-. ahife v Roman fefrikamız: 61 HİNT YILDIZI YAZ Zn VARNA a Yazan: İskender Fahrettin İri boylu zenci, Dünyanın en kuvetli bir adamıdır. Yüklü arabaları bir elile çeker ve ormandan büyük ağaçları devirip sırtında getirir! Muya kabilesi arasında otururken, elime (Bombay)dan gelen bir gazete geçti.. Mukaddes boğa güreşine Mehrace iştirak etmemişti | Yogoda'nın'da maymuna merakı vardı, başını uzattı : — Evet, dedi, insana çok ben- ziyen bu mahlüklar yalnız bu havalide bulunur. İri gözlü, yassı burunlu, ufak ağızlı Muya maymunları o kadar munis, o kadar sevimli şeylerdi ki, ağacın tepesinden © aşağıdaki dallara inerek bizi selâmlamağa başlamışlardı. Gülüşleri, bakışları insandan farksızdı. Maymunun biri ağaçtan sarı yapraklı bir dal kopardı ve arabanın içine attı. Yogoda'ya sordum: — Şu ağacın önünde beş dakika durabilir miyiz ? — Ne yapacaksın ? — Şu sevimli mahlukları ya- kından görmek istiyorum. Lamaya kaşlarını kaldırdı : — Onlar çok kıskanç olurlar, Seyyit! Bu havalideki maymunları uzaktan seyretmek daha keyifli- dir. Yanımıza sokolurlarsa, yapa- cakları maskaralıklara tahammül edemezsiniz! Hayretle baktım: — Kıskançmı olur dedir, an- layamadım? — Muya maymunları dişi mah- lukları erkeklerden kıskanırlar. Yogodayı oaramızda (ogörmeğe tahammül edemezler. Üzerimize saldırırlar. Lamayanın babası arabayı sürdü. Maymunlar, agaçtaki dalların bütün yapraklarını yolarak arka- mızdan atıyorlar ve ince seslerile bağrışıyorlardı. Yogoda: — Maymunu Hintli'nin O yüzüne çok sevdiğinizi Tetrika numarası: 22 Denizlere dehşet salan tahtelbahir anlayorum, Seyyit! dedi, Muyada hizmet eden, yük taşıyan, kumaş dokuyan maymunlar vardır. Bun- lardan bir tane tedarik ederiz, olmaz mı? Yogoda, yollarda benim araba- dan inmeme razı olmıyordu. Yılan faciası genç kızın gözünü korkut- muştu. Bu sıra, arabacının sesi işidildi: — Muya göründü... Etrafıma bakındım.. göremedim. Lamaya, uzakta birkaç köy evini pere : — İşte, dedi, kabilemizin bek- çileri... Biraz daha ilerledik. Artık köy evlerinin; ottan ya- pılmış birer, ikişgr katlı çatıların önünden geçiyorduk. Yogoda'nın sevincine payan yoktu. — Seyit, burada mesut ve mü- reffeh yaşıyacağız | Diyerek başını dışarıya çıkardı. Sokakta çıplak çocuklar dola- şıyordu. Bu kabile arasında Afrikadan gelmiş zencilerde göze çarpıyordu. Lamayanın babası, bu çocuk- lardan birini göstererek: — Bakınız, dedi, bu kıvırcık saçlı çocuk bizim (arazimizde çalışan zencilerden birinin oğlu- dur. Bunun babası (o kabilemiz arasında kuvvet ve cesaretile meşhurdur. Yüklü arabaları çeker ve ormandan ağaçları devirip sırtında getirir... Yalnız Muya kabilesinin değil, belki, bütün dünyanın en kuvvetli adamıdır. Arabamız, büyük bir bahçenin Bir şey 11 Teşrinlevvel 1931 Bir Alman bahriyelisinin hatıratı Muharriri: Max Valentiner Yedinci kısım Almanya imparatorluğunun korsanları Alman tahtelbahirlerinde (korsan hayatı — ilk ciddi tesadüf ve mahvedilen ilk İngiliz Kruvazörü, Artık tamamile bir korsan ha- yatı yaşamağa başlamıştık. Biz bu tabiri (o söylememiz üzerine, eminim ki, sabık düş- manlarımız, bıyık altından gülüm- siyecekler; ve : — İşte, kendileri de korsan olduklarını itiraf (oediyorlar! - diyecekler. Mütercimi : (Vâ - Nü) Hayır, ben, başka şeyden bah- setmek istiyorum. Hayat şeraitinin insanları nasıl değiştirdiğini anla- tacağım. Daimi surette takayyütteydik. Bizde, avcı hisleri ouyanmağa başlamıştı. Yakaladığımız gemilerin içinden çıkardığımız gıdalarla ya- şayorduk. Kendi kendimize, bu ganimetlerden, ne ikramlarda, ne, ne, aman ne ikramlerda bulunuyor- duk.. Fakat, bunu, sefahate meylimiz olduğundan dolayı ,yapmıyorduk. Bu yeni lüksün pek cazip olma- sından ve bu yeni lükse alışmamış bulunduğumuzdan sefahat yapı- yorduk. Akşam 118 yaşında Hindistanın Zaro ağası vefat etti Hindistanın en ibtiyar adami olmakla meşhur Madras civarında Malaberde Moidecupalli camiinin imamı Kaya Din Kaya vefat et- miştir. İmam 118 yaşında olduğu halde kuvvei akliyesini son daki- kaya kadar muhafaza etmiştir. Kaya Din Kaya Hindistanın canlı tarihi olup bir asırlık Hint veka- yüni bildiriyordu. Hindistanın Zaro ağası sayılan bu zat yetmiş sekiz senedenberi imamlığını yaptığı camiinin hati- kadınla uzun beyin bir delikanlı koşarak: — Lamaya geldi.. Diye yanımıza yaklaştılar. Uzun boylu delikanlı, Lamaya- nın küçük kardeşi, diğer kadınlar da karısı ve hemşireleriydi. Kucaklaştılar, birbirlerine sarıl- dılar.. Lamayanın babasının ayak- larından öptüler. Bir an içinde etrafımızda - mübalâğasız - yüz- lerce Hintli toplanmıştı. Lamayanın kardeşleri: — Biz babamızı öldü zanne- diyorduk... Diyerek, sevinçlerinden ne ya- pacaklarını bilmiyorlardı. İhtiyar Hintli yüksek bir ağaç kütüğünün üzerine çıkarak kabile efradına hitaben: — Beni ölümden kurtaran kim- seyi görseniz ona ne hediye ve- rirdiniz? Diye sordu. Kadın, erkek, genç, ihtiyar bütün kabile efradı hep bir ağız- dan cevap verdiler; — Ömrümüzün yarısını verir- dik... Bu cevap, benüz karşılaştı- ğım Muyalılara beni o kadar çok ısındırmıştı ki, şimdi bile, fedakârlığın en büyük nişanesi olan bu sadayı duyar gibi olu- yorum. İhtiyar Hintli elile beni gös- tererek : — Mabudun taziz ettiği bu kahraman beni ölümden kurtar- mıştır. Dedi. Yüzlerce Hintli o ande yerlere kadar eğilerek bir kaç saniye alınlarını topraktan ayır- madılar. Muyalıların hazin duaları ara- sında, ottan bir eve dahil olduk. Lamaya kulağıma : — Yogoda hakkında kimseye izahat vermeyiniz | Diye fisıldamıştı. (Arkası var) Bu sefahat hayatını sürmekle, cidden, hakiki korsanlara benzi- yorduk. Bir tahtelbahirin içinde, yerler, en küçük teferrüatına kadar kul- lanılır. Hattâ, tatlı suyun bol bol konulacağı yer bile mevcut değil- dir. Yok, hayır, beraberimize tatli su almadığimızı söylemiyorum. Pek çok makine aksamı ve alât edevat için tatlı su lâzımdır. Bun- lar, ancak tatlı su ile soğutturu- lur. Bu sebeple, bittabi, tatlı su- yumuz vardı. Lâkin tatlı su, bizim içmemiz için kâfi gelmezdi. İçmek için mi? Oooo! İçmek için başka şeyimiz bu- lunurdu. En iyi cins, en mükem- mel kahve bizler içindi! o Çay- ların alâsı da öyle... İştihayı en calip (likörlerde öyle... Bunları, geldi.. Babamız 4 2 le SİN b İZ Her akşam bir hikâye Resilizade Tahir bey, Keli, ne gönderilen taahhütlü mektubu okuyunca: — Benim nikâhlı karım mı? -dedi.- Bu ne biçim iş böyle? Şaşırmıştı. Ağlamak mı, gülmek mi lâzım geldiğini tayin edemi- yordu bir türlül On küsur senedenberi Vilâyatı şarkıye'de kakılıp kalan bekâr Tahir (Obeyin oaldığı mektup şöyleydi. Efendim, Menküha zevceniz Aliye Rusu- hizade Tahir hanımın müvekkili olan ben, adresinizi ele geçir- meğe muvaffak oldum. Şayet bir ay zarfında zevcenizin evine dönmiyecek olursanız, aleyhinize talâk davası açacağımı arzeyle- rim efendim. Cevap vermenizi rica eder ve takdimi ihtiramat eylerim. İzmir barosunda 21241 numarada mukayyet avukat Münir Ekber Tahir bey: — Benim nikâhlı karım ha? Benim nıkâhlı karım ha?.. - diye tekrarladı.- Hem de aleyhime talâk davası açacak. Olur iş değil! Mektubu bir kaç kere daha okudu. Fakat, mütetemmim bir mana çıkarması mümkün olamıyordu. İşin oiçinde (yanlışlık (yoktu. Adres, isim, meslek, hep doğru (oOolarak Otesbit oedil- mişti. Meselâ alayda olamazdı. Çünkü gelen mektup, sernameyi ve mührü havidi. Noter muame- lesi girmişti. Buna rağmen, Tahir bey, şimdiye kadar evlenmemiş bulunduğuna emindi. Öyleyse, bu mektuba ne mana vermeliydi ? Arkadaşlarından hukuk münte- sibi birinden fikir (o danıştıktan sonra, şöyle cevap verdi: Beyefendi, Mektubunuz beni hayretlere düşürdü. Bahsettiğiniz hanımı hiç mi hiç tanımıyorum. Ben, |" hayatımda, asla evlenmedim. Yirmi senedenberi İzmir'de bulun- madım. Askerlik vazifemi gör- mek üzere Vilâyatı Şarkıye'ye geldiğimdenberi buradayım. Aliye Rüsuhizade Tahir ismindeki bir hanımın mevcudiyetinden tama- mile bihaberim. Şayet bu hanım benimle alay etmek istemiyorsa, mesele, ancak bir isim müşa- behetidir. İhtimal o başka bir Rüsuhizade Tahir bey vardır. Aliye hanımla evlendikten sonra, onu terkedip gitmiştir. Kendi- kendime ben meseleyi başka türlü izah edemiyorum. Bu mektubu yazıp gönderdik- ten sonra, artık, içi rahat olarak beklemeğe başladı. “Elbete, iş önümüze çıkan gemilerden yağma ederdik. Konservelerin alâsı, nefis ye- mişlerin salâsı... Kokulu kokulu tütünler mi dersiniz ?.. Bunların dumanları, tahtelbahirimizin içine | savururduk : Lâkin, su meselesi, iyi tanzim edilmiş değildi. Hatta, yıkanmak hususlarını için bile... Herkesçe malüm olduğu vechile, deniz suyu, sabunu göpürtmez. Bunun üzerine, petrol tabahhuratı da ilâve ol yordu. Böylelikle, yüzümüz, gözü- müz, tamamile kirpas içinde 1 Teşrinievvel 1931 çapraşık bir. hâl iiiyücelitei Diye düşünüyordu. Fakat tahmini doğru çıkmadı. Avukat, Ona, harptan biraz evel evlendiğine dair vesaiki müsbite suretleri gön- derdi. Bütün tarifat kendininkine tetabuk ediyordu. OHayret!! Bu, nasıl olur? Nihayet mesele anla- şıldı. Tahir bey, © zamanlar, nüfus tezkeresini kaybetmişti. Ser- serinin biri, bu nüfus tezker kullanarak bir kadınla evlenmişti, belli... İşte, aleyhine dava da açıldı... Biçare adamcığazın paçaları tutuştu. derhal Trabzon, vapur, İstanbul, İzmir'i boyladı. Yolda, asabiyetten, küplere biniyordu: — Aman yarabbi! Ben, ber, ben evliyim ha?... Avukatın yazıhanesinde esmer, kibar tavırlı, henüz ihtiyarlamamış ve sevimli bir kadına tesadüf etti. Kadınla yüzyüze geldikleri za- man, kadın: — Bu, benim kocam değil! diye haykırdı. Tahır bey, avukata: — Yal... Söylemedim mi ben! - dedi. Lakin avukat, ciddi olarak: — Hanım efendi, resmen sizin zevcenizdir! diye Tahire döndü. — Benim karım mı? — Onun karısı mıyım? Kadın erkek, biribirlerine hay- retle baktılar. Avukat: — Evet! - dedi. - Resmen karı kocasınız... Şimdi ne yapacağız?. Ne yapmamızı emrediyorsunuz? — Düşünelim, bakalım.. Mütehayyirane, yüz yüze bakı- şarak üç gün sonra, Vilâyatı Şar- kıye'ye müteveccihen yola çıktılar. Hattâ, yeniden nikâh dairesine bile gitmeğe lüzum kalmamıştı. Bütün kanuni muamelesi tamamdı. Nakili; (Vâ - Nü) Tayyare postası Nev-York ile Buenos Ayres arasında tayyare seferleri Dünyanın bir çok yerlerinde tayyare postaları var. Bunların bir kısmı gayet uzun mesafeler üzerinde yapılır. Bir kısmi da gayet kısadır son zamanlarda tes- is edilen bir tayyare postası hattı, dünyanın en uzun tayyare yoludur. Bu yol New York ile Buenos Ayres arasında açılmıştır. Haftada bir defa bu hat üzerinde uçan tayyare, 9400 kilometre uzunlu- ğunda bu hattı 11 yerde istasyon yaparak katetmektedir. kup. “titrediklerine kaç kerre dik- kat ettim. Dailey Mail'in bize dair yazdığı hikâyeler, insana korku veren çocuk hikâyelerini gölgede birakıyordu. Kaptanlar, biz kılıktaki adamlar tarafından fevkalâde nezaket gör- dükleri için hayrette kalıyorlardı. İskoçyada Firth of Forh de (*) dolaşıyorduk. Geceleyin, deniz, ayna gibiydi. Halbuki, bu sahalarda, denizin böyle olması nadirattandır. Üç tane, kan kırmızı nokta, dümensuyumuzda ışıldıyordu. Üç i. Ciltlerimiz kahverenğileş- . Bu halle, kaptanlar, bizi gördükleri vakit, Azrail'le yüz yüze gelmişcesine korkuyorlardı. Ekseriya, tıraşımızda, on beş gün- lük uzamış bulunuyordu. Karşı karşıya geldiğimiz vakıt, kaptanların, manzaramızdan kor- gemi, maden ocaklarında kulla- nılmak üzere tahta yüklü olarak, İngiltere'ye müteveccihen yol alı- yordu. Bunları batırmak istiyor, lâki batıramıyorduk. Zira, tahta batmaz ki... Adamlarım, tahtaların Mütercim, : (Arkası var)