HİNT YILDIZI Yazan: İ. F. Yogoda'nın anlattığı macerayı, bir peri masalı gibi dinliyordum. Gözümün önünde yanan ihtiyarın dirildiğini O gece bin müşkülâtle sabahı bolmuştuk. Uyku gözlerimden akıyordu. Çiçekleri kurutan elin kimin eli olduğu anlaşılmıştı. Nita bir gün evel bana aşkını itiraf ettikten sonra, bu şüpheyi şunun bunun üzerinde toplamaya lüzum yoktu. Yogoda herşeyi biliyordu. — Nita seni seviyor, Seyit! Diyerek yatağının (kenarına oturup ağlamağa başladı. Mibracenin kızı, ilk defa olarak benimle bu mesele etrafında ko- nuşmağa lüzum görmüştü : — Seyit! dedi, artık her şey bitti.. Her şey anlaşıldı. Şimdi, seninle biraz daha açık görüşmek isterim, Bu kadın, Muyalılar ara- sında sihirbzlığile maruftur. Nita o kadar müthiş bir sihirbazdır ki, kendi zevki için, babasının bile tekrar hayata dönmesine mani oluyor. Buna belki hayret edeceksin | Fakat, ben de, bu hakikate vakıf olduğum zaman, senin gibi, derin bir şaşkınlık için de saatlerce, hattâ günlerce bocaladım. Lâmaya nın babası, bugün, esrarenğiz bir mağarada mahpustur, Seyyit | — Neler söyliyorsun, Yoğoda? O ihtiyar Hintli, gözlerimizin önünde yanmadı mı? — Biz öyle görmüşüz... İhtiyar sıhırbaz gözümüzün önünden kay- bolunca bir mağaraya (gidip saklanmış. Şimdi bu mağaradan çıkamıyormuş ... — Niçin çıkamıyor? — Mağaranın anahtarı kızında imiş. Bu gizli mağarayı ondan başka kimse bilmiyor. Haftada bir defa gizlice oraya gider, ve babasına uyutucu ilâçlar verirmiş. Adamcağız, oogündenberi, Obir türlü) gözünü açmağa muvaffak olamadığı için, mağaradan çıka- miyor, anladın mı? — Peki amma.. Bir kadın, babasına bu derece zulüm yap- mağa neden lüzum görüyor? — Neden mi? Bunu bilmeyecek ne var? Seni seviyor... Babası mağaradan çıkacak olursa, ikimi- zi de himaye edecek. Bu, Nitanın işine gelirmi hiç..? (Yogoda) nın anlattığı şeyleri bir peri masalı gibi dinleyordum. Aklım durmuştu. Gözümün önün- .de yanan bir cismin tekrar Tetrika numarası: 51 Denizlere dehş salan tahtelbahir havsalama sığdıramıyordum..! çanlanacağını havsalam almıyordu. Yogodaya: — O halde (Lamaya)da ölme- miştir, değil mi? Diye sordum. Yogodanın (Lamaya) hakkında kati bir fikir ve kanaati yoktu. Bu hakikati de - kendisine taal- lüku o dolayısile - Muyalılardaki eski tılısımlı aynadan öğrenmişti. — Lamayayı düşünmedim, dedi, babasının bir mağarada yaşadı- ğını öğrenince, bu kadının bizimle meşgul olmağa başladığını anla- dım. Yalnız, çiçekleri onun kurut- tuğunu tahmin etmiyordum. Bu hileye teşebbüs edenin cezası çok ağır olduğu için, buna cesa- ret edeceğine kanaatim yoktu. Son günlerde, beni ortadan kaldırmakla Oemeline (muvaffak olacağını ve seni temamile elde edeceğini zan ediyordu. — Bunu Bana evvelce neden söylemedin, Yogoda? — Sen bunların sebebini araş- tırmıyordun! Her gün ormanda Ceylan avı ile meşguldü. Akşam- ları yorgun gelir, yemek yer yemez uyurdun! halbuki düşman- larımız uyumıyor, bizimle meşgul oluyordu. Senin bana karşı gös- terdiğin bu kayıtsızlıktan oNita cesaret alarak geçen akşam beni zehirledi.. Ve sonra da, bu cürmü başkası işlemiş gibi, derhal imda- dıma koştu, Ölümden kurtardı. Yogoda ogörmiyen gözlerini silerek: — Beni zehirliyen, güya, boğa kahramanı imiş diye reise haber yollamış. Zavallı delikanlının deri- sini yüzmüşler.. Ve vücudunu yakıp kül etmişler. — Sahi mi söyliyorsun, Yogoda? Halbuki ben o delikanlıyı kurtara- caktım. Onun bu işte tamamile masum ve bigünah olduğunu, senin siyah taş üstündeki samimi itiraflarından anlamıştım! , Yogoda birdenbire şaşaladı. — Siyah taş üzerindeki itiraf- larımdan mı bahsediyorsun? On- ları sen nerede ve ne zaman okudun, Seyyit? Yogodanın yanına oturdum: — Zehirlendiğin gece, esirler- den birisi, imzasız bir mektup getirmişti. Bu mektup. benim, or- mandaki siyah taşı gidip bulmamı ve onun üstündeki yazıları oku- mamı tavsiye ediyordu. Ertesi 1931 et—————— un Teşrinisani Bir Alman bahriyelisinin hatıratı Muharriri : Max Valentiner kusvası gibi görünmüştü. Raguse'- nin tanınmış salon kadınları, on- ları çaya davet etmişti. Musıkı din- lemişler, dansetmişlerdi. Alev gözlü Dalmaçyalı kadınlar, onlara otel- lerdende daha hoş bir intiba bırakmıştı. Lâkin hiç şüphem yok ki, adamlarım O centilmence hareket etmişlerdi. Şimdi artık o eğlence günle- rine veda sırası gelmişti. Harp bizi istiyordu. Hülasa, Madere'ye müteveczihen yola çıktım. Cebeli Târik'e kadar bir kaç gemi batırdım amma, ehemmiyetle anlatmağa değer bir (Wa - Nü) hâdise cereyan etmedi. Cebeli Târik boğazını şarktan garba geçmek güçtü. Zira, Akdeniz'e doğru, kuvvetli bir cereyana gir- Mütercimi : mektedir. Dalmış olarak geçe- miyorduk. Saatlerce Obu cereyana karşı yürümek için bataryalarım kâfi gelmiyordu. Bir buçuk saat müd- detle son süratle su altında yol alınca (Obataryalarım (takriben temamile (boşalıyordu. ( Bilakis, yavaş gidilecek olursa, batarya- | lar, yirmi saatten otuz saate ka- dar devam ediyordu. Lâkin bu taktirde, Cebeli Târik'in cereyanını | bir tecrübesi Külliyetli istihsal (o sahasında büyük muyaffakiyet gösteren Mr. Fordun şayanı dikkat yeni bir tecrübeye hazırlandığını İngiliz gazeteleri haber veriyor. Ford Detroit'deki fabrikaların etrafında büyük çiftlikler hazırla- mıştır. (o Fabrikalarında (çalışan amele her sene dört ay bu fab- rikalarda çalışacaktır. Ford. çiftliklerindeki #kuvveti (o yerine bundan insan kuvveti kullanacaktır. Mr. Ford kendi başına tatbik edeceği bu usulün işsizlik mesele- sini halletmek için milli sahada da kabili tatbik olduğu kanaatındadır. Amele yazın çiftliklerde ve kışın fabrikalarda çalıştıkları takdirde her zaman iş bulabilecek ve fab- rikalar bütün sene amelesine bakmak mecburiyetinden kurtu- lacaktır. Istanbul dördün murluğundan : İki bin lira kıymet takdir edi- len Hasköyde Keçeci piri mahal- lesinin Çöplük sokağında eski 4-4 mükerrer yeni 16-16 nu- maralı bir bap hanenin tamamı açık arttırmaya vaz edilmiş olup 2 kânunuevvel 931 tarihine mü- sadif pazartesi günü saat 14 ten 16 ya kadar Istanbul dördüncü icra dairesinden açık arttırma suretile satılacaktır. Arttırmaya iştirak için yüzde yedi teminat akçesi alınır müte- rakim vergi belediye vakıf icaresi müşteriye aittir. . Hakları Tapo sicillerile sabit olmayan ipotekli /alacaklılar ile diğer alâkadarann ve irtifak hakkı sahiplerinin bu haklarını ve hususile faiz ve masarife dahil olan iddialarını ilân tarihinden itibaren yirmi gün içinde evrakı müsbitelerile bildirmeleri lâzımdır. Aksi halde hakları Tapo sicillerile sabit olmayanlar satış bedelinin paylaşmasından hariç kalırlar. Alâkadarların icra, iflâs kanunu- nun İl9uncu maddesi hükmüne göre hareket etmeleri ve daha fazla malümat almak (isteyenlerin 930-533 dosya numarasile me- muriyetimize (müracaatları ilân olunur. Zayi hisse senedi — Namıma mu- harrer 3980, 3981, 3982, 3983 numaralı dört adet yirmişer Kralık Kasaplar keti hissi nedinin kupon kısmını eyledim. Zayiin hükmü olmiyacağını ederim. Unkapanı Demirhon mahallesi 13 numarada: Mustafa makine sonra Icra me- sabah, ilk işim ormana gitmek ve o, senin göz yaşlarınla yıka- nan siyah taşı bulmak oldu. Bu mukaddes abideyi (okuduğum dakikadanberi, itiraf ederim ki, sana bakacak yüzüm yok... Şim- di, yalnız senden değil - kendim- den utanıyorum, Yogoda | (Arkası var) aşmama imkân yoktu. Su sathından gündüz yol almak keza mümkün değildi. Zira, boğaz, ancak, sekiz mili bahri genişli- ğindedir. Bizi behemhal görür- lerdi. Binaenaleyh, geçenin ka- ranlığma sığınmak (mecburiyeti vardır. Bu siyah manto, bizi kurtaracaktı. Dalgalı bir denizde, geceleyin, bütün süratimle boğaza daldım. Bu sefer, boğaz, gayet ciddi olarak teftiş olunuyordu. Küçük motoru kullanıyorduk. Buna rağmen gene eminim, bizi görmüşlerdi. Peki; bizi görmelerine rağmen niçin üzerimize taarruz etmemiş- lerdi? Zannedersem, gece, sü- künlarını ihlâl etmek istememiş- lerdi. Keza, biliyorlardi ki, şayet bize hüçume kalkışsalar, aramız- da vahşice bir mücadele cere- yan edecekti. Belki onlarada bir Yarabbi... Hayat, bana çehen- nem... Kadınım, sevgili kadıncı- gım, Züleyhacığım bana tam on iki gündür surat asıyor... beni tersliyor... yüzüme bakmıyor... Ne için açaba?.. Ben ona ne yaptım?., Ben ki, benki onu o derece seviyorum... Ben ki, onun etrafında pervaneyim... böyle bir- den bire değişmesine (sebep ne dir? 15 ağustos Züleyha benden nefret ediyor gibi... Beni yetim çocuğa çevirdi... Adeta itiyor, sevmiyor... Her fırsatta beni tahkir edi- yor. Dün, bana: “ Sen de adam mısın ?,, diyordu. 31 ağustos Hayat, cehennem gibi devam etmekte... Züleyhanın burnundan düşen bin parça. Her şeye, amma her şeye aksi- lik çıkarıyor. Bütün bir ay zar- fında, gözlerimin içine bir kere bile gölümsemedi. 1 Eylil Tuhaf şey... Züleyha'nın bana karşı muame- lesi sanki birdenbire değişiyordu: Bu gün surat asmadı. Bilâkis, işimden dönüp de eve geldiğim zaman, yaslandığı sedir üzerinde doğruldu. Beni yanına çağırıp oturttu. Benimle güzel güzel konuştu. Bir kere saçlarımı bile okşadı. 15 eylül Kadınımın o sevimliliği devam ediyor. Beni bu akşam oda kapısından karşıladı. Alnımdan öptü. 18 eyni Ne mesudum... Karım beni merdiven başında karşıladı. Du- daklarımdan öptü... Oh, muamelesi değişiyor. 25 eylül Züleyha beni kapıdan, evet, tâ sokak kapısından karşıladı. ve : — Ah Adnancığım diye boy- numa sarıldı. Artık bahtiyarlığın evci bâlâ- sındayım. 30 eylül Bütün O bahtiyarlığım, isambil kâğıtlarından yapılma bir şato gigi, bir an içinde yıkılıverdi. Dün, bir tesadüf neticesi olarak, karımın hatırat defterini elime geçirdim. Ah şu merak!... Lâalet- tayin, bir sahifesini açtım: 12 ağustos çıktı. Şu satırlar yazılı: “ Adnanı aldatmak istemiyo- rum... O, bana, o kadar sadık, o derece bağlı ki, şayet aldatır- sam vicdan azabı olacak... Lâkin, Cemal, ay başındanberi bana kur yapıyor... Hınzır oğlan, fena hâlde zarar dokunacaktı. Onun için bizim boğazdan geçtiğimizi gö- renler oldise bile görmemezliğe gelmişlerdi. Fakat şimdi, en müşkül bir mevkide o bulunuyorduk : Büyük fenerin bulunduğu sahaye geli- yorduk. Cebeli Târik kayasının altına, İngilizler, büyük bir projektör koymuşlardıki, bütün buğazı baş- tan aşağıya bir hatlı müstakim halinde tenvir ediyordu, Hatta, Afrika o cihetinde bile, Canta kayalıklarında beyaz bir noktayı aydınlatıyordu. Şimdi; busahayı cektir? Makinelere emir verdim: Ne kadar mümkünse o kadar erken gitsinler dedim. Ayni zamanda da elektrik motörü işliyecekti. Bu suretle saate 16 mili bahri nasıl geçe- 12 Agustos — e > —. . se Makine yerine.. Sisi > er akşam B Meşhur Fordun yeni bir hikâye arometro hoşuma gidiyor... Şayet 'Adnanla sevişmeden evel onunla tanişsay- dım, hayatımın yegâne erkeği mutlaka Cemal olurdu. Halbuki, şimdi geçti! Adnan kendime bağladım. Onu o aldatmamağa vicdanen borçluyum.,, Hiddetle sahifeyi çevirdim. İşte 10 ağustos tarihli hatırası: “ Cemalin yaptığı okurlara vakurane mukavemet gösteriyor- dum. Adnan, sadık bir köpek gibi etrafımda fır dönerken Cemal'in olmayacağım. Adnan'ı yüz üstü bırakmıyaçağım. Imkânı yok. Imkânı yok. İmkânı yok...,, Hamle eder gibi, bir iki sahife daha çevirerek 31 ağustos tarihli hatıralardan da bir iki satır oku- dum. “Bu gün Cemal'ı adeta tahkir ettim, koğdum... Koğdum... Ben Adnanı aldatmam diye ona res- men bildirdim... Oğlan, ağlıyarak gitti.,, İşte bir sahife ötedeki eylül tarihli yazılar: “Bugün kendimi muhafaza ede- medim. Cemalın yalvarmalarına devam edemedim. Onun ellerimi ve ayaklarımı öpmesine müsaade ettim. Şimdi, Adnana karşı vicdanen öyle mahcubum ki..,, Beş on sahife birden çevirdim. 15 eylül tarihli hatırat şöyleydi: “Adnanın bana karşı gösterdiği köpekçe sadakate mukabil, haya- tını bana bahşetmesine, servetini benim uğrumda heba eylemesine mukabil işte ona hiyanet ediyo- rum. Cemalle gezmeğe gitmeği kabu! ettim.. Bir otomobile bin- dik. Maslak yolundan geçtik... Bentlere gittik... Fakat ona yalnız ellerimi, kollarımı öptürdüm.,, 18 Eylülü de okudum: “ Cemal, beni öpmek istedi. Mukavemet gösteremedim. Adnan akşama eve gelir gelmez onun yüzüne iyice güleyim bari... ,, 25 Eylül tarihli sahifeyi de aç- tım. Alev, alev... Bu sahife beni alev gibi yakacak.. Okuyamadım.. Çünkü hatırlıyorum : 25 Eylül günü, Züleyha beni taaa sokak kapısından karşılamıştı... (Va-Nü) Mücevherat satışı samanı İkinci teşrinin on ikinci per- şembe günü saat ikide Sandal bedesteninde Emniyet Sandığı tarafından gayet kıymetli bir pırlanta boroş iğne ve bir pır- lantalı altın saat ve kordon satılacaktır. katedebiliyorduk. Aydınlık sahaya geldiğimiz vakit son derece bir aydınlık gözlerimizi aldı. Müba- lâğa ber taraf bu tenvirat saye- sinde insanın, gazetesini sakinane okuması kabildi. Bütün adamlarım dalma tertibatının başına toplan- mışlardı. Dikkatlerimizi teksif etmiştik. En ufak bir çıt işitsek, dalıvere- cektik. Lâkin, herşey mükemmel çereyan etti. Hiçbir fevkalâdelik olmadı. Boğazın dar sahasını geçerek geniş sahasına girdiğimiz vakit, geniş bir nefes aldım. Artık bundan sonra, teftişe tabi değil- dik. Bahrimuhitte bulunuyorduk. Planım şuydu: Buğazın açıkla” rında, bir vapuru esir edecektim ve onu bizi, Maderiye kadar peşine o bağlayıp ( sürüklemesini icbar edecektim. Bu maksatla boğaz açıklarında bütüngün bekle- dim. (Arkası var)