Sabife 6 Isviçre mektupları Zürihte kışın defni ve ilkbaharın tesidi.. Kışı temsil eden beyaz bezlerden yapılmış adam nasıl yakılır? Alayda Bern Kantonunu temsil eden araba ve milli kıyafetlerile Bernliler Zürih 19 (Hususi) — Her sene ilkbahar şerefine Zürihte büyük bir bayram yapılır. Bu bayram hem İsviçrede, hem de bütün civar memleketlerde pek meş- hurdur. Ilkbahar bayramını görmek için her sene çok uzak yerlerden binlerce kişi Zürihe gelir. Zürihin bu seneki ilkbahar bayramı da pek parlak olmuştur. Vakıa umumi parasızlık yüzünden bu seneki bayramda bulunmak üzere pek az seyyah gelmiştir. Fakat buna rağmen ilkbahar bayramı gene çok eğlenceli geçmiştir. Züribteki ilk bahar bayramlarını bilhassa gençler dört gözle bek- lerler.. Bunun bir de gizli sebebi vardır.. İsviçre komşusu Almanya gibi serbest değildir. Halbuki ilk bahar bayramında gençler şöyle serbestçe eğlenmeğe vakit bula- bilirler. Bunun için ilk bahar bay- ramından sonra Zürihte bir çok nişanlanmalar da olur.. Şimdi siz Isviçre gençlerinin yerinde olun da ilk bahar bayramını dört gözle beklemeyin bakalım.. Bu bayramın bir ismi de “saat altı çanı, dır. Çünkü bu bayram- dan sonra bütün yaz hattâ son baharın ortalarına kadar her gün akşam saat altıda bütün kilise çanları hep birden çalar. Bu bayram şöyle tesit edilir; Şehir tiyatrosunun önündeki bü- yük meydanın ortasına odunlar- dan, çalı çırpılardan büyük bir yığın yapılır. Odunların üstüne beyaz bezlerden yapılmış bir in- san korkuluğu oturtulur. Bu beyaz adam kışı temsil etmektedir. Içi tıklım tıklım saman doludur. Bu esnada tiyatro meydanının etrafındaki evlerin damları, pen- cereleri halk ile dolmuştur. Şehrin kenar mahallelerinde oturan bir Alayda milli kıyafetlerile Lüsernli kızlar 53 çok aileler çocuklarını ta sabahın karanlığında tiyatro meydanına göndererek yer peylerler. Çocuk- lar nöbetleşerek bu yeri beklerler.. Esasen ogün cocukları bir da- kika bile evde tutmanın imkânı yoktur. Tiyatro (omeydanındaki ağaçların en tepelerindeki dalları bile salkım salkım çocuklar dolar, bütün ağaçlar, acayıp meyvalı bi- rer çocuk ağacı haline girer... Saat tam altıda, yani üstü, halkın alkışları bayram alayı kendisini akşam arasında gösterir. Alaya iştirâk edenlerin çoğu es- neftır. Bunların ekserisi kurunu vusta elbiseleri giymiştir. Meselâ fırıncılar, ortalarında, muazzam bir ekmek taşıyarak gelirler. Demirciler sarı önlükleri, ve omuzlarında koca balyozlarile odunlu baltalarile... Bu alayda Isviçrenin her “kan- ton,, u temsil olunmuştur, hem de yüzlerce sene evvelki kılıklarile .. Alayın sonuda dünyanın her memleketinin yerli kılığında gi- yinmiş süvariler gelir. Meselâ Zü- richin en zengin ve kibar ailele- rinin gençleri bu sene arap be- devileri kılığında alaya iştirak etmişlerdir. Alay, meydanın ortasındaki odun yığınının etrafında toplandıktan sonra musiki şen havalar çalarken büyük ve parlak bir alev yükselir: Odun yığını süvariler tarafından tutuşturulmuştur. Acaba kış timsali başladı mı.. Halkın merakı işte budur.. Herkes yerinden kalkıp kalkıp bunu Ogörmeğe, çalışır. Korkuluğun içine evvelce havai- fişekler (e yerleştirilmiştir. Beyaz adam yanmağa başlar başlamaz fişekler de ülerle patlar. yanmaya Akşam Heyecanlı dram Delikanlı birdenbire hafızasını kaybetti Viyanada, (polislerden (biri, Ştapark içinde devriye gezdiği sırada, perişan bir halde dolaşan bir genci görmüş Ve yanına yak- laşarak hüviyetini sormuştur. meç- hul genç, hüviyetini, ailesinin ismini ve evinin nerede bulundu- ğunu unuttuğunu söylemiş ve ailesini bulmak için kendisine yardım etmesini polisten rica eylemiştir. Polis, hüviyetini saklamak is- teyen bir serseri karşısında bu- lunduğu zannile, onu karakola götürmüş ve tahkikata başlan- mıştır. Ertesi günü, Viyana polis mü- diriyetine tüccardan Baes müra- caatla, 18 yaşında Billa namında ki oğlunu kaybettiğini söylemiş, karakolda, nezaret altında bulu- nan genç serserile karşılaştırı- lınca, oğlu olduğunu görmüştür. Yapılan tahkikat - neticesinde, delikanlının fevkalâde heyecanlı bir dram gösteren bir sinemaya gittiği ve duyduğu heyecan ve teessürden hafızasını kaybettiği anlaşılmıştır. Doktorlar, hastaneye sevkedilen zavallı gencin hafızası tekrar bulunmasını temine çalışı- yorlar. Garip şey! Bükreş zabıtai hafiye müdürü haydut imiş! Londra, 22 — Deyli Telgraf gazetesinin Bükreş muhabiri bil- diriyor: Akşam gazeteleri Bükreş zabıtai hafiyesi müdürü Mariu Cra&onesconun maruf. romanyalı haydutlarla ortak olmakla maznu- nen tevkif edildiğini yazıyorlar. Geçenlerde prens Bibesco ile Amerikalı banger Mr. Deuey ve Bükreşteki Leh sefirinin zevcesi otomobille avdet ederken maskeli haydutlar tarafından durdurularak üzerlerindeki kıymettar eşya kâ- milen soyulmuştur. Bu vakayı Cracönesco bizzat tahkik etmiş ve haydutları bir metruk kireç ocağında bulmuş- tur. Bu hizmetine mükâfaten Kral Karol polis müdürünü bir nişanla taltif etmiştir. Fakat bir kaç gün geçtikten sonra Polis müdürü azil ve tevkif edilmiştir. Polis mü ün muhtelif hay- dut teşkilâtının başında bulunduğu iddia olunuyor. Izmirde 1000 altın bulundu Izmir, 23 — Birinci kordonda belediyenin yaptırdığı parkta yer kazılırken amele bin kadar altın bulmuştur. Amele bunları kapış- mış, bir kaçıda eline geçen altınları yutmuştur. Fakat bunların hepsi bulunmuş, altınlar kısmen meydana çıkarılmıştır. ihayet Iş,, tamamen yanar, Bunun son parçası da kor halinde yere düştüğü vakit, neşe ve sevinç, artık son haddini bulur. Şarkılar, muzikalar, bağırmalar, çağırmalar... Alayın en arkasındaki süvariler bundan sonra ateşin etrafında dört nala koşmağa başlarlar. Bu esnada ateşde yana yana kü- çülmüştür. Halk meydanı kaplar. Herkes, bir kere olsun, ateşin Üzerinden atlamak sevdasındadır. Nihayet ateş söner, ve şişeler açılır. Bütün gece musiki, dans ve eğlence ile geçer... Gençlerin bir parça daha ser- best kaldıkları bu ilkbahar bayra- mı hakikaten çok eğlenceli, çok iye Ali Sami beyle KEZ saat.. 25 Mayıs 1932 — Ressamlık, pehlivanlık, boksörlü lük gibi bir sanattır «Yeni sanatin ismi modernizm değil şarlatanizm» Kahveler gelince ressam Ali Sami bey gülümsedi : — Arpa suyuna buyurmazmı- sınız ?.. Efendim alırken herif “Halis !,, diye ilâve etti.. Lâflâfı açar. Harbi umumide bazen Celâl Muhtar beye Hilâliabmere gider- dik... Biz gelince Celâl Muhtar bey emrederdi: “Getir.. Halisten!.,, Bu “Halis, in ne olduğunu me- rak eder, dururduk.. Sonra öğren- dik, meğer “Halis, halis arpa, halis nohutmuş ! Aydınlık bir salondayız.. Duva- rın İstanbul hayatına, Boğaziçi manzaralarına ait nadide tablolar var. Salonun kadife perdelerle ayrılan öbür kısmı Sami beyin atelyesi.. Kadife perdelerin ara- lığınden büyük tablolar görünüyor. lik suâlime Sami bey düşünmeden cevap verdi: — Âşk?.. Aşk olmayınca hayat olmaz.. Aşk hayatı, hayat ta aşkı yaratır.. Hayatın devamı aşka, aşkın devamı da hayata bağlıdır. Hayatla aşkın alâkasını şuradan anlayabiliriz. Cevheri hayat azal- dıkça aşk ta azalıyor. Genç bir adamın aşkı hayatının cevheri gibi ne kadar ateşli ve ne kadar fazladır. Ikinci sual: — 24 saatım nasıl mı geçer?. Bazan fevkalâde tenbel olurum. bazan kudretimin fevkinde çalı- şırım. Hayatta en büyük istediğim muntazam olmuştur. Fakat bu isteğim hiç bir zaman yerine gel- memiştir. Ben bunun teselisini buldum : “intizamla sanat yaşa- maz!.,, diyorum. Esasen son sanat çarpuk çurpuk hatlardan müteşekkildir.. Benim de hayatım öyle.. Yer yüzünde düz hat yok- tur,. Güneşin her hat üzerinde yaptığı akisler onun şeklini ayrı gösterir... Ressamın hayatı da böyledir.. Aşağı yukarı dünyanın her tarafında ressam en az inti- zam altında yaşayan adamdır. Biraz evvel söylediğim gibi bazan hiç çalışmam... Fakât bir gün yolum Venediğe düştü.. Altı günde dört büyük tablo yaptım.. Şimdi bu tablolardan birini kopya etmek ( istesem altı gün kâfi gelmez. Fakat benim Vendikteki halim de görülecek şeydi.. Arap karıları başa geldikleri zaman nasıl birhal ee öyle olmuştum. Venedik sokaklarında babalarım tutmuş gibi dolaşıyordum. Düşünün hayatım- Ressam Ali Sami bey daki intizamsızlığı.. Zannetmem ki müntazam adam ressam olsun.. — Eğlenceleriniz.. Nasıl vakit geçirirsiniz?. — Acı bir sual.. Eğlenmek lâ- zım geldiği zaman kendi kendimi eğlendiririm. Eğer kendi kendimi eğlendiremezsem (odünyanın en eğlenceli yerinde sayılırım... Insan kendi kendini eğlendirmesini bil- melidir, bu hususiyeti olanlar en ummadıkları yerlerde bile mü- kemmel surette eğlene bilirler. — Tiyatro, sinema.. Tiyatroyu çok severim.. Sinema- yada giderim. Fakat Klara Bov ve saire gibi: bir çok sinema sanatkârları varki hiç birinin is- mini bilemem.. Onların pek cahi- liyim.. Eğer bunlardan imtihan olacak olursam pek aşağı numara alacağım mubakkak.. Bir aralık yeni sanattan bahset- tik. Sami bey diyor ki: — Paris bugün bir sanat dala- veresi merkezi halindedir. Meselâ bir gün Parise beşinci sınıf bir Rus ressamı geliyor, oorada bir teşkilât var. Bu teşkilât der- hal bir apartımanı boyayor. döşe- yor, çığırtganlar buluyor. Otelci- ler, dansözler vasıtasile ağızdan reklâmlar.. Nihayet zengin bir Amerikalı bulunuyor. adamcağızın bir kaç yüz doları alınıyor. Son zamanlarda modernistler bu teş- kilât sayesinde Grant Palası bile aldılar. Bence bunun ismi moder- nizm değil, şarlatanizm... Bir aralık ressamlığın müşkülatın- dan güçlüğünden bahs ettik.. — Ressamlık pehlivanlık, bok- sorluk, tayyarecilik gibi bir şey... Resama bir pehlivan kadar adale kuvveti lâzım.. Muhakkak... Bazen bir tablodan sonra iki, iki buçuk Saat güreşmiş kadar yorulurum.. Bu sırada Samı beyle Cemal Nadır bey uzun ve hararetli bir sanat bahsina başladılar.. Ben de masanın üstündeki tablo katalok- larına daldım.. Ele F. Nihayet bir liman bulabildi Bir kaç ay evvel Cenubi Amerikadaki Arjantin hükümeti, mem- leketinde bir çok cinayetler işlemiş olan yalin sabıkalıları toplamış, bunları Chaca isminde bir vapura bindirerek Avrupaya iade etmek istemişti. Fakat vapur hangi limana girmişse yolcularını çıkarmasına müsaade edilmemiş, bu sebeple haftalarca Akdenizde, Bahrımuhiti Atlaside dolaşmıştır. Nihayet vapur Baltık denizinde Gdynia isminde küçük bir Leh limanına yolcularını çıkarabilmiştir. Resmimizde yolcular Leh zabı- tasının nezareti altında vapurdan polis görülüyor. merkezine giderlerken