Akşam ii 29 Haziran 1932 Sahife 6 Balkanlarda bir kaç gün Belgrat bir kaç sene içinde büsbütün yeni bir şehir oldu Ankaranın imarına sarfedilen parayı çok görenlere Belgradı göstermek lâzımdır Geçen senenin teşrinisanisinde, Istanbulda toplanan Balkan kon- fransında, Balkan milletleri ara- sında esaslı bir anlaşma temini için içtimai, iktisadi ve ticari mukarenetleri kolaylaştıracak bazı tesisler vücude getirilmesi karar- laştırılmıştı. Bundan başka, hukuk sahasında da bazı kanunlarımızın, velev tedrici bir suretle olsun, tevhidine dair esaslar hazırlamak üzere bir hukuk komisyonu teş- kiline karar verilmişti. Milli gruplar arasında bu komis* yonda haziran evasıtında Bel- gratta içtima ile gelecek teşrinisa- nide Bükreşte inikadı mukarrer bulunan umumi konferans müza- kere zemini teşkil edecek bazı hukuki (omeseleleri (o hazırlaması takarrür ettiğinden Türk milli grubu namına arkadaşım darül- fünun hukuku medeniye müder- rislerinden Ahmet Samim beyle beraber Belgrada azimetle bu içtimalarda hazır bulundum. Belgrattan sonra Selâniği, bu eski vatan parçasını da ziyaret ettik. Bu komisyon içtimaımda neler yapıldığını ve alelâde bir müşahit sıfatile bazı ( seyahat intibalarımı muhterem ( Akşam) karilerine bildirmek istiyorum. Seyahat, en muntazam ve mü- kemmel nakliye vesaiti ile ve bütün istirahat esbabı mevcut bir halde yapılırsa şüphesiz pek büyük bir zevktir, fakat geçilen yerlerin bir karış toprağının bile boş bırakılmadığını, Her tarafın sene- lerdenberi devam eden mütemadi bir sayin mahsuli olmak üzere zümrüt gibi yeşil ve mamur oldu- ğunu görmek insana büsbütün başka bir gönül ferahlığı veriyor. Bu hali çerek Bulgaristan ve gerek Yoğuslavya topraklarından geçerken hisetmemek kabil değil- dir. Bulgaristanda köyler (o çok mamurdur, evlerin heman hepsi kârgirdir, sıvalıdır, beyaz bada- nalıdır, şen ve temizdir. Yollarda sık sık dumanı tüten fabrikalar da görülmektedir. Bu itibarla, öyle zan ediyorum ki, Bulgar köyleri sırp köylerine müraccahtır. Bu sonuncularda fazla eskilik, fazla çamurluluk ve bittabi fazla hüzün ve melâl görürsünüz. Köylü kiyafetleri bizimkilerin pek fevkinde adolunamaz. Tren geçerken tarlası içinde başındaki kasketi yahut yırtık şapkasile belini doğrultup saf gözlerile ba- kan şu adama insanın: “ Ahmet ağa nasılsın? , diyeceği geliyor. Yalnız kadınlar, bilhassa Sırbis- tanda, başlarındaki beyaz ve klâ- sik örtü ile, bizim siyah yeldir- meli köylü kadınlardan büsbütün başka bir manzara teşkil etmek- tedir. Sırbistanın, köylerindeki peri- şanlığa yakın vaziyetine muka- bil cidden gıbta edilecek bir merkezi hükümeti vardır. Belgrat çok terakki etmiştir. Bu yerlerden on seneyi mütecavız bir zaman- danberi geçmemiştim. Dimağımda Sofyanın mübhem, fakat her hâl- de parlak bir hayalini taşıyordum. O zaman Blgradırn mamuriyet iti- barile fazla bir ehemmiyeti yoktu. Bu sefer Sofya beni inkisarı ha- yale uğrattı. Belgrat hayretlere gark etti, Balgratta yeni açılan bir cadde Istanbul ftarafından O gelüp te Belgrata çıkan bir seyyahın na- zarı dikkatme her şeyden evvel sokak ve caddelerin genişliğinin ve temizliğinin çarpmaması ihti- mali yoktur. Trenimiz (bizi oraya gecenin saat dokuzunda bıraktığı halde eşyamızı otele bıraktıktan sonra, arkadaşımla çıkıp biraz gezmek hevesinden kendimizi o alamadık. (Kahveler dolu, sokaklar aydınlık içinde, her taraf kalabahktı. Fakat ertesi gün, gündüz gözüyle ve yanımıza verilen mihmandarla gezerken her şeyi daha iyi gördük ve anladık. Belgrad'da nezaretler gerek metanet ve gerek vüsat ve zarafet itibarile emsalsiz binalara yerleştirilmiştir. Bunların en ba- şında başvekâlet dairesile maliye ve iktisat nezaretleri, sonrada harbiye nezareti ve erkânı harbiye dairesi geliyor. Bankalar azametli ve zarif, büyük apartımanlar, binalar Ohemen ekseriyetle bir seviyededir. Yollar biraz evvel de söyledi-. ğim gibi, çok geniştir. Ekserisi asfalt veya tahta kaldırımdır. Yer yer küçük bahçeler, bunların ortasında heykeller ve fıskıyeli havuzlar nazarı okşamaktadır. Etrafındaki küçük evler hep yeni ve zarif birer Villâ halindedir. Şehrin bir tarafını hâlâ (Kale meydanı ) ismi verilen büyük bir bahçe ihata ediyor. Bu bah- çenin bir tarafı setlidir. Buradan (Tuna) ile (Sava) nın birleştiği gayet iyi görülüyor, Obür yaka- daki (Zomon)un manzarası da pek hoştur. « Kale meydanı bahçesinin bir kısmı yalnız. çocuklara (tahsis edilmiştir. Bilâhere şehrin etrafını ve mesirelerini de gezdiğimiz zaman gördük ki asfalt yollar her tarafa, bütün mesirelere doğru saatlerce (odevam etmektedir. Eski Belgrattan o kadar eser kalmamıştır ki arasıra yan ve daha dar sokaklarda Obenüz yıkılmamış olan bir katlı dükkânları veya evleri bize gösterirken bunlar (eski Belgradın birer numunesidir) diyorlardı. Bunlar pek azdır. Sonra hoşa gidecek olan en mühim cihetde şehirde mevcut olan temizlik ve seyrüseferdeki intizamdır. Caddeler mütemadiyen sulanıyor, tozdan eser (yoktur. Şehirden yirmi beş kilometreden fazla giden o şoförlerin (o cezası pek ağırmış. Filhakika yolların genişliğinin de bu teminde büyük bir amil şüphesizdir. Bilâhara bize verdikleri izahat- tan anladık ki ' Belgradın nüfusu evvelleri (60,000)i geçmezken harbi umumiden sonra memleke- tin tevessüü itibarile merkeze büyük bir akın olmuş. Bu günkü nüfusun Iki yüz bini geçmiş oldu- ğunu söyliyorlar. intizamı olduğu Hükümet Almanlardan alınan tazminattan bir kısmını buraya tahsis ederek ve türlü fedakârlığı göze alarak şehri baştan başa ihya etmiş ve altı, yedi senedenberi bugünkü gördüğümüz Belgrad vücuda gel- miştir. Daha bazı taraflarında devam eden inşaat ta çoktur. Belgradın bugünkü halini gören bir türk için, ta ruhunun içinden kopup gelen şedit ve kuvvetli bir kıskançlık hissi ile Ankarayı da biran evvel bütün yolları yapıl- mış asri binaları her tarafı kap- lamış yer yer yapılan havuzların- dan sular fışkırır bir halde gör- mek arzusunun gelmemesine imkân yoktur. Sırplar medeni bir millet için çadır gibi evler içinde oturmağa, resmi dairelerin kira. odalarında iş görmeğe dosyaların kırık san- dıklar * veya yırtık (muşambalar içinde hifzedilmesine imkân olma- dığını anlamışlar ve bütün gay- retlerini bükümet merkezlerinin imarına sarfetmişlerdir. Vücuda getirdikleri eser ile iftihar ede- bilirler. Bir çoklarimız Istanbulda sene- lerce devam eden bu ihmalkâr ve lâkayıt vaziyetimizin feci neti- cesini hâlâ “anlamamış gibidir. Ankaranın imarı için sarfedilen parayı çok görerek bundan acı acı şikâyet edenlere Belğradı göstermek lâzımdır. Bazı öyle hakikatler oluyorki gözle görül medikçe anlaşılamıyor. Tokat mebusu Nazım Kitapları sansür Almanyada bu'yüzden garip bir vaka oldu Son o senelerde (o Almanyada, edebi kitaplar sansür edilmekte ve alman gençliği için gayrı ahlâki olanlar toplattırılıp Müellif ve tabileri mahkemeye verilmektedir. Bu hafta, Düseldorfta sansör heyetinin eline “Aşk uğrunda ölen gençlik, isimli bir kitap geçmiş ve muhteviyatı gayri ahlâki addedilerek kitap toplat- tirılmiş ve müellifi tasrih edilme- diğinden yalnız tabi mahkemeye verilmiştir. Müddei umumi kitabın gayri ahlâki olduğunu söyliyerek tabiin tecziyesini talep etmiştir. Tabi müddeiumuminin tecziye talebi üzerine: —Bu eser 1842 senesinde yazılmıştır. Müellifi meşhur mu- harrir Flaueberttir. Fransızça as- lının ismi Novembredir ; demiştir. Bunun üzerine mahkeme talik edilmiş ve tahkikat neticesi eserin Flauebertin eserinden O terceme edildiği anlaşılarak tâbi beraet etmiştir. daha her Trabzon mektupları Trabzon havalisinde yunus balığı ticareti Yunus balığından yağ çıkarmak için büyük bir fabrika yapıldı Trabzon, 22 (Hususi) — Trab- zonda mühim bir varlık olan ve 800-1000 ailenin geçimini temin eden bir fabrikadan bahs ve bu fabrikanın vaziyeti hakkında ma- lümat vereyim. Trabzon ve halisinde Yunus ba- liği ticareti ku muhitin belli baslı bir ticareti omahiyetini iktisap eylemektedir. Trabzonun ve Rizenin kara sularında pek fazla aylanmakta olan Yunus balıkları Trabzonun istihsalâtı arasında başlı başına bir hususiyeti haiz bulunmaktadır. Bu * balığın derisinden istiksal edilen yağın alım ve satımı ile iştigalin tarihi 200 sene evveline kadar gitmektedir. Bilhassa Sür- menenin (balıkçıları çok eski Zamandan beri Yunus balığı saydile meşgul olmuşlardır. Teşrinisaniden hazirana kadar kara sularımızda sürüler halinde dolaşan bu balıkların avlanması şu suretle olur: Balıkçılar kürek ve yelkenle idare edilen avcı kayıklarına atlarlar, denize açı- lırlar, pek mahirane manevralarla balıkları ağlara' sürüp düşürerek avlarlar. Bir vapurun seyrine kendini kaptırıp vapurla yarış yapan Yunus balıkları ağın içine düşünce o kadar sakin ve uslu olurlar ki.. Tutulan balığın denizi yaran, atlayıp sıçrayan balık ol- duğuna inanamazsınız. Ağların içerisine ekseriya 300, 500, 1000 tanesinin birden düştüğü çok defalar vakidir. Ikinci usül av ise şudur: Mazut ile müteharrik motörler içinde iptidai ve ağızdan dolma tüfenk- lerle mücehhez avcılar denize açılırlar. Balığın seyri motöre uyduğu sırada nişan alarak vururlar. Bunu bu suretle mahi- rane avlayan balıkçılar daha ziyade Sürmene ve Rize havali- sindendirler. Bir omotörün av zamarında 25 den yüz balığa kadar avladıkları çok vakidir. Balığın derisinin altında olan 4/5 santim kalınlığındaki -bir yağ tabakası istihsal edilir ve balık- ların derileri soyulduktan sonra diğer kismı tarlalarda gübre ma- kamında kullanılır. Iki sene evve- line kadar yağların istihsali dahi avlanma gibi gayet iptidai şekilde oluyordu. Halen Yoroz civarında böyle iptidai şekilde yağ istihsal eden bir çok imalâthane hali faaliyette bulunmaktadır. Avlanan balıkların derileri yüzülerek gayet büyük kazanlara atılmakta yağ eriyinciye kadar kaynatılmaktadır. £ Böyle olan istihsal neticesi yağların rengi siyaha yakın kırmızı renk arzetmekte ve verimi de ancak “/, 60 olabilir. Bu işle iştigal eden ve bu yağır kalitesini Avrupadaki diğer balina ve saire yağların renk ve temiz- liği derecesine yükseltmeği kendi- sine mefküre edinmiş olan çakır zade Veysel bey bir fabrika tesi- sine teşebbüs etmiş ve kendisine iştirak eden Trabzonda seksen senedenberi ticari faaliyette bulu- nan J. Juhuştraser ve şürekâsı limitet şirketi ile aralarında bir limitet şirket yaparak Almanyadan yağ istihsal makineleri mübayaâ etmişler ve Trabzonumuzun cidden iftihar ve yüzünü güldüren mü- kemmel bir yağ fabrikası kur- muşlardır. Hali hazırdaki son sistem ma- kine sayesinde yağın rengi fev- kalâde açık olarak istihsal edil- diği gibi randımanı dahi çok yükselmiştir. o Avcı, kayıkçı ve fabrika amelesi olarak bügün bu fabrika sayesinde yukarıda kayd- ettiğim gibi 800 - 1000 aile maişe- tini temin etmektedir. Bu fabrikanın ileride daha mühim işler göreceği şüphesizdir. Yunus balığının sanayide kul- lanılan ve tatbik edilen daha bir çok ehemmiyetli kıymeti ve cev- heri vardır. Meselâ derisinden gayet güzel meşin yapılır. Fabri- kada balığın başından kuyruğuna kadar her kısımdan (bihakkın isti- fade edilebilecek vaziyete getirtil- mesine zaman zaman teşebbüs edilmektedir. Bu fabrika yuvmiye 25 bin kilo balığı yağa tahvil edebilecek cesamettedir. e Vasati bir av senesinde bir milyon kilo yağ istihsal (o edilmektedir. Bu fabrikadan ileride yağ fiatleri yükselmeğe ( başladıkça av ve avcı teşkilâtı dahi genişletilecek ve arttırılacaktır. Istihsali bir misli daha yükseltmeği azımkâr müte- şebbisleri derpiş etmektedirler. Trabzon iktisadiyatında çok mübim bir rol ifa eden bu fabrika sahiplerini düşündüren ve geniş teşebbüslerden alıkoyan bir dert- L:ri vardır ki o da yağların. Avrupa piyasasında balina ve sair balık yağlarile rekabet edememesidir. Buna da sebep: Saydiye rüsumu olan yüzde İZnin fazla olması- dır. Çünkü Avrupa piyasaasına saydiye resmi almadığı için fazla ve ucuz yağ döken Japon ların yağları (o karşısında reka- bet edemiyecek vaziyeti hasıl olmaktadır. Japonlar Avrupa pi- yasasına gönderdiği balık yağ- larından saydiye resmi almadığı için bu yağlar ucuz oluyor. Bizim balıklar saydiye resminden dolayı pahalı olduğundan rağbet göre- miyor. Trabzon balık yağı fabrikasının istihsalâtı hemen bütün Avrupa; memleketlerine ihraç edilmektedir. Değirmendere'de kurulan bu fabrika günden güne büyümekte ve genişlemektedir. Mevsim mev- sim variller dolup dolup vapurlara yüklenmektedir. Cevdet Trabzon Değirmenderesinde kurulan fabrika “