Sahife 10 Akşam 19 Kânunusani 1932 ei ISTANBUL HAYATI: FAYDALI BİLGİLER ende o yürek kaldı mı ya?... Mübarek ramazan, girer girmez bazı evlerde birçok değişiklikler olur. İlk günler yeni hevesle sa- kin ve tatlı geçer. Iftar sofrası hazırlanarak ayrı bir zevk verir. Fakat aradan bir hafta, on gün geçti mi, iş büsbütün değişir. ” Sinirler bozulur, sigara, kahve tiryakisi büyük babaların, haminne” -lerin yanlarına yaklaşır yaklaşmaz, her akşam evde muhakkak ufak, tefek gürültüler olur. Geçen akşam başımdan geçen böyle vakayı anlatacağım : Bir arkadaşım geçen sene evlendi, iç güveyi girdi. Kayın pederi ihtiyar bir mütekait, Tatlı dilli, güler yüzlü bir zat, yalnız sigaraya fazla düşkündür. Geçen akşam arkadaşım beni iftara davet etti. Yemekten yarım saat evvel eve gittik. Misafir odasında bir az oturduktan sonra arkadaşım: — Aman - dedi - bilirsin ki, bizim bey baba fazla tiryakidir. Hele bu zaman oldu mu, oruç başına vurur, burnundan kıl al- dırmaz. Şimdi yanına gitmezsek kıyametleri koparır. Arkadaşım önde, ben arkada bey babanın odasına girdik. Bey baba sedirin köşesine bağdaş kur- muş, gözünde gözlükler, önünde kocaman tütün tu 1 mütema- diyen dolu.a gibi sigaralar sarıyor. Amma ne siyara?l. Kâğıdın uçları zor kavuşuyor. Bir müddet kapının yarında . durduk. Bey baba hiç oralı bile değil, kaşları çatılmış, suratından düşen sinek bin parça oluyor. Bir müddet sonra döndü, göz- lüklerinin üstünden damadını sü- zerek hiddetli, hiddetli: — Gördün mü -dedi- O habisin ettiği haltı?.. Melun adeta benimle istihza ediyor. Hele şu.. - Bu sırada beni gördü. Selâm- ladım. Vay efendim vay. Bey baba birden bire yerinden hop- > ladı. Burnunun deliklerini açıp kapıyor. Beni parçalıyacak gibi dişlerini gıcırdata, gıcırdata . - — Neee?.. - dedi- Sen benim karşıma da geliyorsun ha1.. Yıkıl karşımdan melun, çekil, çekiiil göözüm görmesin seni. Hele şu ise bak. Seni edepsiz ifrit seniii |.. . Olduğum yerde dona. kaldım. Bey baba mütemadiyen küfürler savuruyor. — Senin gibi bir izansıza, nur topu gibi kerimemi nasıl vermişim ben? © Bir arılık soracak oldum, aman efendim, ağız açmak kabil mi? Büsbütün köpürdü. — Hele bak! Bir de karşısında söz söylemeğe kalkışıyor. Yıkıl karşımdan diyorum, yoksa kalkar tepelerim. Iş olacak gibi değil, çıkmaktan başka çare yoktu. Arkadaşım da şaşmış kalmıştı. Yavaşça kapıdan çıktım. Beybaba tekrar bağırdı. — Nereye gidiyorsun? Gel şu başında parçalanası haspanıda götür. Gel diyorum. Tekrar girdim, Bey baba oda- nın ortasına kocaman bir sigara ağızlığı fırlattı. Hayretle bakıyor- dum. — Ne bakıyorsun, alsana onu. Çabuk alda defol. Hiç bir şey anlıyamada ağızlığı da alıp doğru sokağa fırladım. Ertesi gün iş anlaşıldı. Bey baba- nın bir kızıda Beşiktaş tarafın- da gelin ir. Damat bey gündü- zün o kayın pederi © ziyarete gelmiş, evde bulamamış.Kendisine a , 9 e Son haftalar zarfında Amerikada şiddetli kar fırtınaları hüküm sürmüş, bu yüzden şehirler içinde tramvay, otöbüs #eferleri çok küçleşmiştir. Tipi halinde kar yaya yürümeğe de imkân birakmamışlır. Yukarideki resim Şikağoda fırtınanın şiddetini gösteriyor. İngiltere sahillerinde fırtınalar Geçen hafta İngiltere sahillerinde mütbiş fırtınalar hüküm sürmüştür. Bu yüzden vapurlar seferlerinde çok güçlük çekmişlerdir. Resmimiz Ingiltere ile Belçika arasında işliyen bir vapuru müthiş dalgalarla cenkleşirken göst. hediye olarak bir yasemin sıgara ağızlığı bırakmış. Kabahat evde- kilerde, akşam üzeri en tiryaki zamanında ağızlığı bey babaya vermişler, Sigara gözünde tüttüğü bir sı- rada kendisine ağızlık verilmesini ey baba hakaret telekki etmiş, kendi kendine içerilemiş, köpür- müş. Tam bu sırada da biz içe- riye girdik. Bey baba oruç keyfile beni damadına benzetmiş. İşte damat beyin fırtınasına biz tutulmuşuz. şiddetli kar fırtınası a e elem İİ Yemekten sonra iş anlaşılmış, bey baba müteessir olmuş, ertesi akşam gönlümü almak için beni eve götürmesini arkadaşıma sıkı, sıkı tenbih etmiş, amma bende oyürek kaldı mı yal. 5 CR. Hava tabakasının yüksekliği Ekseriya yaz geceleri “yıldız kayması,, yahut “yıldız yağmuru,, denen hâdiseyi görmüşsünüzdür. Fezada serseri dolaşın kaya par- çaları, “haceri semaviler,, arzın cazibesine tutulup süratle yere doğru düşerlerken, hava tabaka- sile temas edince yanarlar, ve bu hâdiseyi meydana çıkarırlar. Lâkin, bu taşlar, acaba hangi yükseklikte tutuşuyorlar? Yahut hangi yükseklikte hava tabakası başlayor? Gerçe teneffüs edilebilen, insan- ların içinde yaşayabilecekleri hava tabakası pek mahduttur, ve bu- nun irtifaını biliyoruz. Lâkin Hava tabakası, ondan sonra da, gayet hafiflemiş ve azalmış olmakla be- raber devam ediyor. Strotosfer denilen bu dış hava tabakası, teneffüs sahası haricine, geçen sene Prof. Piccard çıkmıştı (16090 metreye kadar). Lâkin bundan yukarda daha nekadar hava tabakası devam ettiği bili- nemiyordu. Eğer bir kere bir ha- ceri semavinin hangi yükseklikte yanmaya başladığını tesbit etmek mümkün olsa, bu suale cevap vermek kabil olacaktı. İşte geçenlerde bir tesadüf bu meseleyi halletmiştir. Bir omüddetten beri Norveç rasathaneleri, bilhassa Prof. Karl Störmer, kutup ziyası hakkında tetkikatta bulunuyor, ve bunların fotoğraflarını alıyordu. Bir gür, tam böyle bir kutup ışığının fo- toğrafı alınırken, o sahadan bir haceri semavi geçmiş, ve çizdiği hat fotoğrafta tesbit olunmuştur. Aynı manzara, tesadüfen iki rasathane tarafından aynı zamanda cama çekilmiştir. Oslo ve Oskar- borg rasathaneleri tarafından. Elde böyle muayyen yerlerden çekilmiş, ayni hadisenin iki foto- grafı bulununca, mesafenin hesap- lanması kolaylaşmış ve Prof. Stör- ner, haceri semavinin yanmaya başladığı ve söndüğü noktaları hesap etmiştir. Hesap neticesinde görülmüş- tür ki, yarış keyfiyeti, yeryüzünde 99 kilometre yüksekte başlamış, ve 70 kilometreyi geçince niha- yete ermiştir. Yani bu mesafe arasında, anlaşılan ufak bir haceri semavi yanmış bitmiştir. Demek ki, gayet hafif ve te- neffüse gayri kabil bir halde dahi olsa, arzımızın etrafındaki hava tabakasının mecmu kalınlığı takriben 100 kilometre kadardır. Bu mikdar evvelce nazari olarak yapılan hesaplara tevafuk etmek- tedir. Sivrisinege çare bulunmuş! Cambridge de sivrisinekler hakkında yapılan tecrübelerde şu netice alınmıştır; Muhtelif renk- lerde kutular yapılmış ve görük müş ki: En fazla sivri sinekler deniz mavisi" rengindeki kutuda toplanmışlar. Al, siyah, ve kurşuni renkte kutulara nisbeten daha az sivrisinek gelmişr. Beyaz, yeşil, menekşe renkli kutu. lara ise buralardan daha âz sivri sinek gelmiş. Sarı renkteki kutuya hiç bir tel sivrisinek gelmemiş. Tecrübe na- kadar tekrar edilirse edilsin sarı renk üzerine hiç bir sivrisinek konmamıştır, Şu halde sivri sineğe karşı en iyi çare, şimdiye kadar olduğu beyaz cibinlik yerine sarı cibinlik (kullanmaktır. Sizde bir kere tecrübe ediniz.