EE İİ İY İŞİ İİ 7 Mart 1932 Sahife ) Tefrika No:84 bi 44 li İngiliz Casusu LAVRENS İSTANBULDA! 7 Mart 1932 Nakleden: I.F | Selma hahım baygınlık geçiriyordu. Akşam gazeteleri şu haberi neşrediyorlardı: “ Filistinde ingilizler bir türk kadinını kurşuna dizmişler!,, Selma birdenbire kızkardeşini hatırlamıştı.. Selma kanım yakamı bırakmak istemiyordu. Bu muhavere bana, genç kadı- nın yanından bir hafta müddetle bile ayrılamıyacağımı anlatıyordu. Maamafih, Selma hanımı ikna etmek güç olmadı. — Hanım efendi, dedim, benim valden: çok ihtiyar ve hastalıklı bir kadındır. Sizinle (beraber gidersek, benim vazifei vataniyemi ihmal ettiğime hüküm ederler. Bahusus sizin ogibi güzel bir kadını yanımda görürse... — Yani valdenizi görmek için Viyanaya yalnız mı gitmek isti- yorsunuz? — Evet... Fakat, Filistinden bir arkadaşım gelecek. Eğer o bugünlerde gelirse, ben onunla mutlaka beraber gitmeliyim. Çünkü io benin çocukluk arkadaşımdır. Viyanada da bir mahallede oturu- ruz. — Hakkınız var. Valdeniz onu yalnız görürse, sizin muharebede oldüğünüze hükmeder. — Ve işte o vakit zavallı ka- dıncağızın yüreğine iner.. Beni görmeden ölür. Bir haftanın ne ehemmiyeti var. Çabucak gider gelirim. O gece bu kararı verdikten sonra yatmıştık. Ertesi sabah telefonla Kemali buldurduk. Çocuk merak etmiş.. Yarım saat zarfında bir otomobil ile Aksaraydan Bomontiye geldi. Ben henüz giyinmiş değildim Kemal içeriye girdiği ozaraan benzi sapsarıydı. — Ne oldunuz Allah aşkına?.. Meraktan ölüyorum. diyerek terini silmeğe başladı. Selma hanım gülüyordu: — Kabahat bende, Kemalciğim! dedi, telefonda izahat veremedim. Senden bugün mühim bir yardım bekliyoruz. Kemal hayretle yüzümüze baktı: — Yardım... Hemde benden, öyle mi? Selma hanım cevap verdi: — Evet.. Senden! Bizim Pervin kaçtı.. Haberin yok mu? — Pervin kaçtı mı? — Hemde benim mücevherle- rimden bir kısmını ve Kres beyin ceketini çalarak... — Tuhaf şey.. Fakat, ben buna hiçde şaşmadım. Pervin mutlaka Nevzada kaçmıştır. Kemalin elini sıktım: — Güzel bir tahmin.. Tetrika No 23 Oo—o9 7 Mart 1932 Aşk, macera ve fen romanı Nakil (Va - Na) Esasen, Pakize teyze, işi hisset- se de kıskanacak kadınlardan değildi. Evvelemirde, yegeninin oyalanmasını istiyordu. Saniyen, vapurda, kendisile meşgul olan, onu eğlendiren başka insanlar vardı. “ Kır saçlı güzel kadın,, diye, ona, ismim bile takmışlardı. Vesimenin ağabeyleri de, Ga- latasaray lisesinde okumuş genç- les “olduğu için, muhavere için ilk mevzuları bulmakta güçlük çek- mediler. Müşterek ahbapları ol- duğu meydana çıktı. Onlardan bahsettiler. Sonra lâf lâfı açtı. Seyahat günlerini pek hoş ge- çirdiler... Selma hanım, kemale hitaben: — Hinziri bugün bulacaksın, Kamaleiğim! — Topkapuya kadar gitmek lâzım.. — Nevzadm annesinin evinde bulunacağını ümit ediyormısın? — Başka nereye kaçabilirki...? Muhavereye bende karıştım: — Herhalde annesinin evinde bulunması lâzım. Cünkü Kadıkö- yünden birlikte firar ettiler. — Siz ne biliyorsunuz? — Takip ettim. kaçtıklarına şahidim.. — Imkân bulamadım.. Kemâl söz verdi: — O halde ben derhal Topka- pıya gideyim. Kemalin kulağına fısıldadım: — Yavrum, benim caketim, Selma hanımın mücevherlerinden daha kıymetlidir. Herşeyden evel onu bulup getirmeğe çalış! * .. Ben o gün evden çıkmamıştım. Selma hanımla akşama kadar Kemali bekledik... Acaba onun da başına felâkeket mi gelmişti? Ortalık kararıyordu.. Meydanda kimseler yoktu.. Merakımdan ye- rimde oturamıyordum. Selma hanım: — Sinirlenmeyiniz, Kres bey! Kemal her halde müsbet bir cevap getirecektir. Diyerek beni teselliye çalışı- yordu. O gün çıkan akşam gazeteleri de fena bir haber neşretmişlerdi. Selma hanım elinde okuduğu bir gazeteyi buruşturarak yere (Arkası var) Yakında SEBA MELİKESİ BELKIS "Tarihi roman Yazan : İskender Fahrettin Belkis nasıl hükümdar oldu? - Yemen'den Filistin'e niçin gitti? - Hazreti Süleyman'ın sarayındaki Jerüzalem kız- ları. - Süleyman'ın 750 karısı mı vardı? Bütün bunları yakında okuyacaksınız ! bir attı: Iki genç, müşterek birçok zevk- leri mevcut (o bulunduğunun da memnuniyetle farkına vardılar. Ifrat modaların, gösterişçi sporcu- luğun, sinema artisti fetişizminin, alelumum ( züppeliklerin ikiside, aleyhindeydiler. Muhtelif muhar- rirler, ressamlar, şairler, musiki- şinaslar etrafında, fikirleri birle- şiyordu. Mütekabilen yekdiğerlerinin servet meselesile alâkadar değil göründüler. Halbuki, Ahmet Ferit “M..., zadelerin piyasadaki mev- kiinin ehemmiyetine dair vazih bir fikre sahipti. Bilmukabele, genç kız da, Denizci zadelerin ismi ve servetinin azametini duy- muştu. Ama, bütün bunlar, onların münasebetlerinde mevzu bahs olamazdı. Sözlerini, batta kendi kendilerine düşüncelerini bu tarafa yanaştırmadılar bile... Her akşam | bir hikâye ( m Ahmet beye tayyare piyango- sunda 100 lira çıkınca sevincin- den ne yapacağını bilemedi. Şiş man yüzü kıpkırmızı oldu, gözleri parlamağa başladı. Ve kendiken- dine: “— Hemen bir armonik alayım!,, dedi. Ertesi gün çarşıdan elinde büyük bir kutu ile eve geldi. Genç karısı Neclâ bunu görünce şaşırarak : — Nedir e elindeki? Armonik mi? Kocası lâkaydane: — Evet! dedi. — Ne yapacaksın? — Ne mi yapacağım? Her akşam leylâkların arasında öten kuşu işitmiyor musun ? Bu kelimeleri duyan Heelâ kıpkırmızı oldu. Birden başı dönmeğe başladı. Kendini kocası tarafından yakalanan kabahatli bir kadin zannederek mırıldandı: — Evet işitiyorum ama, elin- dekiler onun arasında bir müna- sebet göremedim | — Görmiyecek ne var? Bu- nunla o kuşa şarkılar öğretece- gim. Hiç ümit etmediği bu cevap krşısında genç kadın korkuyu unutarak bir kahkaha attı. Fakat hissiyatını daha ziyade belli etme- mek için odasına çekildi. Çalılıkta . öten kuşa şarkılar öğretmek: Bu olacak şey değildi! Birde kocası: “Her akşam öten kuşu işitiyor o musun?, diye soruyordu. o Nasıl ( işitiyordu? âşığı Kemal'e bahçenin arka kapısından (o girerek, (ağaçların arasına saklanıp da kuşu taklit etmesini Necla öğretememiş midi? Sesini duyar duymaz hemen bah- çeye çiçek toplamak bahanesile iniyor, ve orada genç adamla yarım saat kadar konuşuyor. Ve bütün günün sıkıntısını bu suretle telâfi ediyordu. Zavalli Necla “me kadar bed- bahttı. Kocası Ahmet bey ellilik yaşlı bir adamdı. hiç karısile meşgul olmadığı gibi, bir yere gitmesine de müsade etmiyordu. Kendi de sabahtan akşama ka- dar, kuşları kafeslere (O haps- ederek, onlara ıslıkla şarkılar öğretiyordu. OBu merak değil miydi ki ona işten el çektirerek bu tenha yerdeki köşkü satın aldırmıştı. Artık ıslık çalmadan ciğerleri yorulan Ahmet bey şimdi rahat rahat, kuşlara istediği havaları armonikle söyletecekti. Bu sefer sıra leylâkların arasında- kine gelmişti. : Ötüşünden onun mev'ini tayin edemediği için: “Ne kadar vahşi hayvan,, diyordu. Her halde diyerleri gibi onuda terbiye edecekti. Kocasının bu fikri Neclâ'nın hiç boşuna gitmedi. Ertesi günü bemen Kemal'e bir daha geldiğini ıslıkla haber ver- memesini söylemeğe karar verdi. Bu şerait dairesinde, İzmirden Berut'a kadar üç günlük deniz yolculuğu pek kısa zaman içinde geçli. Suriye limanı görününce, Ahmet Ferit, teessürle : — Eyvah, geldik demek! diye içini çekti. Yekdiğerlerinin ellerini uzun uzun, samimiyetle sıkarak vapur- dan ayrıldılar. — “. Karaya inerinmez, hakikatin çetin yüzile karşılaştılar. Lübnan limanlarında, gümrük. meselesi epeyce haşindir. Kadın- larda dahil olmak üzere, herkesi, gümrük memurları hırpaladı. Otomobillere bindiler. Berutun İ yeni yapılmış asfalt yollarından geçtiler. Beru'tun eski aksamı yı- kılmış, şehir tamamile yenileşmiş- ti. Hareket ve faaliyet, harikulâ- deydi. e — — RA İĞ Akşam olur olmaz bahçeye indi. Leylâkların arkasında bir gölge görünbe: — Kemal sen misin? Dedi. — Nasıl? (o beni burada mı bekliyordun? — Evet! Ah bilsen ne oldu. — Ne oldu? — Mahvolduk. Kocam sesini işitmiş. — Sahimi söyliyorsun? Demek şüpheleniyor. — Islık çaldığını duyunce seni kuş zannetmiş. — Sonra? — Sana şarkılar öğretmek için bir armonik almış. Kemal bunu işitir (o işitmez kahkaha atmamak için kendini zor zaptetti, Neclâ yalvararak : — Gülme Kemal! Benim de ilk önce kocamın bu fikri taha- fıma gitti. Fakat sonra işin fena- lığını anladım. Artık birbirimizi görmiyeceğiz.” Kemal onu teselli kucakladı. — Tecrübe için bir kere daha çalayim mı? Neclâ genç adamın ağzımı elile kapayarak: — Ne yapıyorsun? deli mi oldun? Şimdi bahçeye armoniği ile iner. — İnerse insin. Hemen Kemal ıslık çalmağa başladı. Neclânn bütün vücudu titremeğe başladı. Ikisi de kulak verdiler. Kemal: — Işitmedi! -dedi.- Ve yeniden kuşu taklide (başladı. Hemen köşkten bir armunik sesi geldi. Kemal yavaşça mırıldandı: etmek için — Çalıyor... Renkten renge giren genç kadın : — Yeter artık, şimdi bahçeye inecek. Hakikaten çalgı susmuştu: fakat beş dakika sonra obahçeden işitilmeğe başladı. — İşte kocam geliyor, çabuk kaç, Kemal Neclâyı üzmemek için, alnından öptükten sonra ağaçların arasından kayboldu. Armoniğin sesi daha ziyade yaklaşmıştı. Neclâ birkaç çiçek toplıyarak dizleri kesilmiş bir halde, yavaş yavaş eve doğru yürümeğe başladı. “. Kocası Neclâ'yı görünce : Sen leylâkların arasında mıydın, kuşu işitmedin mi ? - diye sorduktan sonra, çalgısının askı- sını omuzuna çekerek ilâve etti:- Haydi içeri gir. Kuşu sen kaçırdın. — Ben bir şey yapmadım. — Sana içeri gir diyorum. Necla kocasının sözünü 'dinle- yerek içeri girdi. Odasına çıkınca “Buna rağmen, oraya giden türkler: — Yine yaşasın (Istanbul! - dediler. Hele ecnebi askerlerinin şehir- de dolaştığını görmek, onların hatırasında mütareke günlerinin acı maceralarını canlandırdı. Ertesi günden itibaren, Pakize teyze, kayınbiraderinin kendisine tavsiye ettiği avukata müracaat etti. Avukat Huravi efendi, genç, fakat mahir ve vazifeşinas bir arap avukatiydi. Türk mekteplerinde tahsil ettiği için, (o Türkiyenin ve Türklerin dostuydu. Harp esnasında, bizim orduda ihtiyat zabitliği yapmış. Binaenaleyh, otürk kadınlarının vekilliğini deruhte ettiği için kendini bahtiyar hissetti. Bu zarif, güzel ve kibar kadınlar, son derece hoşuna gitmişti. çalğının sesi gene işitildi. Fakat kuş bu sefer cevap vermiyordu. Ahmet bey başka havalar çalmuğa başladı; gece cevap yoktu. Kendi kendine: — Tabii şimdi çalmak bir işe yaramaz. Artık kuş kaçtı. dedi. Karısile karşı karşıya gelince hiddetle haykırdı: — Sana bahçeye dörtten sonra inmek yasak, anlıyor musun? — Ya çiçeklerim ne olacak? — Çiçeklerin. lüzumu yok! Genç kadın ısrar etmenin fay- dasız olduğunu anladı ve sustu. Kemal'in bu hale karşı bir şey yapamiyacağını . zannediyor. Ve son derecede mütcessir oluyordu. Fakat aşk insanın hatırına ne- ler getirir! Ertesi oOakşam Kemal gene ağaçların arasına gelmiş, ıslık çalıyordu. Armenik, keman ona köşkten, sonra da bahçeden cevap verdi. Çünkü Ahmet bey kuşu alıştıracağım diye çalgisile balh- çeye inmişti. Artık bu akşam bu yeni talebesile meşgul oluyordu. Sevincine diyecek yoktu; birkaç gün sonra kuş çalgile beraber ötmeğe başladı. Ne kadar çabuk terakki etmişti. Öğrendiği şarkı- ları baştan aşağı hiç yanlışsız söyliyordu. Fakat bukadar gay- retine mukabil bir mükâfat iste- mez midi? Ahmet bey bahçeye iner inmez Kemal, fıfsattan istifade, ağaç- ların arkasından dolaşarak köşke giriyor, orada Neclâ ile istediği gibi konuşuyordu. Kuş gittikçe alışıyordu. Yalnız Ahmet beyin bir şey tuhafına gidiyordu. Kuş: leylakların ara- sından öteceğine, sesi köşkün pencerelerinden geliyordu. Demek yerini degiştirmişi. Buna Amet bey aldandı. Şarkı söylesin de nerede olursa olsun! O, gene, çalgısını çalıyor. Kuşta onunla beraber: öttükçe sevincinden ne yapacağını bilmiyordu. Sanki kuş gittikçe sesleniyor ve daha çok çalması için yalvarıyordu. o Artık Ahmet beyden bahtiyar kimse yoktu. Ya kuş ne yapıyordu? Onun da sevincine diyecek yoktu. Yal- nız bir şey canını sıkıyordu. Neclâ ile konuşacağına durmadan ıslık çalıyordu. Fakat onada çare buldu, aylıkla ısık öttüren bir adam tuttu. Onu ağaçların arasına saklıyor, kendi de Neclânın oda- sına çıkıyordu. Kışın kuş daha erken gidiyordu. Fakat yazın hele mehtaplı zamanlarda gece yarısına kadar ıslık çalıyordu. Ah- met bey dünyanın en bahtiyar adamı olmuştu. Hiçbir bir kuş bunun kadar maharet gösterme- mişti. ilk günleri kocasının bu haline tahammül edemiyen Neclâ şimdi onu bu fikrinden dolayı tebrik ediyor ve daha ziyade heveslen- dir dosyeleri tetkik etti. daha doğrusu, tetkike başladı. Zira, işi, son derece muğlak, karmakarışık, arap saçı gibi do- laşıktı. Settar efendi, Halit beyin mirasa dair verdiği havadiste, “..M,, Zadeler ailesine yanlış bir ihbarda bulunmuştu. Bu miras işini ailenin lehine olarak halletmek cidden müşküldü. Büyük bir maharete (o mütevakkıftı. Fakat, servet öyle azim bir yeküne baliğti ki, avukat ta müvekkilleri de, herçibadabat, işin peşini bı- rakmamağa karar verdiler. Onlar, miras işile uğraşa dur- sunlar. Ahmet Ferit, ayağını karaya basar basmaz, ilk iş olarak tele- fon merkezine koştu. Şam şehrini aradı. Orada, dostu Velid'i bu- larak, Beyrut'a geldiğini haber verdi. İki güne kadar Şam'da olacağını kendisine ihbar etti. (Arkası var)