Tetrika numerosu: 3 şeyin gözümün önünde söni sen de ö) Gül bahçesinde padişahla yemek yirken.. Melâhat, babasının gösterdiği gizli yoldan, kimse görmeden, gu- Tuptan bir az evel GÜL BAH- ÇESİndeki kameriyeye gitmişti. Genç kizın kalbi çarpıyordu. O, sarayda bulunduğu şu bir kaç gün - içinde — Abdülhamidin —ne | kadar çok müstebit ve müvesvis bir hükümdar olduğunu anlamıştı. Gül bahçesindeki kameriyenin altında otururken kendisinin çok talili bir kız olduğunu düşünerek seviniyordu. Öyleya.. Yıldız sarayında yüz- lerce — saraylı ” kadınlar vardı; Hünkârın etrafında pervane gibi dolaşıp kendilerini beğendirmege ve efendilerinin - teveccühlerini in saray- içi digeri aleyhinde bin tü daklar çevrimege çalışıyorlardı. / elbette bir genç kızın gururunu — okşayacak bir hadise idi. Melâhat güller arasında tatlı hülyalar ve düşüncelerle gurubu seyrederken birdenbire ensesinde bir / erkek elinin — dolaştığını lerek korkmuştu. —— başı ucunda gördü ve erinden fırlayarak Hünkâra arzı tazimat etmek istedi. - Abdülhamit genç kızın oturdu- gu yerden kalkmasma mani ol- uştu. — — Hiç kımıldama, — yavruml. dedi - seninle beraber, güneşin denizde nasıl yıkandığını görelim. Melâhat, Padişahın mizaç ve “ tabiatını yeni öğreniyordu. Fazla bir şey söyleyemedi. Abdülhamit | “tulü'dan “ziyâde grubu temaşa “etmekten hoşlanır ve ekseriya /— güneş batmazdan biraz evel bu kameriyenin altına gelerek yarım saat kadar otururdu. Başını Melâhatın omuzuna da- yadı: — — Bak!- dedi.- Güneş bile denize dalarken —muhitinde ne — kadar cazip ve şairane manzara- “lar tersim ediyor... söyle bakayım 'sen de benim gibi gurubu sever ABDÜLHAMİT VE AFRODİT BELİTELEERRRKİŞE C LAT KAT DN Abdülhamit genç kızı dişlerile ısırır gibi öpmeğe başladı baki - dedi - güneş ne güzel grup e 'rubu sevmeyip te tuludan hoşlanmış Yazan: İskender Fahredi esini ve erimesini isterim. misin?,, — Evet, cariyeniz de gurubu çok severim. — Şimdi daha ziyade gözüme girdin, Melâhatl! Ben sevdigim kadının zevk ve hislerinin de kendi zevk ve hislerime uyğun olmasını çok arzu ederim. Kaç gündür. hep seni tecrübe edi- yorum. dajma benim hoşlandığım şeylerden — zevkalyorsun; ' hatta benim sevdigim yemekleri senin de) çok sevdiğini görüyorum. Bundan dolayı çok memnunum. Eger gü- olsaydın derhal gözümden düşe- cektin! Ben, hiç bir zaman yeni doğan, vücut bulan şeylerden | hoşlanmam... Ben isterim ki her şey benim gözümün önünde gu- rup etsin! Gözlerimin önünde sönen ve eriyen şeylerin temaşası, bir az hazin de olsa, doğan ve yükselen maddelerin temaşası kadar teh- hikeli degildir. Abdülhamit bu esnada, Melâ- hatın oturduğu kanapeye otur- muştü, - Yanndaki sarı kayısı güllerinden bir tane kopardı ve genç kızın göksüne taktı. —Bu gül, penbe göksünün üstünde ne güzel ve ne muhte- şem bir manzara arzediyor. Şu sevimli çiçek, senin zarif ve penbe göksünde bir saat kalabilmek -için, bütün hayatının müebbeden insan bile bazen bir saatlık saa- deti idrak edebilmek için bütün | ömrünü feda edebilir, öyle degil mi? Melâhat gözlerinin içile güldü.. Bir cavap vermedi. Genç kız Pa- ' dişahın bu sözlerinden fevkalâde mütehassis olmuştu. Abdülhamit bu işvebaz kızın Afyon içmiş gibi, insanın beynini uyuşturan - keskin gül kokuları içinde mest olan Melâhat Padışa- hin kucağına yatmıştı. | Mühteris hükümdar, başı gök- sünün tüne düşen bu dilberi kuvvetli kollarile sıktı ve vücüdünü vahşi dişlerile - gi rakları koparır gibi - öpmeğe ve didiklemeğe başladı. — Kız sen, ne güzelsin! Vmisin? © Tetrika numerosi Mis NORA DAVİ © O, kendisinin de bir kalp taşıdı- ı ve nihayet kendisinin de gü- — nün birinde bir erkeği sevebilece- — ğini anlamıştı. — Kendisine verilen vatani' vazi- “deyi fazlasile yaptığına kani olan genç kadın Velleri ölümden kur- tarmak için her türlü fedakârlığı yapmağa karar vermişti. — Ohhh.., Diyordu, artık hiç | bir endişem kalmadı. Vatanımın p i bu mühim vazifeyi — yaptım. İtilâf ordularına büyük ve gerefli bir galibiyet kazandırdım. “CASUS MEKTEBİi sen, ne sevimli bir meteksin! İS in sergüzeştleri Almanların ZAFERİ NİHAİ ismi- ni verdikleri gayei — hayallerini kefenliyerek ebediyet uykusuna yatırdım. ü Başlı başına bir tarih olan bu muazzem hadiseden sonra, kendi aşkım için de bir fert | u tarırsam | bana kim ne der?! | Gece kulüpte neler oldu? — «Güzel meleğim! Sen o taş gibi hissiz adamla nasıl yaşa- yacaksın?» Kulüpte ilk buluştukları odada £ Halk sütunu T Zayi cüzdan — Hasekki yangın gacesi “zayi” ettiğim azdanımda gerçi para yoktu, kimsoya yaramaz evrak ve senedat bulunduğun dan bulan kimsenin Ialfen Aksarây Fazarı karşısında bakkal Ömer efendiye birakıp iktamiyolerini almalerı — rica shunyır. . R. iş arıyorum Genclin, Pransizca bilirim; işletme he Saplan, aylık hesap müvazenelri, pilân- olat fanziminde. ihtisasa ” yakın tecrü- he vandır. Anadoluda — mühüm - bir ecnebi şirketin mmbasebe - müdürlüğünü yaptım. Böyle olduğu balde İstanbulda Solt iki ay içinde esastı bir iş bulama: dim, Boş dürmağı hiç ahşmış değilim. Talip olanların P. A, rümuzuna mürar caati. | Bir teşekkür Bundan bir kaş gün akı tebdil etmiştim. Bski adresim yatı bilâ toahhür ayni gün ve bara yetiştirdiklerinden dolayı Kadıköy posta - müdürile efondilera alenön toşekkür ölmeği / vecibedem ad deylerim. Davut Aciman mahabo- saacte Zayi 317 tovelittlüyüm. aübesiniden — aldığım kaybettim. — Yenisini hükânü yoktar Düzce Akçe şohirli izmirden 4000 koyun geldi İzmirden şehrimize mühim mik- tarda koyun sevkedileceğini yaz- mıştık. Dün İzmirden limanımıza Mahmut Şevket Paşa vapurile 4000 koyun gelmiştir. Düzeo öskerlik terhis - tezkaremi çıkaracağımdan İsmail Giresonluların hamiyeti Giresonda tiyatro binası Mahalli tacirler tarafından satın alınarak Himayeietfal cemiyetine terkedil- miştir. 'e sonra, titteyen — kollarının kuvveti kesildi... birbirine çarpan gıcırdatarak — semaye doğru haykı — Allahım! Sen bu melekleri, erkek kullarını çıldırtmak için mi yarattın? — * ir ayak sesi / ööküneti — ihlâl Gül fidanlarının arasından siyah baş göründü. — Yemek hazırdır. efendimiz, senmisin? im sultanım! Abdülhamit sevgilisinden sordu: — Burada yemek yimek çok boş olacak, degilmi? — Cariyeniz, arzuyu şahânele- rine tabüim... Padişah yorgun bir sesle harem ağasına cevap verdi: — Kimse görmeden, yemek tablasını buraya getir. Eski şarabı da unutma! (Mabâdi var ) sarhaştu. yoktu. Alman miralayı genç ve güzel kadına karşı mütecavizane bir tavır takınmıştı. Bir az daha yanma sokuldu — Çok hoşuma madaml Dedi. Madam Hüzberg bu söze hiç ehemmiyet vermemiş gibi göründü. — Bu gece biraz fazla rahatsız- sınız, sanıyorum! Dedi Miralay, şehvet hirsile - tutüş- muş dudaklarını genç kadının boynuna yapıştırdı. — Seni çok seviyorum, madam! Benim metresim olmak istemez- misiniz? Madam Hüzberg, hiç ümit et- mediği bu teklif karşısında hid- detinden dudaklarını ısırdi. ve Odada - başka kimse gidiyorsunuz " zul.. Buna dair evelki gün bir Sabahleyin, 10 TO geçe, Kadı- | ma, birdenbire, gazete için hikâye mevzuum olmadığı geldi. Bu acı hakikat üzerine kalbim cız etti; ve, dimağım şu yolda işlemiye başladı: Zarar yok! Ne yapalım? Mat- baadaki masanın üstünde fran- sızca,rusça kitap çoook... Bunlar- dan birini açaaar,,,, adapte... Ne diyorum ben Allah aşkına?! Adapte — edilmemiş — hikâyelere başladığımı unuttum mu?... Ya- zacağım hikâyeyi - dimağımdan bulmak lâzım, dimağımdan... | $ Hmmm... Dimağımdan mev- yazı yazmıştım... Hmmm... Dün de bir mektup aldı Karilerimden biri “hmmmn ,, 1 pek çok kullan- dığımı, ve bunun pek soğuk kaç- ftağını yazıyor Fakat, şimdilik, eskideix yaz- dığım yazılarla karilerin mektubu bir tarafta dursunl!.. Köprünün ortasına gel &10 d. içinde, yani matbaaya varıncaya kadar orijinal bir mevzu bulmalı.. Tul Ne demeye geceleyin ah- baplarla lâfa daldım; ve yatakta uyuya kaldım da meyzuu hazırla- madım?.. $ Mevzul.. Mezu?.. Meyzu.: Her halde, güldürücü olmasın. Zira, güldürücülükten bıktım.. Kendim fuhaf bir adam değilim; ekseri, güldürücü şeyler yazmıya uğrar Şıyorum... Şüyle, sert, facıamsı bir şey olsun.. Meselâ? Meselâ?, (Et- Tafıma bakınıyorum. | Vay! Jan- darmalar, kelepçeli bir adam gö- türüyorlar .. Katil midir, hırsız mıdır, nedir?... Hırsız.. Belki pek zaruret halinde kalmıştır... Bel de kleptomandır ... Kleptom: Yani, hırsızlık hastalığı... Galatu: saraydayken sınıf arkadaşlarımızdan biri, gece yarısı, herkesin cebin- den çantalarını aşırır; kendi şilte- sinin altına küme ederdi... Sonra yakalandı ve kovuldu Bunu böylece kaleme alsam, kimse be- yenmez ... Süsleyip püslemeli ... « Muhayyirülükul » bir hale geti ... Faraza, kleptomanlık yü- zünden, kendi malını çalan bir adam?Öyle birini tasavvur ederim ki, kleptomanmış; karısından ha- bersiz, gece kalkıyor; evinin eşya- 8 1 soyüyor; sonra, sabahleyin, bunları satıyor; başka eşya alarak evine getiriyor. Hadise, bir kaç kere tekerrür ettiği için, kadın, mütekayyız! Bir gece bir pıtırlı işitiyor; ve, hırsızı ( — kocasını ), karanlıkta vurüyor.. Nasıl mevzu ? Aahi.. Sarmadı... Sarmadı; çün-) kü, evvelâ, bu günlerde ölümle neticelenen — hikâyeleri — fazlaya kaçırdım... - Neticesi mevzular, bence, mevzuların ed- nasıdır; en iptidaisidir.... | Saniyen, bu değil, fakat buna kendini zor zabtetti. — Beni bu gece buraya — bunu söylemek için mi davet ettiniz? — Güzel meleğim! Sen, o taş gibi hissiz adamla nasıl yaşaya- caksın? —Hani onu kurtarmayı vadet- iz? ümde duruyorum... Eğer teklifimi kabul ederseniz VELLER ilecek,.. Nasıl, söz veriyor musunuz? — Rica ederim, benim namus ve saadetimle oynamayınız! Esasen | siz evli ve (bir kaç çocuk sahipi | aile babasısınız... metres tut- mak size yakışır m? — İşte ben de evli olduğum için size metresim olmanızı teklif ediyorum, yoksa doğrudan doğru- ya zevcem olmanızı teklif ederdim.. — Benim kabul edip etmiyece- | köy vapurundan çıktım ki, aklı- | benzer bir kleptomani geçen senede yazmıştım... Bina- ekaleyh, geçe. Başka bulmalı... Başka bir şey?... Başka | bir şey? gimi düşünmediniz mi ? $ Köprünün sonundayım. Hah, tamam, âlâ fıkra mevzuu. AKŞAMDAN. AKŞAMA nuna — yazmalıyım İ bizim memleket Hele bak! Dimağımı neyle meş- gul edip vaktimi ziyaa uğratıyo- Tum! Fıkrayı daha sonra yazaca- izde... ğım .. Şimdi onu düşünmenin Manası var mı?... Hikâye düşün- meli, hikâye... | Gözüme, ihtiyar, pejmürde kılıklı bi yor. | Şunun / hayatını yazayım! Zavallı softa... Öyle bir adam tasavvur edeyim ki, eskiden, sarık #altanatı esnasında, hocalara zahir imiş; şimdi, düştükleri, mahvoldukları, bütün mevkilerini ” kaybettikleri esnada onlara düşman kesilmiş... Aah! Tehlikeli mevzul... $ Bilmem, ne oldu; nasıl oldu da, gene, O, aklıma geldi?... Ne güzel sarı saçları var! kirpikleri de sarı, fakat, ortalarından koyu renk bir gölge geçiyor! yalnız göz kapaklarına bitişik taraflarile Uçları açık renk, altın sarısı... Dişleri bembeyaz. Sanki beynim bir radyo da, bir merkezi dinlerken başka bir merkezin sesi araya karıştı... Hay Allah müstahakkını versin! Yanımdan geçen bir bakkal çırağı bu melodiyi nasıl da — dimağıma sardı? Valensia, beynimin içinde, tıpkı, radyodaki parazitler gibi... Gülümsiyorum ... — Parazitler gibi .. tıpkı, tıpka... — Ne o, ne düşünüyorsun ? Kendime geldiğim zaman Babiâli caddesinin ortasındaydın. Bir dostum, bana yukarki suali soruyordu. — Hiç !- cevabını verdim. - Hiç bir şey İ — Hayır, hayıı düşünüyordu: deki mimiklerden bunu anladım... Kuzum, ne düşündüğünü / söylel. Merak ” ettim... Karşımdakilerin beyinlerinin nasıl işlediklerini pek merak ederim. $ Dimağımda ansızın aydınlık bir pencere açıldı:Ben de karşım- dakilerin dimağı nasıl işlediğini merak ederim. Belki, böyle, baş- kalarının — nasıl — düşündüğünü öğrenmek istiyenler pek çoktur. Varayım, bu gün de, hikâye diye, beynimin panoramasından bir par- çayı karilere göstereyim. Ve, karilerim, bu gün, dimağı- min nasıl işlemediğini görsünler. muvafakat edeceğinizi zannetmi- yordum da. Madam üste bir birden ayı güzelce kafese koymak çaresini üzberg. Kolonel üst- aç kadeh şampanya içtikten sonra, — miralayı bulmuş gibi. birden sevindi ve çehresindeki çizgiler değişti. — Kolonel ” hazretleril dedi - emin olunuz ki siz de ilk gördü- ğüm geceden beri- benim hoşuma gitmemiş degilsiniz.. lükin Vellerle bizim izdiyacımız Ceneral Lüden- durfun arzusu ile olmuştur!!! — Erkânı harbiye reisinin ar- zusu ile, öylemi? — Evet.. ve ben mutlak evlenmeğe mecburum; yök: kalben sevdigimden degil. (Mabadı var )