29 Eylül 1929 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

29 Eylül 1929 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Terril 'numarası: 135 ABDÜLHAMİT VE AFRODİT Yazan: İskender Fahreddin Kızıl Sultan NAZANı kucağına oturttu: «Sana bir paket toz vereceğim.. Bunu Fik- ret beyin suyuna karıştıracaksın..!» dedi. yapacağına dair Abdülmamide söz vermişti. Hurlnin öldüzüldüğü günün akşamı bir saray arabasında İki saraylı hanım Fikret — beyi herhalde etmlek lâzımdı. Fakal herşeyden evvel onun bir teşkilâta mensup olup olmadığını anlamak ve ona göre tedbir almak icap ediyordu. Kızıl sultan bu esnada NAZANI hatırlamıştı. Elini vurdu. İçeriye giren harem T — Çabuk, bana Nazamı getir ! Dedi. Nazanı huzura getirmişlerdi. Genç kız, Padişahın karşısında, korkusundan titiriyordu. Hünkâr Nazanı yanma oturttu. — Seni niçin çağırdığımı bili- yör müsun? — Hayır Padişahım... — Sana bir vazife vereceğim. Fakat yüzüne gözüne bulaştırm dan, benim arzu ettiğim gibi yapacaksın, anladın mı? Nazan, elindeki ipek mendilile terini sildi. — Anladım Padişahım! Derhal yaparım.. İrade buyurunuz. — Söyliyeceğim işi anlamadan, derhal yapabileceğini ne biliyor- sun ? Abdülbamit genç kızın yanağını aK genç kızın yanağı — Hele © kadar acele etme. Evvelâ ben anlatayım.. - İyice dinlel Sonra bana cevap verirsin... Ve badema, benimle konuşurken daima bu suretle hareket et Padişa, “genç kızın tecrübesizli- gini görmekle beraber, tasmim ettiği cinayeti mutlaka ona gör- dürecekti. Elini avucunun, ine aldı — Pamuk gibi ellerin var, seni biçde bu kadar görmemiştim. Nazan tebessüm etti. Padişah sesinin tavrunu değiş- tirerek: — Bana bak, dedi, seni burada şehzadelerden ceğim. Fakat evvelâ cesaretini tecrübe etmem lâzımdır. Sen hiç rovelver koltandın mı ? ile evlendire- — Hayır Padişahım ... hattâ şeklini bile bilmem ... — Pekâlâ.. O halde, sana ufak bir paket ilâç vereceğim ve seni şimdi, bana fenalık eden adamın yanına — göndereceğim.. Onunla ahbap olacaksın . Ö ne derse “Peki.. , — diyeceksin .. Ve bir sırasını bulüp bu ili onun suyuna karıştıracaksın. Esas şiktaşa doğru gidiyordu.. vazifen bundan ibarettir.. Fakat, dikkat et ki ağıından bir lâf kaçırmıyasın.. Sonra kafanı ko- parırım, Nazan , efendisinin dikkatle dinledi. —Mcrak etmeyiniz Padişahım! Cariyeniz ağzından lâf kaçıracak kadar budala ve düşüncesiz bir kaz. değilim. Abdülhamit, genç kızı kucaj 'na oturtarak sevmeğe başladı: — Hele şu yanaklarma bak! Ne kadar da kırmızı.. Galiba, çok sakıldın? Biraz serbest ol ba- kayım! Yoksa bu. işi yapamıya- cak mısın ? sözlerini Nazan ümit ve neşe dolu gö lerini Padişaha çevirerek güldi — Bu kadar basit bir işi gör- mekten daha kolay ne var, Pa: dişahım ..21 Dedi. Padişah genç kızla gö irken bir nokta, nazarı dikkatini celb- etmişti. Abdülhamit, Melâhati yeni ta- nıdığ zaman, Nazikteri öldürmek için ona zehir paketi verirken de aynı cevabi almıştı. Yani, Hün: kârı — Nasıl, bu işi “yapabilecek misin? Dediği zan, Melâhat: — Bundan kolay daha ne var? Diye cevap vermişti, Padişah düşünüyordu: — Bu kızlar ağız birliği etmişlerdi? İkişi de ayni mesele karşısında biribirinden farksız olarak ayni cevabı vermişlerdi. Abdülhamit kendi kendine şu kararı vermişt: Nazan ve Melâhat ikisi de ecnebi mektebinde tahsil görmüşlerdi. Bu mekteplerde tale- beyi cesur ve metin yetiştiriyor- lardı. Aynı mektepten aynı terbiyi almış olan bu iki kızın aynı hadise karşısında aynı cevabı vermeleri pek tabii idi. Şeytanatları — başka bir. şey düşünmiyen kızıl Sultan , kendi kendine bu hükmü verince , Na zanı kucakladı: —Peki,dedi, öylese al şu paketi- de, hemen şimdi, vazifene başlal Başmabeyinciyi çağırayım da seni gideceğin yere götürsün. (Mabadi var ) A.b. Abdi Suallerinize: 1 — Duygularınız fevkalâde canlı, sevgi, merbutiyet | ve heyecan kabiliyetiniz. gayet kuvvetlidir. İhtiyat ve itidal bil- mezsiniz, hissinize kayt ve şartsız teslim olursunuz. Muhabbetiniz de, nefretiniz de , gamınız da , şetaretiniz de payansızdır. Sev- diklerinize — karşı fedakârsınız , | fakat umümi hayatta parayı ve kazancı da haylı seversiniz. Her halinizde sebat ve islikrar vardır. Müteşebbis ve fikren çok cevval- siniz. 2—İradeniz kuvvetlidir, fakat akli ve şuuri değildir. Yani siz onu değil, o sizi sevkeder. Daha doğrusu duygü ve ihtir seli sizde irade vazifesi 3 — Hasis olmasanız bile sıkı ellisiniz, çok kıskançsınız. Belki azacık ta hasutsunuz. 4 Her- kese karşı açık ve samimisiniz. 5 — Maziniz, istikbaliniz. ve ya 'aileniz hakkında kehanette bulun- mak Grafoloji çerçevesinin hari- cinde kalır. Kolombo Çok temiz, sade, tabi, kana- atkâr ve mutevazı bir genç. Ga- yet ihtiyatlı, dikkallı ve müdek- kiktir, düşüncesiz - hareketleleri yotur. Ciddidir, hiç bir işte iti- dalden Aayrılmaz, katiyen hayal peşinde koşmaz, realisttir, vazife hissi kuvetlidir, elindeki işe alâ- kadar olur ve yaptığını tam yapar, gayri tabil hallerden, lüzumsuz gösterişlerden nefret eder — ve idaresinde kabiliyeti barizdir, mu- nis ve geçimlidir. Duyguları cansız degılsegâî Seabarle balarer dakale hâkimdir. Gizlenecek fena taraf- çıplak olarak kimseye gösterme- mekte daima inat eder. Kadıköy S. Mütereddit, ürkek, çekingen bir tabiat, Seciyesinin büt di- ger hatları hep bu noktalarda birleşir. Mizaç ve ahlâkında gö- rülen bazı tezatlar da “ancak bu sayede izah olunabilir: Esasen her işte nikbin ve şendir, fakat ken- dine itimadı olmayışı bu şetareti ekseriya boğuyor. Sade, tabii ve açık kyılpliılî:,lyhkık ürkeklik ve cesaretsizlik, bilhassa istihza kor- kusu kendisini çok defalar olduğu bi görmekten, duyduklarımı iz- Bardan meneder, onu istemeksi zin kaçamaklı yollara sevkeder. Gayret ve teşebbüsü pek yoklur, ancak sabır ve metaneti iyidir. Harice karşı kendini gayet iyi zapteder, asabileşse de göstermez. Zariftir, malümat ve irfanı iyidir, tetkik kabiliyeti kuvvetlidir. mu- hakemesi cevval olmakla beraber | dürüst ve zevki de ince olduğun- dan. tenkide islidadı vardır. B.E.N. İlk defa bu şekilde bir mek- tup aldığımız doğrudür. Yalnız doğru olan cihet varsa, o da ters satırlardan — grafologin da büyük bir ihtimalle ters mana çıkaracağıdır. Ayrı gönderdiğiniz. hakiki yazınız olsa olsa A Z. İ C. remizli numunedir. O ise, tahlilini gelecek hafta neşrede- | | ceğir, değilse, numuneniz kay- | bolmuştur, latfen yenisini gönde! niz, E. Z. Kadıköy | Siz mümümenizi hüsnühat vazi- | desi gibi yazmışsınız. Bundan ma- na, ve bilhassa lehinize mana çı- kamıyacağı bedihidir. En sür'atli yazınızla yeni bir numune gönde- Üriniz. Aynı remzi / kullanırsanız tercihan gelecek haftaya koyarız. A. Hicran tahlil edilmiyecek kadar Sualinize gelince, hır- size ancak | Yazı | acemidir. | çınlığınızın | bir sinir hekimi söyliyebilir. Gra- folog bu hususta sadece “hirçin- dır,, , yahut “değildir,, diyebilir. sebebini | y | ları bulunmamasına rağınen ruhunü Köylü Benridi * karısı yüzünden - bozuk. İhtiyar kadlın; ölüm döşeğizde, oğlunu çaırıyor. Şato sahibi - Gencsy'nin, gençliğinde, Bendisini, ek alkı vadederek igfal etliğini ayliy — Ne diyorsun, anne ? Kim- den bahsediyorsun ? Kimden — bahsedeceğim ? Genesy'den ! Şatonun ihtiyar sa- hibinden! Baban olacak heriften! Yere batası melün babandan ! tirtir titriyordu. Kuru- damağına — yapışmıştı. ünü tokmaklamakta Helecanı, gi iki avucu arasına almış; düşün- celere dalmıştı. — Kocakarı ağ- liyordu. Nihayet, mütereddit bir sesle dedi ki: — Ben, yaman güzçldim... O, beni beyeniyor; peşimden koşuyordu. Köyün bütün kadınlarına hiçdeğilse bir kere sahip olmak isterdi. Bana bir atkı, ipek bir atkı vad- eti şal, yani. moda idi. Hasta ve yatalak kadın, bu sözleri söylediği esnada, gözleri, eskiden kalma bir işvebazlıkla parlıyordu. Fakat, sonra, gözle- rinde kin ve.nefret parladı — Köpoğlunun herifi! - diye devam etti. - O kadar vadetti de şalı vermedi. — Ne? Vermedi ha? Hem se- ninle yatsın, hem sana - bir piç kazandırsın da vadettiği şalı ver- mesin ! Peki amma, buna emin misin ? bir renkli, güzel bir Böyle şallar, o zaman Nasıl emin olmam ki? emin olmam ki?... Elbette nimli.. Hem sen, şahı bir olsun sırımda gördün mü? seydi, elbette örtünürdüm. kere istedim; sonradan da hep vadetti, vadetti de vermedi, Al- çakl Kocam altı aydır. köyde değildi. - Çocuğun — masıl — doğ düğüna — onu — inandırana — ka- dar göbeğim — çatladı! Nihayet oğlum, sen büyüdüm. Mektepte son derece kendini ” gösterdim Papas dedi ki: “İstidath çocuk! Şunun üstünü başını azıcık düzün; kitaplarını filân alın da, ötesini bana bırakın. Tahsiline yardım ederiz!, dedi. Ben de Genesy'ye başvurdum; —ondan oğla için bir kaç para istedim. Bu parayı ver- seydi, yakasım bırakacaktım. Kö- poğlu, vermedi, fakatl“Köylü kal sın, daha iyi olur!, dedi. Ben de kızdım. “Oğli gösterirl., dex Varga, yerinden sıçradı. Aya- ğin yere Ve yümruğunu masanın üstüne vurdu. Kendinde,bir. bo- gayı devirmek kabiliyetini - bulu- yordu. Kocakarı, kısık. bir. sesle bağırdı: — Git o alçağa! Git! de ki “Anamın hakkını vermemişsin! , Sana, Tokeg'i vermeğe mecbur- dür. Bunu ben — emrediyorum. Ölüm döşeğinden bunu emredi- Yatalağın vücudu, titriyordu Sesi büsbütün - bozulmuş. — hali büsbütün başkalaşmıştı. Georges Varga, anasımı öksürükten bayıl- ma halinde —yalnız birakarak , şapkasını aldı. Doğruca evine gitti. Karısı, onu asık - suratle dadı. Çocuktan. öyreni kambur. besleme gelip kocası almış ve kaynanasına götürmüş. — Yal? Kendini - tutamadın ! Anan karının yanına / koşüverdin, yüsün de sana karşı- iki, | Fakat, sayhası ağzında kaldı. Zira, erkeğin hışım, kadınınkinder baskın çıktı; — Sus! Çeneni kıs, kari! Yoksa bir yumrukta ezerim hal Anain hasta, yatalak, cançekişi- yor. - Haydi, ona derhal yemek gönder... Çorba da olsun!... Kadın, az daha bayılacaktı. Fakat, kocasının hâkim hali kar- şısında pısırdı; kendisini topladı. Hıçlafıklarını — güç — zaptederek mutfağa girdi. Varga, en temiz ve en yeni elbiselerini giydi. Doğruca Gene- 3y'nin şatosuna gitti. Seksenlik ibtiyar nefia b kara HRaae müş; ocağın karşısmda çubuk tüttürüyordu. Çiftçiyi görünce : — Ne istiyorsun? -diye sordu. — Size bir haber getirdim. — Ne baber Köylü, sustu. — Yalnız, — içinin Aleşi, nazarlarına > aksediyordu. Binbir bakirenin, dulun ve evli nn vaktile ahmı almış olan ihtiyar asilzade, gayri, sabırsız Tanıyordu. — Söylesen c.. * Köylüde cevap yok! — Ne istiyorsun, be? — Annemden haber getirdim. İhtiyar, kanlı — gözkapaklarını kaldırdı ; — mütehayyir - gözlerini Varga'ya çevirdi. — E, peki? Neymiş © haberi? — Annem diyor ki,, Tokeğ'i,, bana,,, Georges Varga'ya, oğlu- 'nuza- vermeli imişsiniz! İhtiyar, piposunun külünü par- magile düzelterek: — Yaza?... Ecee?... Annene se- lâm söyle... De ki, ricasını etmekte geç kaldı. Zira, Tokeg'i dün bir Yahudli Samuel'e verdim. Köylü, odanın ortasında duran masaya bir yumruk indirdi. ğ — Bu işler böyle olmaz. Sizin ona borcunuz var. Vaktile, ken- disine bir vaatte - bulunmuşsunuz. Vadını © halde, Yabudiye verdiğiniz vadi de tut- mazsınız. Ödeşirsiniz. Emektar bir uşale, işittiği gü- rültü üzerine, koşarak geldi. Fakat, — ihtiyar, onu savdı. Soğukkanlılıkla sordu : — Amnene ne vadet vermemişim, bakalım ? Köylü : — İpek bir şal! -diye bağırdı.. Bin bir renkli bir atkı. Asil ihtiyar, düşünceye daldı. — Vermemiş miyim ? — Ananın sırtında, böyle bir şah kimse görmemiş. -Y: İhtiyar, bıyıklarını sıvazlıyarak, bir müddet daha düşündü. — Hakkın var. Şayet hakika- ten ona birşey vermedimse borç- Tayum demektir. Kadınlara beda- vadan ilişmek âdetim değildir. Kura bir sesle sordu: işim de — Yahudinin Tokey için bana ği ücreti sen de veriyor musun? Köylünün — başı — dönüyordu. Kuduracak, çatlıyacak gibi idi. Kesesindeki bütün altınları, ihtiyar çaplcının kafasına - fırlatmak- isti yordu. Fakat anasının kanı, <es ret kanı-galip geldi. Köylü, yeb kenleri suya indirdi. Sustu. Şato rahibi. ihtiyar: — Ecee ... - dedi - Söylesen e... Varga, moraran yüzünü - öteye çevildE. : a — Yahudinin verdiğini ben de | veririm. — Pek âlâ öyle ise git de kâhyamla uzlaş. Bu sözleri ” söyledikten sonra, köylüye bakmadan piposunu yakt Varga da sırtını döndü. Sendi değil mi, hakikatlı evlât! - diye | liyerek odadan çıktı bağırmağa başladı. Mütercimiz: (Hatice Süreyya) ğ

Bu sayıdan diğer sayfalar: