8 Mart 1932. Tefrika No: 85 “ Nevzat, iki güne kadar, kafamı keserim!,, Kemal bu teminatı verirken, Selma hanımın misafirleri, Filistin yolunun kapanacağını — Ah bu gazeteler. Insanı daima sinirlendiriyorlar.. Bakınız, meler yazıyor | — Siz okudunuzsa bana anla- tınız, hanımefendi! Ben bu yazılar- dan bir şey anlamam.. Selma hanım baygınlık geçiri- yordu.. Okudu: — Filistin cephesinde İngiliz- ler bir Türk kadınını casusluk yüzünden kurşuna o dizmişler... Çok güzel bir kadınmış. Birden- bire Habibeyi hatırladım. Acaba, İngilizler (o kardeşimi ( yakalamış olmasınlar ? Bu haber canımı sıkmıştı. — Habibe ne münasebetle In- gilizlerin eline geçecek? dedim, beyhude merak ediyorsunuz! Hem- şirenizin hayatta olduğunu, onu hareketim esnasında Şamda gör- düğümü size söylemiştim. — Bilmem, Kres bey! içimde fena bir his var.. Habibenin ba- şına bir felâket geldi zan ediyo- rum. Onbeş gündenberi ondan bir haber alamıyorum. Ben Selma hanımı teskine ça- lışırken, kapının önünde bir oto- mobil durdu. — İşte, Kemal geldi.. Dedim. Ikimiz de sevinmiştik, Kapıya koştuk. — Kemal ne haber var? Kemal içeriye girer girmez anlatmağa başladı: — Nevzadı buldum... yaptığı işin kendisi için çok pahalıya mal olaçağını anlattım. (Previn) i hiç bilmediğimiz bir yere kaçırmış. Kendisi vazifesine devam ediyor. Fakat her dakikakorku ve heye- can içinde: “ Selma hanımefendi, Pervini affetsin. Ben iki güne kadar, Pervinin (o aldığı bütün eşyayı getirip teslim edeceğim! ,, diyor. Kemalin kulağına fısıldadım : — Bizim çeket ne oldu? — Onuda getirecek.. Merak etmeyin | Selma banım geniş bir nefes aldı. Artık, çalınan mücevherleri bulunmuştu. Fakat ben, bir türlü onlar gibi göğsümü şişirerek sevi- nemiyordum. Ah o ceket... O meşum ceket! Kemal bu izahattan sonra beni tatmin etti: — Nevzat iki güne kadar her şeyi buraya ketirmesze kafamı keserim. Tefrika No 24 (o—o|BMart 1932 LEKE Aşk, macera ve fen romanı Nakili: oO(Vâ- Nâ) “Şam'la Berut arası, otomobille üç dört saatlik bir mesafedir. Bu İki gün teehhüre ne lüzum var?,, diyeceksiniz. Ahmet Ferit, niçin doğrudan doğruya Şam'a, dostu- nun yanına gitmiyordu? Zira gidemiyordu. Zira, sevmeğe başlamıştı. Şam'a var- mazdan evvel, iki gün Berut'ta kalmak, bu genç kızla orada görüşmek istemişti. Lâkin, değil iki gün, hattâ iki scene yanında Asıl ehemmiyetli cihet: Vesime, İngiliz Casusu LAVRENS iSTANBULD Ahmet Ferit, Vesime'yi | kalsa, aşkını itiraf | kudretini kendinde bulacak midi? | 8 Mart 1932 A! Nakleden: Il. F çalınan eşyayı getirmezse söylemişlerdi.. Bu yeminin maddeten tatbikine imkân yoktu. — Kemal, dedim, insan kendi kafasını Okesemez. Bu kadar büyük yemine lüzum yok. Ma- demki iki güne kadar çalınan eşyanın geleceğinden oeminsin.. O halde bekleriz. .. Ertesi gün Selma hanım kadın misafirlerile salonda oturuyordu. Bu hanımlarla yeni tanışmıştım. Bir tanesi devlet işlerinden, dün- ya siyasetinden çok bahsediyor ve İngilizlere (Flistin) de büyük bir darba vurmağa hazırlandığını söy- liyordu. Bu hanım efendilerden birisi o günkü nazırlardan birinin hem- şiresiydi. . Çay (içerken Bana dedi ki: — Kres bey! Tam bir hafta sonra İngilizler (Kudüs) üzerine taarruza geçecekler miş. Ordunun bütün mezun zabıtanı vazifeleri başına oavdet ediyorlar. Sizin böyle bir zamanda mezunen mem- leketinize gitmeniz doğrusu çok şayanı hayret. Mademki ordumuzda hizmet Oetmek üzere geldiniz. Her halde böyle bir zamanda vazife başında bulunmanız lâzımdıl Bu hanımefendi çok güzel fransızça konuşuyordu. Bu sözler Selma hanımın canını sıkmakla (o beraber, menfi bir cevap vermesin de zemin müsait değildi. Memleket işleri mevzuu- bahs olurken, bu haklı söze hiç kimse itirz edemezdi. Diğer ha- nımlarda bu fikre iştirak etmiş- lerdi. — Misafirlerden biri sordu: — Mühim bir rahatsızlığınız var mı? — Hayır o hanımefendi, ben Flistinden hareket ederken cep- helerde sükünet vardı. Bütün arkadaşlar münavebe ile mezuni- yet alıyorlardı. Sıra bana geldi, ben de mezuniyet alarak Istanbula geldim. Fakat, mademki cephelerde mühim bir hareket hazırlığı var- dır, hiç şüphesizki tavsiyenizi hüs- nü telekki ederek derhal vazifem başına döneceğim. Nazır hemşiresi olan hanım efendi, elindeki gazetenin bir kaç satırını okuyarak: — Bakınız, dedi, yarın akşam- dan itibaren Haydarpaşa hattın- dan hareket edecek trenler on beş gün müddetle levazım ve eşyayi askeriye nakline tahsis edilmiş, Onbeş gün sivil yolcu ve eşyayı tüçcariye nakil edil- onu suviyor midi? Sevecek midi? | Bu derece kısa bir tanışıklık ne- ticesi ilân olunuveren aşk, onu | hayrete /düşürmevecek midi? | Vesime, Ahmet Feridin sami- | miyetine inanacak midi? İ Hayatında hakiki bir | yani hicap ve ıztırapla sevmiş | olmıyanlar, varsınlar, Ahmet Fe- | aşkla, ritle alay etsinler... Beyrut'un deniz (kıyısındaki meşhur lokantasında, işte, bu hi- cabın tesiriledir ki, Ahmet Ferit, kadınları göz ucuyla fark etmekle beraber, kendi, ta öte tarafta, yalnız bir masaya oturdu. Ancak | Pakize teyzenin daveti üzerine, sonradan, onlara iltihak etti. Teyze : — Mademki Berut'ta ancak | iki gün kalacaksınız ve aynı otel- | de oturuyoruz, öyleyse, görüşme- | mize me lüzum var?.. Zaten, | | | yalnız başımıza canımız sıkılıyor. | | Her akşam bir hikâye Leylâ hanım, Dinçlik yurdunda hasta yatan arkadaşı Fazilet ha- nımı ziyarete gittiği vakit; hasta- hanenin operatörü Ferhat beyi gördü. Bu siyah posbıyıklı, kısaca boylu, zeki bakışlı adamının her haline birande âşık oluverdi. — Aman Fazilet, bana şunu prezante et! diye fısıldadı. Bu esnada, operatör muayene- sini bitirmiş, arkasını dönmüş, odadan çıkıyordu. Leylâ hanımın seslenmesi (üzerine, (o alelumum hastalarına karşı kullandığı o basmakalıp tebessümünü dudak- larına taktı. Takdim merasimi yapılırken ise, zengin hastalarına gülümsediği o en mutena, en ince tebessümile gülümsedi. Leylâ, doktordan bir randevu istedi. Doktor, mini mini defterinde boş zamanlarını aradı. Üç gün sonrası için sözleştiler. Üç gün sonra, Ferhat bey, Leylâ hanımın beyaz, güzel ve muntazam karnını uzun uzun mua- yeneden sonra: — Niçin apandisitiniz olduğunu iddia ettiğinize hayrette kaldım! -dedi.- Hiç bir arızanız yok... — Maamafih, karnımda ağrılar duymuştum, doktor bey! — Sizi temin ederim ki bir şeyiniz yok... Lütfen şu odada giyinir misiniz? Sizden sonraki hastayı kabul etmem lâzım geli- yor. Onun randevu saati geldi. Leyla, bu ani söz karşısında şaşaladı. Dimağında hazırladığı plânı tatbik etmek için vakit bulamadı. Hülasasını, pek acele EKMEYE EEE EEE ERLER miyecekmiş... Bu haber de gösteriyor ki Filistin cephesinde mühim bir hareket ve faaliyet vardır. v. Selma hanıma bütün gazeteleri okuttum. Vaziyet benim için çok tehlikeli idi. Ertesi oakşam, son serbest yolcu treni hareket edecekti. O trene mutlaka yetişmekliğim lâ- zımdı. ( Arkası var ) Yakında SEBA MELİKESİ BELKIS Tarihi roman Yazan : İskender Fahrettin Belkis nasıl hükümdar oldu? - Yemen'den Filistin'e niçin gitti? - Hazreti Süleyman'ın sarayındaki Jerüzalem kız- ları. - Süleyman'ın 750 karısı mı vardı ? Bütün bunları yakında okuyacaksınız | Ahmet Ferit, bir mektepli gibi kızardı. Teyzeye, müteşekkirane bir nazarla baktı. Gayet nefis bir öğle yemeğin- den sonra, üç ahbap, şehri dolaş- mağa çıktılar. Burasını, üçü de, evvelden bilmiyordu. Bir tercüman onlara her yeri gezdirdi. Akşam üzeri, arap rakısları yapılan bir tiyatroya gittiler. Bu rakısları ne büyük bir zevkle seyrettiler. Sanki Harunürreşidin zemanında yaşayorlardı. Tiyatro- dan sonra, delikanlı, kadınları, yarım saat kadar bir bara girip bir kokteyle içmeğe razı etti. Gayet havai mevzulardan bahs- ettiler amma, Ahmet Ferit, neş- eyle konuşuyor, sözlerile kadınları alakadar ediyor ve güldürüyordu. Nihayet ayrılma zamanı geldi. Birlikte oturdukları otele gelmiş- lerdi. Genç erkek, iki kadının elini hürmetle sıktı. Cerrahlara âşık ağzından çıkarıverdi: — Bu akşam bizim eve yemeğe gelmez misiniz, doktor bey. Doktor; zihnen başkasile meşğul, mırıldandı: — Tabii efendim, tabii. İşte şu odada elbiselerinizi giyiniz. Güle güle efendim.. Ve kapıyı kapadı. Genç kadın, giyindikten sonra, bir takım kâtiplerin, hastabakıcı- ların yanından geçip, beş lira ücret verdi. Sonra, kendini sokakta buldu. Kalbinde, bir inkisar, ayni zamanda bir kıskançlık. Zira, hasta bakıcılardan birinin son derece güzel olduğu dikkatini celbetmişti. Evde, bir türlü rahat edemedi. Üç gün, kıvrandı, kıvrandı. Niha- yet, gene doktor Ferhada damladı. Intizar salonundan muayene oda- sına alındığı vakit: — Doktor, ağrılarım şiddetlen- dil -dedi.- Beni bir muayene daha etseniz... Ferhat pek hayrette kalmıştı. — Sakın kendikendinize telkin yapmış olmayasınız. Fakat, mada- meki israr ediyorsunuz; sizin o küçük apantistciğinizi alalım. Apan- tist ameliyatını, Amerikalı'lar, vücudunda hiç bir ağrı hissetme- den de yapıyorlar. Ameliyat yapıldı. Küçük bir şişe dahilinde, penbe bir solucan yavrusu gibi apandisttini eline teslim ederek, Leyla hanımı hasta- haneden çıkardılar. Nafile. Bütün projeler suya düşmüştü. Mesle- ğinden başka hiçbirşey düşün- miyen doktoru baştan çıkarmak mümkün olamamıştı. Adam, vur- dum duymaz mı vurdum duymazdı. Bir ay kadar, Ferhat beyin aşkını, melül melül kalbinde ta- şıyan Leylâ, nihayet, onu başka bir cerrah sayesinde unuttu: Hi- lâliahmer balosunda kır saçlı, uçun boylu, sağlam yapılı, Adnan bey isminde bir doktorla tanıştı. Cerrah olduğunu anlayınca la- kırdıyı Ferhat beye intikal ettirdr: — Arkadaşlarımdan birini ame- liyat ettiydi ! - dedi. — Arkadaşınız hâlâ berhayatsa hayret ederim. Ahbap oldular. Az sonra, bu iri yapılı erkeğin bilfiil mevcu- diyeti karşısında, Leylâ, Ferhad'ın ufak tefek hayalini gülünç ve çerdençöpten görmeğe başlamıştı. Siyab, pos bıyıklar, ne de ko- mikti ! Erkek, matruş olmalıydı. Hele Adnan beyin kır saçları ne kibardı. Etri.finda döndü, dolaştı. Bir aşk randevusunu koparmak kabil olmayınca, bir tedavi randevusu | tarzde, omünasebetsizcesine Bunu, aceleyle (o düşünmemişti. Odasında yalnız kalınca, Ah- met Ferit, soyunup yatağa gire- cek birde aşağı yukarı dolaşmağa başladı. Işte yolculuğu beraber sonuna kadar beraber geçirmişlerdi; Be- rut,da kalması mümkün olan za- manın ehemmiyetli bir kısmınıda tüketmişti. Hâlâ ilânı aşka doğru bir tek adım bile atmamıştı. Pek yakında, Berut'tan ayrılıp Şama gidecekti. Ya artık Vesimeyi ta- mamile kayıp ederse? Bu düşünce üzerine, delirecek gibi bir hallere uğradı. O de- recede fenalaştı, omüvazenesini muhafaza edemedi ki, az daha odasından fırlayacak, gidip genç kızın (o kapısını çalacaktı. Ona, aşkını haykıracaktı. | Hattâ, koridora kadar bile çıktı. Fakat, bu hareketinin ne derece manasız olacağını sezerek vaz geçti. Geri döndü. Sırtından aldı. Fakat, nesini tedavi edecekti? Sahife ? | Ertesi gün, doktoru muayeneha- nesinde, kendini onunla karşı kar- şıya bulunca şaşırdı. Basma kalıp: — Ap... Ap... Apandesit ame- liyatı için geldim!- dedi. — Müsaade buyurun da şunu bir muayene edelim!- diye, Adnan bey, ciddi ciddi işe girişti. Kapanmış ameliyat yarasını görünce, yerinden sıçradı: — Allah allah... Bu da ne?.. — Bu mu?.. Yara. Çocukken bir karık şişe üstüne düşmüştüm de yeri azıcık görünüyor. — Azıcık değil, çok görünü- yor.. Bunu hangi eşek doktora diktirdiniz?.. Ammada kötü dik- mişler... Muayene uzadıkça, kadının aklı başına geliyordu: “Yarabbil Apandistim olmadi- gını görünce, bu adam bana ne diyecek?.. Kim bilir, ne kadar kızacaktır!,, Fakat Adnan bey: — Fikrimi sorarsanız, şu apan- disiti alalım | - diye muayenesinin neticesini bildirdi. - bir çok kim- selerin başına, bu münasebetsiz ufacık barsak yüzünden işi açı- lıyor. Genç kadın, düşündü : — Eyvah, apandisitim yeniden büyümüş demek; nüksetmiş de- mek... Lâkin, sordu, soruşturdu; Tıp lügatına baktı. Apandisitin ame- liyattan sorra tekrar nüksedemi- korku içinde yeceğini öğrendi. Amma, ok yaydan fırlamıştı. Hem, fena mıydı ya: Biçağın altına aşkı işin yatmağa rağı olduğunu görünce, Adnan bey, genç kadının kendi- sini nasıl sevdiğini bizzat anlıya- caktı. Hayret.. Ameliyat muvaffakiyetle neti- celendi | # — Endişeye düşmeyin, hanr- mefendi... Kurtuldunuz... Apandi- sitiniz cidden tehlikeli bir safhada imiş. İyi ki vaktinde müracaat ettiniz! diye ayıldığı vakit doktor, Ferhat, Leylâya, ufak bir şişe uzattı. Bunun içindeki apandis, eskisi- nin hilâfına, yeşilimsiydi. Müteakip saatler, pek elim geçti. Biçare Leylâ, düşünüp duruyordu. Bu adam benim neremi kesti? Şayet körbarsağımı ise, Ferhat ne kestiydi?... Hastahaneden çıktığı gün, kocası da seyahattan avdet ediyordu. Ona koştu. Kocası, kendisine, ya- kışıklı, orta yaşlı, sarı bıyıklı, sarı saçlı bir zat prazante etti. — Meşhur operatörlerimizden Kemal bey. Leylâ, atıldı: Aman bey efendil Bana ameli- yat yaptılar. Fakat.. (Tatlı kir sesle devam etti: ) Ameliyatı ta- mar yaptıklarını zanetmeyorum.. Lütfen bir de siz muayene eder- misiniz? Nakili : (Hatice Süreyya) elbiselerini çıkarmaksızın, kendini yatağının üstüne attı. Gözlerini kapadı. Başını avuçları arasına alarak düşünmeğe başladı. Ne yapsaydı, yarabbi... Ne yapsaydı da, işin içinden çıksaydı?. Acaba teyzeye mi gidip te her şeyi anlatsaydı? Amma, şayet Vesime kendisini sevmiyorsa bu- nun ne faydası olurdu? Ertesi gün için, Berut'un diğer lokantasında, “Fransız lokantası, isimli lokantada yemek yemek üzere sözleşmişlerdi.. Fakat, kadınlar, (delikanlıyı daha evvel arıyarak ona bir oto mobil gezintisi teklif ettiler. Otomobil gezintisi Lübnan etek- lerinde uzadı. Sonra, at yarışla- rının yapıldığı parkı gezmeğe gittiler. Orada, üç kişi dolaşırken, Amazon vapurunda birlikte seya- hat ettikleri ahpalara rastladılar. (Arkası var)