30 Mayıs 1932 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

30 Mayıs 1932 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

30 Mayıs 1932 — Aşk kaçanı kovalar sevmiyorsun... — Doğru. derler... Seni . seviyorum diye beni — Insanların kalbi hazreti Âdemden beri değişmemiş, işte “atalar sözü,, en büyük delil, hâlâ bu söze “doğru,, diyorsum! Ümit Iskender, Mısır seferine çıkar- ken bendegânına ihsanla vermiş ve hazinesindeki bütün parayı bu uğurda sarfetmiş. Perdikas sormuş: — Size ne kaldı? — Ümit! — Ohalde bunu yarı yarıya paylaşırız! Ve Iskenderin verdiği ihsanı almamış. Eyvah Matmazel de Guise çok çapkın, çok şuh bir kadındı. Kardeşi mösyo de Guise de kumarbazdı. Bir gün kardeşine: —Mademki hep kaybediyorsun, kumar oynama, dedi. — Ne zaman sen çapkınlıktan, şuhluktan vaz geçersen, ben de © zaman kumardan vaz geçerim. — Eyvah!.. Ömrün oldukça oynıyacaksın demek!.. Cehennemi! Bu kış, atmasyonu bol bir arkadaşa gittim. Ocağın başında oturmuş yazıyordu. — Yeni eser mi? dedim. — Evet, dedi, cehennemi bir eser yazıyorum. Bu aralık bir iki kâğıt ocağa düştü. Güldüm: — Eser yurdunu buldu! Aldatmış Sadrazam Ibrahim paşaya: — Padişah çok (müteessir, kendisini iki defa aldatmışsınız, demişler. Gülmüş: — Yanılıyor, demiş, on kereden fazla aldattım. Ocak başında hindi, Bu iş nisbete bindi! Eski yar kalk şuradan, Gelir yeni yar şindi | Engin derenin kurdu, Sırtım terledi durdu! Bize fena deyenin, Yıkılsın yeri yurdu ! — Üstat sesim hangi maka, iye puselik , makamına... — “Ger Çek göze sürme beni, Karşında kulluk edem, Kapında sürme beni... Açamadim çileyi... Eller sürsün safayı, Ben çekeyim çileyi ! | | Sayılı muktesitlerimizden Ce- lâl Muhtar beyefendiye ait pek çok fıkra anlatırlar. Bunu yeni duyduk. Geçen Bayram, muhterem dok- torun kapısı önüne bir çok kişi toplanmış : Bekçi, postacı, mü- vezzi ve saire... Bayram bahşişi istiyorlar. Hizmetçi haber vermiş: — Geldiler efendim? — Kimler? — Bahşiş isteyenler! Celâl Muhtar bey pencereyi açmış ve sormuş: — Kaç kişisiniz? — On”kişiyiz. — Onunuzun da ayrı ayrı bay- ramını tebrik ederim... Deyip pencereyi kapatmış. Dağ ayrı, duman ayrı Kaş ayrı, keman ayrı... Sen orda ben burada, Beden ayrı, can ayrı | Dağda harman olur mu? Aşka ferman olur mu? Yana yana kül oldum, Küle derman olur mu? Yıl geçti, sene doldu, Yanağından bir öptüm, Elimde senet oldü. Gözleri oyar beni... Memnun eder gezdirir, Dağlarda o yar beni! Çirkin ile bal yeme, güzel ile taş taşı! Zannetme dağ dayandı... Kalb değil dağ da yandı! — 8 lira pahali mı?.. Amma yaptınız!.. Bu paltoyu futbolculardan biri sattı... E.. Onların da sıkı zamanları oluyor... Buhran... Görmüyor musunuz, boyuna Fenerbahçe ile Galatasarayı dövüştürüyorlar!.. Kaleden atma beni, Çamura katma beni, Bir düşmanın sözüyle, Ellerere satma beni | Kale başı taş başı, Hilâldir yarin kaşı... Çirkin ile bal yeme, Güzel ile taş taşı |, Kâkül örtmüş o beni... Ben yarimi unutmam, Unutsa da o beni! Zannetme dağ dayandı. Benim ahü zarımdan, Kalb değil dağ da yandı!.. Iktisat Odeon tiyatrosu aktörlerinden Rosambean, yiyecek parası bulun- madığı geceler, çocuklarını aç ya- tırmak için: — Kim yemek yemezse beş kuruş veririm! Dermiş. Çocuklar parayı alıp aç yatarlar fakat ertesi sabah karınları zil çalarak kalkarlarmış. Bunun üze- rine babaları teklif edermiş: — Yemek yemek isteyen beş kuruş versinl Bu suretle hem verdiği parayi geri alır, hemde bir öğün yemek kâr edermiş! Sakal Osman Cemal ile Sermet Muh- tar birbirlerine çok benzerler. Geçen gün İskender Fahreddin Sirkecide Sermet Muhtara tesadüf eder. — Üstat nereye böyle süratle..? — Haliç vapuruna, azizim.. —Haliç vapuruna mı?,Hayrola?! — Evime gidiyorum yahu. Neden şaşırıyorsun? — Göztepeden Halice mi taşın- dınız? Osman Cemal savurdu : —Allahakşkına Sermedi görürsen söyle, ikimizden birimiz sakal LL LL : Buhran Eskiden şık giyinir, barlarda dolaşırdı... Eş dost sayesinde gül gibi geçinirdi. Geçenlerde baktım süflileşmiş. — Iktisadi buhran sana da dokunmuş , dedim. — Hayır, dedi, dokundu da... bir kahkaha eşe dosta — Hayatta mesut olmak için çırpındım “ durdum, muvaffak olamadım.. — Eğer çırpınmasaydın olurdun!.. Buuuz!.. Nurullah Ata bey dostumuz yeni bir ma- kale yazmıştı. vardır. Makalelerini eşe, ahpaba okur. Makalesi o cebinde matbaya giderken yol- da Hikmet Feridun'a rasgeldi. — Dinle, dedi, sana makalemi okuyayım. Okuyup bitirince yolda bir bardak tıkır- tısı ve bir ses işitildi: — Buuuz!.. Souk!.. Nurullah o hiddetle döndü: — Ağzını topla.. Dostumuzun bir huyu | Bahar renkleri I Coşmuş anlatıyordu : — Geçen sabah gezmeğe git- tim, Ben, yaza yaklaşmıya başlıyan bahara (bayılıyorum. o Tasavvur edemezsiniz tabiatta ne nefis, ne güzel, ne cana yakın renkler var.. Bu bin bir rengin seyrine doyuk muyor. Hilkatin bu güzel renk- lerine kim nazire yapabilir ?, Derhal, hiç düşünmeden cevap verdim: — Ipekiş!., Git de rengi, güzel- liği, nefaseti Ipekiş kumaşlarında seyret.. Bak bahar bahçeleri, bahar renkleri Ipekiş kumaşlarının yanında para ediyor mu? Mesut Evleneceğim, evlene- ceğim, evleneceğim!.. Bize mütemadiyen aynı sözü tekrar edip duruyordu. Nihayet evlendi. Haşarı, afacan bir küçük hanım aldı. Uzaktan uzağa mesut, bahtiyar olduklarını, birbirlerini sevdiklerini duyuyordum. Geçen gün sordum: — Haticeyle evlen- din, lişittiğime — göre mesultsun.. — Yani şey.. Ben evlendim, Hatice de mesut oldu.. — Itirap sanattır yavrum. Bu sanata yakıf olanlar muztarip olmazlar.. Sen sanat- kâr değilsin, toysunl.. —.

Bu sayıdan diğer sayfalar: