Sahife 6 —— Sahife 6 AİLMİ BAHİSLER Güneş, telsizlerin düşmanıdır Artık iyice tahakkuk etmiştir ki, telsiz telefon mevcelerinin , binlerce kilometro uzaktan, en hücra köşelere, en küçük evlere kadar gelmesi, ve insanları eğ- lendirmesi , — yıldızlar ” sayesinde mümkün oluyor. Kürrei arzın yüksek havayı ne- simisinde bu bususi nakil kabili yetini tevlit eden fevkalâde nüfuz edici elektrik şuaatını vücuda Eınım. yıldızlardır, bu yıldızlardan ları, ve ihtimal ki bizden uzakda bulunan sehabelerdir. nakil kabiliyeti sayesindedir ki telsiz mevceleri arza doğru inikâs ederek uzak telsiz merkez- lerindengelen — sesleri ” ahizelere gönderiyor. Havayı nesiminin yük- sek tabakalarının bu bususi vasfı olmasaydı, telsiz mevceleri yıldız- kar âleminin — boşlukları kaybolur, telsiz telgraf hiç müm- kün olmaz, yahut pek az müm- kün olurdu. Çok şayam dikkat bir hadise : 've semada ancak görebildiğimiz yıldızlardır. Halbuki, daha yakın 'olan bizim kocaman günes - yaşı e e yek ehemmiyetsiz e Baler el Bük, kendisinden daha genç ve daha Seşin gidaların bize göndedikleri küdretli ndermeye Hati üi H denenleyü, bizim —zavallı güneş, bayatlarını idame ettiği körel arz mahlukatı gibi - ilmi noktai naza> mndan - gayet aşağılık, kaba ve gölünç bir şeydir. Güneş, sesli radyo meselesinde, ancak işleri bozmak , ve kendi şeyi karıştırmak Geceleri, bu arzın ufuklarında müzir mahluk , parlamadığı zaman telsiz âletleri iğında , güneş , bizi istediği gibi sıkmadığına nadim olduğu zamanlarda, telsiz alçalenı - en intizamsız bir şekildedir. San LA Di d leri, telsizi dinleyenleri hiddetlen- diren müessif parazitleri husule getiren, uzak veya yakın fırtınalar olmazdı. Hattâ “fading , namı verilen £np hadisenin, bilvasıta, iebkbi de göneşle * Fading , nedir? * fading ,, radyonun İşidilmesinde pek bariz, ve zaman zaman vukua gelen bir 'gevi zaaftır. Sanki, tadyoyu eai bulıklanınla Selsia map kezi arasma, arasıra giren bir Gibirbazın, sesleri zaman zaman boğması gibi bir şeydir. Bu muzır sihirbaz, muhakkak güneştir. Fil- hakika, tamamile sabit olmuştur. ki, telsiz merkezile ahizeler ara- Sma, müuhit havaya nazaran gayrı vakıt “fading,, busule Tekiz mercalerini b= ihlâl eden bu bava kitlelerini vücuda ya soğuk hava kitleleridir ki, kâh derecede büyük ve ehem: miyetli oldukları zaman, memle- ketler üzerine “sıcak dalgaları, ve “soğuk dalgaları,nı - getirir. Bundan başka, hem telsiz, hem telgraf mevcelerini ihlâl eden miknatisi fırtınaların müsebbibi güneş değil de nedir? Hulâsa, güneş telsiz ve radyo merakhlarınm, kendi hakkında fena fikir beslemelerine müsta- baktır. Zaten, eskiden beri, yer yözünde bayatın mevcudiyetinden güneşi mesal tutmuyorlar mı? APransızcadan tercüme) Charles Nordmann H etes asağı yakanı hizmetçi derdi çekıışhı Polet Obo- nel, daha evlenip ev sahibi olma- dan evvel, bu kahrı haylı çekmiş- ti. On beş yaşında iken, bir ah- çıları vardı. Bu kız fal meraklısı idi. İskambil kâğıtlarını yanından biç ayrılmazdı. Onun yüzünden, evde bir haftadan fazla duran hizmetçi yoktu, Onlara iyi bir kısmet, zengin bir koca tefeül eder, bu kısmetin bu kapıda o madığını da ilâve ederdi. İşte bir günde, küçük hanıma: — Siz bir tren kazası geçire- ceksiniz! dedi. Polet fala inanmazdı. Fakat birdenbire içine bir korku girdi. Çünkü ahçı ona, sarışı, güzel, zengin biri ile evleneceğini de haber vermiş ve bu falı doğru çıkmıştı. Filvaki Poletin kocası mösyö Obanel güzel de; rışın değildi, esmer, çirki adamdı amma, eh, fal da doğrusu doğrusuna çıkmazdı ya... ©O gündan sonra, Polet trene binmez oldu. Kocası bal ayını irmek üzere seyahata çıkalım Bir tren düdüğu işitse, bir is- fasyon görse, bir demiryoluna tesadüf etse, gayri ihtiyarı ürperir. Mahaza, kocasının hat boyun- daki şatosunda oturmağa razı oldu. Fakat ne zaman lete binip, geçit yerinden geçse, heye- cana düşerdi .. İşte bu heyecanla bir gün, karşıdan bir otomobilin, dan da bir trenin geldiğini görünce, iradesini kaybetti, düştu Karşıdan gelen — otomobilden hemen sahibi indi. Simon Juven gençti. Poleti kucağına aldı, hat bekçisinin kulübesine - götür. Bekçi fesindeydi, güzel manzara göremel bir Yoksa Simo- nun, Poleti ayıltmağa çalışışı, cid- den görülecek, nefis bir manzara idi .. Bundan sonra Poletle Simonun nasıl seviştiklerini anlatmıyacağım. Böyle geyler. kendiliğinden anlar şılır... Ben mes'elenin tam yerine gelip anlatacağım. İki sevdalı , sevişecek gizli bir yer arıyorlardı .. O civarda, kü- çük bir köşk kiralayamazlardı. Derhal dedikodu. başlar, dünya duyardı ... Simon — çıldırıyordu . Poleti, o kaza günü gibi. bir daha kollarının arasına alamıyacak | mıydı? Bunun için bir yer bi mıyacak miydi? Nihayet hatırına — gel bekçisinin kulübesi pekalâ idi .. Adama bir kaç para verince, mes'ele olur biterdi. Polet biraz tereddüt etti. Se- bebi?.. Çok basit: Trene pek yakın diye... Amma Simonu sev- diği için fazla tereddüt etmedi.. Mes'ele tahakkuk etti. 16 yı geçe treninden sonra Simon ge- Byor. Polet bahçesinin alçak du- varını aşıyor. yorlar... Sevişiyorlar. Amma yol- dan daha bir kaç tren geçiyor. Bu biraz fena, Hele 1625 de - Hat Kulübede- birleşi- | geçen ekspres ortalığı velveleye veriyor. Polet rica etti: — Kuzum, ekspres / geçsinde Trenlerin fenalığı olduğu gibi, iyiliği de var. 18.07de geçen renden sonra, Polet kalkıyor. giyiniyor, kimsenin şüphesini cel- | betmeden evine giryor.. Artık Polet tren, — demiryolu, | istasyon görünce korkuyor.Filvaki gene heyecana kapılıyor, kapılıyor amma bu beyecan, korkudan değldi...Şeyden işte, anlıyarsunuz. Bir gün uzun uzun seviştiler, koyun koyuna uyukaldılar. Ni- hayet Polet uyanı — Çok uyudum gibi geldi — Hayır 18,07 treni geçmedi. Her halde geçmemiş - olacak , çünkü çok gürültülü geçer... — Bak... Simon pencereyi açtı, kırdı — Eyvah! — Ne var? Ne olacak, orlalk kapkaran- lıktı. Gece olmuştu Gecel Allah rahatlık versinl. Amma allah rahatlık verecek miydi ?.. Polet evini, kocasını, rezaleti düşünüyordu... Rezaletin arkasın- dan da talâkın önüne geçmek imkânsızdı. Ahçının fah bir. kere daha çıkmıştı. İşte tren kazasına uğ- ramıştı. ve hay- Amerikada iki mühim keşif 5 Bir doktor ölümün ilâcını bulmağa muvaffak oldugunu iddia ediyor Amerikadan gelen son haber- lere nazaren ağustos ayı zarfında iki mühim icat vuku bulmuştur. Birisi — ölüleri diriltmek, digeri hırsızlara canilere hakikatı 8 letecek — barikülâde — tes ilâçtır. İlk icat Sidney şehrinde, Avus- tralyalı kalp mütehassısı doktor Berten tarafından vuku bulmuştur. İki sene süren uzun tetkikattan 've taharriyattan sonra doktor çepte taşınabilecek küçük bir alet icat etmiştir. Bu aletin hususiyeti Glekiriki Di işdenie ölen adağan kalbine saplanarak, kalbi yeniden harekete getirmesindedir. Doktor bu aletin, öleni dirilte- bilmesi için, ölümün vukundan diriltilmiştir. Bilhassa bu: ydası: Fücetem — ölenlerle, Doktor. Berten suda - boğulanlar, ve doğan çocuklar üzerinde görülmüştür. Diğer icat ise morfin içine atılmış bir ilâçtır. a.. İmek — istenilen mücrimlere küçük şiringa ile zerkedilir. ve yarım saat sonra, mülerii 'Rin nasıl cereyan ettiğini farkın- da olmayarak bütün - teferriatı ile anlatmaktadır.. Bu usülün faydası geçi görülmüştür. Con Venley bir genç babasını " öldürmekle ittiham edilerek tevkif olunmuş- tur... Con “Ben öldürdüm ,, de- mekle iktifa etmiş ve başka hiç bir şey söylememistir Polisler Cona yeni ilâcı zerk- etmişler bir müddet sonra Con annesinin öldürdu- ğünü meydana çıkarmıştır. Conun annesini kurtarmak için kabahatı kendi üzerine aldığı anlaşılmış ve serbest bırakılmıştır. Londra polisininde bu ilâcı tecrü- beye başlayacağı bildirilmektedir. VArnavut Ali altı | başına ... | acıklıdır. 29 Eylül 1929 AĞIR CEZADA Çifte Aliler oldu. Lazınki devam ediyor. 29 Eylül perşembe günü saat iki buçukta ağır ceza mkhkemesi iki katil hadisesinin muhakeme- sini gördü. Mahkeme heyeti şu suretle teşekkül etmişti: Reis: Hasan Lutfi bey Aza: Nusret ve Lutfi beyler. Meddei umuümi: Muavini Burhaneddin B. Maznunlar: Rizeli Ali. 35 yar şında. Uzun boylu, zayıf. Ayağın- da askeri külot, üstünde çok lekeli siyah caket, mintan. Taze traş olmuş Arlene AR: 25 yaşında bir çoban. Kıyafeti: Cervelo cervelo! diye beyin satan arnavutların kıyafeti. Ayağında çarık. Çatık kara kaşları, penbe yanakları var. Davaların mevzuları şudur 1 — Rizeli Ali, eski bir kan davasını güdüyor. ve masum bir adamın kanına — giriyor. Ümumi harpta, Rizede Ruslara bomba atıyorlar. Mustafa oğlu Hizır is minde biri Ruslara hafiyelik edi- yor, bombayı Alinin kardeşi attı diyor. Adamı Ruslar derhal idam ediyorlar. İşte Ali, ta o zamandanberi Mustafa oğlu Hızırın peşindel Nihayet geçen - sene Hizirin resmini ele geçiriyor. İstanbula geliyor. Karaköyde Temel oğlu Mustafa isminde - birini lanıyor. Bir cebindeki resme, bir de Mustafaya - bakıyor ... Tipki o, kardeşinin — ölümüne — sebebiyet veren adam. Şubbatın 23 üncü günü. adamı, İstinye üstündeki çilek tarlasına götürüyor ve yolda giderken bu- lup sakladığı bir demirle vuruyor. Bir kaç kere vuruyor. Mustafanın öldüğüne tirdikten sonra, bir çif lığına giriyor, müsterih bir uykuya dalıyor... Sabahleyin yakayı hırsız diye ele veriyor. Yanımda düran — Mustafayı görünce, dar sallanan masum kardeşim gözlerimin önüne geldi, — vürdüm başma — demi öldürdüm. , Bütün bu tafsilât, Alinin mer- kezde verdiği ifadedir. Fakat Ali, mahkeme — huzurunda — ifadesi etti. " Ben böyle şey söyle- Benim hasmım . vardır. ında medii amma Hızırdır, © da Romanyı | dadı: İfadesini verirken, —merkezde bulunup zaptı imzalayanlar şahit olarak celbedilecek ve Rizeden, Alinin mahkümiyeti sabıkası olup olmadığı sorulacak. 2— Alhı seneye mahküm olan Aarnavut çoban Alinin badisesi de Cinayetini — saklamadı. Şabitlerin ifadelerini reddetmedi ve kendini şöyle müdafaa eti — Kahvede oturuyordum. Y: mma çoban Sabri gel göğsümden sopa ile dürttü. Nefe- sim kesildi. “Şaka mı yapıyorson, sahi mi? dedim.., * Sahi be! ., dedi; sonra küfretti. Maktul, arnovudun dinine ima- nına, anasına avradına da sovunce, çoban dayanamamış, silâhını çek- miş... İki el ateş etmiş. Çoban ali, tehevvüren — kalil maddesinden 6 sene 3 aya mah- küm oldu. Selçuk hafriyatı Selçukta Efes harabelerinde hafriyata başlanmıştır. Hafriyat yapılırken bir bina enkazı meye dana çıkmıştır. Cimnastik meydanı ile mekşuf kızlar sarayının yam başında geydana İçıkmağa başlayan bu bina enkı hesilz Hntenmei Tei nok- tada teksif edilmiştir. — z