OX PA Başlıyor, başlıyor... Asker çocuk kırk para; başıbozuk iki kuruş... Bayram bitip bayram yerlerinde aksata encama erince eczanelere gün doğardı... O zamanlar, Istanbulda Unka- panı, Yeşiltulumba, Hastaneçayırı, Kaledışı, Kasımpaşa gibi muhtelif semtlerin bayram yerleri varsa da bunların en başta geleni ve civ- çivlisi, Fatih ve Cinci ile ikisi arasındaki, mola ve hareket nok- tasını teşkil eden Beyazıt meydanı idi. Gık deyip ahırların köşesine çekilmiş, emektar ve hurda ne kadar lândon, fayton, briçka varsa meydana çıkar, yük araba- larına tenteler, şilteler konarak çeki düzen verilir, hepsine çakıl- çukul çıngıraklar asılır. Meydanda bir alay sürücü beygiri, merkep, palan vurulmuş katır, iğne atsan yere düşmeyecek bir kalabalık. Bayram, Kurban bayramı ise, takım: takım koyun sürüleri: baka- yası, bunların müzahrafatı ve re- vayihi de arada. Sıra kahvelerin önünde, iskemle iskemle üstüne. Bir canipte Eğin, Divrik, Arapgir: taraflılar.. Öteki canipte Karadeniz uşakları.. Bir az ileride Ak araplar.. Bir yanda, omuzdaş tulumbacılar.. Herkes, bayram münasebetile giyinmiş, kuşanmış. Sekiz, on yaşlarında, Zeytinbu- runlu ve Tophaneli çocukların göğüslerinda Yunan muharebesi madalyeleri. Çocuklar, kız erkek karma ka- rışık, saydığımız arabalara balık istifi gibi dolarlar; Beyazıttan, Fatih veya Cinci meydanına doğru yollanırlar. Arabalar 20 paraya fittir; fakat allı pullu kâğıtlarla ve bayraklarla donanmış olanları kuruşu peşin almadan içeriye adım attırmaz. Bu arabalar, bayram müddetince, şafaktan' akşam ezanına kadar, soluk almadan, Fatihe ve Cinciye çocuk taşıyıp durur. Kafa kafaya, tos vura vura, etten et kesiliyormuş gibi, ciyak ciyak feryat, yani türkü tutturu- lur. Kırık dökük ve külüstür ara- balarla, telli pullu ve şatafatlı arabalardaki ahenk farklıdır. Evvelkilerde efkarı fukara ço- cukları, (karga da seni tutarım aman), (entarisi ala benziyor), (cimdallı) gibi kenar mahallelerin barcı âlem türkülerini çınlatır. Ikincilerde, toz pembesi, havai mavi, kanarya sarısı elbiseler giymiş ve on, on iki yaşıma gir- miş kızlar, (pek yazık oldu dili Bayram yerinde kürtlerin oyunu biçareye ) gibi ağır şarkılardan, ( güvercinim beni sever ) kılıklı edalı kantolardan gayrısına rağ- bet etmez. Bu arabalar, hoplaya zıplaya, şangır şungur gidip geldikçe, yalın ayak ve dili bir karış çık- mış sürücülerin önünde koşan kira beygirleri de, arada müte- madiyen mekik dokur. Direklerarasında, kel Hasan, Şevki, küçük Ismailin tiyatroları- nın kapısı adam almaz. Saraçanebaşına 'gelindimi, üstü ve etrafı kapalı, Saraçlar çarşısına dalınır. Arkasından, iğri büğrü, kanbur kunbur; dap: daracık so- kaklardan geçilir; sağa dönülüp ensiz yokuş çıkılır. Şimdi: gaiplere karışan o yuku- şun yeri neresiydi bilmem; Nihayet, Fatihde, camiin yanın- daki meydana varılır. Beyazıttan, Cinci tariki tutul- dise, Çarşıkapısı ve Divanyolun- dan sapılarak Cinci meydamı boy- lanır. Bu meşhur iki bayram yeri bin bir ayak. Panayır meydanı yanlarında kaç para eder? Atlı karıncalar, dönmedolaplar, salıncalar, kayık salıncaklar; (Sal- lanırken kayığın burnunu, tepe- deki tenteye değdirmek başlıca maharet ve gözü peklik idi). Güç, kuvvet alâmetleri de meb- zul: manyetolu elektrik kutuları, balyozla vurulan demir, çeki taşı, dereceli sıkma makine, çekme lâstik. Bir bayram günü, akıllının birine esmiş; bazusuna güvenenler isin koskoca bir gülle getirmiş. dakikasında, nazarı dikketi cel- bederek, (bomba olması melhuz- dur) kaydile, herif yaka paca edilip sigaya çekilmiş. Köşede bucakta, nişan atma; deniz aygırı, Hindistan canavarı, Afrika ejderhası barakaları da gırla. Yer yüzünde, aburcubur namına ne varsa kâffesi belegan mabelâğ mevcuttu, ve bunları peşkeş çeken hatsız, hesapsız o satıcı sıvırya dolaşırdı. Yaş ve kuru yemişçiler, şeker- ciler, helvacılar, şerbetçiler, muhal lebiciler, aşureciler, dondurmacılar hattâ turşucular. Muhakkak: bir tarafta da, kürt- lerin çadırları o kurulur, odavul zurna gümbürtüleri arasında ra- kısları: icra edilirdi. Cincinin ayrıca bir hususiyeti vardı: Tiyatro, cambaz, hokkabaz- çadırları... Hepisinin kapısında trampon, kranete, zilli davuldân mürekkep, çatlak ve canhiraş bir muzika gür gür gürler, kulakların zarını patlatır. — Başlıyor, başlıyor !.. Kanto- lar, komedyalar, duramlar, pan- domimalar başlıyor ! Asker, çocuk kırk: para; başı bozuk iki kuruş!.. Diye barbar bağıran çığırtkanlar boğazlarını paralar. Küçük çadırın içinde, siğara dumanından , sarımsak ve ayak kokusundan, aralıklardan bücum eden toz topraktan nefes alınmaz. Kat kat düzgün ve allıkla suratı şafi köpeğine dönmüş kart ermeni dadusu' yahut çiroz. gibi bir ya- hudi kızı, pedavra tabtasından mamul sahne bozuntusunda arzı endam eder. Dudu, gemici oynarken, çatır çutur” salaşı esnetir; dansöz mat- mazel, alafranga ayak oyunlarında sıskalıktan ve çatpıntıdan tıkana- cak hale gelir. Bıçkınlar tarafından mütema- diyen fındık, fıstık, hattâ çat! diye ceviz ve keçiboynuzu atıla dursun, arada bir maraza muhakkaktır. Sahnedeki, ağzını büzüp nanik yapar yapmaz, külhanbeyi yerin- den fırlar. Geçmişten, geçecekten derken, yumurta ökçeli şıpıdığının tekini yakalayınca kafası budur! diye fırlatır. Polis. yetişip. herifi palas pan- dıras dışarı çıkarırken, kantocu, keyfinden: bir cigara yakarak, cakalı cakalı raksına devameder. Bayram bitip bayram yerlerin- deki aksâtâ encama erince; Misir çarşısı ile eczanelere gün doğardı. Gelsin dirhem dirhem, paket paket, şişe şişe sinameki, ingiliz tozu, sulfato, hintyağı... Çünkü çocukların yüzde sekseni evlerine döner dönmez, ya mide fesadından yahut soğuk algınlığın- dan, kafayı vurup ateşler içinde yatarlar, ebeveyinleri de, ilâç tedariki için dört dönerlerdi. Sermet Muhtar MA a Tg m Tefrika numarası: 27 Yazan: Ceneral A. F. Oglander SU iran TSE ÇANAKKALE mu» muharebeleri Tercüme eden: Muharrem Feyzi 16 ağustosta Suvladaki büyük muha- Başkumandan bu feci şıklardan birinin intihabını başka zamana talik ederek as- keri o konferans mahallini terket- miştir. Konferans- ta bir şeye karar verilmemiş ve baş- kumandan umumi karargâhına av- det etmiştir. Konferansta bütün. hücumlar Suvlaya /gönderi- len o ğmustabfız kıtaatının kudret- sizliğine ve kabi- liyetsizliğine tev- cih edilmişti. Baş- kumandan bu tenkitlerin lüzu- mundan fazla şid- detli o olduğunu düşünüyordu. ki haklıydı. Bu kıta- atın gerek efrat gerek zabitan iti- barile ekserisi ku- mandanlar tar- afından iyice oidare edildiği takdirde harbetmek kabiliyet ve kudretini haizdi. Vaziyetin fenalığı Kiçnere bildirildi Ceneral Hamilton © tarihe kakar: Lord Kiçnere hergün gün gönderdiği telgrafnamelerde bü- yük ağustos taarruzunun iflâs edeceği hakkında hakiki endişe- leri olduğuna dair hiç bir işaret ve imada bulunmmaıştı. Ceneral Hamilton lüzum gör- düğü takdirde kumandanlarından her hangisini azledip yerine yeni- sini tayin etmek salâhiyetini haizdi. Mahaza bu salâhiyetini kullan- mak istememiş ve son telgrafna- melerinde kendisinin madunun- daki cenerallardan bazısı hakkın- daki memnuniyetsizliğine işaret etmişti. Heneral Hamilton memnun ol- madığı ceneralların değiştirilmesi işini Lord Kiçner'in emir ve ira- desine bırakmıştır. Ceneral Hamilton 9 ağustosta lord Kiçnere çektiği telgrafname- de demiştir ki: “Yeni kıtaat ile ihtiyar ceneralların mezç ve terkibi, onüçüncü fırka- daki vaziyet (müstesna olarak uygun bir şey olmadığı tahakkuk etmiş görünüyordu...» Ceneral Hamilton lord Kiçnere 14 ağustosta erkenden çektiği bir telgrafnamede karşısında bulun- duğu vaziyetin ciddiyet ve vaha- meti hakkında Okâfi (derecede olmamakla beraber'dahasarih bir lisan kullanmıştır: “Dokuzuncu kolorduyu ziyaretten şimdi avdet ettim. Bu ziyaretin neticesi beni acı bir surete inki- sarı hayale uğrattı. Burada (askere istirahat ve kendisini yeniden tensik için vakit varmekten başka yapılacak bir şey yoktur. Meğerki ceneral Stop- ford ile fırka cenerallarını, şimdiki haleti ruhiyeye göre cesaretleri olmadığı umumi bir harekete girişmeğe sevk ve icbar edeyim. Hakikatı halde bunlar böyle bir teşebbüs yapacak kabiliyeti rebeyi ingilizler kaybetmişti On alfınci fırkaya mensup yüz yirmi beşinci piyade alayı avcı siperlerinde haiz değildirler. Son derece iste- miyerek bunlara istirahat ve kıtalarını tensik için vakit ver- meğe mecbur oldum.,, Ceneral Hamiltonun bu telgraf- namesi Lod Kiçnere vaziyeti oldukça tenyir etmişti. Gençler harbi Lord Kiçner 15 ağustosta Ça- nakkale baş kumanadnına çektiği atideki cevabi telğrafname ile lord Hamiltonun istediği rehber- liği yapmıştır: “Eğer ceneral Stopford, Mahon ve Hammersley'i (değiştirnieğe lüzum görüyorsanız bunların yerini işgal edebilecek muktedir cene- rallarınız var mıdır? Sizin raporu" nuzdan dokuzuncu kolordu ku- mandanı ceneral Stopford'un In- giltreye celbi icap eylediğini anlıyorum. Bu harp genç adam- lar muharebesidir. Nadiren zuhur eden fırsatlardan istifade etmenin yolunu' bilen kumandanlar isteriz. Binaenaleyh Çanakkale ( sahnei harbinde her hangi Ingiliz ceneralı vazifesinde muvaffak olamaz ise derhal icabına bakmakta tereddüt etmemelisiniz...,, Bu telgrafnameyi müteakip in- giliz harbiye nazırı Çanakkale başkumandanına gönderdiği yeni bir telgrafnamede Fransa sahnei harbindeki ingiliz başkumandanı ceneral French'den Çanakkaleye muktedir bir kolordu kumandanı ile iki fırka kumandanı gönder- meği rica eylediğini bildirmiş ve telgrafnamenin sonuna şu sözleri ilâve etmiştir: “Kolordu kumandanı ceneral Stopfordun şimdiden sizin tarafı- nızdan yazifesine nihayet verilmiş olduğunu ümit ediyorum.,, Bu muhaberatın neticesi olarak Fransa sahnei harbindeki ingiliz kumandanlarından ferik Julian Byng Çanakkaledeki dokuzuncu kolordu kumandanlığını deruhte etmeğe gönderilmiştir Suvla teşebbüsü iflâs etmişti Bu ceneralın muvasalatına ka- dar cemeral Stopford'un yerini işgal için Hellesteki ingiliz kuy- vetleri kumandanı ceneral De Lisle 15 ağustosta Suvlaya gönderilmiştir. Ertesi günü terketmiştir. (Devamı var ) : , Stopford Suvlay ,