e. ş — Saifhe 6 Akgan | 16 Şubat 1929 Beşeriyete faydalı MARKONİ ve TELSİZTELGRAF adamlar ve keşifleri: Bahrımuhit üstünde bir gemi Tasavur ediniz. Sis ve gece her tarafdan onu | sarıyor. Dalgalı kudür- muş deniz bu gemiyi ka- yaların üstüne atarak parçalıyabilir. Gemi ne- rede? Bilmiyor. Hangi yana doğru gitmeli? Bu- nu ona gösterecek hiç bir” deniz feneri yok; hem de bu fenerin ışıkları neka- dar keskin olu olsun si delemez; gemi de dar düdük ötlürürse n kudurmuş dal- gaların sesinder Tazla çıkmaz. Fakat, kaptanın odasın- da esrartengiz bir alet varki üstünde bir kıvıl cım sıçraryor, sonra bir tane daha, bir tane daha. Ve nihayet ince bir kâğıt kurdelenin üstüne işaret- ler yazıyor. Gemi artık yalnız kal- miş sayılmaz; zira kara | ile muhabere ediyor; ne yapacağını biliyor; kaya- İara çarparak parçalan- — ması. yahut kumlara bat- J /ması tehlikesi yoktur. Bu esrarengiz alet ne- dir ? Şüphesiz anladınız : «Tebiz telgraf ». İster- seniz size bunun hakkın- da bir az malümat vere- yim : Uzak bir mesafenin bir tarafından öbür tara- fına arada bir tel, bağ yahut başka maddi bir rabıta olmadan telgraf çekilebilir. ve bu küçük aletten hiç bir yerde hiç bir şey işidilmez. Eskiden havada sanıye- de 8000 Fersah giden bir süratle elektrik kıvılcımı bulunduğu keşfedilmişti ; fakat öyle iki alet icat etmek lTâzımdı; biri bu - - Trarmma mameros a S Fransaya sevketmişti — Fransız - . zabiti bu suretle vazifesini ikmal | CASUS MEKTEBi :> —ü memleketire —avdet — ediyordu. Mis NORA DAVİ Avrupaya hareket edecek olan Luzitanya vapuriyle Parise - gide- çeksiniz. Yarına kadar hazırlanınız ve nereye gideceğinizi kimseye söylemeyiniz! Luzitanya vapurunda... Bahrımuhiti geçiyorlardı. Denizin coşkun dalgaları Luzi- tanyayi bir sandal gibi sallıyordu. İstirahat salonunda kalabalık yoktu. Köşede üç kişi oturmuş, yeni gelen harp haberlerini oku- yorlardı. Bunlardan biri oldukça yaşlı bir Amerikalı.. Geminin üçüncü kaptanı idi. Nevyork Tay- | Mis gazetesinin harp muhabiri | elektrik mevcelerini hem yapsın, hem de sevketsin; ötedeki de bu mevceleri alabilsin. Fransada , Almanyada İngilterede, Rusyada bi çok âlimler, fen adamları | çalıştılar, çabaladılar ve bu işi bir az ilerlettiler, fakat, birdenbire, 1899 tarihinde «Markoni» is- minde yirmibeş yaşların- | da bir İtalyan genci, da- | hiyane bir düşünce ile bu aleti icat etti ve bir Ingi- |diz adasıyle sahil arasın | daki lometroluk 20 ÇOBAN ÇEŞMESİi Deinden — derine Uzaktan — uzağa Ey — suyun Ne — söyler ) )) * Gönlünü Yol almış O buzla — dağları ) Başlamış akmağa Değdi Millet mektepler HREREKT irmaklar sesinden şu dağa * Şirinin hayatın O zaman başından — aşkındı Oyardı , taşı Kaç yanık yolcuya kaç dudağa * Vetasız - Aslıya Keremin sazma Kuruyan — gözlere toprağa gelin oldu susüz — yöleu Bir Ateşten kizaran . bir bağdan bağa çoban * yaş döker, Gezer Ne şair Tarihe Beyhude Bir sola, karıştı. seslenir , bir İS in sergüzeştleri sıfatiyle cepheye giden Mis Nora Davisin çok iyi dostu olan kaptan, nöbetçi olmadığı saatleri istirahat salonunda geçirirdi. Bunların ya- aındaki üçüncu şahıs da Lötman Korbey isminde bir Fransız zabiti idi. Mülâzım Korbeyi Noraya cü kaptan takdim etmişti. esasen herkesle temas etmedigi daimâ mutalâa ile vakit geçirir ve istirahat saatlerinde da mülâ- zım Korbeyle hasbuhal ediyordu. Mülâzım — Korbey, — Fransanın Amerikadan mübayaa ettiği silâh- ları tesellüme memurdu. Nevyork fimanında kalan son partiyi de ÜZEDEMEEİ . yol cavap yaş gönderen çoban * yok eski sağa | ğ B mesafede muühabere tesis etti.. O seneki İngiliz bahri maneçrelerinde bu tecrübe yapıldı ve muva fakiyetle neticelendi. son- ra Fransizlir ve diğer milletler bu keşfi daha tekâmül ettirdiler ve 1908/ Fakat ne çare? O da kocası gibi tarihinde bahrimuhiti at- lasi üzerinden, Amerika reisicümhuriyle Ingiltere kralı muhabere etti. Bu gün bahrimuhitte vapur- lar telsiz telgraf muha- berelerine devam ediyor- lar; hatta karadan aldık- ları haberlerle vapurun içinde gazete çıkarıyorlar.| Şayet bu büyük vapurla- rın başına bir kaza gelir- se telsiz telgraf imdatla- rına yeti: ağlar , çeşmesi anlayan — bağlar çoban / çeşme; ban aşkı ufuklarınca , Ferhat çoban yarınca çeşmesi.... derdi , delerdi . soğuk sü ” verdi, çoban — çeşmesi | gösteren “bu , bu bin. çeşmesi . Mecnun — mezarda , imdi — dağlarda 1 da çeşmesi . gü arar ne aşık sevdalar : beyhüde - çağlar çoban Heşmesi ağlar , Nora Davis, şayanı tetkik ve tah- Kİ bulduğu bu genç Fransız zabi- 'tinden harp cepheleri hakkında çok faydalı malümat almıştır. Üçüncü kaptan saatine bakarak: — Bana müsade ... -dedi- saat on ikide yarmatmış olursanız tekrar gürüsü ve gece çayını - birlikte içeriz. Mülâzım Korbey gülerek selâm- dadız — yine rüzgârla boguşmağa mı V) Her akşam bir hikâye gidiyorsunuz? Cepheye giden Amerikalı ga- zete muhabiri ile, memleketine dönen — Framsız — zabiti — yalnız kalmışlardı. Mülâzım Korbey daima konuş- mak istiyordu. ra insana neler yaptırmaz , 'ne göbek attırır, kimine- dans kirsine de reklam yaptırır. 1 Karasu kirk senelik bir antikacı. Kapalı çarşıda çukur mahallebicinin civarındaki dük- kânı braktı, Kuledibindeki apar- Umanı haraç mezat - sattı. Piliyi pırtıyı topladı; Pariste soluğu alı Bu seyahat için karısını ikna edin- çeye kadarda akla karayı seçli. Madam Karasu İstanbulu hele Kule-| dibini çok - severdi; komşulardan ayrılmakta da oldukça zorluk çekti. Samı paranın yumuşak yüzüne dayana- madı. Günün — birinde kocasının #ikirlerine aklı yaktı. Öyle ya Samoel her zaman ka- — Yavrum, görüyorsun ki işler kesatladı; her kes güzünü açtı, | beş kuruşluk çanağı - beş lira - ya alacak enayiler kalmadı; tek tük ecnebiler de düşmese ha- Himiz haraplır. Diyorlar ki her gün Parise yirmi bin Amerikalı girer çıkarmış. Gördün mü tatlı işi? oruda açalım bir mağaza; bakalım keyfi- mize, diyordu. Nihayet Pariste bir dükkâncık açtılar. Fazla adam kullanmamak için madam da kocasına yardım ediyordu, ucuzca soyundan bir de | satıcı kız tedarik ettiler. Bir sabah madam Karasu ko- casının masasına dayandı, - düşü- nüyordu, masraf çok, alış veriş “yok, işte koca gün su gibi akıyor, tek bir müşteri esmedi. Samvel işin farkında idi. — Sabırlı ol şekerim, görecek- sin yaptığım reklam tesirini g terecek, » zaman işten başını şımağa vakıt bulamıyacaksı ye karısım avutmaya uğraştı Madam dudaklarını büktül ornuz- darını. kaldırdı. — Şaşarım aklına senin: reklâm reklâm diye parayı sokaklara ser- kim okur kim dinler? Görüyor- sun yaz Si h e hale geldik: evimizi, barkımızı dağıttık; şimdi de sermayemizi yiyoruz. Hazin bir sessizlik koyu bir duman gibi. magazayı kalpadı. Samoel karısının kafa tutmasına hak veriyordu. İşte hakikatin bü- tün ağırlığı tak diye kafasına vurdu; omuzlarını çöktürdü, karı koca bunalmış halde iken bir müjdeci / gibi / sarışın - satıcı kiz içeri girdi. — Müşteril yağlı bir müşteri patronu soruyor - dedi Samoel şaşırdı. Ağzı kulakla- rına — vardı. Yirmi yaşında bir delikanlı gibi yerinden sıçradı. — Buyursun, buyursun. Samoelin bu. haline fena halde sinirlendi; yeşil gözle- rini kacasının gözlerine dikti. — Sersem acelen ne? Kalantor bir patron —müşterilerini bir az madam — Sizi bu cesaretinizden dolayı tebrik ederim Mis! Her türlü tehlikeyi göze alarak cepheleri gezmek doğrusu büyük bir cesa- retc mütevekkiftir. — Niçin korkayım... cepherde ne var ki, — Cephelerde Ah, rica ederim bunu söyleme- yin,, harp Cephesinde ölümden başka ne olur? — Siz, ölümden o kadar çok mu korkuyorsunuz? —Tabii.. ona şüphe mi var Mi; Ben öldükten sonra dünyaya bir daha gelebilir miyim? — Bütün Fransız zabitleri sizin gibi mi düşünürler? Mülâzım Korbey kırdığı potun ehemmiyetini ve manasını anlamış- tı. Nora sözüne devam etti: mi var? Parlak bir reklam! | ve cevval bekletir. Bu onun işinin çokluğu mevkü tcarisinin - büyükl delildir. Satıcı kıza döndü: —Gelen müşteriye patronun meş- gül oldugunu söylersin! Bir dakika bizi beklesin. Kt Kocasının koluna girdi. Y daki kapıdan zavallıyı süri ıkardı. 4 kızın delâletile içeri giren Müşteri, kırmızı yüzlü şişman, kısa buylü “ostoparlak - bir adamı mağazanın şark halıla vazoiarile — süslenmi; yözlerini çevirdi, hakiki bir aheı tepeden tırnağa kadar kızı süzdü. Satıcı kız bu bakışlara alışkındı, gülerek: — Patron bir az meşguldür. Bir kaç dakika beklemenizi riça | etti- Dedi ve müşterinin serbestce tedkikatta — bulunabilmesi köşeye çekildi. Müşteri, acele etmiyordı — Zarar yok vaktim 0 beklerim! - dedi ve oturdu. Cebinden bir kâğıt çıkardı. Okur mağa başladı. « Şarkıı en nadide ve münta- hap eserleri, Nefis parcalar! Hey- kel! Heykel! Heykel! Zevk ve sanat meşheri. Samoel Karasu » Kendi kendine söylendi ,Himmm... gözel düşünülmüş, eyi bulunmuş bir reklân! Ah bu yahudiler ahi zeki adamlar vese selâm! mefis parçalar şarkın en nadide ve müntahâp eserleri ah ah ne zarif ve kibar bir buluş!, Güldü; gözlerini kırptı; ellerini oğuşturdu. — Bundan kimse maz! Anlamaz amma adamına görel Bir daha düldü hah hahi — Vallah bu çok hoşuma gittil Patron ve karısı içeri girdiler Müşterinin önünde hürmeti eyildiler. i için isait şöy anla- Gene madam: — Arzularınızı, (maksatlarınızı, zevklerinizi izah buyurur musunuz lütfen?- diye sordu. Müşteri: — Allah allahl Mesele gayet basit! Bir ağ evel indiğim ötelde karl verdiler. bir parçalarl,, — İşte efendim, Ben de koşa koşa buraya geldim. Samuel memnun ve bahtiyar- di Yan gözle karısına baktı. Muzafferanc: — Sizi memnun edeceğimi ümit ederiz! -dedi. Madam:- Bedii zevki burada tatmin edebilirsiniz! ilâve etüi, Alış verişe başladılar. ( Sanu yarına ) Bd li lmaşal ga aslakia gae harbe girdigine çok teessüf ettim.. Ancak vatansız insanların ağzın- dan çıkabilecek olan bu muzir ve manasız fikir ve kanaatlı bir milleti mağlüp etmeğe kâfidir! ize karşı büyük bir hata işlediğimi anladım Mis! Fakat ben camımı sevdiğim kadar vata- mımı da severim.. Ve emin olunuz ki, bütün Fransızlar da benim gi- bidir. Cepheye gidince, hatıra defterinizi en ziyade Fransızların kahramanlıklarile dolduracaksınız! ürlü ve şık bir harp kaçağı zannettiniz, degil mi? (Bu esnada zabit asabileşerek göğ- sünü açar) Bakınız şu ” kalbimin yanındaki yarayal Bakın şu sağ omuzumdaki şarapnel parçasının ancak diye Beni — Eğer Fransızların hepsi bu fikirde iseler, Amerikanın umumi oydugu çukura, Buü iki şahit mabadi var