeğe alışan insan gözü, hasmının bütün esra- rını kolaylıkla | keşfedebilir. Karanlıkta oturmağa, karanlıkta yaşamağa ve karanlıkta seviş. meğe alışınız /. Heydi, ne duru. yorsunuz? Etrafınızdaki ışıkları söndürünüz !.. Ben ışıktan nefret ederim... Güneş benim düşma- nımdır.. Ben gecenin kezıyım. göklerin — yıldızıyım. © Güneşe Bakanlar beni göremezler. Haydi, karanlıkların ağuşuna atılımız; gözlerinizi bana çeviriniz! Yatma vaktı gelmiş Radyo sesi birden kesildi. Sa- londaki kampana yavaş yavaş mahkümları hücrelerine davet ediyordu. Conson bir'oykudan uyanır gibi, #ersem ve mütehayyir, etrafına bakınarak; — Yalmağamı gidiyoruz? Diye homurdandı. Ayağa kalk- mıştık. Conson mırıldanarak yürüyordu: sesi ve sözü, bu akşam, bana bir sarhoş ser semliği verdi. Birinci parçasında hoşlanmadığım halde, in durduğunu istemi yorum. Keşke mütemadiyen s leseydi.. Bu muganniyenin kendisi de| acaba sesi kadar güzelmi? Odaları önüne gelmişlerdi. “Tim - Tom sordu — Musikiden © hoşlanmadığını lemişdik! Halbuki benden zi- yade sen müteessir ve mütehassis oldun! Bundan sonra: “Musikiden hoşlanmaml,, Demiyeceksin, de- ğilmi? Consonun cevap vermesine meydan kalmadı. Koridorun öte rak elektrik ampullarını gevşet- meğe başlamışlardı. Ampüller odaların tavanında duruyordu. Iki kişi birbirinin omuzuna binerek elektrikleri söndürmekte devam ediyorlardı. Bu yüzden gardiyan- lar harekete geçmişlerdi. Koridor- larda koşuşmalar ziyadeleşmişt. Conson: — Biz de söndürelim. Ispanyol mugamiyesi bu tavsiyeyi boşuna yapmadı yal Diyerek Tom'un omuzuna atla- mak İstedi. Tom arkadaşının yakaladı: — Hayır. Biz herkesin yaptığ yapmıyalım ki, gardiyanlar bize itimat etsinler, kollarından an bi centilmenler ce kimi oluyordu? kaptan yakayı ele vermemek için ne mümkünse yapacaktı... | — Gardiyanların gözüne gir- | meğe me lüzum var? — Ben öyle İstiyorum. Haydi yatağa gir Ikisi de yataklarına idiler. nlar mah- muayene fazla sürmedi. Gar: kümların , ampüllerini ediyorlardı. Tomun böceresinde hiç hareket yoktu. Gardiyanlardan biri: — Bu mahküm çok sakin ve terbiyeli bir adam, Diye söylenerek kapının önün- den ilerledi. -Tom, Ispanyol muganni. yesinin bu şarkılarla verdi işaretten şu manayı çıkarmıştı Mahkümlar hapishanede ışıkları öndürmeğe © alışacaklar. Bu itiyat devam ederken, günün birinde onlar da ampülleri söm dürecekler.. Ve Tim - Tom bu fırsattan istifade ederek, mugan- niyenin göstereceği yoldan kolay- kla ve kimse görmeden kaça bilecekti. O geceyi sessiz geçirdiler. Eğer Tim-Tom tahmininde ya- pılmıyorsa, İspanyol muganniyesi vaziyeti çok iyi idare ediyordu. Ertesi akşam da kendisine kaça- cağı yolu göstereceğini ümit edi- | yordu. | Tim-Tomun bir endişesi vardı: Ispanyol muyanniyesinin şarkıları mahkümlar üzerinde menfi bir tesir bırakmıştı. Acaba ertesi gece de ayni kadın şarkı söylerken radyoyu açık bırakacaklarmiydi? - Tom hücresine girerken gardiyanlardan — birinin biddi arkadaşına şu sözleri söyledi işitmişti: — “Bu kadın radyoda bir kaç akşam söyliyecekse, onun söyle diği saatlerde radyoyu kapatmak Jâziml,, Apaşlar otelinde bir içtima... Otelin gazinosunda apaşlardan mürekkep bir grup, baş başa ver- mişler, bir meseleyi hararetle münakaşa ediyorlardı. — Kaçakçılar gemisinin ikinci kaptanı, geminin suvarisile kavga etmiş ve gemiden çıkmış. Fakat, Londrada çok mühim bir işi varmış. Bu günlerde Londraya hareket edecek olan bir başka | kaçakçı gemisile Nevyorktan git- mek istiyor, — Gemi hazır. Sen, vereceği paradan haber veri Bu kargaşalık yarım saatten | 52 derece hararet! Bir hastada bu kadar sıcaklık görülmüş! 41-42 derece hararet, insan vücudunun tahammül © edecej âzami hararet addedilmektedir. Halbuki son zamanlarda maruf Nev York doktorlarından biri, bir hastada 43,6 derece hararet kaydettiğini Nev York etibba cemi- yetinin bir içtimamda tebliğ eyle- miştir. Fransız mecmualarından birl, en maruf Avrupa doktorlarından bir çoğonun bazı istisnai ahvalde hastalarında bundan çok yliksek bararet bulduklarını yazıyor ve diyorki: Doktor Lasme ve Borezor buh- ran geçiren veremli bir hasta ka- dında 44,2 derecei hararet kayt etmişlerdir. Doktor Muke Tifoya tutulmuş bir hastada 45 ve doktor Leit merzeği hummaya tutkun bir adamda 46 ve en hihayet doktor Jakobi beyin hummasında 52 derecel hararet müşahede eyle- miştir. Milyoner nerede? Delirmekten korkarak istirahata çekilmiş! Son zamanlarda Irlanda hasta- meleri | piyangosunu | kazanarak milyoner olan Skala namında bi alyan, Londradaki evinden kay- bolmuştur. Bu milyonerin tagay- yubu ortalığı heyecana vermiş ve Londra gazetelerini bu me- sele hakkında tahkikat icrasına sevkeylemiştir. Gazeteler tarafından bu hususta yapıları tahkikatın verdiği netice şudur : Skola öteden beri hayrü basanatı severliğile şöbret kazan- mıştı, Doplin pyankosunu kazana- rak milyoner olunca kendisinden ödünç para veya iane istemek için yüzlerce mektup gelmöğe başlamış, evi de dostları ve ta- nıdıkları tarafından © muhasara li tacizat yüzünden milyonerin uykusu, rahatı kaçmış, | kendisi yemek yiyemez olmuş, fevkalâde zayıflamıştır. Doktorlar, Skalayı muayene etmişler ve mutlak bir i tavsiye eylemişlerdir. Aksi delirmesi | ihtimali bulunduğunu söylemişlerdir. Bunun üzerine Skala ortadan kaybolmağa karar vermiş ve dost- larına hitaben yazıp bıraktığı bir mektupta, kendisinin ne zaman ortada görüneceğini bilmediğini kaydederek meçhul bir semte — Beşyüz dolar teklif ediyor. — Az mi? Amma yaptın ha.? Doğru posta ile gitse, bu paranın ancak üçte bi verecek? Öyle amma... O posta vapur- larile gidemez. Çünkü, evvelâ pasaportu yoktur. Saniyen de kaçıracağı ingiliz ster! emniyetle götürebilmek laka bir kaçakçı gemisine muh- açtır. — Fazla para vermiyor mu? — Belki verecek. Fakat ben, böyle yağlı bir müşteriyi elden kaçırmamak için fazla israr etmedim, | Apaşlardan biri atıldı: — Ben kendi hesabıma muva- fakat ediyorum. Çünkü bu adam İ kaçakçıların kurdudur. Bu işi biz yapmazsak, başka kaçakçılar bulur ve onlarla” uzlaşır. Kısa günün kârı az. olur, derler. Bu teklifi reddetmiyelim. Beş yüz dolar az. para değil. Adam başına yüzer dolar... (Arkası var) | çelimsiz bir güzel olan karısına Doktor Fehmi'lerle avukat Ha- itler evlenelidenberi, iki aile arasındaki samimiyet ve muhab- bet son hattini bulmuştu. Fehmi ile Halit, esasen mektep arkadaşıdırlar. o Fehmi Leylâ'yi aldığı sırada nişan ve düğün merasimi esnasında, Halit, Leyla nın arkadaşlarından Ferhande ile tanışmıştı. arkadaşının karısının arkadaşını beğenmiş, ona talip olmuştu. Ferhunde'nin akrabası, onu, Halit'e vermeği pek muvafık bul muşlardı. Binaenaleyh, Fehmi'nin arkasın- dan Halit te evlendi. Iki aile de zengin olduğu için, bal ayı seya batine çıktılar. Avrupa'dan av- dette, Şişli'nin güzel, ferah iki apartmanında yerle Kom- şuydular. Bittabi, gayet dostane geçiniyorlardı Dört adedi, tiyatro ve sinema locaları için, otomobil gezintileri için, pek muvafık bir adetli, balolarda, — barlarda, | lokanta larda da dörder kişilik masalar, pek mantıkı idi. Dört kişi tarafın. dan yapılan masraflar, kolaylkle kabili taksimdir. Keza, karı ko- cadan mürekkp iki ailenin birbir- lerini davet etmesi, iki taraf çin de bıkım olmaz. Hülâsa, samimi pek uyğun, elvirişli dar. Bu dört kişi, aynı tahsıl gör müş olduklarından, kafaca da an- laşıyorlardı. Iki erkek şeklen yakışıklı im- sanlardı. Avukat Halit, iri yarı, — sporcu idi. © Otomebil kullanması severdi. Gayet hâkim tavırlı, sözünü geçirmeği sever bir erkekti, Doktor Fehmi ise, mahçup, o muhteriz bir insandı. Spordan ziyade, şiire meyli vardı Avukat, mütehâkkim tavırlı bir erkek olduğu için, ufarak teferek, sözünü geçirirdi. Leylâ ise Far- handenin aksine, güçlü kuvvetli, sporcu bir güzelliğe malikti. Ko- cası Fehmi ne kadar muhteriz, mahçup, o, bilâkis, atılgan, sözü nü geçirmeği sever bir kadındı. Binaenaleyh, Fehmi'ler ailesinde, Leylâ'nn sözü geçiyordu. Bunun neticesi olarak, iki dost aileden biri, bir kadın tarafından, ötekisi de bir erkek tarafından idare olunmağa başlamıştı. Eğlence, gezinti, davet vesair müşterek işlerin proğramlarını, Halitle Leylâ, baş başa vererek görüşüyorlar, hal ve faslediyor. ardı, Fehmi ile Ferhunde, ben gelince, ağızlarını açmak “ Şu filmi görmek isteyoruz!,, “Şu gözmeğe yarın değil de öbür gün gitsekl,, “O yemeği ısmarla- sak da bu yemeği ısmarlanakl, demek hakkını haiz bulunmayor- ardı. Hülâsa, sade Halitle Leylânın dediği dedikti. Fehmi ile Ferhum- de ağız açamıyorlard. Verilen kararlara uymak... İşte, nasipleri bundan ibareti Dört sene müddetle, bu hal böylece devam etti, Fehmi ile Ferhunde tam bir itaat ve muta- vaat gösterdiler. — Vaziyetlerinin küçültücü ve haysiyetşiken oldu- unu kendi kendilerine bile itiraf etmediler. Vaziyetin küçültücü ve hayı yelşiken olduğuna ilk dikkat eden Halit oldu. Bir haziran akşamıydı. Dörtler, cazbantlı bir bahçede yemek yemişlerdi.. Yemek esnasında, Halitle Leylâ, aralarında anlaştılar. Rem 2) on beş gün kadar Polonez köyüne gitmeğe karar verdiler.Senelik tatil müddetleri vardı, Bundan istifade edeceklerdi. Bu kararı verirken Fehmi ile Ferbundenin fikri sormadılar. bile... Hükümleri böylece tesbitten sonra, kalktılar. Dans etmeğe başladılar. Onların arkasından Fehmi Ferhunde de danse kalktı, Fehmi, uzun bir sükuttan son ra dans arkadaşına: — Pollonez köyünü sever mi- niz? - diye sordu. — Hayır. Orman içi, bana kasavetli , Hele akşam yerde geçirmeği bin kerre tercih ederim. — Her hanği bir kedi benim de sinirime dokunur, Ben, kaba- lığı severim, Bilhassa, denize ba yılırım. Yanında olmasam bile, uzaktan görmek isterim. Vah vah, demek ki, dün beş gün ta- tilimiz mahvolacak! Tereddüt etti. Sonra, birdenbire, — Dogrusu, bizimkiler çok müs tebit insanlar! - dedi. Ferhunde, ürkek ürkek etrafına bakındı. Öbür çiftin yakınlarında olup olmadığını anlamak istedi, Fehmi, sesini ihtiyaten alçak tarak: — Evet, öyle... Bize zulum et #klerini hiç olmazsa bilmeliyiz! - dedi. - doğrusu, biz onlara ne raket, mülâyemet gösteriyoruz. Onlar da, bundan istifade ederek dalımıza biniyorlar. Nezaket ve terbiyemizi suistimal ediyorlar. — Susun rica ederim. Böyle şeyler söylemeyin. — Niçin? Söylediğim hakikat değilmi? Evlendiğimiz zamandan beri onların kurbanı, filkâri vazi- yetindeyiz. Hiç bizim fikrimizi, mütaleamızı sormayorlar. Yapaca İımız şeyleri tayin ederken, bi zevkimizi nazarı itibare almıyorlar Artık, bu derecesi de insanı i etirir. Biz, onların esirlerimiyiz? Kadının gözleri içine baktı; — Söyleyin : ediyorum? Ferhunde — Hayır., Hata etmiyorsınız. gaDtünce işinde, tefekküre dak Fehmi, kelimelerle ifade ettiği işin, Ferhunde de, dinlediği birdenbire, vaziyetlerinin fec: anladılar. Hayatlarının fena bir tarzda kurulmuş olduğu artık zihinlerine saplandı. Fena bir izdivaç yap- tıklarına kail oldular. Bu müstebit Halit ve bu zalim Leylâ ile ha- yatlarını kurmamış olsalardı, çok, çok mesut olacaklardı. (Yarın bitecek) Nakili: (Hatice Süreyya) EMLÂK SAHIPLERİ! Kira kontratları te yaklaşıyor! Kiracılarla münakaşa ve pazarlık her vakit müşkil ise de bu sene akval dolayı: sile daha güç olacaktır. Bu nahoş münakaşalardan kurtulmak isterseniz EMLÂKİNIZİN iDARESİNİ Bahçekapı Taşhan No. 20-21 -22.de muklir UMUM EMLÂK ACENTESİNE TEVDİ EDİNİZ! TELEFON, 20807