30 Haziran 1932 ——ı Dikkat: er Bilmeöe halini 15 gün zarfında gön- eriniz.İki hafta Sıra ile almadığınız he- diyeleri bir daha alamazsınız ! Hey gidi hey.. Kim derdi ki benim gibi talisize “Besler, çıko- latâsından bir saat çıkacak!?... Rüyamda görsem hayra yor- maz, böyle bir nimetin tesadüfen benim cebime gireceğine dünya- da inanmazdım. Fakat, meğer bizim kör taliin böyle hiç umma- dığım esnada iyiliği dokunurmuş da benim haberim yokmuş.. Bak köftehoral!.. Hoş.. Onun bu iyi tarafı ara sıra beni memnun etmek suretile de tezahür eder- yal.. Zaten bu bedavadan zarif saat- cik benim elime böyle bir tezahür retiçesi geldi. Bakınız nasıl: Geçen Çarşanba günü “Akşam, aldım.“Çocuk dünyası,, ndan hediye Kazananlar sahifesini açtım. Isim- eri takibe koyuldum. Derken ne göreyim? Meger bir çikolata İazanmamış mıyım?.. Bak.. Hele bak.. Begenmediğim v2 hep kendisinden şikâyetçi ol- duğum kör taliin iyiliği tutmuşta ana çikolata çıkmış. Eh.. Oldukça güzel bir hediye.. Hiç olmazsa ağzım tatlılandı demektir!. Perşembe günü öğleden sonra ikşam idarehanesine damladım. Hesler markalı çıkolatamı aldım. Merdivenleri indim. Aç gözlülük kaşa belâdır. Kendi kendime : .— Etme.. Eyleme Beçet.. Bu çikolata hazretlerini eve götürüp ne yapacaksın?.. Burada yiyiver !.. Dedim. Ve hemen orada zavallı kaba- hatsiz çıkolatanın kâğıtlarını yırt- tım. Derken yaldızlı kâğıtların arasından bir kupon çıktı: Üs- tünde Besler fabrikasının damğası.. Damğanın altında bir yazı.. Aman deme.. Ne yazısı bu? Her kalde hayra alâmet.. Kâğıtcığı gözlerime yaklaştırdım. Kelime kelime okudum: Bir cep saatı.. Ne? Ne? Banamı çıktı bu kediye? Imkânı yok.. Benim gibi talisize çıkmaz efendim.. Mümkün değil!, Bir taraftan da yorum: kendime kızı- — Neden mümkün değilmiş?.. İşte imzalı kupon elimde,. Rüya değil bu, aynile vaki... Ve kısa? kesiyorum, sonunda kanaat getir- dimki bu bir hayal değildir. Ve tuttuğum kâğıt bana saat kazan- dıracak bir hazinedir. Geri dön- düm. Idarehaneye girdim. Muhar- rir beye kuponu gösterdim: — Saat çıkmış.. Siz alırmısınız dedim. Muvafakat ettiler: — Haftaya saatinizi teslim ede- riz, dediler. Bu iş fena işte: Bir hafta beklemek!,. Amma neyliye- yim bekledim.. Dakikaları say- makla geçen günlerden sonra merbun vakit geldi.. Bir haftanın bitamında perşembe günü tekrar matbaaya damladım. “Çocuk dün- yası,, odasına girdim. Kendimi takdim ettim: — Saatiniz hazır.. dediler. Ve uzaktan bir saat gösterdiler: Pırıl pırıl yanan ve şırıl şırıl bir su akıntısına benziyen tık taklarla işliyen şık bir saat... Içimden kızdım. Iyi amma neden saatı elime vermiyorlar? — Azıcık bekleyin, Bir fotoğraf çekelim !.. Akşam fotoğrafcısı geldi ve ben saatciğe elimi uzatırken bir resmi- miz çekildi. (Müteakiben saat bendenize verildi. Artık bütün şüphelerim zail olmuştu. Elimde tuttuğum şey zarif ku- tusunun içinde pürmeserret işle- yen bir saatti ve o artık benim olmuştu. Bu nazenin mahlüka, elimi sür- mekten korkarak koynuma yerleş- tirdim. Ve odadan, hediye almağa gelen bir çok karilerin nazari taktirleri arasında bir kahraman tavrile ayrıldım. Şimdi memnun ve müsterih düşüniyorum: Bu hediyeyi bana kazandıran kör taliime - artık indimde- kör değil yal - Ne ikram etmeliyim?! Kabataş Behçet Bu ay (Iş Bankası) kumbarasını kim aldı? (Çocuk Dün- yası) bilmece- lerini odoğru halledenlerden her hafta 200 kariimize ver- diğimiz hediye- ler meyanında, ayda bir defa 1 inci gelen kariimize (İş Bankası) kum- baralarından bir kumbara ver- mekte olduğumuzu evvelce ilân etmiştik. Geçen haftaki bilmece- mizde, 2 nci kumbarayı da Pan- galtıda Kurtuluş caddesinde No. 40 Suzan H: almıştır. dediler. Suzan H. , Behçet B. bir «Besler» saati kazandı. # Çoktan beri Çocuk Dünyası hediyeleri meyanında tevzi ettiğimiz “Besler, fabrikasının çıkolata ve bisküvileri içinde çıkan ikramiye numaralarını tam olarak biriktiren Kabataş Behçet bey dün mezkür fabrika lisesi tarafından verilen talebesinden zarif bi cep saatini matbaamızdan almıştır. Bu münasebetle Behçet beyin hedi- <<ini alırken çektirdiğimiz bir resmini dercediyoruz. Yukardaki siyah parçaları muntazam keserek beyaz bir kâğıt üzerine yapıştırınız. Resim doğru yapıştığı zaman bir hayvanın yalaktan su içtiğini görecek- siniz! Hediyelerimiz: Doğru halledenlerden 1 inciye bir cep saatı ile 5 kariimize ayrıca: iPEKiŞ mumalâtından zarif birer ipekli mendil ve ayrıca 200 kariimize de albüm, şekerleme, çikolata, bisküi, mürekkep, cepdefteri, cetvel ve kart veriyoruz. pe Verdiğimiz hediyeler içinden ayrıca kıymetli hediyeler çıkmaktadır. “Taliinizi tecrübe ediniz! (Bilmece müddeti 15 gündür.) Çocuk şiirleri Bilmece gibi Geceleri fenerli, Gezer nurlu, hünerli, Karanlıkta uyanık, Dolaşır yanık yanık. Havalarda tayyare, Uçar geçer avare. Kim bu küçük maskara? Gündüzleri kapkara, Bir karanlık kuytuda, Rahat yatar uykuda. Bir yazdır, göreceği. Sarı ateş böceğil Böl C. Safa Çocuklarınızı her ay tartınız! Yaz mev- Mam lak siminde bazı - çocuklar faz- la şişmanlar, bazıları “da zayıflar. Bunun bir çok sebepleri vardır. Zayıf uyanlar, ta tilde serbest kalarak lü- zumundan fazla deniz- de kalırlar, koşarlar ve yaramazlık yaparlar. Şiş- man lıyan İar da ders yor- gunluğundan sonra İstira- hate çekile- ot siz kalanlar» dır, Çucuk için ikisi de mu- zur ve gayrı sıhhidir. Çor cukları , bu mevsimde her ay, hattâ on beş günde bir defa tartmalı ve sikletle- rek hare rini tespit ederek, nihayot doktorun tayin edeceği sikleti bulmağa çalışmalıdır. Çocuğu hassas bir baskülde ve dalma çıplak. olarak tartmak lâzımdır. Hikâye Akşam bilmecesi İsim: Halli : 30 Haziran 932 7 Müsabakası < Tatlı bir rüya.. Hırçın bir kış günüydü. Rüzgâr bütün kuvvetile esiyor, ağaçlar iki yana sallanıyordu... Köprünün üzerinde mini mini bir yavru dolaşıyor, Boynunda asılı olan kutudan kibritleri sat- mak için, tatlı sesile “kibrit, diye bağırıyordu.. Daha bir tans- cik bile kibrit satamamıştı. Bir kaç kuruş kazansa onunla hasta annesine bakacak, ekmek parasını temin edecekti. Vakit akşama yaklaşmıştı, hiç para ka- zanamadan eve nasıl dönecekti. . du. Birdenbire gözleri parladı, ne görüyordu? İşte bir adam küçük satıcıya yaklaşıyor, tatlı bir sesle on iki tane kibrit ver yavrum diyordu. Çocuk birdenbire sende- ledi, küçük başıyla tanesi yüz paradan on iki tane kibritin ne kadar edeceğini hesaplamağa ça- lışıyordu.. Fakat adam beş lira uzattı, Üstünü almayarak yürü- meye başladı.. Çocuk şaşırmıştı, bağırıyordu: — Beyfendi, beyfendi, yanlış- lıkla beş lira verdiniz, üstünü tedarik edeyim. Fakat yüksek kalpli adam tatlı bir ahenkle cevap verdi: — Hayır küçüğüm, hepsi senin olsun, çok üşümüşsün, hemen evine koş, diyerek sür'atli adım- larla uzaklaştı... Adamcağız bu sözleri söylerken sesi titriyor, hâlinden çocuğa ne kadar acıdığı belli oluyordu... Küçük yavru adamın arkasın- dan uzun uzun baktı, içini çekti: — Ne büyük kalplı adam, biç ummadığım dakikada beni ümitsiz emellerden uyandırdı dedi. Ve şunları düşünmeğe başladı: — İlk önce sevgili annciğime bir doktor çağırırım, sonra sıcak bir çorba ile ekmeğimizi tedarik ederim. Yerinden sıçrayarak: — Oh artık dünyada benden mesut adami var mı? diye hülya- lar kurmağa başladı.. Biraz sonra bir sarsıntı ile uyandı. Demek o gördüğü şeyler birer rüyadan ibaretti. Şimdi o bir yığın samandan ibaret olan yatağında yatıyordu - Annesi şefkat dolu gözlerini yavrusunun gözlerine dikerek: - Bu akşam çok sayıkladın, yavrum diyordu. Çocu- gun gözleri yaşla doldu. Rüyasını anlattı. Annesi: - Allahtan ümit kesilmez yavrum, gördüğün şey bir gün hakikat olabilir, dedi. Çocuk — Ah anneciğim keşke daha uyanmasaydım, hiç olmassa rüyada tatlı hülyalarla yaşasaydım diyerek ağlıyordu... Giyindi, küçük kibrit kutusunu boynuna geçirdi. Beş on kuruş kazanmak için sokağın tenha yollarından kay- boldu.. Yolda yürürken gözlerinin önünde bir rüyadan ibaret olan beş liranın hayali canlanıyordu. Kadiköy — Mübeccel Nedim Talebenin dertleri: Tramvay pasoları Tramvay şirketi tarafından 15 yaşına kadar olan mektep tale- belerine tevzi edilen pasolar bir kaç yaş büyüklere de verilse çok iyi olacaktır. Çünkü uzak yer- lerden mektebe gelmek zarure- tinde olan 16, 77, 18 ilh. yaşın- daki talebeler tam ücret vermek mecburiyetinde kalıyorlar.. Ço- Şunun ailelerinin maddi yoksul- luğu dolayısile bu tam bilet paraları Öütçelerini çak sars- maktadır. Okumak için yapılan kitap, kalem masraflarının çokluğundan maada birde bu pasosuzluk bir çok 16 yaşındaki talebeleri - tam bilet için fazla paraları bulun- madığından - mektebe gitmekten bile mahrum ediyor. Çalışmak için hiç bir şeyden yılmayan Türk evlâdının ufak bir teşebbüssüzlük neticesi maruz kaldığı bu para sıkıntısı revayı hak mıdır? Onlara da paso verilse ne olor sanki?.. 1933 senei tedrisiyesine girme- den evvel bu meselenin hallini bütün talebeler namına Maarif vekâletinden rica ederim. Kabadaş lisesinden K.M. “Boz Kurt,, efsanesi Bir kaç bin sene evvel, Türkler pek azalmıştı; Yurtlarını düşmanlar Tamamile almıştı. Bir yurt bulmak fikrile, Çok zaman dolaştılar; Yorgun, argın nihayet, Bir yere ulaştılar. Burası iyi, güzel, Cennet gibi bir yerdi. Etrafı çayır, çimen, Bir dağın eteğiydi. Havası sert, suyu bol, Bu yeri beğendiler. Yerleşip, ismine de : * Ergenekon ,, dediler, Tam dörtyüz yıl bir arada, Yurtlandılar, kaldılar, Yıllar sükün içinde Geçtikçe çoğaldılar. Öyle ki.. “ Ergenekon ,, Bunları almamıştı; Bu darlığa da artık, Tahammül kalmamıştı. Fakat düşman elinde, Geldikleri taraflar; Önlerinde, geçilmez, Dimdik, yalçın bir dağ var. Düşünüp taşındılar : Bir çare bulmak için; Dağı delip darlıktan, Hemen kurtulmak için, İçlerinden bir yiğit, Onlara müjdeledi : — Demiri eritirim; Dağı delerim, dedi. Baş oldu hep beraber, Aylarca didindiler; Deldiler dağı, geniş Ovalara indiler, Dağın delindiği gün, Büyük gün, bayram oldu; Şen Türkler söylendi, Ovalar Türkle doldu. İşte, bu büyük günde, Demir takdis edilmiş; Demiri eritenin Adına: “Boz Kurt,, denmiş. Aslan Boy Zade : Selma Fuat am MM MAMA EEE İİ