OZ za Zam e Vİ ÜNİTENİN Y Sahife 6 Akşam 10 Teşrinievvel 1931 Tefrika numarası: 21 10 Teşrinievvel 1931 Denizlere dehşet— — salan tahtelbahir Mu Max V alentiner arriri : Bütün bu muamele, ali yere vaktimizi ziyaa uğratıyor. Geceleri Zira, giceleyin içlerini gez- çalışmıyorduk . vapurları durdurup mek çok güç ve tehlükeli oluyordu. Bilâkis, geceleri gemi batırmak, nisbeten pek kolaydı. Harbin ilk günleri, İngilterenin etrafında sonsuz hesapsız bir ticari muamele oluyordu. Vaktile tedabir alın- saydı, bundan ne kadar, Amma ne kadar istifade olunurdu. Bu sıralarda, tahtelbahirlerimiz, gün- de bir milyon ton imha edebi- lirlerdi. Netice , İngiltere için cidden vahim olabilirdi. Ingiltere, muharebeden sarfınazar edebilirdi. Alrzanya ile ittifak mecburiyetin- de kalabilirdir. Tahtelbahirlere karşı müdafaa usulleri bulunmağa başlamıştı. Gerçı, o tahtelbahirlere (o karşı kullanılan bombalar, henüz keşfe- dilmemişti. | Lâkin, denizaltı gemileri için bir çok tuzaklar kurulmuştu. Ticaret : gemilerinden bazıları toplarla teçhiz edilmişti, bazıları ise, bitaraf bayraklar (o takmıştı. Bir tahtelbahir işaret topunu endaht ettiği zaman, stop ediyor- lardı. Kayıklarını suya indiriyor- lardı. Böylelikle, mürettebat terk- edildikleri vehmini veriyorlardı. Şayet ( tahlelbahir (o yaklaşacak olursa, topları gizleyen maskeler açılıveriyordu. Bir kaç saniye içinde, ; tahtelbahir, müthiş bir top ateşi altında batırılıyordu. Başka bir tuzak daha vardı: Gayet- tehlikesiz: gibi görünen küçük vapurlara, ingiliz tahtel- bahirlerini yedekte çektirtiyor- lardı.: İngiliz tahtelbahirleri, bat- mış bir hâlde bulunuyorlardı. Bizim tahtelbahir vapurla meşgul bulunurken, ingiliz e tahtelbahri ona yaklaşıyor ve onu batırıyordu. Bütün bu tuzakların zuhur etti- ğini görünce, daha ihtiyatkâr davranmamızın lâzım olduğunu gördük. Bitaraf gemilere karşı kullandı- ğım usul şu idi: Görünmeden, suyun altından, onlara yaklaşıyordum. Vapuru, kemali dikkatle gözden geçiriyor- dum. Üç dört mil gitmesine müsaade ediyordum. Sonra, mey- dana çıkıyordum; kuru sıkı işaret toponu atıyordum. Bir Alman bahriyelisinin hatıratı (Va - Nü) Vapur, mii Içindeki adamlar, lâakal katederek bana kâgıtlarını gös- termek mecburiyetinde kalıyor- lardı. Şayet içlerinde kaçak eşya varsa vapuru boşaltmak emrini alıyor- lardı. Kayıkların gemiden uzak- üç bin metro | laştıklarını görünce, gemiyi boşal- | tılmış sayıyordum. Bu sırada to- pumla da ateş etmeğe !başlıyor- dum ki, bu, hayreti mucip olu- yordu. O sıralarda, ilk atılacak top- larla bana isabet vaki olamıyacak kadar mesafe genişti. Endahtlarını tanzim edinceye kadar, ben, seri surette batıverirdim, Tahtelbahir süvarileri arasında, düşman gemilerine karşı yapıla- cak muamelelere dair münakaşa- lar olurdu. Pek çok kaptanlar, gemilerin cümlesini mürettebat- larile beraber batırmanın hem faydalı, hem de tabii olacağını söylerlerdi. — Şayet bu usulu tatbik eder- sek, İngilizleri gemicilikten nefret ettireceğiz! - diyorlardı. - Böylelikle sulhu daha yaklaştıracağız. Ben, bu gibi fikirlerin aleyhinde daima itirazda bulundum. Maksa- dımda şuydu: Şayet vapurların kap- tanları fevkalâde bir dürüşlüğe maruz kalacaklarını bilirlerse, asla gönül rızasile teslim olmak istemi- yeceklerdir. Bunun neticesi olarak- da faaliyetimize sekte vurulacak- tır. Zira, uzak bir mesafeden bir gemiyi batırmak mümkün değildir. Mümkin olsada güçtür. Vapur, torpili şayet su kesimi hizasının altından yirse batar. Muharebe esnasında , bir torpili su kesimi hizasından aşağıya yapıştırmak ancak bir tesadüf eseridir. Makine dairesile kazanın mükemmel mah- fazaları vardır. Demek ki, gemileri ozaktan batırmak müşkül. Bilâkis, şayet, kaptanlar, ken- dilerinin ve (mürettebatın iyi muamele göreceklerini bilirlerse , fazla düşünmeden teslim olurlar. İki üç küçük mermi atılır atılmaz derhal teslim bayrağını çekerler. Ekseriyet itibarile, kaptanlar, - hükümetleri muvacihesinde mes- ul olmamak için - ilk topun atılmasını obeklerlerdi. Şayet dürüşt (O muamele (olunacağını, canlarına kıyılacağını ( bilirlerse mesele elbette değişirdi. (Arkası var) Manisa Necati bey mektebinde konferans Manisa 5 (Hususi) — Asabiye ve akliye doktoru Fabri Celâl bey dün Necati bey mektebinde çocuk ruhiyatı etrafında kıymetli bir konferans verdi. Konferansta maarif müdiri Ekrem beyle ma- arif müfettişleri, baş muallimler ve muallimler bulunmuşlardır. Gön- derdiğim resim konferanstan sonra hep bir arada alınmıştır. Önü- müzdeki hafta içinde cinsi terbiye konferansı verilecektir. X işaretli doktor Fahri Celâl beydir. Sabık Kayzer menfasında nasıl yaşıyor Eski imparator hergün Ormancılığı mükemmel MA e? “a Mi ie | z 3 i ri j EE. İkinci Wilhelm garp cephesinde bulunuyordu. 10 teşrinisanide acele Alman toprağını terkederek Ho- landaya firar etmeğe muvaffak olmuştu. Bundan. sonra sabık imparator OÜtreht o civarındaki Doorn şatosunu satın alarak orada yerleşti. O tarihtenberi (o sabık Kayzer burada gayet münzevi yaşa- zevcesi Prenses ( kendi tabirince İmparatoriçe ) Hermine “Doorn- daki günler, namı altında bir eser omeşretmiş ove : şatodaki hayatı mufassalan anlatmıştır. Prenses eserinde diyor ki: bir şekle girmesi... Bursa, Kuleli, Kabataş, Edirne, Efganlı talebe vardır. Sabık imparatorun oturduğu Doorn şatosu, Harbi umuminin sonlarına doğru yani 1918 senesinde .Almanyada ihtilâl çıktığı vakit sabık Kayzer maktadır. Sabık imparatorun şimdiki giren Efgan ordusuna iltihak edeceklerdir. Imparator, Hohenzolern hanedanı- nın an'anesi hilâfına olarak küçük- lüğünde, sol elinin sakat olma- sından dolayı, bir sanat öğren- memiştir. Maahaza destere ile ağaç kesmek, ağaçları aşılamak ve bah- çıvanlık ile meşgul olmak suretile sanat noksanını bir derece telâfi ediyor. İkinci Vilhelelm hergün sabah- kahvaltısından sonra Şatonnu par- kında üç saat çalışır: odun yarıyor, yazın çiçekleri sular. Komşuların- dan birine ormancılık mütehassısı vazifesini görüyor. İmparotor kum- şusunun sık ormanını haylı sey- rekleştirmiştir.,, Vilhelim evvelki zevcesi tara- fından yetiştirilen gül bahçesine Efganistan gittikçe müterakki bir memleket haline gelmektedir. İstanbul, Kandilli, İzmir, kral Nadir Şah önünde bir geçit resmini gösteriyor. şatonun kütüphane dalresi ve eski 3 saat bahçede meşgul olur surettte öğrendi Kayzer itina ile baktığı gebi yeni zevce- sine ithaf eylediği bahçeye de çok dikkat etmektedir. Eserin muharriri tarafından ve- rilen tafsilâta nazaran şatonun büyük kapısı büyük bir kabul salonuna açılır. Bu salonuu başlıca ziyneti gerek imparator Vilhelmin gerek Ho- landa hükümdarı kıraliçe Vilhel- minin ceddi bulunan Vilyam'Oranj ile zevcesini yağlı boya büyük birer resimleridir. Şatonun en konforlu dairesi sigara salonudur. Bu salon hem büyük asker hem de tütün tirya- kisi olan Büyük Frederike ithaf olunmuştur. Bir köşesinde impa- ratorun bir beykeli de vardır. de vardır. Efganistanda ordu çok ıslah edildi. Nadir Şah bilhassa iki şeye fazla ehemmiyet veriyor: 1 - Mekteplerin ıslahı ve iyi talebe yetişmesi 2 - Askerliğin, ordunun muntazam Bu itibarla Efganistanda talebe ve asker hayatı günün meselesi haline gelmiştir. Diğer taraftan şehrimizde tahsilde bulunan Efgan talebesi ve Efganlı zabitler de çok çalışmaktadırlar. Kastamonu ve Adana liselerinde o epice Genç Efganlı zabitler de yakında memleketlerine dönecekler ve gittikçe daha muntazam bir şekle Resimler Efgan zabitlerinden bir grup ve hassa alayının