Sahife 6 i———— Akşam Bebek tramvay istasyonunda.. “Bolsarmusaklı bir cacık..Barbunyaları da canlı canlı tavaya attık.. Oooh!, Bir tarafta bu seneki çilekler hakkında bir bahis.. Öbür tarafta barbunyaların sitayişi.. Saat tam altı. Eminönünde Balıkpazarına sapılan köşe Bebek tramvayını bekleyenlerle dolu... Elinde paketler dolu aile babaları, bir elinde balonunun ipini sıkı sıkı tutmuş, öteki elile hanım ninesinin çarşafının eteğine yapış- mış küçükler.. Istanbuldan dönen genç kızlar.. Kadınlı, erkekli, çoluklu çocuklu bir kalabalık... Biri hafif göbeklice, öteki -içkinin tesirile olacak - kırmızı burunlu iki zat konuşuyorlar... Kırmızı burunlu diyor ki: — Azizim aklı olan yazın Arnavutköyünde oturur.. Eh geçen gün bizim İstavriye tenbih ettim: “Barbunya isterim amma, dedim, tavaya atarken oynamalı..,, halden anlayan adamdır doğrusu.. Bir bar bunyalar getirdi. Görmeli idin birader işte.. Herif barbunyaları ağdan alıp, diri diri tavaya attı. Doksanlık şişeyi açtık.. Yazın gel- diği bizim Arnavutköyünde belli oluyor. Balıkpazarından onar ku- ruşa iki de salatalık almıştım.. Burada arkadaşı kırmızı buru- nun lafını kesti: — Sözünü balla kestim Murat bey.. Ben de aldım çantada.. — Ha... Ne diyordum efendim. Verdim salataları Istavrinin şişman madamasına.. Bol sarmusaklı bir cacık yaptırdım.. Çocuğu gönde- rip te bir az buz aldım.. Getir- diğim (okirazları Obuzlu (suya koydurttum.. Bir (oyanda da çiroz salatası arslanlar gibi duru- yor.. Tam bu esnada bizim Niko efendi: “Papaza sıtma, bize şifa..,, diye bir küçük tabak çilek getir- mez mi?.. İstavri çileklerin sap- larını ayıkladı. Üzerine toz şeker de serpince artık aman Allah... Ikinci kadehten sonra kıravatı çıkarıp attım bağrımı rüzgâra, Kandilliye karşı verdim. Gel key- fim gel..." — Benim de bu akşam niyetim “akıntı burnunda, ... Kırmızı burun bunu işitince fevkalâde mühim bir şey tenbih eder gibi: — Aman birader, dedi, sen sen ol sakın cacığı ihmal etme... E mi?. Benden sana birader nasi- hatı.. ” Bebek tramvay Istasyonu Iki akşamcı ahbap çavuşlar bahislerine devam ededursunlar.. Beri yanda başka bir muhavere: — Azizim madem Bebeğe taşı- nıyorsun.. oranin yerlisi olmak sıfatile sana biraz izabat aereyim Bebek yolunda daimi bir alâimi- sema vardır. — Akşam akşam şaka etme: allasen... — Ne şakası yahu... Vallahi ciddi söylüyorum, Bebek yolunda daimi bir alâimisema vardır. Hani alâimisemanın altından geçen kızs7 erkek, erkekse kız olurmuş ya.. Bu bizim Bebek yolundaki alâimi- semanın yanından geçenler de beyaz ırktan ise kuzguni arap oluyorlar. — Ne demek istiyorsun Allak aşkına. — Sen Kuruçeşmedeki kömür depolarının önünden şöyle bir tramvayla geç, ondan sonra aynaya bak ta bir gör... ;Renğini tanıya- bilecek misin bakalım!.. Bundan alâ alâimisema mı olur?. Bir aralık uzaktan tramvay sökün etti... Herkeste bir hareket. Bazıları tramvayı köprü başından karşılayıp hemen atlamak için koşuyorlar. Paketlerini hazırlıyan- lar... Çocuklarına “Hazır ol!,, işareti verenler.. Tramvayın ikinci mevki vagonunun arkasında pence- renin dışına asılmış iki çilek sepeti. ağız ağzına dolu... Maşallah bu senekiler | epice iri... (Sepetleri getiren kesketi çarpılmış delikanlı tramvaydan iner inmez narayı attı: — Haydi efendim.. Arnavut köyünün bu... Arnavutköyü gülü bu... Bebeğe gidecek (o arkadaşile çene çalan bir zat müşteri çıktı.. Çilekçi: — Sepeti Gliraya Okka 200 dedi.. Işin tuhafı biraz evvel yana yakıla geçim (darlığından, bu gidişle halinin ne olaçağığından, ay sonuna kadar cebine 10 lira kaldığından bahseden muhterem zat altı lirayı verip sepeti aldı.. Fakat birşey nazarı dikketimi celbetti... o Tramvay Eminönüne bırakırım... geldiği halde vagonlarındaki hal- kın yarısı inmedi. Bu sırada konuşulanlara kulak kabarttım! — A kardeş... Buda zengin usulü... yer bulmak için Galatadan biniyorlar.. Eminönüne kadar bir bilet. alıyorlar.. Eminönden sonra . bir bilet daha... — Ne yaparsın.. Bebeğe kadar ayakta kalmadansa.. Hakikaten de öyle idi. Galata- dan binip Eminönüne gelen bir çok yolcular biletlerini tazelediler. "Tramvayın içi ayrı bir âlem.. Bir köşede kolleje dönen gençler grupu.. Kırmızı yüzlü, sâf ve ço- cuk bakışlı, sade giyinişli Ameri- kalı mislerle yüksek perdeden ingilizce musahabeye dalmışlar.. Bir tarafta gene harıl harıl devam eden “barbunya ve bol sarmusaklı cacık faslı.. Bir tarafta çileklere dair hararetli bir ziraat bahsi.. Köşede balonlu yumurcağın fer- yadı: — Yaaaa.. Büyük anne.. Ben pencere kenarına oturacağım!.. Fakat aksiliğe bakın ki pen- cere kenarlarının hepsi de komple.. Ikinci sıradaki pencerenin önünde şık bir hanım var.. Yeni elbise- sinin kolunu büyük bir itina ile pencerenin kenarma (dayamış, şöyle artistik bir vaziyet almış... Büyük hanım etrafına bakındı, bakındı, (nihayet (o şık hanıma döndü: — Kızım şu maksumu pence- renin kenarına oturtta dışarıyı seyretsin. . Haminnesinin bu teklifinden cesaret alan maksum hemen yerin- den fırladı.. Şık hanımın cevabını beklemeden iskemleye tırmanmağa başladı.” Pencere kenarındaki şık hanımcağız fena halde kızmıştı: — Dur çocuğum.. Dur üstümü başımı berbat ettin canım... Aman hanım al şu çocuğu.. Maksum (o boyu pek kısa olduğu için iskemlede ayakta durarak dışarısını seyretmek ni- yetinde idi... Nihayet haminne ile oturan iyi dalaştılar. Ve neticede maksumun ayakkabılarını çıkara- rak iskemlede ayakta durmasına karar verildi.. Bu karar bütün Tramvay halkını kıs kıs güldürdü. Hikmet Feridun örtülerek de muhafaza WE 21 Mayıs 1932 Askeri hahisler Zehirli gazlere karşı korunma çareleri Zehirli gazlerden korunma iki türlüdür: 1 — Münferit korunma (yani her şahsın kendini koruması). 2 — Müçtemi korunma (halkın toplu olarak korunması). Münferit korunmada gaze karşı teneffüs cihazı, gözleri ve cildi muhafaz eden maske, elbise, el- divenler vardır. Bunlardan en mü- himmi ve çok kullanılanı maske- dir. Maske başa geçirilir, yüzü ve gözleri zehirli gazın temasından muhafaza eder. Çene altindaki vidalı bir deliğe geçirilen süzgeç ise teneffüs için lâzım olan havayı gazden temizliyerek içeriye gön- derir. Fakat bazen ve hassaten çukur yerlerde ağır gazlerin tekâsüfü dolayısile hava kalmaz ve bu süzgeçler de iş göremez. Bu gibi yerlerde tıpkı tahtelbahirlerde olduğu gibi (omüvellidülhumuza cihazları vardır. Ufak olduğu için boyuna takılan ve kolayca taşınan bu cihazlar havanın bulunma- dığı yerlerde bir sâat kadar teneffüsü temin ederler. Bu cihaz bilhassa derin yerlerde kalan kazazedeleri kurtarmaya yarar. Hayvanlar için de münferit korunma vasıtaları vardır. Bunlardan başka bilhassa en tehlikeli gaz olan yakıcı İperite karşı vücuda sürülmek üzere bazı merhemler vardı. Bunun terkibi “/, 45 aksiddözenk, “/(, 30 ken- diryağı, “/, 10 domuz yağı */, 15 lanoolindir. ç Bazı gazlere karşı Ürotrapin, Hiposülfik dö sud veya âdi çamaşır sodasına batırılmış bezler olunur. Ipeitin bulaştığı yere vazeline katılmış kireç kaymağı sürülür, bu bulunmazsa devamlı olarak akıcı ve hassatan fazla tazyıklı su altınatutmak veya üzerine gaz yağı sürmek de şiddetini tahfif eder. Bunları yaparken asla akıl- dan çıkarılmamalıdır ki, O iperit bidayette hiç bir tesir göstermez. Buna aldanarak tedbirde devam etmemek telâfisi kabil olmayan bir hatadır. Müçtemi korunma tedbirleri daha kaza vaktinde ittihaz olu- temin . nur. Gayet mahfuz ve saklı bom- balardan omüteessir olmayacak kadar kalin zemin veya beton tabakalarile 18-20 metro toprak 3-4 metro beton kapanmış olan bu yerler icabında hariçten alâ- kası kesilerek yalnız müvellidel- humuza veya uzaklardan, yük- seklerden inilecek hava ile tenef- füsü temin ederler. Şayet her hangi bir suretle içlerine gaz girerse bunu derhal dışarı atmak için kuvvetli hava tulumbalarına maliktirler. Bu mahfuz yerlerin hazar zama- nında ve şehirlerin münasip yer- lerinde meselâ sinema, tiyatro gibi maksatlar için yapılması tasavvur olunmaktadır. Bu tedbirlerden (anlaşılacağı üzere bugün için gaze karşı kalkan mevcuttur, mevcut olmak ve hüsnü istimal etmek şartile bu kalkan, yani maske ve mahfuz mahaller her nevi gaze karşı muhafazayı temin ederler. Ken- disine karşı çare bulunmamış zehirli gaz yoktur. Hepsinin ko- runma vasıtaları vardır. Bu bahse nihayet vermeden şunu da zikredelim ki, arada sırada işaa olunan önünde durulmaz, çaresi bulumaz gaz havadisi ekse- riya mubalâgadır. Bu gün kim- yada nasıl maddei asliyeler malüma ve mahdut ise gazler ve zehirli gazler de öylece malüm ve mah- duttur. Yarın için sahai tatbika konması muhtemel olan gazler aşağı yukarı buğün de bilinir. Bunlarda ne gibi mürekkebat olacağı de her gün aranıp dur- maktadır. Yanı yepyeni, herkesin meçhulü bir gaz meydana gelmesi hemen da gayri mümkündür Esa- sen gazlerin ofazla (öldürücü olmaları harpte istimallerini temin edemez. Öyle zehirli gazler mev- cuttur ki, pek az bir miktarı teneffüs edildiği halde derhal insanı öldürmeğe kifayet ederken hava ve güneşe mukavemet ede- memeleri yüzünden asla istimale salih değildir. | Müessir olması için bir çok şartlar aranan ve her türlüsüne karşı tahaffuz çaresi bulunan zehirli: gazler de alelâde bir harp silâhı halini almıştır. M. $. Sapanından ayrılmıyor , : — Yeni fransız Reisicumhuru M. Albert Lebrunun kardeşi Gabriel Lebrunun hâlâ memleketinde çiftçilikle meşgul olduğunu yazmıştık. Reisicumhurun kardeşinin sapan: başında kir resmini dercediyoruz. Gabriel Lebrun köyünde, diğer köylüler gibi mütevazi bir hayat geçirmektedir. A NN, Ni yar