1 Mart 1932 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

1 Mart 1932 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Sabah mı olmuştu? © Rüyamı görüyordum ? © Akşamın saat dokuzunda otur- duğum koltukta sekiz saat umuş değildim yal. Fakat bu bir hakikattı: Güneş yeni doğmuştu... Yavaş yavaş koltuğa tutunarak i kalktım. Halimden, kemiklerimin ızlamasından, gözlerimin ağırlı- ından belliydi ki, sabaha kadar yumuştum. İlk hatırıma gelen şey pencereyi İİ açmak olmuştu. Salondan içeriye giren serin İl bir rüzgâr odanın boğucu havasmı İbir ande tasfie etti. Aklım başıma gelince, geceyi burada İ| nasıl geçirdiğimi düşündüm. İ Acaba bir tuzağa mı düşürük müştüm? Bu esnada salonun kapısı açıldı. İ Önden zayıf bir Hintli, arkadan da uşak göründü” Zayıf Hintli başile selâm vere- İrek yanıma sokuldu: — Bombaya yeni mi geldiniz? — Evet... — Memleketimize bundan evvel de gelmiştiniz? — Evet... — Kaç defa..? — İkişer sene fasıla ile üç defa. — Entenilicens servise mensup olduğunuza göre, memleketimiz- deki vazifeniz - hiç şüphesiz - bizi takip etmektir, değil mi? — Siz kimsiniz? N li — Hindistanın istiklâli için kanın dökmeğe yemin etmiş milliyetperver bir adam.. Çok tehlikeli bir vaziyette bu- lunduğumu arlayınca sordum: — Mister Haringtonun tıraşı bitmedi mi? Zaif Hintli güldü: — Eski dostunuzu mu soruyor- sunuz? Fakat, o sizi buraya davet ettikten biraz sonra, mühim bir vazife ileBombaydan ayrıldı. — Bu gece burada değil miydi? — Hayır. Ve kendisi avdet edinciye kadar sizin burada misa- fir kalmanızı rica etti. Zaif Hintli bu sözü söylerken, salonun kapısından iki heybetli uşak daha görünmüştü. Artık ölüm teklikesi ile karşı karşıya bulunuyordum. Beni orada sabaha kadar mü- nevvim ilâçlarla uyuttuklarını öğ- renince derhal silâhima davrana- rak, zaif Hintlinin üzerine ateş ettim. Şimdiye kadar beni hiç bir yerde mahcup etmiyen rovelve- rimden kurşun değil, kıvılcım bile çıkmıyord Teirika No 17 LEKE | i Aşk, macera ve fen romanı Nakili: oO(Vâ- Nü) Vesime, manevi azapla kıv- ranmaktaydı da, randevüye onun İçin gelmemişti: Anne olacağını anlamıştı. Filbakika, genç kız, kalmıştı. Bunu iyice tahkik ederek, em- niyet hasıl ettikten sonra, Vesime ilk önce, intiharı döşünmüştü. Lâkin intihardan hem korkuyor, hem de aldığı terbiye, intiharın çok aleyhindeydi. Tuhaf şey! Derhal âşıkına koşacak yerde önünden kaçınmıştı! O gün, derdi o kadar bü i ek istemişti, hamile İngiliz Casusu 7 LAVRENS İST “ Hintlilerin üzerine ateş ettim; silâhımdan kurşun değil, bir ufak kıvılcım bile çıkmadı. Beni, o gece, sabaha kadar uyutmuşlardı... ANBULDA! Nakleden: | Hintliler müstehziyaye bir te- vurla kaşlarını çatarak gölüşmeğe başladılar. O ne inhizamdı yarebbil Ben uyurken silâhımın kurşun- larını buşaltmışlardı. — Bu alçakça tuzağa ne lüzum vardı, dedim, bana maksadınızı açıkça neden söylemediniz? Gizli komite âzasından olduğu anlaşılan zaif Hintli şayanı hayret bir soğuk kanlılıkla karşımdaki koltuğa oturdu: —Şimdi sükünetle konuşabiliriz, zannederim:. Ve bana elile yer göstererek: — Buyurunuz! Dedi. Hintlinin bir anda gırtlağına sarılıp boğmak istedim. Fakat, bu, budalaca bir hareket olacaktı. Kapının önündeki: Hintliler, efen- dilerinin bir işaretile beni mahv- etmeğe âmade bir vaziyette bek- liyorlardı. Hintli dedi ki: — Bombaya Mis Morganı ara- mak vazifesile geldiniz? Hayır... ve sizi şerefimle temin ederim ki, mis Morgan hadisesini henüz dün akşam işittim. milliyetperver o gülerek olması ihtimrli yoktur. Siz Bom- bayda bu işi takip edeceksiniz! Haydi itiraf ediniz; Buraya mis Morganı meydana çıkarmak için geldiniz, değil mi? — Velev ki öyle olsun.. Bun- dan sizene? Ben de nihayet bir memurum. Hükümetimin verdiği vazifeyi ifaya çalışacağım... Fa- kat, size tekrar edeyim ki, ben bu işin tafsilâtına vakıf değilim. Hintli ince beyaz dişlerini gös- tererek sırıttı : — O halde ben size vereyim | izahat Galatasaraylılar cemiyeti müte- şebbisheyetinden: Tanzim edilen yeni nizamname projesinin kabul ve tastiki için 4 mart çuma günü saat iki buçukta Galatasaray lise- si merasim salonunda bir içtima aktedeceğinden bütün Galatasa- raylıların mezkür gün ve saatte 1 Mart 1932 başıma kalarak | içtimada bulunmaları (o bilhassa rica olunur. Içtimadan evvel nizamname pro- jesinini görmek istiyenlerin mektep kapısından (alabilecekleri (arz olunur. — Bizim istihbaratımızın yanlış | Ingiliz kâşif geçen hafta vefat etti Harpte yüz binlerce; insanın daha kolay öldürülmesine yardım eden, ve piyadenin en mühim hafif silâhlarından biri olan el bombasımn kâşifi geçen hafta ölmüştür. Harp başladığı vakit bilinen başlıca &#l bombası, yumurta şek- liwdeki bombalardı. Saplı el bom- balarını keşfederek, o bombaların, odaba kuvvetle daha uzağa atılmaları imkânını: ortaya çıkarmıştır. Sonra almanlar da bu esasta el bonr- baları yapmışlardır. Yalnız ingiliz ordusu, Milis tarafından keşfedilen bu el bom- larından 75 milyon tane kullan mıştır. Beher bombadan kâşifi muayyen bir bisse aldığından, harp içindee büyük bir servet yapmıştır. Bulgar parası 5, 10, 20, 50 ve 100 levalıklar piyasadan çekildi Borsa ve Osmanlı bankası komiserliğinden; 5, 10, 20, 50 ve 100 levalik bilcümle Bulgar bank- notlarının, Bulgar milli bankasının 29 Kânunuevel 1931 tarihli kararına | tevfikan 14 Kânunu- evel 1932 tarihinden itibaren beş sene zarfında tedavülden ; kaldırılacağı ve 31 kânunusani 1933 tarihinden sonra da bu banknotların tediye vasıta: kanu- niyesi olarak telâkki edilmiyeceği ve bunlarin yalınız Bulgar mili bankasının: şube ve ajanları gişe- lerinde tebdil edileceği Bulgar sefaretinden verilen bir takrir üzerine bariciye vekâleti celilesin- den maliye vekâletine yazılan ve bir sureti komiserliğe gelen tah- riratran anlaşıldığı ilân olunur. Adanada faydalı yağmurlar Adana, 28 ( Hususi) — Hava mutedil gitmektedir. Birkaç gün- denberi faydalı yağmurlar yağ- mağa başlamıştır. Adana çiftçisi bu yağmurlardan çok memnun- durlar. Bir hırsız yakalandı Bundan bir müddet evvel Kum- kapıda Vasilaki efendi isminde birinin evine hırsız girerek kıy- mettar halılar çalmıştı Uzun zamandan beri devam eden tah- kikkat neticesinde zabıta bu hır- sızıkla maznunen Refik isminde birini yakalamıştır. Refik tahki- kat evrakile birlikte sulh ceza mahkemesine ; teslim edilmiştir. Mahkeme © tevkif keserek Refiki adliyeye sevket- ingiliz Williyam Mills “ hislerini kaybetmişti. müzekkeresi Et yiyen karmncalarm Hücumundan kaçan Kaçtk smölesi, örmanda, Yolu Şaşırrmslardır. Ağaçlar o derece siktir ki gök yüzünü göremiyorlar. Bir türlü, güneşin mevkiini tayin edemiyorlar. Bu Suretle, şarka doğru mu, garba doğru mu gitmeleri lâzım olduğunuanlıyamıyorlar. Çıkılması gayet güç ağaçlardan birine zorla bir genci tırmandırmışlardır. Oğlan daha fazla çıkmak istemiyor. Hiddetten (küplere binerek, oğlanı tehdit ettiler. Fakat, birdenbire, delikanlı, ağaçtan inmek tecrübesinde bu- landu. Alt taraftaki oinsanlar, kin tem homur homur homurdandı- ar. Lauro, korku içinde, onlara cevap veriyordu: — Tambo... Başka tambocha'ler (—et yiyen karıncalar) uzaktan geliyorlarmış. Bunu söylemek isteyordu. Lâkin, “Tambochalar,, demeğe vakit kalmadı; çocuk, sadece: “Tambo...,, dedi; ve son hecöyi söyliyemedi. Büyük kardeşi, elin- deki karabina ile ona ateş etli. Zavallı oğlancağız, camit bir cisim gibi aşağı yuvarlandı. Kardeşini asabiyet halinde öl- düren büyük Coutinhe bir an, yaptığı işten şaşalayarak korku içinde dura kaldı: — Ah aman yarabbi! kardeşimi öldürdüm, kardeşimi öldürdüm! - diye inildedi. Silâhını attı ve meçhul bir isti- kamete doğru koşmağa başladı. Ötekiler de, - nereye gittiklerini bilmeden, çil yavrusu gibi dağıl- dılar. Ve artık, buluşmamak üzere yekdiğerlerinden ayrıldılar. Bir kaç gece! sonra, Don Cle- mente Silva, arkadaşlarının bağı- rıştıklarım işitti. Fakat, onlara tekrar tesadüf ederse kendisini öldüreceklerinden korktu. O'da artık şefkat, merhamet Onun da yüreği haşinleşmişti. Bazen, bu insanların başına felâketi kendi bilgisizliğinin getirdiğine kail olu- yor; vicdan azabı içinde ağlıyordu. onları kurtarmanın kendi vazifesi olduğuna kail bulunuyordu. Bu sefer de, arkadaşlarını ara- mağa çıktı. Sade, hir iki iskelet | başı ile bir iki uyluk kemiği | buldu. Yanında ateşi ve silâhi yoktu. Bu halde, iki ay kadar dağlarda dolaştı. Adeta aptallaştı, hislerini kay- betti. Her şey ondan uzaklaştı; biçare adam öyle sefilleşti ki, | bir türlü, Azrail bile rastlamadı; ölüm bile onun canım almağa tenezzül buyurmadı. Kökler çiğnedi. Otlar ve man- tarlar yedi. Tam manasile akilün- nebat bir hayvan olmuştu. Sadece şu farkla ki, o, şuurile hareket ediyordu. Maymunların neleri ye- diğine dikkat ediyordu: May- munlar ne yerlerse o da, takliden, onları yiyordu. Bir sabah, adamın hayatında bir inkılâp olu: Kendisini, Cananguche denilen bir nevi kurma ağacmın önünde buldu. Bu hurma ağacmın ismi efsanelerde er. Güya, güneşe Aşıkmış. klik) — taraftaysa o tarfa döner... Ihtiyar, bu mucizeyle karşılaşa- cağını ve bu güneşe âşık nebat- tan bir istifade edeceği hiç aklına getirmemişti. Uzun uzun,vecdüistiğrak içinde kaldı. Bir maşukaya bakar gibi, ağaca baktı. Ağacın uzvn yap- raklarının, kendiliklerinden kımıl- dandıklarım görür gibi oldu : On iki saatte, sağ omuz üzerinden sol omuz üzörine eğilen bir baş Meçhul harikulâdeliklerin inci- zabı kalbini istilâ etti. Yarabbi! Demek ki, semalara doğru bir ibre gibi yükselen bu ağaç, ona, şarkı garbı güni cünneli Efsane doğru olsun olmasın; her halde tecrübeye girişecekti. Ağacın marifetine bütün kalbile inanıyordu. Inandı, Bekledi. Istikametini tayin etti. Bu ağacın rehberliği sayesinde, kısa bir zaman sonra, kendini Rio Tigwie sahilinde buldu. Bu nehrin suları, onun gözle- nne, bataklık seları gibi göründü. Suyun hakikaten aktığına kanaat getirmesi icin, üstüne bir dal at- ması lâzım. geldi. Balıkçılar, onu, bu işle meşgul buldular. O Ihtiyarı, (o kulüblerine adeta zorla götürdüler. Reisleri: — Bu korkuluk kılıklı herif kimdir? - diye sordu. Balıkçılar, reislerine: — Bilemeyiz... Ağzından Cow- tinhol.. Peggil.. Şouza Machadol.. - sözlerinden başka laf çıkmıyor! - dediler. Ihtiyar, bir sene sonra, oradan, bir kayığa atlıyarak Vaupe'ye kaçtı. işte, şimdi, benim karşımda oturuyor. Hikâyesini anlattı. Ve bana şu tavsiyede bulundu: — Sakın Yaguarani'ye yolunuz düşerse gitmeyin... Yaguarani ormanlarının üçte biri, bugün, çöl halindedir. Zira, et yiyen karıncalar, ağaçların usaresini oemmişlerdir. Gökleri | göze göstermeyen o ağaçlar, kül yığını halinde yere serilmiştir. — Son — Mütercimi: (Hatice Süreyya) üzere biraz dolaşmağa çıkınca da, Fazıl Alkasdi'nin bu manza- rasile karşılaşmıştı. Şimdi biçare kız, kendi kendine lânetler (o yağdırıyordu: © Nasıl | | | olmuştu da, aldanmış kanmıştı? Nasıl olmuştu da bu derece sukut etmişti. Yavaş yavaş, muhitin ruhu üzerinde yaptığı tesiri anladı, Arkadaşlarına, (odaimi (o surette devam ettiği “sosyete,, ye ta'netti.. Başına gelenler, onların yüzün- den gelmişti. Onların yüzünden, Ailesile birlikte hava almak | bu çıkmaza girmişti. Uçurumun dibine yuvarlanmıştı. O akşamdan tezi yok; son vapura bindi. İstanbul'a indi. | Nişantaşındaki konağa gitti. Kendi kendini kurtarmak için yemin etti, Betbaht çocuğun ruhunda cere- | yan eden feci dertin tafsilâtını vermek, cidden güç bir iş olurdu. Vesime, hem kendi namusunu, hem de ailesinin namusunu kur- tarmağı düşünüyordu. Hatırasın- dan, nalâyık bir insanın aşkını silmeği de istiyordu. Kendini kurtaracaktı. Zira, ken- dini kurtulmağa ve mesut olmağa cidden lâyık gördü. Bunun için tatbikata girişti. Gerçi, tanıdıklarından bir çok- ları onun betinin benzinin soluk olduğunu farkettiler. Fakat göz yaşlarını asla sezmediler. Halbuki, genç kız, anne oldu- gunu anlayınca, ne ağlamıştı, ne ağlamıştı, ne ağlamıstı!... Ikinci kısım Güzel bir aşk Kış gelmişti. solup - sararmasından zadeler, kızlarının, kederli | uzaklaştırmağı (o düşünmüşlerdi. Bunun için de, İzmir'de oturan Pakize teyzenin yanına gönder- mekten âlâ çare yoktu. Pakize teyze, Mehmet beyin zevcesinin üvey kız kardeşi idi. Annelezi başka idi. Hikâyemizin bu noktasında, Pakize teyze, ancak otuz beş yaşlarındaydi ama, saçları kır- laşmıştı. Kır saç ama, nasıl kır saç...Ne güzel kır saçlar vardır... İşte, Pakize'nin kır saçları, bu güzel kır saçlardandı. Bedii zevki olan- lara, bu kır saçlar, daimi surette, şairane şairane sözler söyletirdi. Heyhat ki, Pakize teyzenin güzel saçlarının böyle ağarması, pek yürekler acıs) bir hadiseden neşet etmeşti. Pakize teyze, Vesimenin annesi olan üvey ablası tarafından yetiş- ak, onu muhitten | tirilmişti. Vesime ve ağabeylerile birlikte, uzun zaman beraber yaşamıştı. Bir ilkbahar sabahı, Pakize'ciğin kalbine aşk uğradı. Pakize teyze, itimat gösterdi. Güler yüze, tatlı söze inandı. Vücudunun bütün bikrüsaffetini muhafaza etmekle beraber, kal bini verdi. Lâkin, günün birinde, sevdiği adamın başka birile evlen- diğini gazetelerde okuyarak hay- retlere düştü. Artık Istanbulda oturamaz olmuştu. (İzmirde, (annesinden kalma bir evi vardı. Oraya çeki- lip başını dinlemek ve derdini avutmak istedi. Kendisini Istanbul muhitinde tekrar gördükleri vakit, saçları ağarmıştı. Lâkin teni tazeliğini muhafaza ettiği için, saçların bu beyazlığı, genç kadının güzelliğine nakise (teşkil & etmek (o şöyle dursun, bilâkis revnak veriyordu. ne canlı gözleri ve ne ziyadar bir alnı vardı. ( Arkası var )

Bu sayıdan diğer sayfalar: