h 4 P Yeni ve b üyük bir sahne vâzu Rupen Mamulian Kafkasyada doğan bu genç ermeninin hayatı- Mamulian nasıl muvaffak oldu? Rupen Mamullan Son zamanlarda (o Hollivutta '“La$itseh gibi, Joseph von Stern- berg'gibi bütün dünyaya şöhret- leri yayılmış olan sahne vâzu ve rejisörler arasına genç bir şarklı dahil olmuştur. Bu şarklı Rupen Manulian isminde bir ermenidir. Mamulian genç bir sanatkârdır. Geçen seneye kadar ismi yalnız sinema mahafilinde biliniyordu. Fakat gçen senedenberi bu isim bütün dünyaya yayılmış, genç sahne vâzunın eserleri her tarafta büyük bir rağbet ve alâka ile karşılanmıştır. Mamulianın bilhassa son vücu- da getirdiği filim her tarafta bir şaheser olarak kabul edilmiştir. Doktor Yekyli ve M. Hyde ismindeki bu eserden bir kaç defa bahsetmiştik. Bu filimde bir insanda daima biri iyi, diğeri fena taraf olmak üzere iki taraf olduğu kabul ediliyor ve bir gencin bu iki ruhi tesir altında bulunduğu zamanlar yaptığı vakalar göste- riliyor. Filim Amerikada çok beğenilmiş ve senenin en güzel filimlerinden biri addedilmiştir. Ingilterede ve Fransada da bütün münekkitler filmi çok beğenmiş- lerdir. Rupen Mamulian 30-35 yaşlarında bir gençtir. Kafkasyada doğmuş- tur. Ailesi fakirdi. Çocukluğunda ailesi kendisini doktor yapmak is- temiştir. Fakat Rupen doktorluğa ya- naşmamıştır. Ailesi bunun üzerine delikanlıyı avukat yapmak istemiş ve Moskovaya göndermiştir. 5 Mamulian Moskovada hukuk tahsil etmiş ve iyi bir diploma almıştır. Ailesi köyüne gelerek burada yerleşmesini (o beklerken delikanlı tiyatroya heves ederek artistlerle düşüp kalkmağa başla- mıştır. Bir müddet sonra Stanis- lavsky'nın muavinlerinden olmuş ve vaz'ı sahne işini burada hakkile öğrenmiştir. Bunun üzerine oavukatlıktan büsbütün vazgeçerek kendini sah- neye vermiştir. Genç artist iptida Moskovada, sonra Berlin, Paris ve Londrada çalışmıştır. Mamulian kendi düşünceleri üzerine eserler yazmış, bunları sahneye koymak istemiştir. Fakat hiç kimse yaşı henüz otuzu bul mamış olan buadamın tekliflerini kabul etmemiştir. Bunun üzerin delikanlı sefalete düşmüş, altları delik kunduralarla günlerce aç dolaşmıştır. Fakat azim ve iradesini hiç kaybetme- miştir. Nihayet bir gün Londranın küçük ( tiyatrolarından O birinde delikanlının yapmak istediği inki- lâbın tecrübe edilmesine karar verilmiştir. Tecrübede altın çerçeveli göz- lüklü bir ibtiyar da bulunuyordu. Ibtiyar piyesi büyük bir alâka ile seyretmiş ve son perde kapandığı zaman delikanlıyı çağırmıştır. Ih- tiyar adam fotoğraf makineleri kralı Eastman'ın bir dostu idi. Fotoğraf kralı Kendisine, hususi tiyatrosu için Londradan bir sahne vâzıı getirtmesini istemişti. Ihtiyar, Mamulianı beğenerek Amerikaya gelmek üzere kendisile iki senelik bir mukavele yapmıştır . Iki artist bunun üzerine Ameri- kaya gitmiş ve işe başlamıştır. Burada küçük tiyatroda: üçüncü, dördüncü derecede . artistlerle © kadar (O büyük (muvaffakiyetler kazanmıştır ki sanat âleminde Mamulian ismi birden tanınmıştır. Bunun üzerine Paramount şir- keti kendisine müracaatle birfilim çevirtmesini istemiştir. Mamulian ilk olan Applanse isminde bir filim yapmıştır. Bu filim çok na- zarı dikkati celbetmiştir. Bunun üzerine City Streets isminde bir ikinci filim yapmış nihayet yuka- rda yazdığımız filmi vücude getirmiştir. Mamulian tam şarklı tipindedir. Kara kaşlı, kara gözlü, sık siyah saçlıdır. Çok mahcup bir gençtir. Reklâmdan kaçar. Geçende Parisi ziyarete giden sanatkârın muva- salatıni günler geçtikten sonra haber alınmış ve büyük otellerde kendisini arayan gazeteciler bir türlü sahne vâzuını bulamamış- lardır. Meğer Mamulian Parisin kenar omahallelerinden birinde eski bazı dostlarile pek sakin bir hayat geçiriyor ve şark yemekle- rini bol bol yiyormuş. Mamulian yakında filmine başlıyacaktır. Kadın berberi a e dördüncü Meşhur Fransız artisti Fernand Gravey geçende: “ Kadın berberi isminde bir filim çevirmişti. Bu filim Fransada büyük bir rağbet görmüştür. Genç artist filimde tam bir berber tipi yaratmıştır. Resmimiz bu filimden bir sahneyi gösteriyor. Tefrika numarası; 50 Yazan: Ceneral A. F. Oglander ÇANAKKALE “muharebeleri Tercüme eden: Muharrem Feyzi Tahliyeden sonra Suvla sahilinde bir manzara Halbuki diğer taraftan Fransa sahnei harbindeki Ingiliz karargâ- hı umumisi garp cephesinde mu- vaffakıyetli bir hareket ve teşeb- büs yapmağa ihtimal ve imkân olmadığını bildiği halde ceneral Hamiltona gönderilecek her han- gi kuvvete haset ederek buna mani olmağa çalışıyordu. Fakat bu müşkülâta rağmen ceneral Hamilton gerek nisan gerek ağustos hareketlerinde tabi- yevi cihhetten baskın yapmak hususunda tam bir muvaffakıyet temin etmiştir. Lâkin plânının icrasında gösterilen ihmal ve ku- sur nihai zaferin ihrazına meydan bırakmamıştır. - Suvla ve Anzak gibi en mühim ve hayati noktalarda ceneral Ha- miltonun plânı bilkuvve bir fai- kiyeti kat'iyye temin etmişti. Yüzde yüz emin olan fırsatlar Fakat ihraç edilen kuvvetlerin kumandanları derhal ilerlemek ve hâkim mevzileri işgal etmek hu- susurda gösterdikleri tereddüt ve ihmal yüzünden İngilizler bil kuvve haiz bulurdukları faikiyeti kaybetmişlerdir. Bidayette kara- daki Ingiliz kuvvetleri Türklere adeden kat kat faik bulundukları halde ileri hareketin tehir edil- mesinden dolayı Türk takviye kıtaatı yetişmiş ve İngilizlerin Türklere karşı haiz bulundukları tefevvuk zail olmuş ve nihayet alelâde müsavata münkalip ol- muştur. Bundan sonra çetin müdafaa harpleri yapılmasına mecburiyet | hasıl olduğundan İngilizler bu- lundukları yerlerde mıhlı kal- mışlardır. Ceneral Hamiltonun plânı karaya çıkan ingiliz kuvvetlerine mu- vaffakiyet imkân ve ihtimalini burunlarının dibine kadar gö- türmüştü . El uzatıp oObunu yakalamaktan başka yapacak bir iş kalmamıştı. Yeni karaya çıkan kuvvetlerin derhal ileri harekete başlıyarak civardaki hâkim sırtları ve tepeleri zapt ve işgal etmeleri lâzım geliyordu. Kat'iyyet ve emniyet ile denile- bilir ki ceneral Hamilton hazırla- dığı plân ile öyle müsait bir vazi- yet ohasıl etmişti ki mevcut fırsatların yüzde doksanı kaçırılsa bile kalan yüzde on ile zafer ve muvaffakıyetin elde edilmesi mu- | hakkaktı. Fakat ceneral Hamiltonun mai- yetindeki ümera ve zabitan yüzde yüz muhakkak olan zafer ihtimal ve fırsatından istifade etmek şöyle dursun yüzde yüz zaferin yüzünü dahi ihmal ve teseyyüpleri yü- zünden kâmilen kaçırmışlardır. Ingiliz kumzasasındaki idaresizlık Gelibolu seferinin ve bihassa son ibraç hareketlerinin en bariz vasfı ingiliz kumandasındaki idare- sizlik ve iktidarsızlıktır. Suvlaya ihraç hareketi yapan dokuzuncu kolordunun kumandanı ceneral Stopford ve mumaileyhin fırka ku- mandanları Sitwell ve Hammersle: ve Johnston ile bünların madunu kumandanların azimsizliği ve ka- rarsızliğı bir zincir halkaları gibi dizilerek yekdiğerini şayanı hayret bir surette takip etmiştir. Bunlar ellerine geçen fırsatları göz göre birer birer fevtettiler. Ingiliz ordusu düşmandan hali bir sahile çıkmıştı. Fırsat ağzını açmış bütün kuvvetile bağırıyordu. Isimlerini yazdığımız kumandanlar ise kendisini arz eden fırsatı ya- kalayacakları yerde (o kıymettar saatleri birer birer israf ederek heba etmişlerdir. Ingiliz (O kolordusu kumandanı ceneral Stopford'un Suvla ihracının akabinde gösterdiği ukalâlık kadar feci bir manzara olamaz. Mumai- leyh harbi umuminin ilk safhasın- dan başkaları vasıtasile öğrendiği yarım yamalak malümatı Gelibo- luda satmak istemiştir. Ingiliz (o kolordusu kumandanı siperlere karşı o sureti (omahsu- sada siper muharebesi usulünün tatbiki lüzumuna kail olduğun- dan buna göre tertibat almak istiyordu. Halbuki üzerinde siper muhare- besi yapmak istediği siperler ha- kikati halde mevcut değildi. Çünkü türklerin Suvla körfezinde ve hava- lisinde muntazam siperleri yoktu. Bu geniş sahada türklerin dağınık olan mevcut kuvvetleri (o 1500 kişiyi tecavüz etmiyordu. Kolordu kumandanı oykuda Ceneral Stopford'un (yaptığı şeyler bu gün bir hakikat olma- saydı bunlara inanmak kabil olmı- yacaktı. Bu ihtiyar kumandan 6 ağustos gecesi Suvlaya gelmiş ve karaya yapılınakta olan ihraç hareketi ile hiç alâkadar olmiya- rak rakip bulunduğu gemide uyumağa hazırlanmıştı. Mumailey karada neler oldu- ğunu anlamak için dışarıya bir zabit bile çıkarmamış ve karadan uzun müddet bir haber gelme- mesine de merak etmemiş, uyku- suna dalmıştır. Daha garibi var: Ağustosun sekizinci günü öğle vakti ceneral Stopford hâlâ karaya çıkmamıştı. Gemisinde oturuyordu. Karada neler olup bittiğinden haberi yoktu, kimseyi görmemişti. Hattâ kendisinin fırka kumandan- ları ilede görüşmemiş ve vaziyet hakkında bunlardan (omalümat almamış, yapılacak yeni tedbirleri kararlaştırmamıştı. Ihraç kuvvetlerinin başkuman- danının bu yaptıklarını insan havsalasına sığdıramıyor. Nasıl olupta bu kadar alâkasızlık gösterdiğine bir mana vermek kabıl değildir. Çanakkale muha- rebelerinin en gülünç ve feci nok- tası buradadır. (Devarsı var)