| d Sahife 6 Tarih sahifeleri Siyaset dolaplarında dönen rüşvetler! Ecnebi diplomatlar karşısında reisülküttaplar. Babıâlide çöplenme ve atlatma siyaseti! Sefirler yalnız dil kullanmazlar, keselerinin ağzını da açarlardı! Bir düşünce — Meş'um Kaynarca muahedesile hitam bulan H 1182 - M. 1786 Rus seferine takaddüm eyleyen 15 senede İstanbuldaki sefir- lerin siyasi teşebbüslerini, entri- kalarını takip eden her tür- kün kalbi yaklaşmakta olduğunu hissettiği bir felâketin heyecanile titrer, Babıâli ve saray ricalinin gafletlerinden, irtikâplarından esef ve nefretle dolar! Bu ecnebi diplomatlar türk ka- nımı devletlerinin menfaatleri uğ- runda heder etmeği hiçte gayri- insani, gayrimedeni bulmıyorlardı; hükümetlerinin zaman, zaman de- gişen, fakat her vakit hututu ve veçhesi muayyen olan - siyasetle- rine Babıâliyi imâle eyliyebilmek için başvurmadık çare bırakmı- yorlardı. Babiâli ricali ise devletin hayati menfaatlerine muvafık fırsatları vaktinde kavrayamiyor, fırsat ka- çırıldıktan sonra tedbirsizce baha- dırlıklar satarak uluorta harba atılmanın devlete neye mal olaca- ğını hesap edemiyorlardı. Öbür tarafta faaliyet, beride uyuşukluk; öbür tarafta uzak bir emeli istihsal için sistem dahilin- de hareket ve sebat, beride ya- kanı bile görmeğe mani bir bül- heveslik ve mesleksizlik! Buna birde iş başında geçiril miş senelerin verdiği tecrübelere istinat eden muktedir ecnebi dip- lomatlar karşısında bir kaç ayda bir degiştirilen, kimi bediyelere, tübaf Ove mevadire düşkün, kimi bir takrir yazmaktan âciz, harici ümürda racil reisülküttap- ların bâl ve şanmı ilâve ediniz! Devlet siyasetinin tehlikeli yol- larında, böyle rehberler ile felâ- ketlere, uçurumlara (düşmemiş olsa idik, işte ancak o zaman taaccüp ederdik. Fakat biaman tarih fırsat ka- çırmaz! Ayağı sürçeni hemen yere vurur! Bu yolda dehşet verici müşa- hedelerimiz okadar çok ki.. Şimdi artık tarihi münebbih- lerin seslari Türk dimağlarında acı akisler peyda ediyor; maziye ait tekâsülleri, hatâlari, esaetleri telehhüflerle yât ve tenkit eyler- ken etrafımıza, hâlimize ve âti- mize dikkat gözlerimizi dört açmak lüzumunu takdir eyleyoruz. Osmanlı imparatorluğunun inhitat devrinde: ecnebi parasının Babıâli siyasetinde ne revaçlı ve müessir bir âmil olduğu hakkında bizim vak'anüvis tarihleri hemen, hemen sâkittirler; bunlar olsa, olsa bir “sadrıazam veya diğer her hanği bir devlet adamının irtikâp ve irtişaya meylinden umumi surette ve ekseriya hafifçe bahsederler; meseleyi tamik, neticeleri tayin ve tespit eylemeğe ehemmiyet vermez, dikkat etmezler; zaten harpların, azil ve nasıpların, dahili isyan ve iğtişaşların tafsilâtile dolu olan bu eserlerde harici siyasete ait sahifeler pek azdır. Padişah ve sadrıazamlar harici siyaset işlerine ancak karp ihti- mali günlermde ebemmiyet verir- lerdi. Başka zamanlarda Babıâlide sefirleri (atlatmak, işleri sü- ründürebilmek (büyük siyasi meharet addolunurdu; harici siya- set için bir tertip ve proğram dairesinde hareket ne olduğu bilinmezdi; siyasi sırları sakla- mak, lâzım olduğu takdir olunsa da, mutat değildi! Sefirlerle münasebette bulun- mak reisülküttap efendilere mevdu idi. Memurlar için ayrı bir (o hariciye (mesleki yoktu; reisülküttaplar (o ekseriya o ( ha- cegânı divanı hümayun ) züm- resinden Oo yahut ( kalemlerden yetişerek divan mansıplarında bu- lunmuş olanlar arasından intihap edilirlerdi; ancak kalem ricalinden olmak bittabi diplomatlığa lâzım bilği ve meziyetleri temin ede- mezdi: bunlar çok defa memuriyet başında rüsuh ve tecrübe sahibi olmağa da vakit bulmazlardı. Bir Sadrazam dağişince yahut her hangi bir müteneffizin keyfi isterse o reisülküttap (kaldırılır, yerine aykırı bir işte kullanlan bir mabmi getiriliverirdi. Bu reisülküttap ecnebi lisanına vâkıf değildi. Bu yüzden hariciye umuru da divanı hümayun ter- cümanlarının ellerinde kalmak zaruri olmuş'u. Divanı hümayun tercümanlığı Köprülü Fazıl Ahmet paşa dev- rinden Rum fitretine kadar hep hep rumlara, Fenerlilere ait bir mansıp olarak kaldı. Bu rum beyleri, beyzadeleri ise Rusya, Avusturya, Fransa, İngil- tere devletlerinden bir ikisinin siyasi aleti olmayı metbularının menfaatlerini muhafaza vazifesine tercih eylerlerdi! O zamanlarda Babiâli hariçte daimi ve mukim sefir istihdam etmezdi; Avrupanın siyasi hâdi- selerini, cereyanlarını, emellerini öğrenmek için Istanbuldaki ecnebi sefirlerin ağızlarına bakardı. Bu sefirlerin her biri de Babı- âliyi kendi ağına düşürecek tarz- da dil kullanırdı. Bu sebeple çapraşık meselelerin içinden çıkmak Babıâlinin acemi ve muvakkat diplomatları için pek müşkül olurdu. Bahusus sefirler yalnız dil kul- lanmakla iktifa etmezler, kesele- rinin ağzını da açık gösterirlerdil Bu keselerden Babıâliye ve padişah sarayına neler döküldü? Bu para ve hediye hesapların- dan ecnebi devletlerin hariciye dosyalarında mahfuz (kalanlar bazen neşriyat ve tahkikat ile meydana çıkıyor. Bunlar mütalaa edildikçe (Oinsanda (o sefirlerden bazısının mensup oldukları devlet haznesinden kendi ceplerini de doldurmak için Babsâli ve saray ricalinin irtikâp hırsını vesile eyledikleri hatıra gelmemek kabil olmıyor! Her hangi bir sefirin kendi hariciye nezaretine verdiği malü- malı aynen hakikat diye kabul etmek, şüpbesiz, safdillik olur. Fakat bir sefirin şahsi menfaati uğrunda hükümetini igfal edebil- mesi ihtimalini her meseleye, ber vakte tamim ve teşmil etmek te bundan büyük bir gaflet ve yer- siz tarafgirlik olur. Bir vesikanın hakikati ihtiva etmediğini iddia edebilmek için hiç olmazsa ayni kuvvette bir vesika göstermelidir. Bu bittabi en iyi bir mesnettir; böyle bir müdafeada akli, nakli esaslı delil- ler de bulunmalıdır. Ne faideki meydanda, bizzat mürtekip te olsalar, bu sefirlerin Akşam Mi üthiş fa facıa Yabanci zik zönmile oğlunu |66 öldürdü. Berlin, 7 — Bohemiyada kâin Mais kasabasında, harbı umuminin neticesi olarak müthiş bir aile facıası vuku bulmuştur. Harbı umumi zamanında, silâh altına alınan askerlerden biri Karpat- larda muharebe ederken, ortadan kaybolmuş ve bütün taharriyata rağmen hiç bir tarafta izi bulun- madığı cihetle, maktul düşerek müthiş dağ uçurumlarından birine yuvarlandığı zannedilmişti. Halbuki bu nefer, muharebede maktul değil, Rusların eline esir düşmüş ve Siberyadaki üzera karargâhından o birine sevkedil- miştir. Harbi umumi bittikten ve kendisi serbest bırakıldıktan sonra avusturyalı nefer, köyüne avdet edeceği yerde, Siberyada kalarak para kazanmağı tercih etmiş ve filhakika da Siberyada oldukça büyük bir servet kazan- mıştır. Nefer geçen gün köyüne dönmüş, doğrudan doğruya ana- sıla babasının değil, akrabalarm- dan birinin evine giderek hüviye- tini söylemiştir. Esaretten dönen nefer ile evine gittiği akrabaları, geceyi ihtiyar anasile babasının evinde müsafir olarak geçirdikten sonra ertesi sabah hüviyetini ifşa etmesine karar vermişlerdir. Filbakika © esaretten (dönen nefer, babasının kapısını çalarak kimsesiz olduğu cihetle, geceyi kendi evlerinde geçirmesine mü- saade etmelerini rica eylemiş ve bu ricası da kabul edilmiştir. Nefer gece uyurken validesi dağarcığını karıştırmağa başlamış ve dağarcıkta büyük bir servet bulunduğunu görmüştür. Bunun üzerine kocasına, meçhul misafiri öldürerek paralarını gaspetme- lerini teklif | eylemiştir. | Ihti- yar baba, bu teklifi reddedince cadı kadın ekmek bıçağını yaka- lamış ve öz oğlu olduğunu bilme- diği zavallı adamin kalbine sap- lamıştır. Ertesi sabah, oğullarının avdet ettiğini bilen akrabası, ibtiyar karı kocayı tebrik için evlerine gitüki zaman bu müthiş facıa meydana çıkmıştır. Yaz saatinin tatbik zamanı Fransada şimdiden tesbit edildi Paris 27 (A.A.) — Neşredilen bir kararname, önümüzdeki Nisa- nın 2/3 üncü gecesi zarfında yaz saatinin iade ve tatbik edileceğini ve normal saatin de 1/2 Teşrini- evvel gecesinden itibaren mevkii tatbike vazolunacağını bildirmek- tedir. hükümetlerine ra- porları çürüdecek ne vesikalarımız var, ne tarihi kayıtlarımız! Hattâ kalbi kanaatlerimiz bile yok!. Vekayi ve ef'al de çok defa onlara hak verecek mahiyettedir. Hem bu sefirlerin irtikâbı eski Osmanlı ricalinden mürtekiplerin kendi namlarına sürdükleri lekeyi temizleyemez ki... Bu nihayet bir paylaşma demek olur! Siyasi meselelerde menfaatleri tesadüm edenlerle bunlarda doğ- rudan doğruya alâkası olmıyan diplomatların raporlarını, muhtelif milletlere mensup müverriblerin müellefatını karşılaştırmak, bunları mahalli Ove milli ovesikalar,, telifat ile kontrol etmek işin künhüne vusulde en müsmir yol olduğu şüphesizdir. Ancak bu her zaman, her meselede kolay, hattâ kabil olamıyor. Mümkün olanı ihmâl etmemek mülahazası beni, elimdeki vesaitin müsaadesi nispetinde, bu yolda bir tecrübeye sevketti. Bu küçük etüt - ki bunu takibedecek makalelerime zemin olacaktır. Osmanlı tarihinin mü- ellim olduğu kadar mühim siyasi bir faslının tenvirine hizmet emelile vücude geldi. Süleyman Kâni Ter 28 Kânunusani 1932 * Yanlış bir iddia Kitapçılık ölüyor,, iddiası doğru değildir Kitap ticareti de umumi buhrandan müteessir olmuştur, fakat.. Geçen gün bir gazetede oku- dum: Kitapçılar cemiyeti reisi kitap aksuatasındaki durgunluktan epi acı bir lisanla şikâyet ediyor- du. Reis diyordu ki: “ Kitapçılık ölmüştür. Böyle giderse bir kaç sene sonra Babıâlide kitapçı kal- mıyacak. 315 senesinde Istanbulda 300 türk kitapçı vardı. Bugün Beyoğlu kitakçıları da dahil olduğu halde 63 kitapçı kalmıştır. Kitap- çılığın atisi sönmüş gibidir, Kitap- çılığa can vermek için maarif vekâletinin himayesi lâzımdır.,, Kitap ticaretini temsil eden bir zatın ağzından çıkan bu sözler irfan ve maarif dostu olan her kesi düşündürecek mahiyettedir. Bu meyanda bende epi düşün- düm ve düşündüklerimi okuyucu- larımın takdirine arzetmeği faideli buldum. Cihana şamil bir buhran dev- rindeyiz. Dünyamız umumi harpten beri öümlei iktisadiyesinden muz- tarip bulunuyor. Bu umumi dert- ten bizde kurtulamadık. Memle- ketimiz iktisadiyatında da fena bir sıkıntı var. Bütün ticaret âlemimiz bundan şiddetle müteessirdir. Bu zamanda halinden memnun bir tacire tesa- düf etmek muhal gibidir. İşler bu merkezde iken kitapçıların içinde çırpındıkları müşkilât aca- ba hususi bir biş hal midir ve öyle ise hususiyeti ne derecedir bunu tetkik edelim. Kitapçıların harf inkilâbı neti- cesinde hayli sarsıldıklarını kabul Mi zaruridir. ap harfile basmış oldukları — kitaplarını satamadılar, bunun yerine Türk harflerile kitap bastılar, sonra tadilât dolayısile bunları da yeniden basmak mec- buriyetinde kaldılar. Her tabi bu yüzden yaptığı işin büyüklüğü nisbetinde zarar ettiler ve bu zarara mukabil hükümetten taz- minat almadılar. Burası doğru. Fakat madalya nın bir de öbür yüzü var. Harf inkılâbı kitapçıları böyle zarara sokmakla beraber, bilhassa bida- yette, tab ve neşir işinie gayri tabii bir hız verdi. Memlekette milyonlarca nusha elifba, elifba lâvhası, halk kıraatı, meşk mec- muası ve saire basıldı. Harf inkı- lâbının ilk ayı zarfında Babıâli caddesinde o ne baş döndürüçü faaliyelti?... Bittabi bu fevkalâde alış verişin kârı bugünkü kitap- çıların kasasından başka bir yere gitmedi. Evet, o zarar hesapta yoktu. Fakat bu kâr hesapta var mıydı? Demek ki kitapçılar, harf inkalâbı yüzünden uğradıkları za- rarların hiç olmazsa bir kısmını Si Babıali caddesinden bir manzara telâfi ettiklerini kabul mecburiyetindedirler. Ortalığın durulduğu şu son z2- manlara gelince: Kitapçıların diğer esnaftan ziyade darda kaldıklarım zannetmiyorum, zannetmek için bir sebep göremiyorum. Evvelâ: Mektep ticareti var. Bu işin kitap- çılar için başlıca kazanç menbaı olduğu yine kitapçılar söylerler. Mektep kitabı ticaretinin harf inkilâbından sonra aksadığı iddia olanamaz. Saniyen: Mektep kitapları hariç, mevcudu pek çok olan Arap harfile basılmış kitapların satışına harf inkilâbı yüzünden birzarar geldi- ği de iddia olunamaz. Salisen: Yeni harfle basıian kitapların bir kısmında çok iş olduğunu da yine kitapçılar itiraf ediyorlar. İlmühâl, halk masalları ve saire gibi kitaplar cayır cayır satılmaktadır ki bu kesat zaman için fevkalâde bir alış veriş sayılır. Rabıan: Maarif vekâleti bazı ki- tapları mektepler için - velev az mikdarda ve iskonto ile olsun - satın alıyor. Bu da akmasa,dam- lıyor demektir. Bunlar bitarafane bir surette düşündükten sonra insar kitapçı- ların bugünkü halinde bütün diğer esnafın veziyetinde farklı bir cihet görmiyor. Bunu barız bir misâlla tevzih edeyim: Babiâli caddesinin yegâne Fran- sızça kitapçısı ile görüştüm. Ara- mızda muhavereyi kısaca nakil edeyim: Ben — “E... işler nasıl gidiyor bakalım?,, O — Çok durğun. rülmiyor. Ben — “Eskiden on alan şimdi beş alıyor, değilmi?,, O — "Bazende on alan bir aliyor.),, Peki, insaf edelim: Fransızça kitaplarda da harf inkilâbı olma- dıyal... Iktisadi buhran, her memlekette işsizlik, istihsal fazlalığı, kambiyo tenezzülü gibi bin kılığa giren umumi dert herkesi kendine göre sarsmıştır. Hasılı umumi dertten ber kes hissesine düşeni alıp kabul ediyor. Kitapçılar için hususi bir bal hadis olduğu kolay kolay anla- şılamıyor. Bugün İstanbulda 63 kitapçı ( varsa, kâfi miktarda kitapçı var demektir. O zamanki hudutlarımız nazarı itibara alınırsa 315 senesindeki 300 kitapçı da bu günkünden pek fazla bir şey addolunamaz zannederim! Kâmran Şerif etmek Kitap sü-