ÇİNGENELERİN ŞİŞLİSİ: SULUKULE. “Bak bu konaklara... Çingenelerin hiç k konakları v. | böyle büyü — Kız sen misin?. Kınalı parmakları ile kulağının arkasındaki çiçeği düzel — İlâhi efendi, dedi, ben çi gene miyim ki.. — Ya nesii Kara gözlerir atan bir sesle: — Bugüne bugün kıptiyim... — Yaz Eller çömlek gibi belde.. göz leri ile tahta barakaları göstererek: — Bak bu konaklara.. Çinge- nelerin böyle konakları var mıdır?. Hakikaten Sulukule, çigenelerin Şişlisidir, en aristokrat kıpti aile- keri orada oturur... — Demek sen çingenece bik- miyorsun ... — Bilmem ya.. Sen onu çer çingenece - bilir süzdü, göbek gililere sor... Bazı bazı onlar Edirne kapıda çadır. kurarlar, git te gör.. Köye doğru ilerledik, o yanım- da vücudunun her tarafım aynı ayn çalkalayarak yürüyordu.. Kim demişki bizim çingeneler ispanyol çingenlerine - benzi diye... Tahta evlere yaklaştıl ber adımda bir başları çiçel Karmenlere rasgeliyordum... Eğer su karışmamış çingene | Biçi yürmek ideseniz hemen Ser | hakuleye, gidin.. Yanındaki. kıza sordi T andn bülü yerul ederler mi? — Yasak. Hükümat yasak etti. im Şişli kanımlarının gıptı kadar ince ve güzel kaş- Tarını iğip büktü: kavga Remziye kadın, kara kuru bir şingene idi, eline bir çil yirmi beşlik sıkıştırınca hemen bizden ayrıldı. az sonra Remziye hanım bitişik komşusu ile müthiş bir kavgaya başladı... İki evin kapr farı açıldı ve malüm üsülle eşya- lar dışarıya fırlatıldı — Bak göresin bizim evin Sulukulenin umumi manzarası ve mükellef konakları Gelin, kaynana ve torun ziynetlerini... İşte sana bir bakır tencere. — İşte kocamın yeni aldığı gümüş oturak... Ve böylece iki kadın Nuhu ne- biden kalma ne kadar eşya varsa dişarıya fırlattılar.. Mallarını öyle bir metetmesini de biliyorlardı ki sormayın... Meselâ teneke lâzım- hk, dışarıya gümüş oturak diye fırlatılıyordu.. Köyde bir tek kahve var, zur- sandalyeye çıksaydım... O zaman bey gibi, beyler gibi yaşardım işte. zaında irişilmez bir hayalden bah- seder gibi söyliyordu: — Ah bir demet sazım olsaydı.. Köşede oturan ihtiyar kahveci: — Zurnanı satmasaydın şimdi düğüne giderdin.. Bir demet sam sayıklayacağına karmını doyurma- ğa bak. Dedi.. — Vallahi iki gündür İbrahim ağa... Delikanlı dışarıya çıktığı zaman açım ingene genci bunu “Ah şöyle | iç yüz bin liram olsaydı, tar- | ar mıdır?,, macı — İbrahimin — kahvesi.. Ben girdiğim zaman içeride bir ev münakaşası oluyordu: — Hasan evini satıyormu; — Ne kadar istiyor? — Verilmez, dünyanin parası... — Ne kadar? — Anasının nikâhı.. 35 diyor amma 30 kaimeye verecek... 30 Kaimelli Bu söz kahvede müthiş bir hayret uyandırdı. 30 lirall.. 30000 liradan bahsediliyor- muş gibi herkes hayretini 1slik çalarak 1zhar etti... Sulukulede 10 paranın büyük bir kaymei vardır.. Uzun boylü, esmer delikanlı dert yamıyordu: — Ah bir demet sazım olsaydı da) berkes aynı sürette beyanı müta- Biraz sonra dışarıda bir gürül- itüdür koptu, tef sesleri, ut tıngır- 'tıları, keman sesi, 'zurna sesi, ve bütün bu seslerin biribirine karış- masımdan meydana çıkan acayip bir gürültü.. ve bir çingene şar- kısı: Kırmızı fıstan.. Kırmızı fistan.. Alayım sana. Turuncu fistan.. Dişarıya baktım.. kahvede açlığından bahseden de- likanlı yanınma bir sürü genç kız almış, hora tepiyor!. Sulukülede en şayanı dikkat şey köyün önüne asılan binlerce çamaşırdır.Bu çamaşırlar hiç gör- mediğiniz renklerdedir. Bakarsınız bir ip, başta mavi bir don, da kırmızı bir. entari, yanında kanarya 'sarısı bir gömlek, yanın- da eflâtgni bir mintan.. Dün Sulukulede iki kelimelik bir çingence cümle öğrendim: Çales çalanamanges... Manası da “seni / seviyorum!,, demekmişl Hikmet Feridun Demincek | İtalya vekiahti prens Hombert ile Belçika kralının kızı prenses Mari Jozenin düğünleri için Roma- da büyük hazırlıklar başlamıştır. i nişanlı kânunevelin ilk hafta- sında evleneceklerdir. Bütün gazeteler bu düğünden uzun uzadıya bahsetmektedir. Bu izdivacın ufak bir de tarih- | çesi vardır. İki genç ve sevimli nişanlı daha pek küçük yaştan saf bir aşkla sevişmişlerdir. Bu fas aşk şöyle başlıyor : Harbi umumi kopunca prenses Mari Joze Londraya gönderili- yor. Küçük prenses Londrada | Lort Gürzonun nezdinde bir müd- det misafir kalıyor... Sonra tah- silinin ikmali ve aynı zamanda İtalyanca öğrenmesi için prensesi İtalyada, Floransaya gönderiyorlar. Bu sırada Belçika krahı ve kra- liçasi İtalyan cephesini ziyarete geliyorlar. Rakeniçi şatosuna mi- safir oluyorlar. Prenses bu vesile ile şatoya gidiyor. İşte iki genç birbirlerini ilk defa bu şatoda görüyorlar .. Ozaman veliaht 12,Prenses 11 yaşındaidi... İki küçük asilzadeler derhal biribirleri ile dost oluyor- dar. Prenses ayrilirken prensten hatıra olarak bir resmini isti Prens de Mari Jozeye hediye et- tiği resmin Üzerine şu cümleyi yazıyor: “Daimi küçük dostumal..., Bundan sonra ara sıra görüşü- yorlar ve aralarındaki - dostluk gittikçe ilerliyor.. Nihayet bu dostlük ateşki bir Belçikaya gidiyor, bazen prenses İtalyaya geliyor ... İki seneden beri iki geace mişanlı mazarile | bakılıyordu... Prenses Mari Joze Fransızça, almanca, italyanca, flamanca, in- gilizce bilir, gayet iyi resim ya- par, çok güzel piyano çalar.. Prenses aynı zamanda mükem- mel bir. hastabakıcıdır. Esasen Avusturalyada, Sidney şehrinde garip bir vaka olmuştur: Zil inde bir Alman, harbi umumi | iptidasında, Sidneyi terketmeğe, Ve Almanyaya gitmeğe mecbur olmuştur. p Zil, gitmezden evel, S00 İngiliz |lirasından ibaret olan bütün Üxetini bir şiş | para beni | Augüst Zi | kart yazarak şişe Zil bu parayı €n emim yer olarak Sidneyin nebatat — bahçesini — bulmuştur . Paralarını bir palmiye ağacı altına | gömmüş ve ileride bulmak için ağaca bir nişan koymuştur. Harp bittikten sonra Zil tek- rar — Sidneye gelmiş ve ilk işi nebatat bahçesindeki paralarını aramak olmuştur. Fakat harp seneleri zarfındı bahçenin şekli kâmilen değiştiri miş, eski ağaçlar sökülmüş, yeni çiçekler, yeni fidanlar ekilmiş olduğundan Zil Jbir türlü parala- Tn sakladığı yeri bulamamıştır. Günlerce, aylarca uğraşıp yeri bulunmayınca. — bundan / vazgeç- miştir. Seneler geçmiş, artık bu para: ine atıştır.. saklamak - içi Halâl para ka: kâğat çıkınca ederek şişeyi teslim etmiştir. ları unutmuş iken, bu sene nebatat bahçesinin bir kısmında tadilât uldığı sırada amelelerden bi şişeyi bulmuştur. İçinden paralarla —e AT -Romada düğün İtalya veliahti ile Belçika prensesi Mari Joze nasıl tanıştılar? Prens Humbert ile prenses Mari Joze henüz birer çocukken biribirlerini sevmlii alerdir. Zayan gğ Pa gocallk ge ydamı Saka 1ekalİ a n azırlığı İnde Prens Humbert Prenses Mari Joze prensesin annesi de uzun zaman hastabakicılık etmiştir. ybolur mu? B S Tüccar Zil polise — müracaat Yapılan tahkikat meseleyi mey- a çıkarmış, ve bügün mt ir töccar old Zile Paralar tak- im edilmiştir. zal Ü Kd bu parayı tek- rar bulunca, ripmi ve paranın yarısı Tİrağını bulan amı zi g dl'"knuı iyafet — çekmiştir. ir tuk irat edi EĞ bir ı.ııiı“ıt':yh İmayaağını öylemiştir.