1 Mart 1932 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

1 Mart 1932 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Sahife 6 akşam gi 1 Mart 1932. Yassı adada balıkçılar sarayı! “Balıkçılıkta delilik makbul iştir... Biz Lİ de gençliğimiz de az deli mi idik!..,, “Yazın bizim sanat lortluktur, amma kışın fena iş. Hele fırtına ile de uskumru çıktı mı...,, Büyük sırıklara asılmış sıra sıra ağların arasından geçtik.. Küçük balıkçı kahvesinin önünde durduk. İçeride tahta masaların üstünde dominolar oynanıyor, zarlar atılı- yor, pullar (o şakırdatılıyordu.. Mutat: — Merhabal. lardan sonra de- nize bakan pencerelerden birinin yanına otorduk.. Kahvede umumi bir bahis vardı.. Herkes üç gün evvel gaip olan dört balıkçıdan bahsediyordu. — Bereket ki “Yassı, adada yanaşa bilmişler.. Yoksa halleri haraptı.. — Yanlarına öteberi alsalardı bu kadar sıkıntı çekmezlerdi.. — Yassı adadaki Cineviz sarayı imdatlarına yetişmiş.. Iyiki soğuk- tan kakırdamamışlar... Yanımda kır sakalları epice uzamış, meşin kasketli, eski mu- şamba çizmeli ihtiyar bir balıkçı otuyurdu.. Bana döndü: — Amma bilirmisin evlât, dedi, fırtınalı günlerde balıktan dön- mek de kıyak iştir haaa... Balıktan döndük mü dündük... Doğru kahveye çizmeleri çıkarıp bir kenara atarsın... Sobanın başına geçersin.. Çizmeden biraz su Sız- mıştır, çoraplar biraz ıslakçanadır amma aldırış etme... Onun zevki oradadır. Ayaklarını iki top namlusu gibi sobaya çevirirsin.. Topuklarının altına bir iskemle alırsın.. Ooooh kekâ.. Biraz sonra ayakların ısınır. Çoraplardan buram buram nazlı nazlı dümanlar süzülmeğe başlar. Sen bir taraftan bu dumanları seyreder, bir daraftan da kahve- ciye emir verirsin ; — Getir Haçik çayıl.. Çayın içine biraz da konyak attın mı amma da kıyak kaçar... İşte o zaman el sürme keyfine. Dışarda deniz köpürdükçe kö- pürüyor.. Dalgalar sahildeki kaya- lara vuruyor, kıvrılıyor, köpürü- yordu... ( İbtiyar balıkçı biran sesini kesti... Pencereden köpüren dalgalara uzun uzun baktıktan sonra devametti.. — Yazın bizim sanat lortluktur amma kışın fena iş., Hele kar, fırtına"ile beraber uskumrularda çıktı mı çek elini ondan.. Karlı havada uskumrunun gelmesi hayre alâmet değildir.. Bunun için bir kar fırtınasında uskumruyu uğur saymayız.. O günü muhakkak bir uygunsuzluk çıkar.. İşte kayık- ların çıktığı havaya öyle bir ha- va idi.. bak başlarına ne geldi.. İbtiyar arasıra kahvenin buğulu camını kalın nasırlı parmaklarile siliyor. Endişeli gözlerle dışarıya ufuklara uzun uzun bakıyordu.. bir aralık: — Bizim Kirkor da nerede kaldı acep ?.. Hava bulutlandı.. Amma da deli oğlan haaa.. Bizim kontes gene meraktan kendini lokma lokma yiyecek... Ihtiyar balıkçının kontes dediği hanımı idi.. Bu hesapça kendide kont.. — He amma balıkçılıkta da delilik makpul iştir bilirsin? Biz de gençliğimizde az mı deli idik?, Ne zırtapozluk ederdik, ne zırta- pozlık ederdik... Ne fırtına tanır- dık, ne kar tanırdık, ne bora tanırdık.. Balıkçılıkta tam akıl yaramaz, en aşağı birkaç tahta eksik olması şarttır ki fırtınaya atılasın. Buğulu cam bir kere daha si- lindi, bir kere daha dışarıya uzun uzun bakıldı: — Fırtınaya tutulman da ilmi vardır... Usulü vardır... Fırtınaya tutulduğun zaman usulünü bildin mi dünyaya aleretür bilet aldın demektir... Fırtınada Sof adası, Sivri ada can kurtarandır.. Yelkeni açıpta bu adalardan birini bul- dun mu idi? Oh!, Bunun için Samatya iskelesinden balığa çıkanlar... Balıkçıların hazırlıkları, köşede bir balıkçı kahvesi bütün bura balıkçıları Fırtınada bu adalardan birini bulmak için can atarlar.. Hele yassı ada en iyisidir.. Orada “balıkçıların köşkü,, vardır.. Apik ile arkadaşlarının iki gece misafir kaldıkları Cene- viz sarayı.. Evelden orada biz bir oda, bir ocak yapmıştık... Şimdi ne oldu bilmiyorum... Eskiden kazaya uğrayıp da Yassı adaya çıkan balıkçılar bu odada kalırlardı... Odanın biraz ilerisinde de bir sarnıç vardır.. Eb... Su ile yatacak yer oldumu iş kolaylaşı... Sedef adasındaki balıkçılar köşkü adeta bir imdat klübesi gibi idi. Balıkçı tekrar gözlerini pençe- reye çevirdi. Ortalık perde perde kararmağa başlayordu. (Küçük balıkçı Okahvesine kasvetli bir loşluk cöktü.. Ihtiyar (o balıkçı sustuğu için odada bir süküt var. Kahveci kalkıp karpit lâmbasını yaktı... Balıkçının oğlu Kirkora dair denizde hiç biriz yoktu... Ibtiyar balıkçının gözleri ufuklar- da... Bir aralık ufukta bir nukta küçük bir tekne göründü.. Ihtiyar balıkçının gözlerinin içi güldü: — OL. Kirkor! Küçük nokta büyüdükçe bü- yüdükçe büyüdü.. Büyüdükçe büyüdü.. Sandal sahile yaklaştı... Kirkor kalın kalın kaşlı yağız bir delikanlı idi.. Sandal sahile yak- laşınca suya atıldı ve sandalın kti... B EMLÂK ACENTESİ Her nevi EMLÂK İDARESİNİ Deruhte eder BAHÇEKAPİ TAŞ HAN 20-21-22 POSTA KUTUSU:İst. 558 Tel. 20307 esnada ihtiyar balıkçı da dışarıya çıkmıştı : — Ka nere de kaldın?. Kirkor.. Meraktan çatlım patlım çatladık. Kirkor yorgun olmasna rağ- men epi neşeli idi, babasına: — Uzun etme kont!. Dedi... Aglardan bir lüfer çıktı... Bu akşam anzorotu kurdun gene .. Babanın koltukları kabardı : — Ha yaşayâsın benin kont zade . Kirkorum.. Ha yaşayasın.. Kirkor sandalı. Ağları orada bu- lunan küçük kardaşına teslim etti. Dogrn kahveye girdi.. Bir az evvel babasının anlattığı gibi hemen çizmelerini çıkarup bir kenare fır- lattı.. Sobanın başına geçti. Önüne bir iskemle aldı.. Ayak- larını sobaya dogru verdi.. Ço- raplarından kontun anlattığı gibi bura buram, nazlı nazlı duman- lar süzülmeğe başladı.. — Getir Haçık çayı.. Çay gelince kont arka cebinden küçük bir şişe çıkardı.. Fincanın içine iki üç damla konyak dam- lattı.. Haçıkin gittikce: keyfi artı- yor, yüzü gölüyordu.. Bir aralık: — Aman dominoları... Ayaklar sobaya doğru uzanmış, çoraplar buram buram tüterken hararetli bir “ aznif ,, oyunu baş- ladı.. Kont: — Ben kontese söyliyeyim de lüferi kızartsın!. diye yerinden kalktı.. Bastonuna ( dayanarak sendeliye o sendeliye (o kahveden ktı, Hikmet Feridun Hırsızlar nasıl çalışırlar? Dolandırıcılığın başka bir şekli: Rehincilik.. Toprak dolu kutuya güvenerek aklınıza en küçük bir şüphe bile gelmez! Tesbit o edilmiş (dolandırıcılık şekillerinden biri de ( Rehincilik ) usulüdür. Rehinciler tek başlarına çalışırlar. Üstü başı Otemizce, kılığı kıyafeti düzgüncedir. Avının cebindn para olup olmaması onu alâkadar etmez. Ne paranızda, ne de eşyanızda gözü yoktur. Size hiç bir fenalığı dokunmaz. Sizden istediği şey ufacık bir zahmet ibtiyarından ibarettir. Arkadaşlık.. Ona arkadaş olu- nuz, beş, on dakikacık beraber dolaşınız, kâfidir. Hiç korkmayı- nız, kılınıza hatâ getirmez. Oyle, cebinizden paranızı, saatinizi aşı- ranlardan değildir, Yolda birisi yanımıza gelip, kendisinin kıymettar bir şey al- mak İstediğini söylese ve aldan- maktan korktuğu için sizin de beraber bulunmanızı rica etse, eklınızın ereceği bir iş ise kabul etmez misiniz? Ne çıkar, bir insana bu kadar- cw bir iyilik yapmaktan kaçılır mı? Vaktiniz müsaitse tabii der- bu ricayı kabul edersiniz. İşte, mesele bundan ibarettir. Yolda giden tanımadığımız bir adam yanınıza yaklaşır. Üstü başı düzgünce, kendi halinde bir adamcağızdır. Elinde, ipek kor- dela ile sarılmış, şık, kıymetli bir de paket vardır. Sıkıla, büzüle yanınıza sokulur. — Beyefendi - der - affedersiniz sizden bir şey rica edecegim. Taşradan geldim, buraların yabancısıyım, biraz ufak tefek almak istiyorum. Ailemle beraber çarşıya çıktık, bir elmas yüzük almak istiyoruz. Benim böyle işlere pek aklım ermez, tabii, kadıncağız da bir şey anlamaz. Aldanırız diye korkuyoruz. Sabahleyin şu gerdanlığı aldık, memlekette bir akrabamız sipariş vermişti. Bereket versin; sizin gibi bir hayır sahibi tesadüf etti de beraber gittik ucuzca aldık, üç yüz elli liraya mal oldu. Şimdi yüzüğü alırken de aklı eren birinin bulunmasını istiyo- rum. Eğer işiniz yoksa kuyumcu dükkânına kadar beraber gidelim, çok rica ederim. Çarşıya yakın, bir ahpabımız var, ailem de orada bekliyor. Yolda giderken size bir çok şeyler anlatır. Kendisi, memleke- tinin eşrafındandır, halleri, vakit- leri yerindedir. Çiflik sahibidirler, Istanbula gezmeğe gelmişlerdir. Memlekette pahalı olduğu için buraya gelmişken biraz ufak tefek olmak istemişler. Fakat dünyanın bin bir türlü bali var, belki al- datırlar. Ilk... Konuşmasından belli, saf bir adamcağız. Bir dalandırıcının eline düşerse muhakkak bir kaç yüz lirasını (o uçurur. Beraberce bir kaç kuyumcu dolaşırsınız. Nihayet istediği gibi bir yüzük beğenir. Sizde muayene edersiniz pazarlıkla yapılır, bir kaç yüz liraya uyuşu- lur. Para cüzdanını çıkarır, içinde destelerle para doludur. Parayı vereceği çaman hatırına gelir, yüzüğü bir defa da karısına gös- termek lâzım değil mi ya?. Zaten karısı da orada yakın bir evde bekliyor. Şapkasını bırakır, elin- deki gerdanlık kutusu sarılı olan paketi de size teslim eder. — Şunu bir defa da göstereyim de geleyim. aileme Diye yüzüğü alıp kapıdan çıkar... Beş dakika, on dakika, yarım saat, bir saat geçer. Ne gelen var, ne giden. Kuyumcu da sabır- sızlanir. — Beyefendi, sizin arkadaş? Büsbütün sabrınız tükeni, çıkıp bakmak istersiniz. Fakat kuyumcu bırakır mı ya?.. Kuyumcu, aksi, aksi söylenmeye başlar. Kızarsınız. Öyle ya, herifin üçyüz elli liralık gerdanlığı sizde duruyor. Bir aralık kuyumcu dışarıya çıkar. Gayet emin olarak, yüzük gelecek, diye bekliyorsunuz. Niha- yet gelir. Lâkin yüzük değil hal. Gelen polistir. Doğruca yakamıza yapışır. Polis merkezinde verin bakalım ifadeyi... Arkadaşınız kimdi, ne- reye kaçlı, yüzük nerede?. Hop- pala.. Bir muamma ki, içinden çıkmak kabil değil. Meseleyi baştan aşağı anlatır- sınız. Fakat kurt masalını kim yutar?... Şimdi çıkınız baklım işin içinden.. Bütün güvendiğiniz şey, elinizdeki gerdanlık kutusudur. Herif, bu kadar kıymetli bir şeyi size bırakmaz ya |. Bunu almak için elbette kuyumcu dük- kânına gelecektir. Beyhude ümitleniyorsunuz. O adam, gerdanlığı size bağışladı!.. Sayenizde iki üç yüz liralık bir yüzük kazandıktan sonra, bir kutucağızı sizden esirger mi?.. Kutu açılınca içinde toprak dolu olduğunu görürsünüz |... o Artık işin sonunu siz polisle hallediniz. Gördünüz mü marifeti?. Herif on paranıza ilişmedi. Yalnız, arkadaşlığınızdan istifade etti, Dükkâna beraber girdiniz, ku- yumcu sizi, onun arkadaşı zanne- derek yüzüğü götürmesine mü- saade etti. Sizde, bıraktıhı toprak dolu kutuya (güvenerek aklı- nıza ufacık bir şüphe bile getirmediniz. o İşte bu suretle herif sizi rehin bırakıp işini gördü. Zabıta bu şekilde yapılmış müte- addit dolandırıcılık vakaları kay- detmiştir. nerede : kaldı * “. Bir de hastahane kapılarında dolaşan (o dolandırıcılar (o vardır. Bunlar mütemadiyen hastahanele- rin kapılarını beklerler. Ameliyat ve ya tedavi olmak için bir çok hastalar getirilir. Dolandırıcı has- tanın refakatindkinin yanına s0- kulur. — Efendi, hastamı yatıracak sınız? Bn hastahaneye getirdiğiniz çok iyi yaptınız. Hem iyi bakarlar, hem de ucuzdur. Şimdi ben de bir hasta yatırdım. Hastahanenin sertabibi çok iyi ahpabımdır. İsterseniz kendisine söyleyim de hastaya dikkat etsinler, hem de paradan ikram yapsınlar. Tabii (derhal ( muvafakat edersiniz. Herif derhal hasta- haneye girer ve bir müddet sonra gülerek gelir. — Şu sertabip çok iyi adam- dır. Sözümü kırmadı, ucuzca uyu- şacağız. Siz parayı bana veriniz, hastayı da içeriye getiriniz. Paraları verirsiniz. OO içeriye girer. Siz de arkadan hastayı hastayı alıp girersiniz. Beyhude yere bekler durursunuz; Hayır sahıbi adam, sertabibin yanından çıkıp ta hastanızı yatıracak.. Fakat aldanıyorsunuz. Siz has- tayı aradan indirip içeriye götür- mekle meşgulken, hayır sahibi adam paralarınızı alıp çoktan savuşmuştur.

Bu sayıdan diğer sayfalar: