21 Teşrinisani 1931 E A Roman tefrikamız: 100 21 Teşrinisani 1931 HİNT YILDIZI Yazan: Dün gizlice Mehraceyi ziyarete gittim ve a öldüğünü haber verdim.. Hiç müteessir olmadı: “Mabut zaten onun cezasını verecekti!,, dedi. Mamaafih (Vilyam) haddi zatin- de o kadar fena ve tehlikeli bir adam değildi. Gerçi kendisi bu- rada İngiliz karargâhının en nafiz şahsiyetlerinden biri ise de, Luit Corçla arası fena halde açık olduğundan, uzun zamandanberi ailesini görmek için bile Londra- ya gitmiyor. Mayör Vilyam ihti- yat binbaşısıdır. Ayni zamanda da maruf bir tayyarecidir. Hint lisan- larını bildiği için, müstemlekât nazırı kendisini Hirdistandan ayır- mıyor. Müste t nazırının ka- bineden cekili gün o da Hin- distana veda edecekti. Muya havalisine hareketi yal- nız bu meyanda değil, bütün İngilterede mühim bir hadise ol- muştur. İngiliz gazeteleri, Mayör Vilyamın vahşi ormanlarda tay- yare ile tetkikat ve takıbatla meşgul olduğunu yazıyorlar. Efkârı umumiye telâş ve heycan içinde- dir. Eğer İngilizlerle Almanlar arasında yeni bir anlaşma husul bulursa, Mayör Vilyamın öldüğüne acırım. Onun, şimdi, hiç şüphesiz ki mezarda gemikleri bile çürü- meğe başlamıştır. Bugün tamam iki ay oluyorki, ondan bir haber alınamamıştır. Dün Bombay valisi, logiliz karargâhında inhilâl eden Vilyamın vazifesine bir başka zabitin tayin edildiğini bildirmiştir. Merak ettiğim bir nokta var: Mayör Vilyamın imhasından sonra, tayyaresi ne oldu? Kabili istimal bir halde değil midir? Eğer istimal edilebilecek bir halde, orada mahfuzsa, o tayyareden günün birinde istifade edebilmeniz için, buradan size genç bir Hintli tayyareci göndermek mümkündür. Ancak, ilk mektubuma cevap alamadığım için, şimdilik bu hususta izahat vermeğe lüzum görmiyorum. Babamla oradaki vaziyetinizi tesbit edeceğinizden emin olarak, sizin hakkınızda fazla endişeye lüzum görmiyorum. Bu mektubumu getiren deli- kanlıya itimat ediniz ve ken- disine bilhassa Mayör Vilyamın akibeti hakkında tafsilât veriniz!,, Daima emrinize amade köleniz : Lamaya mektubu oku- Şimdi, üçüncü yorum: “Mektubunuzu aldım. Ceylân avında kolunuzdan yaralandığı- niza müteessir oldum. Zaten ilk mektubunuzda da hemşiremin ya- zısını görünce elinizden mustarip olduğunuzu tahmin etmiştim. Maamafih ( Yogoda) nın ve fatından çok müteessir oldum. Bundan sonra Munya'lılar arasın- da kalmanızda bir mana yoksa da, mademki hemşirem Nita ile evlenmek niyetindesiniz.. O halde bu işi kabile reisi ile beraber görüşüp hal etmeniz lâzımdır. Şimdilik, ben sizden çok uzak bulunduğum için, bu hususta size hiç bir fikir veremiyeceğim. Şahsi kanaatimi sorarsanız, Nita ile izdivaçtan beklediğiniz saadeti kat'iyen bulamıyacağınızı söylemek isterim: Siz mademki mabut ta- rafından taziz edildiniz ! Bundan sonra size aziz bir kadının zevce olmasını tercihan arzu ederim... Dün gizlice mehraceyi ziyarete gittim Ove kızının öldüğünü haber verdim. Hiç müteessir ol- madı: “Mabut zaten onun ceza- sını verecekti. Şükretsin ki o ağir cezayı görmeden öldü!,, dedi. Maamafih, siz bu hususta hakiki düşüncelerimi söylememe müsade ederseniz, haber vereyim ki, Yogoda mezarda yaşıyor. Mezarda diyorum.. Çünkü, mezara gömdü- günüzü söyliyorsunuz ! Dün gece rüyamda gördüm: Yogoda, dün- yayı görmiyor, fakat yaşıyordu. (Yogoda) nın sesini işittim: “Yal- nız Seyyit için yaşıyoruml,, diyordu. (Yogoda) nın bacağını bir boğa yılanının ısırdığını yazıyorsunuz | Bu gibi hadiselere ( Muya) da her gün /tesadüf edilir. Nita bu- nun çaresini derhal bulabilirdi. Neden ona haber vermediniz? (Yogoda) nın imdadina babam da mı yetişemedi? Zavallı Yogodal Onun vefatından çok müteessirim... Ve onun mezarda yaşadığına kaniim, Seyyit! Babamı (Yogoda) nın mezarına götürünüz! Eminim ki, gelecek mektubunuzda bana onun hayatta olduğundan bahsedeceksiniz ! ,, Lamaya (Arkası var) Gene Tuneyin bir erkek çocuğu dünyaya geldi Londra 1I9(A.A.) — Dempseye galebe çalmış olan maruf Gene Tuneyin karısı bir erkek çocuk doğurmuştur. Babasına pek çok benziyecek gibi görünen bu çocuk daha şimdiden 7 libre sıkletinde bulunmaktadır. 21 Teşrinisani 1931 Denizlere dehşet -——— salan tahtelbahir Bir Alman bahriyelisinin hatıratı Muharriri : Max Valentiner Kaptanlar, bana, saatlerini, para- larını ve diğer kiymettar eşya- larını bırakmışlardı. Veda ettik- leri sırada bunları kendilerine verdim. Fakat, bilâhara öğren- dim ki, üsera karargâhında biçare- lerden bu eşyalarını maalesef zaptetmişler... Harpten .sonra, bu kaptanlar- dan, arada sırada mektuplar aldım. Kendilerine cevaplar ver- dim. Aramızda bir “dostluk teessüs etmişti. Bu seferimde otuz altı bin ton tahrip etmiştim. Bu hesapta Func- hal'da batırdığım gemiler hariçtir. (Vâ - Nü) O âne kadar yüz vapur batırmış bulunuyordum. Batırdığım gemi- lerin yekünu da üçyüz bin tonu buluyordu. Mütercimi | | | | nişan, askeri | yükseği idi. nişanı alanların on birincisi bendim. | Benden evvel alanlar amirallarımız- | dı. Bittabi, bu mazhariyetimden dolayı pek memnun kaldım. Zira, bu nişan, butün berriyelilerin ağzının suyunu akıtan bir nişan- | 1750 senesinde, dır. Bu nişan, büyük Frederik tarafından ihdas | olunmuştu. Imperator hazretlerinden telgrafla | | Pour le Merite nişanını aldım. Bu | nişanlarımızın en | Bizim bahriyede bu | Her akşam İ bir hikâye Rizeli Pertev elaelşinll kahveye girdiği vakit, dört adamı yeşil çuhalı masa başında poker oynarken buldu. Yirmi iki yaşın- daki heveskâr bir okumarbazı bundan daha fazla sevindirecek manzara olur mu? Kemal Pertev sevindi. Netekim, masa başında- kiler de son derece sevinmişlerdi. Işte... Ona doğru dönerek: — Vay, küçük beğimiz.. Buyu- run, buyurun!.. - diye haykırıştılar. Yalnız gümrük komsiyoncusu Fâzıl bey: | o — Geç kaldın, azizim! - dedi. Mütekait maliye memuru Neşet bey: — Zarar yok, geç kalsa ne çıkar? Onu da oynatalım, canım! - diyerek sahabet etti.- Haydi, haydi, bu turu yapalım. Oda girsin. Zaten beş kişilik poker, pokerlerin en nefisidir. Kemal Pertev, dört kişinin elini sıkarak itizar etti: — Geç kaldım, sahi... Fakat kusura bakmayın... Bizim muhase- beci, parayı vaktinde tedarik ede- memiş. Aylık vermek için bu za- mana kadar hepimizi bekletti. Eve kapağı 'dar attım, karnımı doyu- rur doyurmaz derhal buraya gel- dim... Buraya gel, Alil Ali kahvenin garsonuydu... Derhal, Kemal Perteve seğirtti. Kemal Pertev, kendine bir gazoz, biraz şekerli kahve, bir de narkile istedi. Midesi kaynamıştı. Aazozu iç- tikten sonra kahvesile narğilesini içecekti. Bu esnada tur bitmişti. Oyuna altılıları da ithal ettiler. Kemal pertev'e bir kav verdiler. Oyun, sükün içinde devama başladı: Yalnız “bop,, , “uvertür,, , “gördüm., , “üç kâğıt,... İh... nevinden sözler işitiliyor. Fâzıl bey: — Bu akşam kâğıt akıyor maşallah ! diye mırıldandı. Hakikaten de akıyor mu akı- du. Netekim Kemal Pertev'e de ful'ler, üçlüler, hattâ kareler, fıloşlar yığınile gelmişti. Amma, ne fayda ki, bunlardan hiç istifade edememişti. Karşı- sına, daima, büyük kâğıt çıkmıştı. Onu süpürmüşlerdi. Zaten poker oyununun da hoşluğu bu noktada değil midir? Kâğda güven olmaz. Insanın eline, bazan da, böyle yığınla güzel kâğıtlar gelir. Kay- beder de bazan kâğıt gelmez, kazanır... Kemal Pertev, bu ikinci şıktan istifadeyi düşündü. Blöf'e kalkıştı. Fakat, kaç blöf yaptiyse muvaffak olamadı. Hepsini de kıskıvrak yakaladılar. Mütekait maliye memuru Neşet bey ve biraderi Avni bey: — Vah beyim vah... Size ne oldu bu gece? - diye Kemal Per- tevi'n haline (o esefleniyorlardı. - halbuki, ne de iyi oynarsınız.. Hiç şansınız yok.. Bari çekilseni Çekilmek mi? Bilâkis, Kemal Pertev, alâotör oldu. Maaşının elli | lirasını (o kaybettise bile, ne zarar, yetmiş lirası daha ce- binde duruyordu ya... Diğerlerinin önlerinde yığınla para birikmişti. Kâğıtlar o dağıldı... o Mütekait maliye memuru beşinci kâğıdı da önüne attığı vakit, Kemal Pertev sevincinden titredi! Aman ya- rabbi ! Gözlerine inanamıyacaktı. Eline, floş ruayal gelmişti. Hem de, floş ruayalın en hüyüğü: Astan başlıyor. Kupa... Açma sırası ondaydı. Kimseyi kaçırtmamak için ihtiyatla : — On kuruş! - Dedi. — Yirmi. — Elli. — Gördüm. — Iki buçuk lira! - Diye, Ke- mal Pertev arttırdı. Uvertürde ondan fazla arıttıran olmadı. Fakat herkes, iki buçuk lirayı gördü. Kemal kâğıt değiş- tirmedi o öbürleri değiştirdiler. Kimi iki kâğıt aldı, kimi bir... Amma, nafile!... Taş çatlasa onun floş ruayalini geçemezlerdi. Kemal: — On lira - dedi. Komisyoncu: — Yirmil yi bastı. — Vü. — Vi. Kemal, sesi boğazına tıkanarak: — Rest! - dedi. - hepinizin resti... Mütekait maliye memuru Neş- et bey: — Ne yapıyorsunuz, azizim Kemal bey... Bizimki eğlencelikten çıkıyor. Adamakıllı büyük kumar oluyor. — Bilmem artık... Rest... Düşünüp taşınıp, hepsi de rest- leri gördüler. Kemal: “ Hepsi de çantada keklik! diye düşünüyordu.- Bütün zararlarımı (çıkardıktan sonra, lâakal yüz kâğıdı büktüm.,, Ve, yüksek sesle: — Paralar benim! İşte floş ruayalin en büyüğül- diye, kâğıt- ları açtı. Komisyoncu: — Nafile!- dedi. — Bende dört altılı var.. D altılı, sizin kâğıttan daha büyük addolunur diye geçen gün karar vermiştik. Filhakika, Pokerde böyle bir kaide vardı: Her kâğıttan behe- mehal daha üstün bir tanesi bulunsun diye, en büyüh floş ruayalin omafevki oolarak en küçük kare kabul olunmuştu. Bunun geçen gün Şehzadebaşı kahvesinde de (o münakaşası geçmişti. Hattâ bizzat Kemal Pertev, bu usulün pek muvafık olduğunda arkadaşlarile mutabık kalmıştı. Itiraz edemedi. Papelleri çıktı... Şimdi artık, beş parasız kalmıştı. Üç çeyreğin içinde yüz yirmi kâğıtçık uçmuştu. — Buyurun kâğıtları siz yapa- caksınız. — Ben artık oynamıyorum). Diyerek, Kemal, başından kalktı, Allaha İL B. Başı dönüyordu. Pardesüsüpü askıdan alarak kapıya doğru yürüdü. Bu esnada, Ali, arkasından yetişti. — Sizi otongaya oturttular, beyim. — Ne Söylüyorsun, Ali? — Vallahi, o beyim... Bunlar, namuslu oyuncu değil... Hilebaz hepsi... ğ — Sabık maliye memuru Neş- et beymi? Biraderi mi? Fâzıl bey mi? — Hepsi de... Hepsi de... Es- kiden kumarhane | işleti asa Sabık maliye memuru dedi asıl sanatı hokkabazlıktır... Iskam- bil kâğıtlarını istediği gibi düzer. Dördü de ortaktırlar. Sizi soydu- lar... Bakın benden size haber vermek... Sizi çok severim... Çok bahşişinizi aldım... Esasen ben, bu akşam bu kahvede çıkıyorum... bu haberi size vermenin bana zararı dokunmaz... Haydi gidip paralarınızı geri isteyin... Reza- let çıkmasından, polisin mü- dahale etmesinden ve kahve sahibinden korkarak paranızı siz. iade ederler. Kemal, fırladı, geri döndü: — Hırsızlar! dedi. - paralarımı verin, beni soydunuz... Fakat ben buna müsaade etmiyeceğim. — Ne diyorsunuz? deli misiniz? kumarda kazanılan para iade edilir mi? — Polise haber vereceğim. Deminki o müşfik baba tavrını takınan sabık maliye memurunun da(!) ötekilerin de yüzlerinin nasıl hakiki birer haydut yüzüne döndüğünü görmeliydiniz... — Tehdidinizden korkınıyoruz. Fakat rezalet çıkarmak niyetinde değiliz... Alın paralarınızı küçük bey! - diyerek, komsiyoncu (!) yüz yirmi lirayı verdi. ş Bu ne kolay verişi Acaba, bunlar sahici oyuncu olsalardı paraları böyle veriverirler miydi? Kemal Pertev, rahat bir nefes aldı. Hayretle oraya çöktü. Öte- kiler, oyunlarına devam ettiler. Kemal, göz ucile oyunu seyredi- yordu. Çok geçmeden, kendi yerine başka bir şikâr oturmuştu. Şimdi, © bulunıyordu. Kemal Pertev, onun, nasıl hilelere kurban gittiğini, uzaktan nasıl da mü- kemmel O farkediyordu. Şimdi, artık kendini pişmiş addediyordu. Kumar o meşhur iblis Kemal'i oyuna kışkırtıyordu. Kendi yerine oturan soyulup so- vana çevridikten sonra, oyuncu- ların yanına yaklaştı: — Hile yaptığınızı bile bile sizinle oynamaya razı mısınız? — Otur bakalım. Bir saat sonra, yine sıfrulyetti.. Nâkili: (Hatice Süreyya) Bu şehir, beni fahri hemşehri ola- rak kabul etmişti. Halbuki, oraya, doğduğumdan beri uğramamıştım. Bu şehrin yegâne fahri hemşehrisi o âne kadar Ceneral Von Schulen- burg'tu... Kendisi, doksan yaşını | geçmiş bulunuyordu. 1880 le 1890 | arasında kaldırılan Sondarburg İ kal'asının son kumandanı idi. Nışanı | Berlin'e resmen davet edildim. İ bizzat kendi elile takmak isti- yordu. Lâkin o sırada, Imperator, | Silezya! da Prens Pless'in nezdinde misafir bulunuyordu. Pek az vak'- tım vardı ve başka arzular besli- yordum. İmperatorun huzuruna çıkmak şerefinden feragat mec- buriyetinde kaldım. Imperator hazretleri, nışanı bana | hususi müşaviriydi. Bu amiral Von Müllner, bizim tarafımızdan pek fazla sevilme- mekteydi. Kendisine “Raspoutin,, ismini takmıştık. Zira imparator üzerinde inanılmaz bir tesir bırak- mak muvaffakıyetini göstermişti. Diğer cihetten; asker olmak | sıfatile, pek gevşek insandı. Biz, takmak merasimi için | onu böyle addediyorduk. Yeni ve güzel alman babriyesinin o tek sebepten âtıl ve bâtıl bir halde birakıldığını sanıyorduk. “Müllner, donanmamızı sulh için hazır tutu- yorl,, diye alay ediyorduk. Funchal üzerine Ohücumumu tafsilâtile cenerala anlattım. Kale- nin mermilerini nasıl boş yere istihlik ettirdiğimi de hikâye ettim. hareket etmişsiniz!.. -dedi.- Fakat bu adalara gittiğiniz âne kadar... Maalesef menhus harbin dehşe- tini, o sakin adada hissettirmiş- siniz... Maamafih, aferin, kaptan... Faaliyetinizden memnunuz... Bir daha sefere, daha sakinane dav- ranınl...,, Arkadaşlarımın bu adamdan nefret etmeğe hakları yok miydi? Bu adam, siyasetçi olacağına filosof olsa daha iyi etmez miydi? Doğduğum şehir olan Sonder- | Nişancı amiral Von Müllner Amiral, yüzüme, ciddi ciddi hurg'un bana verdiği bir madalya- İ taktı. Kendisi, bu sırada, kabine | baktı: y 7 dan dolayı pek memnun kaldım. İ reisi bulunuyordu. İmparatorun — Çok iyi ve çok makulâna | Berlin yollarında, boynunda Paur Merite nişanı asılı olarak dolaşmak çok iyi şeydi. Fakat daha iyi olan şey, bu nişan boy- nuna asılı olarak Coblence'ye gitmek orada bir genç kızı ziya- ret etmek... (Arkası var) m