iii © 29 Kânunuevvel 1931 ge VR mg m very e Mr a YAŞ SİN ga NEM ge e gp ME MESANE ŞAMAMA NAYMAN , ORAN , GTefrlka No:18 Kile e mn ei Casusu Tri. * LAVRENS İSTANBULDA! 29 Kânunuevvel 1931 Aakleden: İ. F. Telsiz telgraf memuru Mister Kuk, otelci rolünde muvaffak olmuştu. Dağın: tepesinde, fıstık orman- larıma karşı, balkonlu bir Uşak rolünü oyniyan bir ingiliz meferi, çay tepsisi elinde, içeriye girdi. kulağına fısıl- Fm lağı v3 — Bizim odamıza Bir iki şişe Zahle şarabı götür. Uşak tepsiyi masanın üstüne bıraktı ve kendini dışarıya dar attı, Dişardaki komedyanın farkında idim. Artık bundan sonraki sah- neleri mister Kuk idare ediyordu. ikinci katta fıstık erimi nazır, balkonlu, sessiz bir odada oturıyorduk. Patron yanımızdan ayrslırken* — Aman: şeyhim, dedi, pen- cereyi açmak. ve yahut balkona çıkmak lüzumunu hissederseniz, evvelâ lâmbayı kısınız ! Malüm ya, Alman ve Türk tayyareleri bura- larda. sıkca dolaşırlar... (7 Merak etme. # ; ,Habibeyi odada yaltız bıraktım. — Garson şarap getirmemiş... Pâtrona gidip kendim alayım... Dedim - ve aşağıya inerek Hr. Küuk'un ödasına girdim. “Mr. Kuk beni görünce gözlerini açarak : -— Azizim, dedi, sen'çok müt- biş bir adamsın! Bu Lübnan melikesini gece yarısı buraya nasıl getirebildin ? — Evvela seni tebrik ederim, Mister Kuk! Otel sahibi rolünde çok muvaffak oldun! Yarm da burada kalırsak, bittabi bu rolle- rinize gene devam edeceksiniz! Çok merak ediyorum, Mister Tomson, bu kadın kimdir? — Bana faydalı olacağını zan ettiğim yeni bir, dest.. — Peki anma, bu tehlikeli mıntakada öyle güzel bir kadını serbesce gezdirmek doğrumudur? — Şimdilik sevişiyoruz. Ken- disine: “Seni Akabedeki kabileme götürcceğim!,, dedim. — Kabul etti mi? — Memnuniyetle.. ve derhal Kudüsten (o uzaklaşarak buraya geldik. i — Kudüsten mi? — Evet. Onu Kudüste tanr- dım. — Ay, siz Kudüsten mi geliyor Fakat, Türklerin beni aradıklarını l odaya yerleşmiştik.. anlayınca, bu gece derhal şehri terkettim. — Bu sabah elimden bir tek graf geçti : Leyman Fon Sandres paşa hudutta İngilizlerin casus şebekesinin izini keşfettiğini bil- (Salt)ın bir az ilerisinden baş- layarak, ordu karargâh olan (Tulü Kerim) e ve oradanda sahile kadar imtidat eden bu askeri hattı üzerinde türkler çok şiddetli takibat ve terassüdata başlamışlar, Türk orduları yeniden faaliyete geçiyorlar. Kn) cep- Bu bavalideki kuvvetlerimiz a İ sik türklerle karşı karşıya gelmek- tedirler. Eğer sizin elde ettiğiniz | Arap askerlerinin yardımı olmasa (Şeria) cephesinde her gün bir hezimete uğrıyacağız... — Bahri Lüt)un karşı sahili him Türk askerlerinin işgali altındadır, değil mi? — Evet... — Bir'hafia evvel, Ingiliz erkânı harbiye reisi bana, o havalideki Türk askerleri arasında yüzde otuz. .nisbetinde Arap askeri bulunduğunu söylemişti, acaba, bir (Ohaftadanberi Obu vaziyette tebeddül yokmudur? — Hayır... — © halde ben yarın (Akabe) ye gidersem, orada Jagiliz ordu- ları için faydalı bir iş görebilirim, değilmi? — Bende size bunu tavsiye edecektim. Sizin dehanız, böyle bir tavsiyeyi istiğrap ve istihfafla karşılar.. Bundan eminim. Fakat, sizi çok seven bir dost tavsiyesine, zannederim ki az çok bir kiymet verirsiniz! — Hiç şüphesiz... Beni tenvir ettiğiniz için size müteşekkirim. Şeria sabilindeki sekizinci kol ordu sol cerahı türkler tarafından çok yeni kuvvetlerle | takviye edilmiş. Bu cephe üzerinde oyna- mak manasızdır. Ben Akabedeki arap askerlerini tabrike gideceğim. Türkler buradaki zaif cepheleri takviye etmek lüzumunu hisse- derlerse, hiç şüphesiz ki, fon Kres'in tavsiyesile, Şeria cephe- sinden bir kısım kuvvet alarak Akebeye gönderecekler. O vakit sekizinci kolordu sol cenahı da bu suretle zaflatılmış olacak. Akebede Türkler meşgul olurken, ben: tekrar. ( Şeria ) ya gelirim. Nasıl bu fikrimi beğendin mi? (Arkası var) © 29 Kânunuevvel 1931 Denizlere deşhe t———— Z lam tahtelbahir Bir Alman bahriyelisinin hatıratı Muharriri: Max Valentiner Bu sevinç ortasında puyan ol- duğumuz sırada başka biri haber verdi: — Görünürde bir ateş var. Hiç şüphesiz, bu görünen ateş imdat için gelen kruazöre aitti. O gün zarfında geçirdiğim müt hiş maceranın halâ tesirinden kur- talamiyarak sersem sersem, bunun böyle olacağını düşündüm. Adamlarıma emir verdim: >— Derhal her şeyi olduğu şe- bırakın. oGemiye bakilım. Bir dakika sonra, bu emrinde infaz olunmuşlardı. gelin Mütercimi: o (Vâ - yü) Dalma terlibatımı tamamladık. Torpili kovana yerleştirdiler. Görünen ateşe doğru ilerlediğim esnada, suda, bombaların boğuk boğuk patladığını duyuyordum. Niyetim şuydu: Imdada gelen kruvazöre bir torpil atarak, derhal çok derinlere dalmak. Halbuki, yaklaştığım: esnada, ufukta, koca- man bir yelkenin açılmış bulun- duğunu görüyorum. Nahak vere acele ettiğim için kendi kendime fena halde içerledim: Bu sefine, şayet imdada gelen olsaydı, elbette, ışıklarım söndürür, öyle ilerler. kruazö; olmakdan : korkuyorum bekleme- Yelkenlide yanan | Ona hâztetleri, vazı bitirdikten sonra, kürsüden indi. Köyün hınca hmç dolu kilisesinden Eşkiyaların, eşkıyalığın, eşkıyalara köylü tarafından yardımın aley- hinde atıp tutmuştu. Şimdi, nut- kunun goşkunluğile tezat teşkil eden bir soğuk kanlılıkla yürüdü. Evine gitti. (OKarnı ( acıkmıştı. Yemeğin hazır olduğunu biliyordu. Papasm davetlileride vardı. Et, sepze, hamur işi, tatlı yemeklerile beraber ve yemekten sonra, da- vetliler, âlâ.şaraplarda içecektiler. Papas hazretleri, ağzı sulanarak ilk yemeğin ortaya gelmesini bekliyordu. Tam bu sırada, hidmetçisi küçük kiz: — Muhterem peder | - diye içeri girdi. - bir kız sizi görmek istiyor. anlaşılan pek mühim bir iş için gelmiş. Râhip, can sıkıntısını gösterme- mek içim epice irada sarfetmek mecburiyetinde kaldı. Şimdi olur- miydi bu ya?.. Yemek vakti. MMamafi, kabul mecburiyetindeydi. esasen ziyaretoide eşikte belirmişti. Takriben on yedi yaşlarında gayet hasna, müstesna bir kızdı. yözünde büyük bir endişe ifadesi vardı. Elimi göğsüne bastırarak kellimin vuruşunu dindirmek iste- di. Nefes nefeseydi. Avcı tarafın- dan takibe uğrayan bir şikâr 'korkaklığile etrafına bakındı. is- karpinleri ve etekleri bembeyaz bir toz tabekesile. kaplıydı. Rahip, bavla ile ağzını sildi: — Sen kimsin, çocuğum? — Anna Maria Pedrangellice.. Bu isim, papasa bir mana ifade etmiyordu. Mamafih, bu kızın yerli olmadığı, halinden de bel- İiydi, isminden de.. Papas, nahiye müdürü, mubtar, birbirlerine: Sakıştılar. e Muhtar, papasıu kulağına eğildi: — Muhterem pederi -dedi.- Bu çapkın, zannedersem, haydut Paola" nın nişanlısıdır. Haydut, bu kızın yüzünden dağa çıktı. Nesterini isminde biri, bu kıza taarruz etmeğe kalkıştığından, Paolo, onu, bir saldırmayla öldürdü. Sonra, kaçtı. Şimdi, Korsikamızın belli başlı haydutlarından biridir. Müt- hiş adamdır, müthiş ... Rahip, heyecanla öksürdü: — Peki, ne istiyorsun, anlat bakalım, Anna Maria?... - dedi. — Muhterem pederi (O Günah işledim. Bu günahdan tolayı bü- yük bir vicdan azabı his ediyorum kurtulmam içim vesatet etmenizi ricaya geldim: Ben, Paolo'yu se- viyorumi Oda beni seviyor! Lâkin nikâhımız kıyılmazdan evvel, onun yelkene aks etmiş, uzaktan gözümüze, «lev halinde görün- müşbü. Yelkenliye yaklaştım. Bu yel- kenli, demin batırdığımız Uezebu' mn düşman san'p ta topa tuttuğu betbaht yelkenli idi. Kanarya adalarından bir Ispanyol gemisidi. Kaptanın ismi Jesu idi. Bomba- ların » patladığını o da. işitmişti. Vapuru batırdığımıza çok teessüf ediyordu. Maamafih, vapur bat- mışken, yağmasına kendi de iştiaak etmişti. Ancak, vapur batmadan evvel ona yetişmemişti. Zira; rüzgâr pek hafif esiyordu. Onu lâzmn olduğu sür'atle ilertet- memişti. Bugün bizim için de pek haile- ün oldu. Bizim de zarar- Üç vefat, on biziz Vin larımız büyüktü: mecruhumuz vardı. lsineikopumusun başına, geleni çıktı. | sini al diğize Göllüyarüni, Ba ricamı kabul etmeyor. Şayet ina- dımda devam edersem beni öl dürür.. Rahip: — Beklesen de natile... Bu işin sonu yokur, kızım... Bir haydutla evlenilmez... Derhal adamızı terk etmelisiniz. Ada“ haricinde akra- banız yok mu? — Marsilya'da evli olan bir hemşirem var. — Pek âlü... Onun yanına gi- dersim. Hayatımı orada intizama sokarsun. — Adadan kaçmama, Paolo asla müsade etmez, muhterem peder. — Tabii... Ona bundan bahs etmek lizm değil ki... Dinle, Anna Maria... Cenabı hak, nadim olan günahkârları af eder... Benim sahile, kasabaya ii liyor . ii oraya götüreyim.. Vapura bindin midi, baydı bakalım... Genç kız, rahibin önünde diz çöktü : — Muhterem peder! Beni tak- dis ediniz... Siz ne dersiniz ben onu yapacağım. Ertesi gün, rahip, köyden ay- rılıyordı. Arabadaidiler. Perdeler inikti. Dağ yolunun çalılıkları ara- sında ilerliyorlardı. Üç atl: araba, çıngırak sesleri içinde uğulduyor- du... Dört nala denecek bir sür- atle gidiyorlardı. Çok geçmeden, bir boğaza gir- diler. Solda, bir çağlıyanın akışı... Ne güzel akıyordu. Ona bakıyor- lardı. Ansızın, arabacı, bir Küfür sa- vurdu. Yol, koca koca kütükler den yapılma bir mania ile kapa- tılmıştı. Kız: — Amma, Allalımil - dedi - Paolo 1... Paolo, arabaya, yaklaştı. Sakinane : — In, Anna Marie! - dedi. Genç kız, tereddütsüz indi. — Aferin, kızl. Papası ayağr mıza getirmek işini becerdik... Dinleyin, muhterem rabip!.. Bizi nikâhlayacaksın... Hükümetle dar- gn olduğum belediyeye kayt olmayacağım... Yalnız, Allahın huzurunda nikâh olmak isteyorum. İşte yüzükler; işte: şahitler. Rahip, diriden ziyade ölüye yalnız başına benziyordu. Tereddüt ediyordu. bir haydudun nikâkim kıysın?! Aman yarabbi! Paole: — Muhterem pederi - dedi - vallahi ben çok günahlar işledim, çok.. Bakın şu uçuruma... Şu uçurumun dibinde benim tarafım- Başsız memleket Çang Kay Şekin istifasi Çini reissiz bıraktı Mesahai sathiyesinin vüsati iti- barile dünyanın on ikinci ve nüfusunun (o çokluğu itibariyle birinci devleti olan Çin, reisicam- hunun istifası üzerine hükümetsiz kalmıştır. Bugün 450,000,000 Çinli nüfusun akibeti meçhul bulunuyor. Ceneral Ç Kay Şek 1928 senesinde reel pek idi. Mumaileyh fevkalâde gayret ede- rek Çinin eski Şahdetiri iadeye muvaffak olmuş idi. Fakat Çinde cumhuriyeti tesis'eden Komutung fırkasının ikiye” ayrılarak sol cemah rüesasının Kantor'da yeni bir hükümet tesis etmiş olmaları ve Mançurya hadiseleri o reisi- cumhuru fazla yörmuştur. CeneralÇang Kay Şek'doğduğu Çeknang eyaletindeki çifitliğine çekilmiştir. o Mumaileyh burada asude bir hayat geçirecektir. Ceneral Çang tahtı olan-Nankin e a rn evel millete hitabe, bir veda beni Tl hükümetten nu ve efradı akal ig” sakin bir hayat e üzere maskafi resi çekilec. bildirmiştir. er ÖK Sabik reisicumhur vedaname- sine şu sözleri dahi ilâve etmiştir: “Millete karşı vazifemi ifa ve ikmal ettim. Doğduğum köye çekileceğim. Başka bir tasavvurum olmadığını temin ederim. İstirahat için inzivaya çekiliyo- rum. Bana m ve. telgraf göndermemenizi rica ederim. Bana gelecek mektupları açmıyacağım.., rr dan atılmış kaç ceset vardır! Bir eksik bir fazla bir şey çıkmaz... yn se pek le elli Rahip, (korkuyla, uçurumun dibime baktı. Mihaniki surette vazifesini yapmağa başladı. Dua- ları okudu. — Kalkınız artık... Eİ ele tu- tuştular... Paolo'nun adamları, kaldırıp yerler açmışlardı. Haydut: — Maalesef zahmetinize muka- bil size verecek param yok!- dedi.- Bugün henüz kısmet zuhur etmedi. Kimseyi (o soyamadım. Fakat, mesleğinizde çalışmak suretile bana ettiğiniz yardıma aym tarzda mukabelede ( bulunabilirim: Ne zaman birisine kızarda herifi dünyadan kaldırmak istersemiz, bu işi bana havale beyurun. Bukadarcık hizmetinizde maal memmuniye “bulunurum... Ne yapalım... İnsanlar, b mütekabilen yardımda bulunmalı- dır... Benim bu; iş elimden gelir, bunu yaparım; sizin o iş elinizden gelir, onu yaparsınız... Haydi ba- kalım adiyöl Mütereimi: (Hikâyeci) tetkik ettiğimiz vakit, şunun far- kına vardık: Bu topa, düşmanın bir mermisi isabet etmiş değildi. Endahat edildiği vakit, kapak eyice kapanmamış, tupun mermisi geriye tepmişti. İşte, feci kaza hzl » Bu infilâk yüzünden, yan tarafta duran: cebhanede ateş almıştı, ölülerin yaraları anlatılır nevden değildi. Benki, kapıtan köşkünde, sırtımda beyaz elbisemle duru- yordum, yokarıda da söylediğim veçhile, tepeden. tırnağa kadar kana bulanmıştım. Hesaba nazaran topla benim aramda bulunan bir nefer, benim ölmeme masi oluştu. Zira, benim üzerime doğru siçrı- yan bir parça, ona isabet ederek biçare neferi öldürmüştü. Yaralı- lar arasında, üzerinde cephane bulunan bir küçük zabit en ağır haldeydi. Kolu, baştan aşığı ka» dar parçalanmıştı. Bu adamı Moltke'de çalıştığım zamandan beri tanır.m. O zamaular miçoydu. Bense, küçük zabit olarak ilk seyahatimi yapıyordum. Adam, hâlâ elini kımıldatabili- yordu. Parçalanan kolunu, ötekile -— germ yakalamış, ya- geçerken, gülümiyerek — me ye a amma, Zarar , Fransızm hakkından gele- sezi Hele ben, şimdilk öte yana gideyim de, köluma küçük bir pansüman yaptırayım... O hâlle, dokuz metro derin- liğindeki merdiveni kuvvet sarfek tiğini belli etmeksizin, indi. Arkasından bağırdım : — Size yardım etmelerini iste- miyor musunuz? Cevap verdi: (Arkası var)