Telefonda — Allo!.. Müdürü umumi bey- dendil. Allo!.. — Allo! — Müdür beyefendi siz mi — Evet.. Ne istiyorsumuz? — Üçüncü şube müdürlüğüne talibim. Bendenizi tavsiye eden. — Siz kimsiniz? — Şimdiki üçüncü şube mü- dürünün oğluyum. — «« Anlayamıyorum. | — Anlatayım efendim.. Pederin | hastalığı ağırlaştı. Doktor bu ge- ceyi geçirmez diyor. Bunun için münhal kalacak mevküne talip pederin oluyorum. — Siz, doktor Mehmet beyin tedavi ettiği Nuri beyin oğlu mu- sunuz? z? bal kalacak üçüncü şube müdü- riyetine bir saat evel başkası talip oldu, ona vadettim. — Kime? — Onu seviyorum, çılgın — Aman çabuk evlende bitsin. seviyoram, görüm dünyayı görmüyor... — Pederiniri tedavi eden dok- tora, İyi çare — Çocuklar çok nankördürler. Oğlumu, bir çok fedakârlıklar'a Avrupaya tahsile gönderdim, oğlan oradan bir. mektup bile yazmıyor.... Telgraf/ çekiyorum, cevapsız kalıyor... Dedimya, evlat- lar mankör oluyor. S değilim. — Neden? — Çünkü ben de oğlumdan mektüp almıyorum amma; çok merak etiğim zaman ona mektup yazdırmanın çaresini buluyorum. — Nedir? — Çok basit, arada - sırada, 'ena şöyle bir mektup yazıyorum: “Oğlum, bu / mektubuml yüz Hralık bir havale gönderiyo- Tum..., — Anlamadım? — Evet amma, mektubun içine biç bir şey koymuyorum. Havaleyi almadım diye derhal cevap ya- ziyor | Lüzum yok Lugat kitabından Bir lugat kitabından: Bir gün, gazetelerden birinde, şöyle bir havadis okumuştuk: * Dün gece, bir hasta bakıcı | kadın, baktığı hastanın ilacından içerek — Evdâ içeceğim suyu kay- Batırm: — Sanra? — Sonra filtreden geçiririm — Daha sonra? — Bira içerim. Kelepir Usta, bu komaşın metrosu bir lira olduğu halde kimse alımıyor. — Kolayı var. Üstüne: “Kele- Pir, metrosu 4 yüz 85 yazıp camekâna koy, yarın parçası kalmaz satılır. Tasfiye Lehli müzkirat şirketinin tasfiye ıda O depoda iki memur. Biri, diğerine bir şişe uzatır: — Yaz, bir şişe şarap. Öteki, şişeyi açar, koklar: — Bu şarap değil, konyak, On dakika sonra: — Bir boş şişe yaz!.. İntihar Suratsız bir kadındı. Geldi tam yanıma oturdu. Dedim ki: — Bizim evde sâri hastalık var efendim, yanımda — oturma- — Ehemmiyeti yek, dedi, biraz sonra pencereden atılıp intihar edecei Ödünç — Buyur kardeşim, bana- beş fira ödünç. verirmisin? — Vallahi yanımdakiler çıkış- — Evdekiler? — Teşekkür ederim, çoluk ço cuk hep iyiyizi Sus İki kişi, köprü üstünde birbir- lerine çarparlar. Biri öbürüne haykırır: — Kör müsün eşek herif?.. Ve derhal ilâve eder: — Sus, cevap verme, çünkü Mektup . Azizim, dün senin evde ta- bakamı unutmuşum. Lutfen hamili varaka ile gönderiver. het l brmde b deymiş, buldum! dünyanın döndüğünü kim ispat etti? dedim. Galile dedi... Haltet- miş kerata.. Bunu ben ispat ettim! © gece, eski külhanbeylerinden biri, şehrin ıssız sokaklarında do- laşıyordu. Gece sakin ve sessizdi. Eski külhanbey, dudaklarının arasında, gençlik devirlerinden hatıra kolan bir şarkıyı mırıldanarak yürüyordu. Birdenbire karşısına bir kadın çıktı: — Efendi, dedi, çabuk koşu- muz, can kurtarmağa - yetişi Öteki köşede, iki külhanbey, bir adamcağızı soyuyorlar.. — Soyulan adam iri yarı, ba- bayiğit bir şey mi? — Hayır, ufak tefek, ciliz; tis- ka bir adam. — Şu halde benim — koşmama lüzüm yok. Mademki onlar iki işi, masıl olsa adamın hakkından gelirler! Yaş — Tam yirmi sekiz yaşında, — Emin misin ? — Nasil emin olmam, on sene- #ekiz yaşında oldağunu Var — Levi efendi, beni rahat bırakın. — Işinize yarayacak her şeyim var. kâğıt 'var, kalem var, mörek- kep var, hokka var. — Benim hiz bir şeye — ihtiyacım — yok. Haydi gidiniz. — Caket, pantalon, kitap, çamaşır da bu- dunur. — İstemiyorum de. dimya. , tarak, fırça. |i — Şimdi polis çağı- racağım. Polis - çağırmak için düdük de var efen: dim. — Artık söyleyecek kelime bulamıyorum a bir lagat vereyim l[urtla.k odada yatma, tekin dfgmı dediler. Ahmet güldü. Omuz silkti: n cinden peri- den korkmam, dedi, bu. odada yatacağım. de her kes uyuyupta ses sada kesilince, içine bir korku girdi. Ruvel. verini alip yatı, bek- lemeğe başladı... Birden gözleri yerin. den / oğradı, — Yatağın ayak ucunda, ay işığı altında bembeyaz bir el peyda oldu. — Cin misin, peri misin? Her kimsen çe- kil oradan yoksa vuru. Eİ kumıldanmadı. Bir silâh sesi duyuldu. ». Ahmet iki gündür ayağının baş parma- gındaki yarayı tedavi ediyor. Yattı. Koca evin için- | Ü Yangından korum a Azop efendi ile Salamon efce- ile ortak olup, manifatura ticar-- tine başladılar. Meydancıkta büyük bir ı.ını.:ıdı.. A Salamon efendi İstanbulda kal- dı, Agop efendi, mal göndermek üzere Avrupaya gitti. İki ayvaonra, mağaziği İçi kumaşla doldu. Agop efendi, yüz - elli - bin (liralık mal gönderdiğini, bir iki Salamon efendi malları, üç-yüz- bin liraya sigorta ettirdi, fakat bunu kâfi görmeyerek, yanğın itfa aletleri de aldı, mağazanın dört köşesine taktı. Bir kaç gün sonra Agop efendi geldi. Mağazayı, malların istifini pek beğemi — Sigorta muamelesi bitti mi? — Bitti. Artık zarar etmek korkumuz yok. — Neden? Salamon, ortağına, illa aletle- rini gösterı — İşte bunlardan, — Bunlar nedir? — Yangına karşı en müessir çare, — Ya.. Peki bunların içinde 'ne var? Salamon efendi eğildi, ortağının kulağına usullacık fısladı: sı, üst katın ayak - talartısından bizar oluyordu. İsrael efendinin çocukları tepindikçe, adamcağız çileden çıkıyordu. Nihayet bir gün, kapıcıya yüz Tira verdi: Al, dedi, bunu İstael efen- ver, benim hesabıma bir halı alsın. Ertesi gün ses sada kesildi. Üst katın kıracısı, İsrael efendiye başında — rasgelince merdiven sordu. — Halıyı derhal aldıgımız için çok teşekkür ederim. Görebilir miyim? — Göremezsiniz efendim. Halı çok paraydı, bunun yerine çocuk- dara lâstik ıskarpin aldım ! Son resim Şuhluğunu ve- gözelliğini ku- laktan işitmiştim. Adresini öğren- dim, bir mektup yazdım. Cevap verdi. Cevabını cevapsız bırakmadım. Bir randevu istedim. “Bana son çıkardıgınız bir resmi gönderiniz, diye yazdı. Son / çıkardığım — resmim . bir buçuk yaşında iken babamın çe