KAL ANNE 29 Kânunucvvel 1931 Kız kulesinde bir saat.. Kız kulesinde hayat nasıl geçer?. Fener bekçileri nasıl yaşarlar, ne yaparlar ? Akıntı şiddetlendi. Kayığımız fırıl fırıl dönmeğe başladı. Güç hal ile buradan kurtularak rıhtıma yaklaştık.. Kule, kulsnin emektar bekçisi Ile Veliaht, fenerin kulenin tepesinden alınmış bir resnil. Bindiğimiz sandal yukarıdan bir fıstık kabuğu gibi gözükiyor Kayık Kiz kulesine o yaklaşınca fırıl fırıl dönmeğe başladı. Ka- yıkçı etrafı kırışık gözlerini aça- rak sulara baktı ve fısıldadı: — 80 senelik e kayıkçıyım. Ben böyle berbat akıntı bilmem. Istan- bulun en belâlı anaforu burasıdır. Güç hal ile kulenin rıhlımına yaklaştık. Karşımıza yumruk ka- dar. bembeyaz bir köpek çıktı. Tüyleri arasında kaybolan gözle- rinin yalnız ışıltısını görüyorduk. Cin gibi bize bakıyor, durup din- lenmeden bavlayor, kendini sudan cıkmış balık gibi yerden yere atı- yordu.. Kulenin açık kapısından orta yaşlı bir adam fırladı: — Fidell, Fidell.. dur bakayım! diye köpeği susturdu. Biz fener bekçisi deyince sert, az konuşan haşin bir adam tasavvur ediyor- duk. Fakat karşımıza çıkan orta yaşlı adam büyük bir nezaketle: — Safa geldiniz diye bizi kar- şıladı. Ve kayıktan çıkmamız için bize yardım etti. ”. Harıl harıl yanan sobanın kar- şısındayız .. Eski fener bekçisi anlatıyor : — Tam 25 senedir buradayım.. 25:sene bu efendi.. Burada ne hatıralarım ne hatıralarım var. Fener bekçisi kendisi gibi pek nazik olan arkadaşı Hasan efen- dinin yüzüne baktı. — Hey gidi hey... Sonra anlattı.. Bundan senelerce evvel, bir gece Fenere esrarı- engiz bir kayık yanaşmış.. Kayık- tan mechul beş gölke çıkmış.. ağ geler iel 25 Bizans nükümdarı güzel kızını bu kapının arkasına saklamiş Bunlar çımaları söküp götürmek çalmak istemişler.. Bekçi heiman dışarı fırlamış. Aralarında müt- İ hiş bir boğuşma olmuş.. Haydut- lar bekçiyi sıkı sıkı bağlamışlar, Ağzına bir bez tıkmışlar.. Fakat bir aralık hırsızlardan biri: — Herif bizi tanıdı sabahleyin polise haber verirse yandık!. Bu adamı yaşatmak enailiktir be.. demiş... Bunun üzerine karar vermişler; Bekçiyi gecenin sessiz karanlığı içinde denize atıp boğacaklar.. Çımaları söktükten sonra biçareyi kendi sandallarına almışlar. Ça- buk batsın diye ayağına da bir taş bağlamışlar.. Fakat tam bu esnada gürültüyü işiten balıkçılar gelip bekçiyi kurtarmışlar.. Daha bunun gibi ne hatıralar. Kışın kuleden şehire gidip gelme pek müşkül olurmuş. zaman anafor imkânı kalmaz. gidip gelmek Kulenin sahille rabıtası kesilirmiş.. | Bir kere bir kar fırtınası esna- sında yedi gün sahile çıkama- mışlar... Erzakları bitmiş, ekmek- leri kalmamış.. (O gündenberi kulede fazla ekmek, fazla erzak buluduruyorlarmış.. * .. Kapı açıldı.. Içeriye küçük se- vimli bir erkek çocuk girdi. Babası seslendi : — Gel bakalım Cafer!. Hasan efendi o gülümseyerek çocuğu bana takdim etti: — Veliabt!. Daha altı yaşında.. Anlamadım: — Ne veliahtı efendim?.. Izah etti: — Benim babam bu kulede büyümüş o ve kulede son gününe kadar kalmıştır. Beni buraya Cafer kadarken getirmiş. Burada büyümüşüm, ve burada fener bekçiliğini öğrenmişim.. İşte bey.. Ben Cafer yaşından beri buradayım.. Şimdi ben de onu E | | | i için | Noel delirdikçe delirir, kabardıkça kabarırmış.. Ekseriya | i çok Vatandaş p Sahife 7 Londra mektupları aranı sarfet, fakat yerli mal al,, Şimdi ingilterede bütün halka tavsiye edilen şey budur Lonra 23 (Hususi) — İngilizler | Noel en büyük yortudur. | münasebetile (haftalarca evvelden hazırlık yapılır, her kes | birbirine vermek üzere hediyeler alırlar, evlerde puding denilen | pirinçli ve üzümlü pastalar, hin- | diler hazırlanır. Noel gecesi, aile halkı ağacın altında toplanarak geç vakte kadar oturur. Hindi, puding yenir, şarap, viski içilir, hediyeler verilir... Bu senede Noel münasebetile hazırlık var. Fakat obuhazırlık | geçen senelere nisbetle onda bir derecesinde... Çarşılar, caddeler gene kalabalık;amma dükkânlarda alış veriş yok... Çocuklar oyuncakçı dükkânla- | rının, fakirler pasta ve tatlı satan | mağazaların camları önünde top- lanarak burada teşhir edilen oyuncaklara, pastalara hasretle bakıyorlar ... OHindi o satan mağazaların önündede bir halk toplanıyor, kesilmiş, tüyleri yolunmuş, semiz hindilere | alâka ile bakıyor. Fakat o kadar.. Bu dükkânlara girip bir şey | alan yek... Sebebi malüm,iktisadi buhran... İngilterede © bu buhran gittikçe şiddetini his ettiriyor, halkın mal almak kabiliyeti azalıyor. Tüccar bunu anladığı için ingiliz lirası düştüğü Ohalde fiatlere ozam yapmamış, hattâ bazı eşyanın fiatlerin indirmiştir. Buna rağmen kimse bir şey almıyor, bir kısım halk, ucuz da olsa, bir şey almak küdreti olmadiğı için mübayaa etmiyor, bir kısmıda yarın ne olacağını o bilmediğinden elinde bir kaç para bulunması emelile dükkânlara uğramıyor. Iktisadi buhran ve bunun uyan- dırdığı korku o dereceyi bulmuş- tur ki şimdi her tarafta büyük bir tasarruf havası esmektedir. Kimse on para sarfetmek istemi- yor. Bu vaziyet ciddi endişeler uyandırmıştır. Evvelce halka ta- sarruf tavsiye edilirken şimdi bir sine düşünce alış veriş azalıyor, bunun neticesi olarak fabrikalar çalışamıyor, işsizler de artıyor. Tasarruf emelile Noelde hediye vermek âdetinin (kaldırılmasını tavsiye edenler çoğalmıştır. Bu tavsiye bir çok kimselerin işine gel- diğinden çok taraftar bulmuştur. Memleketin iktisadi hayatının bir kat daha sarsılmaması için der- hal eski âdetin muhafazası ve hediye teatisi daha muvafık ol- duğu ilân edilmiştir. Fakat buna kulak asan pek azdır. ingilterede yerli mal cereyanı o kadar kuvvetlenmiştir ki başka bir şey almak esasen kabil değil- dir. Gümrük resimlerinin arttın!- ması üzerine hariçten gelen eşya ! fiatleri çok yükselmiştir.Maamafib bunlar daha ucuz bile olsa ingi- lizleri gene rağbet etmiyeceklerdir. Çünkü herkes yerli malına rağbet İ etmek lâzim geldiğine kanaat | getirmiştir. | Noel münasebetile Fransadan logiltereye bir çok turfanda sebze ve meyve gelirdi. Bilhassa çok miktarda turfanda çilek ogönde- rilirdi. Bu sene bunlardan biç | biri gelmemiştir. Parası olan zen- | gin İngilizler bile bunlara rağbet etmiyorlar. Ingiliz zenginlerinden çoğu kışı Fransanın (ocenubında geçirirdi. Bu sene bunlardan hiç biri fran- saya gitmemiştir. Sıcak yer arayan İngilizler ingilterenin cenup kıs- mında havası mutedil olan sahil- lere gidiyorlar. Her tarafı “ya- bancı yere kitmeyin, kışı memle- ketimizin sıcak yerlerinde geçirin!,, yolunda büyük ilânlara tesadüf ediliyor. İngilterede yerli mal cereyanı | dolayısile itkalât pek ziyade azak mıştır. o Teşrinisanide (hariçten gelen eşya. teşrinevvele nisbelte 2,170,000 İngiliz lirası azdır. Tasarruf cereyanının o kuvvetini göstermek-için de kralın yarış atlarını, (kralın (Odamadı lord Laecelles'in Londradaki konağını, lort Derby'nin meşhur - şatosunu çok yerlerde : “Vatandaş param | satılığa (o çıkardığını — söylemek sarfet, fakat ingiliz malı al!, | kâfidir. yazaılı büyük ilânlara tesadüf edi- Ingiltere, Noeli büyük bir bed- liyor. binlikle karşılıyor, yeni senenin Bu tavsiyenin sebebi pek basit- | 931 den daha fena bir sene tir: Her kes para tasarrufu heve- | olmasından korkuluyor. mA ya getirdim. O da burada | lerini kaç akşam seyretmiş.. Bi üyüyecek... Ben. ölünce... .. Fenerde oturup kalkılan, bakı- lan bir tek oda var. Burada iki sedye.. Sedyelerin birinde bir bekçi, ötekinde de öbür bekçi ile oğlu yatıyor.. Bundan başka oda olabilecek dört daire daha | var amma onlar şimdilik anbar makamında kullanılıyor. Kulenin ortasında bir sahrınç var. Bunun için (o su sıkıntisı oçekmiyorlar... Kulenin büyük kayığı ile sahile gidip (geliyorler ve erzaklarını alıyorlar... Eski bekçi hususi bir sepet yapmış. Bununla gayet orijinal bir tarzda gelincik balığ! tutarlarmış. Bu sepet, ağlar tama- mile Fener bekçisinin icadi. Fener otomatik.. Kendi kendine yanıp sönüyor. İki bekçinin ikisi de evlidir. Fakat evlerine ancak ayda bir gidebiliyorlar. o Zavallıların aldıkları da otuzar lira.. Eski bekçi büyük bir demir | kapıyı itti.. | — Işte Bizans imparatoru genç | ve güzel kızını buraya saklamış.. | Etrafıma baktım. Taştan bir sedir.. Kim bilir (güzel prenses burada kaç kerre oturmuş.. Bu aralık güzel Bizanslı kızın karanlık merdivenden inip önümüze çıkı- vereceğini zannettim.. Hasan efendinin rehberliği ile | kuleyi delaştık.. Fener bekçisi adam akıllı tarihçi idi.. Bana dert yandı: — Bu duvarlarda gayet güzel mozayikler varmış.. Sonra bu mo- İzayiklerin üstüne badana vurmuşlar O güzel resimler gaip olmuş. Geçen “gün buraya iki tarihçi | mebus bey geldi, baktılar, bak- ! lar, birşey göremediler.. Kulenin en üstüne balkon tarafına çıktık. Aşağıya (o baktım. o Geldiğimiz sandal bir fıstık kabuğu çibi görünüyor.. Kayıkçı bizi aşağıdan fark edinee seslendi : | o — Efendi.. Efendi.. Taş at. Bu garip bir efsane.. Kulenin tepesine çıkanlar aşağıda bulu- | nanlara taş atarlarmış. Aşağıdaki taşı tutunca uğur sayılırmış.. Ka- yığa biniyorum Veliaht yanına yaklaştı : — Burası ne fena köy!.. dedi. Biçare çocuk köyünden buraya gelmiş başka yere çıkmamış burasını bir köy biliyor !.. Hikmet Feridun geniş pencerelerden Bizans sür-