AKİS konusunda 1964 yılındanberi sürüp ge- len- tartışmalar son zamanlarda hayli kızışmıştı. Durumun böylece gündelik politika düzlemine geçmekte olduğunu ve esasın, hele teknik ve ekonomik e- sasların gözden uzak tutulmaya yüz- e gören elektrik mühendisle- , 1965 Şubatında yapılan genel kong- veleri münasebetiyle verilen bir öner- geyi vesile sayarak, yeni seçilen Yöne- tim Kurullarına, Keban işini incelemek üzere, bir komisyon kurulmasını ve bu hususta Odanın görüşünün tespit ettirilmesini karar altına aldılar. Yeni İdare Heyeti de en önemli bir görev olarak hemen bu işi gerçekleştirmeye koyuldu. İlk iş olarak, memlekette elektrik enerjisi konusunda gerçekten söz sahi- bi mühendislerle Keban projesi üzerin- de fiilen çalışmış, görevlendirilmiş bu- lunan uzmanlardan kurulu 15 kişilik bir komisyon çalışmağa başladı. Bu ko- misyonda, projeleri amerikan müşavir mühendislik firması EBASCO'ya yap- tıran EİE İdaresinin Genel Müdür yar dımcısıyla üç mühendisi de bulunu- yordu. Nitekim bunların sonradan ko- misyonun vardığı sonuçlara itiraz e€- den görüşleri de genç gazetecinin in- celediği dergide vardı. Böylelikle tez ile antitezi dile getiren ve Türkiyede bu konuda ilk defa tam ekonomik bir tartışma açan bir belge ortaya çıkmış oluyordu. Elektrik mühendislerinin bu konudaki hassaslıkları nedendi? Niçin böyle, olmuş bitmiş gibi gösterilmek istenilen Keban projesi deşilip didikle- niyor ve bunca amerikan mühendisin düzenlediği etüdler bir yana bırakılıp, "memleket menfaatleri" açısından du- rum bir kere daha gözden geçiriliyordu? Acaba amerikan mühendisleri türk meslekdaşları kadar konuyu incelemiş- ler miydi? Soruların karşılığı Yukarıda açıklanan çeşitli soruların ve daha buna benzer nicelerinin karşılığı, genç gazetecinin elinde tut- tuğu mavi kaplı dergide verilmişti. Öy- leyse şimdiyedek böyle yapmak kim- senin aklına gelmemiş miydi, ne idi bu Keban konusunun içyüzü? Aslında Keban konusu çok yıllar oöncesine, DP'nin gemi azıya aldığı, plân ve prog ram fikrinin yerini bir takım ( siyasi şeflerin İki dudağının arasındaki keli- melerin, seçim mitinglerinde savrulan kurusıkı vaadlerin aldığı devirlere ka- dar uzanan bir hikayedir. 1967 nin baskılarla, hilelerle dolu seçimlerinde politik yönden DP yi des- teklemek, vahim olan ekonomik şart- tan halkın ogözünden saklamak için 3 Temmuz 1965 zamanın Başbakanı, Bayındırlık Ba- kanını, o zaman Su İşleri Müdürü o- lan şimdiki Başbakan Yardımcısını, Karayolları Genel Müdürünü berabe- rine alıp İstanbula gitmişti. Amacı, ba- sının yoğun olduğu İstanbulda Keban barajının ve Boğaziçindeki ünlü as- maköprünün anlaşmalarını imzalamak, "nurlu gelecek," "görülmemiş Oo kal- kınma" teranelerinin bir süre "vatan sathında" dalgalanmasını sağlamaktı. Oysa ki niyet ve tutum hiç de ciddi ve bir devletin Başbakanına (o yakışa- cak kıratta değildi. Bir kere bu tesis- lerin elde ne projeleri, hatta ne ipe sapa gelir ekonomik etüdleri bulun- maktaydı. Sonra mukavelenin imzala- YURTTA OLUP BİTENLER kadar usulsüz olursa (oolsun- "okey" demek gerekiyordu. Ama "hayır" de- mek faziletini gösteren teknisyenler de çıktı. Meselâ Karayolları Genel Mü dürü Orhan Mersinli bunlardan biri- dir. Mukavele tantanalı bir şekilde imzalandı, değil projesi, daha elde plâ m ve etüdü bile olmayan iki tane mil- yarlarca liralık yatırım -sözümona- ihâle ediliverdi. Kısa bir süre sonra -tahmin olunacağı gibi, seçimler geçip siyasi ortam" dikensiz gül bahçesine" döndükten sonra- aslında firmanın bu çapta bir işi çeviremeyeceği anlaşıldı- gından -hoş, o devrin hükümeti de bu- nu finanse edecek durumda değildi ya..- ihalenin iptali yoluna gidildi!. Bir baraj "Nurlu devir'artığı nacağı fransız firması ohernekadar "devlet garantisi karşılığında" olmak şartiyle işin dış ödeme bölümlerini kar- şılamakta idiyse de, büyük toplamlara ulaşan iç finansman karşılığını o sı- ralarda tam anlamıyla "tamtakır" o- lan devlet hazinesinden karşılamağa imkân yoktu Devrin Başbakanının ısrarlı emir- leri karşısında Bayındırlık Bakanıyla Su İşleri Müdürü Süleyman Demirel eğildiler. - Demlrele göre, anlaşmaya imza koymazsa Menderes kendisini "a- tıverir", yerine gelecek olan da imzayı çakıştırır, makama kurulurdu. Maka- mı elden kaçırmamak, yüksek amaçla- ra ulaşabilmek için böyle emirlere -ne 1960 olaylarından sonra durumun envanterini yapmak amacıyla bir sü- re yatırımları durduran Mili Birlik Hükümeti daha gerçekçi, fakat mem- leket hisleriyle dolu olarak yatırımlar konusunu tekrar ele alınca ortada ne bir plan, ne de program olduğunu gö- rerek hayretler içinde kaldı. Gerçek- ten de, vaktiyle Meclis kürsüsünde "plân"dan dem vuranlara "işte plan" diyerek fabrika projeleri gösterilmemiş miydi? On yıl süreyle millet bu "ho- varda" zihniyetin,' suç kendinie ait ol- masa da. bedelini ödemek zorunda bı- rakılmamış mıydı? Devrin Hükümeti, yatırımların mutlaka bir plâna ve prog rama bağlanmasının kişisel vaadlerin 13